Duymuşsunuzdur; Hakkari Üniversitesi’nde 3 ırz düşmanı, ahlak yoksunu, utanma yoksunu öğretim görevlisi “not verme” karşılığında kız öğrencileriyle ilişki kurmuş, üçü ortak ev bile tutmuşlar. Tecavüzcüye ceza yerine teşvik veren mahkemelerle gelinen rezalet nokta bu işte, öğretim görevlileri öğrencilere tecavüz düşünüyor ve özel ev tutuyor.
Telefon konuşmaları açıklandı, iğrenç ötesi.. Derhal cezalandırılmaları, bir daha da ders vermelerine izin verilmemesi gerekir ama biri (İ.Y ) tutuklanıyor, H.Y ile R.Y ise “kefaletle serbest” bırakılıyor. Bu serbest bırakılanların yaptığı konuşmalara bakınca bırakılmaları en az olayın kendisi kadar büyük skandal .. (Tecavüzcülerin ismi medyada neden gizleniyor, yazın şu isimleri millet yüzlerine tükürsün.)
Bu mahkeme derhal ne hakla ve hangi hukuka dayanarak “suçluları” serbest bıraktığını açıklamalı, bekliyoruz! “Kadın örgütleri neyle meşguller ki sesleri çıkmıyor” sorusunu tekrarlamayı da unutmayalım.
Özkök açıklama göndermiş!Balyoz darbe planı iddialarının orduda “yapılan bir seminer”e bağlandığı dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök iki gün devam eden ve Aytaç Yalman’la kendisinin basına yaptıkları konuşmalardaki soru işaretlerini gösteren yazımla ilgili “kendi yazdığı” bir açıklamayı göndermiş.Yazıdaki hiçbir konuda itirazı yok, sadece tek bir noktada “öyle söylemedim, böyle söyledim” diyor ve bunun düzeltilmesini istiyor ki onun söylediği ile benim yazdığım da aynı kapıya çıkıyor zaten.Bugün yerim kalmadığı için düzeltmeyi yapmıyorum ama bir ara yazacağım. Düşündüm de “bunlar hiç olmadı, ben böyle bir şey yapmadım, söylemedim” diyen yüzlerce insan, kendi silah arkadaşları yıllarca bekleyebildiklerine, kendisi de o yıllar içinde konuşmakta hiç acele etmediğine göre beklemeyi ve bekletmeyi seviyor olmalı..Sanıyorum bu durumu da anlayışla karşılayacak ve sabırla bekleyecektir! Açıklamasına teşekkürler.
Türkiye’de artık öyle çelişkilere, öyle inanılmaz olaylara şahit olunuyor ki şaşırma duygusu bile yitirildi.. Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesut Barzani PKK’yı hep destekledi, Türkiye’yi kaç kez tehdit etti, bizim Hükümet’in üyeleri sırayla ona hakaretler yağdırdılar ve bugün aynı Barzani krallar gibi karşılanıyor, onun Türkiye’ye gelmesi Hükümet için bir başarıymış gibi sunuluyor.
“Barzani’nin tartışılmasını istemiyoruz” diyen yazarlar var. Neden tartışılmayacakmış, çok özel, çok makbul biri midir?
Suriye’de PKK’nın uzantısı olan PYD’nin Kuzey Irak’taki gibi “özerk bir Kürt bölgesi” kuracağı ve bunu Barzani ’nin desteklediği biliniyor ki zaten PYD’yi Kuzey Irak’tan militan göndererek güçlendiren de kendisi.. PYD şimdi “özerklik ilanına” hazırlanıyormuş.
Sahnede oyunlar!
Dün Balyoz davasında mahkeme tarafından her nasılsa “tanık olarak çağrılmayan” ve kendileri de “dinlenseydik sonuç değişmezdi” veya “mahkeme böyle uygun gördü” diyerek özel yetkili mahkeme kararlarına tepki vermeyen, yıllarca susan dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ile Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’ın yaptıkları basın açıklamalarındaki soru işaretlerini yazmaya başlamıştım, devam ediyorum.
Yalman ve dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök “başında oldukları karargahta”, hem de deniz-hava-kara kuvvetlerinin üçünün de suçlandığı büyük çaplı bir darbe hazırlığı iddiasında adeta ordunun başında kendileri yokmuş, başka bir ülkenin ordusunun başında imişler gibi olayların dışında kaldılar ve ne hikmetse en alakasız isimleri kolayca sorgulayan bu “özel” kurulmuş mahkemeler onlarla ilgilenmedi..
Haberim yok!!
Özkök ne zaman sıkışsa ya “bir şeyler biliyor ama anlatmıyor”muş havasında imalı konuşmalar yaptı veya sık sık “benim haberim yok, benim bilgim dışında” benzeri sözler söyledi. İkisi de “Balyoz diye bir şeyden habersiz” iseler, koskoca orduda bu kadar büyük çapta bir hazırlık nasıl yapılabildi, bu ordu “Yolgeçen Hanı” mıdır?
Bu yazı uzun sürecek ama söz konusu olan yüzlerce insanın ve ailelerinin hayatıdır, dikkatle okumak ve DÜŞÜNMEK gerekiyor.
“Balyoz sanıkları söz konusu dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’ın basına yaptığı açıklamadan ümitlenmişler” gazetede çıkan haber böyleydi.. Yalman’ın “duruşmada dinlenmediğini” ifade eden hükümlü komutanlar yazılı cevaplarında “Yalman’ın Balyoz darbe planından haberi olmadığını, seminerdeki konuşmaların ‘sadece disiplin suçu’ oluşturduğunu’, seminere katılmamış olan 134 denizci ve 41 havacı subayın 16-20 yıl hapis cezası almasına sebep olan sahte CD’lerin kimler tarafından oluşturulduğunun araştırılması gerektiğini ifade etmesinden ve ‘bildiği tüm gerçekleri’ yayımlayacağı kitabında açıklayacağını belirtmesinden son derece umutlandık” demişler.
Hükümlüler bu sözlerin “yeniden yargılama” için kuvvetli delil olduğunu da belirtmişler. Aytaç Yalman açıklamasını oldukça öfkeli bir şekilde yaptı ve kendisine uzun süredir verilen tepkilerden, hatta eşinin bile hakarete uğradığından söz ettiği için de “asıl mağdur kendisiymiş gibi” göründü.. Belki de öyledir, hatta belki de ikisi birden mağdur ama “içerde” olan diğer mağdurlar adına Yalman ve Özkök ifadelerinin “birlikte ve dikkatle” incelenmesi gerekiyor. Çok fazla soru işareti var, özellikle de “15-20 yıllık hapis cezaları” verilmesi için!
Asıl haksızlık!
Keşke, keşke “bazı konuşmalar” sırasında ağızlardan akan ballar gerçek olsaydı.. Keşke Türkiye sorunlarını halletmiş, toplumunu rahat ve huzur içinde yaşatan; dostluğun, hukukun, adaletin ve doğru siyasetin sağlandığı medeni ülkeler gibi olsaydı.. Olmasına izin verilseydi..
Başbakan Erdoğan bazen konuşmalarında o öfkeli havasından çıkıyor ve insanı şaşırtan, duygulu, güzel şeyler söylüyor. Türkiye Uzlaşma ve Toplumsal Kalkınma Vakfı’nda yaptığı konuşmada Hacı Bektaş Veli’den sözler okumuş. Alalım:
“Sevgi muhabbet kaynar yanan ocağımızda
Bülbüller şevke gelir, gül açar bağrımızda
Valilerin, okul müdürlerinin “tak” diye söylenince “şak” diye işgüzarlık eylemine geçmesi iyice komediye dönüştü.. “İnsanların evlerinin içine bile müdahale, konut dokunulmazlığına saldırı” konusunda valilerin işgüzarlıkları görüldü, şimdi de Antalya’da Gazi Anadolu Lisesi Müdürü Hayri Bahşi herhalde “okuldan alınırım” korkusuyla olmalı “Andımız” konusunda öğrencileri tehdit etmiş.
İstiklal Marşı töreninde marştan sonra topluca Andımız’ı söyleyen öğrencileri önce mikrofondan azarlamış, sonra da öncülük eden öğrenciler hakkında SORUŞTURMA başlatacağını, DİSİPLİN CEZASI alacaklarını söylemiş. Nedir bu, aileler çocuklarını Gestapo’ya mı emanet ettiler, onların gururu, onuru nasıl böyle sorumsuzca kırılabiliyor ve korkutularak, sindirilerek psikolojileri bizzat okul yönetimi tarafından bozuluyor?
Suçları Türk’üm demek mi?
Bu gençler sizin ve devleti yönetenlerin Andımız’a olan tepkilerini, kaldırılma kararını filan anlamamış olabilirler ki milyonlarca vatandaş da anlamadı zaten.. Soruşturma açılacak olan ne? Öğrenciler “Türk’üm, doğruyum” dediler diye mi disipline gidecekler? E saçmalığın bu kadarı fazla artık, milleti kışkırtmak için aransa daha kısa ve etkili bir yol bulunamazdı. Bu ülkenin gençlerini rahat bırakın, bir yandan “din-gelenek” bahanesiyle yapılan Arabistan benzeri baskılar, diğer yanda “milli duygularına” yapılan baskılarla daha hayata atılmadan bu ülkede, bu zamanda doğduklarına pişman olmasınlar!
AKP’nin Kurucu Genel Sekreteri ve Başbakan eski Yardımcısı Ertuğrul Yalçınbayır giderek tepkilerin arttığı “öğrenci evleri” konusunda “hiç kimsenin temel hak ve özgürlükleri kısıtlama” yetkisi olmadığını, bunun “düşünce açıklaması olmanın ötesinde bir baskı olduğunu” söylemiş.
Yalçınbayır açıklamasında “Biz AK Parti’yi ‘muhafazakar demokrat’ olarak kurmadık, kuruluşunda ve sonrasında hiçbir yazılı metinde muhafazakar demokrat olarak yazmaz. Muhafazakar demokrat derseniz, muhafazakarlığı bir baskı unsuru haline getirirsiniz” diyor ve bu konunun Abdüllatif Şener ile Tayyip Erdoğan arasında tartışma konusu olduğunu, Şener’in bu nedenle ayrılıp ayrı parti kurduğunu anlatıyor.
Şimdi tabii “muhafazakar” dediğinizde hem eski geleneklere sıkı sıkıya bağlı ve gelişmelere-değişime tümüyle kapalı insanları etkilemeniz, baskılara sebep olarak kullanmanız, inandırmanız ve bunun üzerinden çağdaş insan ve partileri kötülemeniz mümkündür, hem de “dindar” anlamında kullanarak din üzerinden etkilemeniz ve dini sahiplenmeniz mümkündür. Bunların hepsi yapılıyor da “demokrat” sözcüğü yapılanların neresinde yer alıyor o belli değil. ‘Muhafazakar-demokrat’ın ikinci kısmını “BASKININ OLMADIĞI” hangi kurum ve eylemlerden anlamalıyız mesela? Hatırlayabilen var mı?
Özgürlükler meselesi!
Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek ‘twitter’ın da yardımıyla tam bir polemik kurdu oldu çıktı. Öyle kurnazca kışkırtmalar yapıyor ve en açık-net olayları bile başarıyla ters yüz ediyor ki yetişmek zor. Mesela devamlı olarak Kemal Kılıçdaroğlu ile ilgili olumsuz ve onu kışkırtacak oltalar atıyor, balık oltaya gelirse umuduyla.. Balık gelmiyor, o da cin, bu kez daha da provokatif bir laf giriyor devreye.. Son olarak “Mustafa Sarıgül’ün CHP Genel Başkanı olacağı yemi”ni çok sevdi, daha İstanbul belediye başkan adayı olmadan başladı “Baronlar onu istiyor, Baykal’ı da onlar gönderdi, bugünden itibaren Sarıgül genel başkandır” vs, vs..
Baykal eğer özel hayatına dikkat etseydi gider miydi, kimse kurultaysız gönderebilir miydi, tamamen kendi hatası oldu.. CHP Meclis’te türban konusunda uyumlu davrandı, olay yok.. Sarıgül barış havası içinde Kılıçdaroğlu’nun elinden “üyelik kartını” aldı, olay yok.. E olay lazım.. Gökçek de bunu görev biliyor.
Gökçek’e cevap..Geçen Cuma akşamı Samanyolu TV’de Kılıçdaroğlu ile röportaj vardı, orada da Gökçek benzeri bir Sarıgül sorusu sordular. Milletin özlediği “demokratik lider cevabını” verdi; “Genel başkan olmak isteyen herkese yol açık. Kurultaya gidilir, kim seçilirse o başkan olur. Siyaset özgüven işidir, ben sonsuza kadar kalmaya gelmedim”.. Bu Gökçek’in sözlerine de cevap gibi değil mi?Birileri ise “yağ çekeceğim” diye AKP’ye “Tayyip Erdoğan giderse parti biter” sözleriyle saygısızlık yapıyor, partiler “aynı genel başkanın varlığı ile var oluyor” ise onun dışındakiler yok sayılıyor demektir ve aynı zamanda mevcut genel başkan iyi bir sistem kuramamış demektir. Yağcılık da, kışkırtmacılık da yaramıyor!
Canlı bomba!!Uzun zamandır ‘en önemli konumuz bu’ diyerek El Kaide tehlikesine dikkat çekmeye çalışıyorum, Cuma ve Cumartesi yazılarım da aynı konudaydı; El Kaide ve diğer radikal İslamcı, cihatçı terör örgütleri Türkiye’ye girdiler ve “bombalı eylem yapabileceklerini” de daha önce “sınır kapılarını bize açmazsanız” diyerek bildirmişlerdi, Hükümet hemen diğer konuları bırakıp önlem almalı diyordum.Dün “Almanya’da ve Türkiye’de polisin alarma geçtiği, intihar bombacısı Alman repçinin Türkiye’de eylem yapacağı” açıklandı. Bu konu maalesef tamamen “Hükümetin Suriye’de izlediği politika ve Türkiye sınırlarını yolgeçen hanından farksız olması” ile ilgilidir, bu örgütler desteklenmiş, yüzlercesinin Türkiye’ye girmelerine de izin verilmiştir. Acaba Hükümet hala herşeyi bir yana bırakıp halkın güvenliğini sağlamayı düşünmüyor mu?Bütün ülkelerin verdiğinin toplamından fazla paramızı mültecilere akıttık, en olmayacak bir hatayı daha yapıp “sınavsız-parasız üniversite veririz” de dedik. Hiç değilse ihmal yapmayalım!