Ya mağdursunuz ya sorumlu!

Haberin Devamı

Dün Balyoz davasında mahkeme tarafından her nasılsa “tanık olarak çağrılmayan” ve kendileri de “dinlenseydik sonuç değişmezdi” veya “mahkeme böyle uygun gördü” diyerek özel yetkili mahkeme kararlarına tepki vermeyen, yıllarca susan dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ile Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’ın yaptıkları basın açıklamalarındaki soru işaretlerini yazmaya başlamıştım, devam ediyorum.

Yalman ve dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök “başında oldukları karargahta”, hem de deniz-hava-kara kuvvetlerinin üçünün de suçlandığı büyük çaplı bir darbe hazırlığı iddiasında adeta ordunun başında kendileri yokmuş, başka bir ülkenin ordusunun başında imişler gibi olayların dışında kaldılar ve ne hikmetse en alakasız isimleri kolayca sorgulayan bu “özel” kurulmuş mahkemeler onlarla ilgilenmedi..

Haberim yok!!

Özkök ne zaman sıkışsa ya “bir şeyler biliyor ama anlatmıyor”muş havasında imalı konuşmalar yaptı veya sık sık “benim haberim yok, benim bilgim dışında” benzeri sözler söyledi. İkisi de “Balyoz diye bir şeyden habersiz” iseler, koskoca orduda bu kadar büyük çapta bir hazırlık nasıl yapılabildi, bu ordu “Yolgeçen Hanı” mıdır?

Özkök neyi sakladı?

Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Yalman “Eğer ses kaydı elime geçseydi karargahımla paylaşır, gerekli incelemeyi yapardım” diyor. Böylesine önemli, “ülke için en tehlikeli senaryoların yer aldığı” bir seminerin ses kaydını bile dinlememeleri, hatta görüntü kaydı yaptırmamaları (ki Karargah’ta bir TV stüdyosu kadar kamera ve yönetmen olduğunu orada çekim yaparken biz gördük) ve bunları mahkemede izletmemeleri, dinletmemeleri nasıl açıklanabilir? Kim dinledi, Yalman Milliyet’e yaptığı açıklamada “ses kayıtlarını Genelkurmay Başkanı’ndan öğrendiğini” söylediğine göre ne zaman öğrendi, neden o gün gereğini yapmadı?

Bu yalan atlanamaz

Özkök “Ses kaydının ‘bilmediği kişilerce’ kendisine ulaştırıldığını, seminerin icrasını sağlayan Kara Kuvvetleri Komutanı Yalman’a incelemesi için emir verdiğini” söylüyor. Bir Genelkurmay başkanı , “kendi emriyle yapılan” önemli bir seminerin ses kaydını “bilmediği kişiler”den mi alır? Daha sonra Aytaç Yalman’ın “Özkök’ün yaptığı açıklama üzerine yorum yapmak istemiyorum”dedikten sonra (Milliyet röportajı) “Ses kayıtlarını görmediğimi, bu konuda hiç kimseden araştırma yapmam istenmediğini özellikle belirtmek isterim. Görseydim karargahımla paylaşırdım” sözleri ortada bir yalan olduğunu ve bunların sorgulanması gerektiğini göstermez mi?

Çelişkiler ve görev!

Hilmi Özkök “Ben görevdeyken ve sonrasında hiç kimseyi şikayet etmedim, dava açılmadı, tutuklanan olmadı. Dava açılınca bana iftira atanlar hakkında dahi aleyhte bir şey söylemedim. Hepsinin pırıl pırıl olduğunu düşündüğümü söyledim” diyor ki bu ima ile “hepsinin pırıl pırıl olduğu” çelişkisi ilk anda dikkat çekiyor.. Bu cümleler onun zamanında “bir hata gördüğünü ama görevini yapmadığını” anlatmıyor mu? (Bunu ilk konuşmaları sırasında çok önceden de fark etmiş ve yazmıştım, şimdi daha da netleşti).. Bildiklerini Aytaç Yalman ve diğer komutanlarla paylaşmamış, Karargah’ta tartışmamış, zamanında inceleme yapmamış” ama bu hala açıkça söylenmiyor. Yalman’ın kitabını beklemek gerekiyor, inanılır gibi değil.

Mahkeme nasıl dinlemez?

Bir de özel yetkili mahkemelerin “kendilerine özel tanık seçmeleri” konusu var. 15-20 yıl ceza kestikleri davalarda “tanık ve bilirkişi dinlemeyi” sevmiyorlar, sadece canlarının istediği kişileri dinliyor, istediklerine inanıyorlar.

Aytaç Yalman “geçen 3 yılda ifade vermek için çok gayret sarf ettim ama kabul edilmedi. Bunun nedenini bazıları ‘benim ifadem alınsaydı davanın çökeceği’ şeklinde ifade ettiler” dedi, bu ne demektir? Aynı şekilde Hilmi Özkök “Işık Koşaner ve Kuvvet Komutanları topluca sanıklar için tanıklık yapmaya gittiler, mahkeme kabul etmedi. Ben de gitseydim dinlenmezdim” demişti.

Bu mahkeme normal mahkeme değil, “hukuka aykırı bulunarak kaldırılmış” buna rağmen sadece bu davalara bakmalarına göz yumulmuş “özel yetkili mahkeme”.. Bu hukukta olamayacak şey konusunda toplum ve medya rahatsız iken ve bu dava dünyanın gözünde TSK’ya “21’inci yüzyılda bile darbe planlıyor” imajı vermiş iken “Siz bizi nasıl dinlemezsiniz, biz bu ordunun başındaydık, orada (kendi ifadeleriyle) suçsuz ve pırıl pırıl insanların, bizim komuta ettiğimiz askerlerin hayatı bitiriliyor” diyerek tepki vermek akıllarına gelmez miydi? Ki yıllar süren davalara Fransız kalarak hiçbir şey olmuyor gibi yaşamlarına devam ettiler.

Vicdanlar sızlıyor!

Bu yazıyı yazmak için bekledim, araştırdım, düşündüm, bir yüreğe sahip herkes gibi benim vicdanım da yapılanları kabul etmiyor.. Yüzlerce asker “işlemedikleri suçlardan” mahkum edildiler (ki buna Ergenekon’la dünyanın bile güldüğü komik bir bağlantı kuruluveren İlker Başbuğ da dahildir) ve bu davalar aklı olan kimseyi inandıramadı.

Örneğin hayatı birinciliklerle geçmiş genç Teğmen Mehmet Ali Çelebi’nin 16.5 yıla mahkum edilmesi, nikahının bile Hasdal Cezaevi’nde kıyılması, çok sayıda genç ve “emekliliğini kazanmamış” askere verilen ve ailelerini de maddi sıkıntılara mahkum eden uzun hapis cezaları tüm vicdanları sızlattı. O zaman, ortada bu kadar “soru işaretinin, yalanın, çelişkinin, birbirini yalanlayan ifadelerin, sahte belge ve CD’lerin, sözüm ona ‘sehven’ polis tarafından eklenmiş uydurma bilgilerin” olduğu davalara, başta Balyoz olmak üzere yeniden bakılması gerekir. Aytaç Yalman ve Hilmi Özkök’ün ifadeleri çelişkilidir, açıklanamayan çok nokta mevcuttur.

Bu kadar büyük çaplı bir adaletsizlikle yaşanamaz ve buna susulamaz!

DİĞER YENİ YAZILAR