Bayram devam ediyor

8 Ağustos 2013

Yüce Allah buyuruyor ki: Biz insanları nasıl da birbirinden üstün kılmaktayız; ahirette üstünlük farklarını daha da büyüteceğiz. Sakın Rabbine eş ve ortak koşma. Rabbiniz ister ki sadece kendisine kulluk edin, anne babanıza iyilik edin. Eğer yanında kocarlarsa, onları azarlayıp öf deme, üzerlerine alçak gönüllülük kanatlarını indir! Tanrım beni küçüklüğümde nasıl şefkatle büyüttülerse, onları öylece koruyup esirge, diye niyaz eyle! Rabbiniz kalplerinizdekini çok iyi bilir, eğer siz iyi olur, kötülükten yüz çevirirseniz hatalarınızdan bağışlanırsınız. Malınızı israf ile saçıp savurmaktan çekinin. İhtiyaç sahiplerine verecek bir şeyin olmayıp yüzlerine bakamadığında kendilerine gönül alıcı sözler söyle (17 İsra: 21-28).

Farklılıklar var

Ayetlerde önce dünya hayatında insanların nasıl birbirinden farklı dereceler yaşadığına işaret edilmektedir. Allah insanları aynı yaratılışla yaratmaktadır, Allah’ın yaratışında değişme söz konusu değildir, insanların hepsi aynı nefisten ve birbirinden olmaya devam etmektedir. Ancak insanların kendi seçimleri de işe karışmaktadır, dünyanın şartları da. İnsanlar yer yüzünde hem yaratılış kanunlarına göre hem kendi seçimlerine göre yaşarken aralarında pek çok farklılıklar meydana gelmektedir. Farklılıkların ahiret hayatında daha da büyüyeceği bildirilmektedir. Öyle ya, ahiret hayatı dünya hayatının bir sonucu olmayacak mı?

Test ediliyoruz

Devamını Oku

Barışsız bayram olmaz

7 Ağustos 2013

Her toplumun birlik ve dayanışma duygusunu güçlendirmek üzere yaşattığı belli günleri vardır. Bu günlerde sevinçler çoğaltılır, hüzünler paylaşılır, dargınlar barışır, ileriye güvenle bakmak için enerji kazanılır. Affetmek, barışmak, sevinçli ve neşeli olmak kolay değildir fakat en azından böyle görünmeye çalışırsak belki bir kolaylık elde edebiliriz.

İslam öncesinde toplumların ayrı bayramları vardı ve onları çeşitli eğlencelerle kutlarlardı. Ayrı ayrı kutlanan bayramlar, Cahillik Çağı’nın üstünlük gösterilerini ve savaşlarını geri getirebilirdi. Hz. Peygamber ayrı bayramlar yerine, inananların hepsinin birlikte kutlayacakları Ramazan ve Kurban bayramlarını getirmiştir, daha sonra Müslüman olan milletler de bu bayramları kutlamakta birleşmişlerdir.

Bayram öncesinde ibadetler tamamlanır, hayırlar yerlerine ulaştırılır, evler ziyaretçi kabul edecek temizlik ve güzelliğe kavuşturulur, ikramlar dolapları doldurur. Bayram günlerinde her zamankinden daha özenli ve temiz giyinmek sünnettir. Hz. Peygamber vahiyleri yayma görevini aldığında kendisine, elbisesine özen göstermesi de tavsiye edilmişti (74 Müddessir: 1-7). Toplum içine çıkmak ayrı bir özen gerektirir, yakınlık ve kabul bu özene bağlı olacaktır.

Bütün iyiliklerde olduğu gibi bayramlarda yapılacak iyiliklerde, ziyaretlerde ve ikramlarda da öncelik yakınlaradır. Barış, saygı, sevgi ve şefkat önce evin içinde ve yakınlar arasında sağlanacak, oradan çevreye yayılacaktır (Tevbe: 74).

Devamını Oku

Arife: Sevinme ve sevindirmeye hazırlık

6 Ağustos 2013

Rablerinin rızasını özleyerek sabredenler, namazı kılanlar, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açık verenler, kötülüğü iyilikle savanlar... İşte dünya yurdunun mükafatı onlarındır. Mükafat Adn Cennetleri’dir, atalarından, eşlerinden ve evlatlarından iyi olanlar kendileriyle birliktedir. Melekler her bir kapıdan onlara selam verirler(13Rad: 22-23).

BUGÜN Ramazan’ın son günü, bayram arifesi, yarın bayram. Müminler sabırla oruçlarını tamamladılar, fitrelerini, zekâtlarını, oruca engel mazeretleri var idiyse fidyelerini verdiler. Bunların hiçbirine güçleri yetmemiş olanlar hallerini Rablerine arz ettiler, iyi bir yakarışla iletişimlerini kurdular, sıra sonuç almaya geldi. Sonuç: Cennet. Cennet arzuların tümüyle gerçek olacağı bir ortam! İnsan en çok ne ister, sevdikleriyle beraber olmak değil mi, işte ayet bu birlikteliği vaat ediyor.

Üzüntülerimizi artırıyor

Sevinme, sevindirme, bayram yapma zamanı. Ne yazık ki, İslam ülkelerindeki savaş, anarşi, kan, nefret ve gözyaşları bu mübarek günleri de içine alarak devam ediyor. Müslümanların kendi içlerinde birbirlerini boğazlayanların bulunması ve hatta bunu İslam adına yaptıklarını söylemeleri üzüntülerimizi kat kat arttırmaktadır. Keşke kozlarını paylaşabilmenin ölüp öldürmekten başka bir yolunu bulabilselerdi. Öldürdükleri canı kendileri mi vermişlerdi ki, kolayca alabiliyorlar.

Devamını Oku

Selam meselesi

5 Ağustos 2013

Öğrencilerim yanıma geldiklerinde “Selamünaleyküm” deyip dememe konusunda tereddüt ederlermiş, kızacağımdan korkarlarmış. Niye? Ben öğretmen olacak öğrencilerime, ilk günden öğrencilerinin karşısına “Selamünaleyküm” diyerek çıkmamalarını salık veririm de ondan. Bazen “günaydın” bazen “selamünaleyküm”, bazen “merhaba” deyin ve bunların birbirinden farklı olmadığını hissettirin derim. Selamünaleyküm kelimesinin Arapça olmaktan başka ne üstünlüğü vardır, selam selamdır, hangi dili konuşup anlıyorsan o dilde verebilirsin selamını.

Hz. Peygamber müminlerin selamı aralarında yaymalarını istemiş, Müminlerin tanıdığına tanımadığına selam vermesini tavsiye etmiştir. Bu ne demektir? Birisi diyordu ki, bu çok zordur, tanımadığımız insanları çevirip selam mı vereceğiz? Tabii ki hayır! Selam vermek ne demektir, onu bilmiyoruz demek ki, öğretmemişiz insanlarımıza, sadece ezberletmiş, tekrarlamalarını temin etmişiz. Size selamünaleyküm demem, size iyilik dilememdir, yani bu bir duadır ve aynı zamanda güven vermedir. Hem kendime güveneceğim, size bir kötülüğümün dokunmayacağı konusunda, hem de size hiç kötülüğün ulaşmamasını, Allah’ın korumasında olmanızı dileyeceğim. Günaydın demem de böyledir? Günün aydınlık olsun ne demektir, gün kimindir, aydınlık kimindir? Allah’ındır şüphesiz, selam da Allah’ındır. Bu diğer dinlerde ve dillerde de benzer şekildedir. Oysa bazı çevrelerde mesela ‘iyi günler’ dersen başka, ‘hayırlı günler’ dersen başka taraftan oluyorsun. Ben iyi günler de derim hayırlı günler de derim. Bu slogancılık iyi bir şey değildir. Ben bunun önüne geçmeye çalışmışımdır. Cemaatler bazı sembolleri birbirlerini tanımakta kullanıyor olabilirler. Ona bir şey diyemem. Fakat biz öğretmenler öyle yapmamalıyız, Allah’ın dinini daraltmamalıyız.

Allah inancı, peygamber inancı, kitap inancı aynı olduğu halde ibadet şekillerinde biraz farklılık olanlar vardır. Hz. Ali camide namaz kılarken şehit edildiği için, bazı Aleviler namazın öyle uluorta kılınmaması gerektiği görüşündedirler. Farklar namazın dua olma özelliğini ortadan kaldırmaz. Ama sen ders kitaplarında namazı resimlerle gösterir, şekillerden sadece bir türünü öğretirsen, öğrenciler onu namazın şartı gibi algılarlar. Namazı ille resimlerle göstermek

gerekiyorsa, farklı uygulamaların olduğunu da göstermek zorundayız ki, diğer anlayışlara açık olalım, birbirimizi dışlamayalım. Selam herkese!

Devamını Oku

İslam yetişkinler eğitimidir

4 Ağustos 2013

İslam dini, yetişkin eğitimi olarak başlamıştır. Peygamberimiz tebliğini yetişkinlere yapmıştır. Fakat daha sonra ne olmuştur, Arap harflerinin çocuklara belletilmesi ve Kuran’ın başından sonuna kadar yüzünden okutulup bitirilmesiyle eğitim çocuk seviyesine indirgenmiştir, muhteva söz konusu olmamıştır. Zaten muhtevayı çocuklara anlatmaya kalksak bu mümkün değildir. Yetişkinler için bile kolay değildir muhtevayı anlamak. Muhteva, sadece ulemayı yetiştiren yükseköğretimin işi olmuştur. Niçin böyle olmuştur? Oysa Kuran’da Allah sözünün, onun ilk muhatabı olan Araplar tarafından anlaşılması için Arap diliyle indirildiği, apaçık ifadeler kullanılarak kolaylaştırıldığı, tekrarlanarak okunması için cazibeli kılındığı bildirilmiştir (Fussilet vb. sureler). Arapça konuşmayan milletler Müslüman oldukça o milletlerin dillerinde bu özelliklere sahip mealler oluşturulabilseydi keşke. Zamanımızda sayıları artmış olan Türkçe meallerde de bu özellikleri bulamayız. Yetişkinlerimizde bir meal merakı vardır fakat çoğu okumayı sürdürmekte başarılı olamıyor.

Elimizdeki Kuran meallerinde, Mekke’de veya Medine’de vahiy olunmuş ayetler birbiriyle karışıktır. Arap harfleriyle yüzünden okutmada vahiy sırasının gözetilmesi gerekmeyebilir, nasılsa sadece sanat okuması öğretilmektedir. Meal okumasında ise vahiy sırası çok önemlidir. Fatiha’dan sonra Bakara Suresi ile başlıyor Kuran. Bakara, en uzun suredir ve evlenme, boşanma, şahitlik, miras gibi meselelerle ilgili düzenlemeleri anlatır. Kuran’ın vahiy olunduğu dönem ve o dönemin insanlarına uygulanmak istenen yeniden yapılanma hakkında fikir sahibi olmayan insanların karşısına, kadınlara bugün için haksızlık olarak görünen ayetler çıkıverir.

Ben “Kuran’ın Ana Konuları” dersini okuturken, Peygamberimize en önce vahiy olunan ve en çok tekrarlanmış olan konuları Kuran’ın ana konuları olarak anlatmışımdır, halen de böyle anlatılması gerektiği fikirdeyim. Bakara Suresi’ndeki konulara gelene kadar, Allah-Peygamber-yaratılış gibi konularda bir öğrenme sürecinin yaşanması gerekiyor. Kuran’da kadınla erkeğin ortak yaratılışının vurgulanmış olduğu, farklı yanların o zamanki toplumun örf ve âdetlerinden geldiği, öğütlerin bunları ıslah etmeye dönük olduğu anlaşılmalıdır. Niye öğretimde Bakara Suresi’nden başlansın ki!

Devamını Oku

Eğitimde incelme ve derinleşme

3 Ağustos 2013

Dini öğretme metodu genel olarak dünyanın her yerinde ifade edilen bir ilahiyat sorunudur. Dini literatürde sıklıkla tekrar edilen söylem, Tanrı’nın vahyinin Hz. Peygamber’in şahsında tecessüm ettiği ve mükemmelliğe ulaştığıdır: “O yaşayan Kuran idi.” Acaba bu söylem yeterince anlaşılmakta mıdır? Vahyin tecessümü bu söylemde çok genel bir anlamda, mecaz olarak kaldığı için yorumlar ve ilavelerle tanınmaz hale gelebilmektedir.

Din eğitim ve öğretiminde incelme ve derinleşme için ilahiyatın bütününde incelme ve derinleşmeye ihtiyaç vardır. Derslerimden birinde, İslam terbiyesinde kadın ile erkek arasında ayrı terbiye ve davranış değerleri olmadığından söz ediyordum. Mesela zina kadın için de erkek içinde aynı derecede suç olduğu, bekâret sadece kızlar için değil erkekler için de söz konusu olduğu halde, toplum sadece kadını denetliyor, onu ayıplayıp cezalandırıyordu. İlahiyat tahsilini yurt dışında yapmış, yurt içinde denklik sağlamak üzere bazı dersleri alan gençlerden biri, bunun niçin böyle olduğunu bana açıklamak istedi ve dedi ki: “Böyle bir durumda kadında bir iz kalıyor, halbuki erkekte hiç bir iz kalmıyor, onun için!”

“Sakın bunu bir daha söyleyeyim deme” dedim. Demek ki sana göre yapılan hareketin yanlışlığı ve sorumluluğu önemli değil de ondan bir iz kalıp kalmaması önemli? Kadında bir iz kaldığı için kadın bu hareketin tek sorumlusu oluyor, erkek ise sorumluluktan kurtuluyor. Fakat Allah gizli açık bütün yapılanları bilmiyor mu, yoksa erkeğin böyle imana bağlı bir davranış geliştirmesi gerekmiyor mu?

Bir başka açıklama da bir kız öğrenciden gelmişti. Kız öğrenci iddia ediyordu ki: “Erkekler kadınlara karşı doğuştan zayıftır, kadınsız da tek kadınla da yapamazlar, bu dünyanın her yerinde böyledir, kadınların hem kendilerini hem erkekleri korumak için sıkı bir şekilde örtünmeleri gerekir.” Bu iddiayı başka vesilelerle de işitmişimdir. Dünyanın her yerinde erkeklerin yaratılış olarak poligam olduğu, tek kadınla yetinemedikleri, çok kadınla evlenmelerine izin verilmeyen ülkelerde metres tuttukları vs. ileri sürülür. Fakat eğer Allah erkekleri poligam yarattı ise niçin ilk erkek Âdem’e tek bir kadın vermişti, bir kaç tane veremez miydi? Belki o zaman bütün çocukları Havva’nın doğurması gerekmezdi de diğer kadınların da doğurması ile dünyayı daha çabuk doldururlardı. Vesselam.

Devamını Oku