Ölümleri hâlâ tartışılan müzisyenler

21 Eylül 2012


Ölümlerinin üzerinden yüzlerce yıl geçmiş olmasına rağmen bazı ünlü isimlerin nasıl öldüklerine dair iddialar hâlâ sürüyor. Can Yayınları''ndan çıkan "Mozart''ı Kim Öldürdü? Haydn''ın Kafasını Kim Kesti?" adlı kitap, bazı ünlü bestecilerin ölümlerini irdelerken, vefatlarından yüzlerce yıl sonra bile gündeme getirilen ölümlerine ilişkin iddialara da yer veriyor.

Mozart zehiri aylarca aldı

Kimsesizler mezalığına gömülen Mozart''ı öldürmek için kimin geçerli bir nedeni olmuş olabilir? Şüpheliler listesinde başı çekenler masonlar. Mozart''ın son operası "Sihirli Flüt"le masonların gizli tutmak için elinden geleni yaptıkları kabul merasimi sırlarını ifşa ettiği ve bunun bedelini ölümle ödediği günümüze dek savunulmuş. Ancak bu yalan kolayca çürütülür. "Sihirli Flüt"ün sözleri Mozart tarafından değil, Schikaneder tarafından yazılmıştı. Masonların Mozart''ın ölümüyle uzaktan yakından ilgileri bulunmadığı şüphe götürmez... Bir başka şüphe, zehirlenmesinde İtalyan besteci Salieri''nin parmağının bulunmuş olacağıydı. Sonraki yıllarda Salieri''nin ölüm döşeğinde Mozart cinayetini itiraf ettiği dedikodusu yayıldı. Yaşamının son yılında Mozart öyle başarısız bir durumdaydı ki, kendisi ile Salieri arasında rekabetin adı bile anılmayacağı gibi, cinayete sebep olabilecek bir gerekçe de gösterilemez... Çok daha sonra Mozart''ın ölümü üzerine kafa yoran aralarında ünlü isimlerin de bulunduğu bir dizi hekim, cıva zehirlenmesini teyit eder... Mozart''ın ölümünden 6 ay önce esrarlı bir biçimde biri peyda oldu ve kendisine bir ölüm missası, bir requiem ısmarladı. Mozart, "gri elçi" dediği bu kişiden pek çok kişiye bahsetti, onun yaklaşan ölümünün habercisi olduğundan, ısmarlanan requiem''in de kendisininki olduğundan emindi. Birkaç ay sonra da Requiem''inin tınıları eşliğinde hayata veda etti... Ölümünden birkaç gün önce karısına gözyaşları içinde şunları söyledi: Günlerim sayılı, bana zehir verdiler... Maria Theresia''nın özel hekiminin oğlu Gottfried van Swieten, her pazar Mozart''ın evine giderdi. Babasının geliştirdiği ve hastalarda kullandığı bir cıva preparatını arkadaşına verdi. Bir önceki yüzyılın sonlarına kadar cıva, frengiye karşı tek etkili ilaç olarak biliniyordu. Son derece zehirli olduğu için uzun zaman dilimlerine yayılarak mümkün mertebe sulandırılıp kullanılırdı.

Devamını Oku

Muhteşem Yüzyıl’ın entrikacı paşası...

9 Eylül 2012

Muhteşem Yüzyıl kadrosuna kattığı yeni karakterleriyle Çarşamba günü seyircisiyle buluşuyor. Entrikaları ve yaptığı haksızlıklarla döneme damgasını vuran Ozan Güven’in canlandırdığı Rüstem Paşa bu sezon dizinin en çok konuşulan ismi olacak gibi... İşte tarihi kaynaklardan Rüstem Paşa...

Rüstem Paşa bir devşirme... 1500 yılında bugünkü Hırvatistan’da, Skradin kasabasında doğmuş, Osmanlı topraklarına getirildikten sonra devşirilmiş ve devlet hizmetinde yer almış. Taşradaki ilk görevi rikap ağalığı olan Paşa, daha sonra Diyarbakır Beylerbeyliği’ne getirilmiş. III. Vezir görevindeyken, 1539’da Şehzade Cihangir ve Bayezid’in sünnet düğünlerinde Mihrümah Sultan ile evlenmiş. Damat Rüstem Paşa, kısa zamanda Hürrem’in en güvendiği kişi olmuş. Sadrazamlık mertebesine yükselmesi de zaten bu duruma bağlanıyor. Sadrazam Hadım Süleyman Paşa’nın azledilmesi üzerine bu göreve II. Vezir Hüsrev Paşa’nın getirilmesi beklenirken, Rüstem Paşa, Hürrem Sultan’ın teşvikiyle bu iki ismi birbirine düşürmüş. Sultan Süleyman da bu kavga üzerine, III. Vezir görevinde bulunan Rüstem Paşa’yı sadrazamlığa terfi ettirmiş, tabii yine Hürrem Sultan’ın telkinleri sonucu... Rüstem Paşa 1544 yılında getirildiği Sadrazamlık görevine 1553 yılına kadar devam etmiş. Ancak Şehzade Mustafa’nın ölümüne sebep olmaya varan Hürrem Sultan ile “entrika ortaklığı”, sadrazamlık görevinden alınmasına yol açmış.

Rüstem Paşa, Hürrem Sultan’ın talimatı üzerine, Şehzade Mustafa’nın mührünü taklit ederek, onun ağzından İran Şahı Tahmasb’a mektup yazdı, bu mektup Sultan Süleyman’ın eline geçince, oğlunun tahtında gözü olduğu iftirasına inanan Süleyman, oğlunu katlettirdi. Hemen akabinde ise Süleyman, Şehzade Mustafa’yı çok seven ve katledilmesine öfkelenen Yeniçerilerin ayaklanma çıkarabileceği endişesiyle, bu ölümde dahli olduğu konuşulan Rüstem Paşa’yı, 1553’te sadrazamlıktan azledip, yerine Kara Ahmet Paşa’yı getirdi. Ancak bu durum da fazla uzun sürmedi. Yine Hürrem Sultan’ın girişimleriyle Rüstem Paşa yaklaşık üç yıl sonra yeniden sadrazam oldu ve 10 Temmuz 1561’de ölümüne dek sadrazamlık görevini sürdürdü.

“Kehle-i İkbal”

Devamını Oku

Tarihin akışını değiştiren minik raslantılar

11 Şubat 2012

Tuhaf ve harika olayların tarihe kayıt düşüldüğü geniş bir koleksiyona sahip olan Phil Mason’un yazdığı “Napolyon’un Basuru” adlı kitap, tarihte büyük etkiler yaratan “minik” olaylara yer veriyor. Ali Cevat Akkoyunlu’nun Türkçe’ye çevirdiği, Everest Yayınları’ndan çıkan kitapta bireylerin yaşamını ve dünyayı değiştiren ilginç olaylar anlatılıyor.

HEİL HİTLER DEĞİL, HEİL “SCHICKLGRUBER” OLACAKTI: Adolf Hitler’in babası, “Alois Schicklgruber”adıyla doğar. Alois, Kuzey Avusturya’nın geri kalmış bölgesi Waldviertel’deki Strones Köyü’nden Maria Schincklgruber adlı bekâr bir köylü kadının oğludur. Bir gün Johann Georg Heidler adlı birisi Maria’yla evlenir. Ancak Alois, “Schicklgruber” kendi soyadını kullanmayı sürdürür. Heidler, öldüğü zaman dahi hâlâ bu soyadını taşımaktadır. Alois ve üvey amcasının çıkarları söz konusu olmasa, bütün yaşamı boyunca “Schicklgruber” olarak kalacak, böylelikle Adolf Hitler “Adolf Schincklgruber” olarak dünyaya gelecekti. Ancak amca Heidler sadece 3 kızı olduğundan soyadının tükenmesinden korkar. Bu yüzden Alois’e bir mektup yazarak soyadını değiştirirse mirasından pay vereceğini vaadeder. Alois öneriyi kabul eder ve adı Alois Hitler olur.
SAVAŞ GÜNÜ BASURU TUTTU: Napolyon’un Waterloo’daki yenilgisinin nedeni, son anda ortaya çıkan, atına binip birliklerinin manevralarını denetlemesini engelleyen dayanılmaz basur sancısıdır ve bu yüzden ordularını istediği biçimde yönetemediği tek örnek Waterloo Savaşı’dır. Basur, Napolyon’u seferin başlangıcında da rahatsız eder. İki gün önce hekimler sancısını azaltacak sülükleri kaybeder, yanlışlıkla verdikleri afyon tentürü de etkisini savaş sabahı bile sürdürür. Yapılan bazı araştırmalar, Napolyon’un ilk saldırıyı başlatmakta gecikmesini rahatsızlığına bağlar. Başlangıçta sabah 6’da planlanan saldırı önce 9’a ertelenir, ancak öğlene kadar bir türlü başlayamaz.
PARTİYE KABUL EDİLSE ABD BAŞKANI OLAMAYACAKTI: Evil Empire filminin katili Ronald Reagan’ın Amerikan Komünist Partisi’ne başvurusu sonuç vermez. Komünistlerce “fazla sığ” bulunduğu için geri çevrilir. Komünistler Reagan hakkında biraz daha olumlu düşünmüş olsaydı, yarım yüzyıl sonra bir numaralı düşmanları olarak ortaya çıkması akla bile gelmezdi.
BEYZBOLCU OLACAKTI, LİDER OLDU: Küba Devrimi’nin lideri Fidel Castro, 1947 yılında, 21 yaşındayken Washington Senators ile çıktığı deneme karşılaşmalarında beğenilseydi, profesyonel beyzbolcu olmasını kimse engelleyemezdi. Üstelik Amerika da on yıllar süren bir “baş ağrısı” yaşanmamış olurdu. Bir diğer rakibi de yine uçak kazasında ölünce, Franco liderlik yarışında yalnız kalacaktır.

Devamını Oku