Ernest Hemingway’in yazar olmadan önce gazetecilik yaptığını biliyor musunuz? Peki ya “1984”ün yazarı George Orwell’in, Eric Arthur Blair’in takma adı olduğunu? Popülerliğini hâlâ sürdüren cinayet romanları yazarı Agahta Christie’nin, “Miss Marple”ın kahramanının esin kaynağının, kendi büyükannesi olduğundan haberdar mısınız? Tüm zamanların en çok okunan kitabı Harry Potter’ın, J.K. Rowling’in aklına kalabalık bir trende giderken geldiğini ama yanında kalemi olmadığı için yazmakta geciktiğini biliyor musunuz? NTV yayınları tarafından çıkarılan “Edebiyattan Pek Anlamam” adlı kitapta, tüm zamanların en etkili kitap ve yazarları hakkında bilinmeyenler var. Eğlenceli bir edebiyat testine buyurun...
Harry Potter’ın zengin ettiği yazar, J.K Rowling
* Stephen King ve Danielle Steele’den sonra Rowling dünyanın en zengin üçüncü yazarıdır. (Yanlış. Rowling içlerinde en zenginidir.)
* Rowling’in ilk kitabı Harry Potter ve Felsefe Taşı, yayımlandıktan sonraki ilk 24 saat içinde tüm zamanların en çok satan kitabı olmuştur. (Yanlış. Tüm zamanların en hızlı satan kitabı serinin sonuncusu Harry Potter ve Ölüm Yadigârları oldu.)
* Rowling, Harry Potter’ın nasıl ortaya çıktığını şöyle anlattı: Harry Potter fikri aklıma ilk olarak kalabalık bir trende giderken düştü, hepsi bu. (Doğru. Kalemi olmadığı için aklına gelen bu fikri yazmakta birkaç saat geciken Rowling, kafasında Potter ile ilgili fikirler fokurdarken öylece oturuyordu. Bu olay, ilk kitabın yayımlanmasından yedi yıl önce, 1990’larda yaşandı.)
Konya’nın Hüyük ilçesine bağlı Çavuş beldesi, iki hafta süreyle tanınmış sinema, resim, heykel, müzik sanatçılarının etkinliklerine sahne olacak. Sonsuz Sanat Köyü’ndeki “Anadolu’ya Şükran Buluşması”na katılan sanatçılar 17 Eylül’e kadar sürecek program sırasında kerpiç evlerde kalacaklar. Bir yandan sanat çalışmalarını sürdürürken, diğer yandan köylülerle birlikte meyve toplayıp, tarlada çalışıp, süt sağacaklar...
Anadolu’nun ortasında bir köy... Konya’nın Hüyük ilçesi Çavuş beldesi... Bir Selçuklu Köyü olarak kurulmuş... Roma dönemine ait arkeolojik kalıntıların bulunduğu, keşfedilmeyi bekleyen nice arkeolojik hazineleri de topraklarında barındıran bir belde. Bir süre önce köylülerin organik tarıma başladığı Çavuş’un iki kaplıcası, bir de Selçuklu döneminden kalan ahşap camii var... Köye bitişik olan “Aktepe” veya “Koru” adı verilen tepenin yamacında, yaklaşık iki yıldır hummalı bir çalışma sürdürülüyor. Yapımcı, yönetmen, yazar Mehmet Taşdiken’in hayali, gerçeğe evriliyor. Bir kültür sanat köyü kuruluyor... Adı, Sonsuz Şükran Köyü... Taşdiken, Beyoğlu’ndaki Fransız Sokağı’nın da fikir babası... O aynı zamanda da İstanbul’da yaşayan bir “Çavuş köylü”... Doğduğu yere uzakta yaşasa da, köyüne, köylüsüne vefa borcunu ödemek için bu projeyi hayata geçiriyor. Türkiye’de alanında bir ilk olan proje, yerli ve yabancı kültür sanat insanlarının katılacağı etkinliklerin gerçekleştirileceği, öğrencilere ücretsiz derslerin verileceği bir “kültür sanat köyü”nü kapsıyor. Proje kapsamında köyde yaşayacak sanatçılar için kerpiç evlerin yanısıra, atölyeler, rekreasyon alanları, özgün parklar, deneme bahçeleri, kültür merkezleri yer alıyor. Sanatçıların burada yaşarken, atölyelerde çalışmaları, film çekmeleri, resim-heykel yapmaları; festivaller, konserler, seminerler gerçekleştirilmeleri, öğrencilerle atölye çalışmaları yapmaları, diğer yandan da köy hayatını yaşamaları, köylüyle tarlaya girmeleri, meyve toplamaları, inek sağmaları, doğayı ve tarımı yerinde görmeleri hedefleniyor... Anadolu’da dünyanın ilgisini çekecek bir “cazibe merkezi” oluşturulması amaçlanıyor.
* Sonsuz Şükran Köyü projesi fikri nasıl doğdu?
İnsanın içinde doğduğu topraklara bir şeyler yapma fikri daima vardır. Bu bir şükran borcudur, vefadır, insani bir histir. Bende olan da budur.
Bir dönem Türk filmlerinin önemli karakterlerinden Cem Erman’ın geçtiğimiz haftaki ölümüyle bir kez daha Yeşilçam’ın ünlü isimleri gündeme geldi... İşte tam da bugünlerde, hâlâ keyifle izlenen filmlerde rol almış ünlülerin fazla bilinmeyen yönlerine de yer veren bir kitap çıktı. TRT’de görev yapan yazar, şair, yönetmen Şener Danyıldız, “Hey Gidi Günler”de sadece sinemanın değil, sahnenin ünlülerini anlatıyor. Danyıldız, “Özellikle yeni nesil oyunculara ‘öyle kolay yıldız olunmuyor’ mesajını vermek istedim” diyor.
ADİLE NAŞİT
Annesi çalışmasın diye 16 yaşında tiyatrocu oldu
Babasının “Sürpik Dudu” rolünden çağrışımla “Sürpik Kız” diye seslendiği Adile büyüdükçe, tıpkı ağabeyi Selim gibi tiyatroya merak saldı. Babasını kaybedince, annesi kantocu Amelya Hanım’ın sahneye çıkmasına gönlü razı olmadı. 16 yaşında tiyatro sahnelerine ilk adımını attı... 18 yıl boyunca 50’ye yakın rolle seyirciyle buluştu. Beyazperdede, kendine özgü gülüşüyle yepyeni bir tip yarattı. Oturduğu mahallede bile o artık “Adile Hala”ydı. Sonraları ise çocukların “Masalcı Teyze”si oldu.
Avrupalı diplomat Ogier Ghislain de Busbecq"in, Osmanlı"nın altın çağı olan Kanuni döneminde yaptığı gözlemler sonucunda yazdığı ilginç mektuplar kitap halinde Türkçe"ye çevrildi. Padişah"ın yüzüne pudra sürmesi, Hürrem Sultan"ın Kanuni"ye aşk iksiri içirdiği yönündeki inanışlar
ve dönem halkının yaşayışı hakkında ilginç bilgileri bu mektuplarda okuyabilirsiniz...
Avrupalı diplomat Ogier Ghislain de Busbecq, 1554 yılında Osmanlı ülkesine doğru yola çıkar. Görevi Osmanlı İmparatoru"yla Avusturya arasında son bulmayan sınır anlaşmazlığını çözmektir.
İstanbul’daki görevi öncesinde arkadaşı Macar asıllı diplomat Nicholas Machault"a İstanbul"a yolculuğunu teferruatıyla anlatacağını vadeder. Başta İstanbul olmak üzere Osmanlı ülkesinin dört bucağında uzun zaman geçiren Busbecq, o dönemde yaşadıklarını, gördüklerini, duyduklarını söz verdiği gibi dostuna mektuplarla anlatır... Kanuni"nin Hürrem"le ve şehzadeleri ile ilişkilerinden Osmanlı ordugâhlarındaki düzene, hamam âdetlerinden güncel dedikodulara, depremlerden dilencilere birçok konuyu mektuplarında anlatıyor diplomat...
Yola çıkarken Türkler hakkında yeterince bilgisi olmayan elçinin, İstanbul"a geldikten sonra Kanuni dönemi Osmanlısıyla ilgili her ayrıntıyı anlattığı mektuplar, ilk kez Latince olarak 1595"te "Türk Mektupları" adıyla Paris"te basılır. 1927"deki İngilizce çevirisinden Türkçe’ye çevrilen kitap, Busbecq"in heyetinde yer alan ressam Melchior Lorichs"in aynı dönemde yaptığı çizimlerle birlikte İş Bankası Kültür Yayınları tarafından yayımlandı.
Eski Büyükelçi, eski AİHM yargıcı, eski köşe yazarı, yeni CHP milletvekili...
Rıza Türmen’den bahsediyoruz... Ailesinin evindeki plaklardan dinlediği klasik müzik, önce dinleyici olarak tutkusu haline gelmiş Türmen’in... “O kadar doldum ki artık vermek istedim” deyip, 40 yaşından sonra viyolonsel çalmaya başlamış. Kendisi gibi amatör müzisyenlerle yurt dışında birçok konser verse de, “sizden iyisi mutlaka vardır” düşüncesiyle hâlâ öğrenmeye, ders almaya devam ediyor. Bürokrasiden gelen birisi olarak henüz siyasete alışamamış olsa da “yeni CHP”den umutlu. “Çok yakında Kılıçdaroğlu’nun şefliğinde çok iyi bir orkestra göreceksiniz” diyor. Türmen’le evinde keyifli bir sohbet yaptık.
* Edebiyatçı olmak isterken neden hukuk okudunuz?
Hayatım tesadüflerle dolu. Küçük hikâyeler yazıyordum. Aslında bu içimde kalmış bir şeydir, hâlâ yapmak istiyorum. Küçük hikâyeler yazmayı seviyordum, edebiyata meraklıydım. Ama sonra hukuka girdim.
19 Mayıs Üniversitesi Samsun Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Bölümü Müzik Eğitimi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Samsun Devlet Konservatuvarı Müdürü olan Süleyman Tarman, hiç müzik eğitimi almamış ama hayatından da müziği hiç eksik etmemiş olan Atatürk’ün bu konuda bilinmeyen ya da az bilinenlerini “Doğumunun 130. Yılında Atatürk ve Müzik” adlı kitapta topladı. Tarman’ın çok farklı kitaplardan, satır arasında kalmış bilgilerden derlediği kitapta, Atatürk’ün müzikle ilgili anıları, anektotlar yer alıyor. Tarman kitapta yer alan tüm bilgilerin “yaşanmış ve gerçek olaylar” olduğunu vurguluyor. Kitaptan bazı bölümleri derledik...
Atamız, Harp Okulu’nda öğrenciyken sınıf arkadaşlarından Selanikli Tevfik Bey, Hayri Bey, Süleyman Bey, Köprülü İsmail Hakkı Bey, Arif Bey ve alt sınıftan Suat Bey ile başka gençler uygun zamanlarda okulda toplanırlarmış. Selanikli Tevfik Bey en kuvvetlileri olduğu için kendilerine eser geçer ve Hayri Bey’le Suat Bey ud, Arif Bey ney çalar, Atamız da bu amatör fasıl heyeti içinde okurmuş.
Refik Ünal’dan dinleyelim: Atatürk Harbiye’de öğrenci iken okulun fasıl takımında amatör bir ses sanatçısı olarak çalışmış ve o devrin ünlü hocalarından Giriftzen Asım Bey’den müzik dersleri almıştır. Hatta bugün çoğumuzun Rumeli Türküleri olarak bildiği ‘Pencere Açıldı Bilal Oğlan, Mayadağdan Kalkan Kazlar ve Manastır’ isimli üç türküyü bizzat kendisi notaya aldırmıştır.
“Memleketimizde opera olacak mı?”yı neden sordu?
Çok yönlü bir sanatçı Ege Aydan. Oyuncu, yönetmen, rejisör, ressam... Hiperaktif, sempatik, sıcakkanlı, sözünü esirgemeyen biri... Kendisini, “iddiasız iddialı” olarak nitelendiriyor... Son olarak, kısa sürede fenomen haline gelen Behzat Ç. adlı diziyle karşımıza çıktı Ege Aydan. Bu arada bir parantez açıp, diziyle ilgili iki haber verelim:
Behzat Ç. Haziran ayı sonuna doğru sezon finaliyle ekrana “şimdilik” veda edecek. Ama ekip tatile girmeyecek, Behzat Ç. filminin çekimlerine başlayacaklar... Sıra dışı kahramanımız Behzat’ın, saf, çocuksu, heyecanlı, zaman zaman sinirli ama kardeşini hep kollayan, sevgi dolu abi Şevket Ç.’yi başarıyla canlandıran Ege Aydan’la, çekimlerin yapıldığı Ankara’da konuştuk.
* Behzat Ç.’de rol almanıza ne neden oldu?
Behzat Ç.’yi bana teklif ettiklerinde, başka teklifler de gelmişti. Bazen çok ince eleyip, sık dokursun ama doğru atış olmaz. Teklif geldiğinde, sadece iki isim sordum; “Kim yönetiyor” ve “Başrolde kim oynuyor?” Serdar Akar ile Erdal Beşikçioğlu dediler. Ne senaryoyu biliyordum, ne konuyu... Ama bu iki ismi duyunca (ikisi de can dostumdur) “Tamam” dedim, “Bu ekipte ben de olmalıyım.”
Dünyayı sarsan Wikileaks belgelerinden hareket eden araştırmacı Muhammet Safi, Osmanlı arşivlerinde yaptığı çalışma sonucunda, “Osmanlı Elçilerinin Wikileaks Raporları” adlı kitabı yazdı. Amerika’nın bürokratları tarafından bazı devletler hakkında kaleme alınan binlerce belgenin artçıları sürerken, yayımlanan bu kitapta, Osmanlı’dan yabancı ülkelere giden elçiler tarafından kaleme alınmış geniş kapsamlı elçilik raporlarından bazıları sunuluyor. İşte Osmanlı elçilerinin Wikileaks belgelerinden ilginç anektodlar...
FRANSA
Bizim çorbacıdan da ahmaklar
Halet Efendi, 1802-1806 yılları arasında daimi elçi olarak Fransa’da bulundu. İşte Fransa izlenimleri: “Frengistan, Allah hakkı için methettikleri gibi değildir. Akıl ve dirayetleri bakımından ehl-i İslam’la farkları bizim kayıkçılarla katiplerimizin farkı kadar. Hileleri ve politikaları gayet kaba, daha niyet etmeden evvel nereye yönelecekleri anlanır. Bu üstünlükleri ancak bizdeki gayretsizlikten ileri geliyor. Yoksa ne bizim gibi kahraman askerleri var ne de bizim vezirlerimiz gibi vekilleri var. Şu bizim topçu çorbacıları onlardan çok söz anlar. Bu akılda herifler, böyle acayip hayvanlar gibi asker ile bize galip olsunlar. Bu, insanın içinin yağını süzüyor.