114 yaşında ve hiçbir sağlık sorunu yok! Uzun yaşamın üç sırrını açıkladı | 'Bunun sadece şans meselesi olmadığını düşünüyorum'

16 Aralık 2024

Her geçen yıl, dünyada 100 yaşını aşan insanların sayısı artarken, Naomi Whitehead gibi örnekler, uzun ömrün ardındaki sırların sadece genetikle değil, aynı zamanda yaşam biçimiyle de doğrudan ilişkili olduğunu gösteriyor. 2023'te New Castle News gazetesine verdiği röportajda, hayatı boyunca sağlıklı kalmanın önemli bir parçası olarak, basit ama etkili alışkanlıklar benimsediğini belirten Whitehead, “Uzun yaşamın sadece şans meselesi olmadığını düşünüyorum. Doğru seçimler ve tutumlarla daha sağlıklı bir yaşam sürmek oldukça mümkün” ifadelerini kullandı.UZUN YAŞAMAYI HEDEFLEYEN BİYOHACKERLAR BUNUN İÇİN MİLYON DOLARLAR HARCIYORAmerika Birleşik Devletleri merkezli, bağımsız ve kâr amacı gütmeyen bir araştırma kuruluşu olan Pew Araştırma Merkezi’nin verilerine göre, 2024 yılı itibarıyla ABD nüfusunun yalnızca yüzde 0,03'ü 100 yaşını geçmiş durumda. Bu oran düşük olsa da ortalama yaşam beklentisinin artması, uzun yaşamanın nasıl mümkün olabileceği konusunda artan bir ilgiyi beraberinde getiriyor. Yaşlanmayı geciktirmek veya uzun yaşamayı hedefleyen biyohackerlar ve sağlık meraklıları, bunun için milyonlarca dolar harcıyor. Öne çıkan isimlerden biri de Bryan Johnson… Biyoteknoloji ve yapay zeka alanında projeler geliştiren bir girişimci olarak, yaşlanmayı geciktirmek ve daha sağlıklı yaşamak amacıyla vücudunun her yönünü bilimsel olarak iyileştirmeye çalışıyor.Naomi Whitehead ise sağlıklı ve uzun bir yaşam sürmesinin, her şeyden önce yaşamın basit zevklerinde ve doğru alışkanlıklarda saklı olduğunu düşünüyor. Genetik faktörlerin de elbette önemli bir rolü olsa da sağlıklı bir yaşam sürmenin yolunun büyük ölçüde kişinin yaşam tarzına bağlı olduğunun altını çiziyor.114 yaşındaki Whitehead, ailesinin de desteğiyle, yaşadığı yılları sağlıklı ve aktif bir şekilde geçirebilmiş. Özellikle torunlarından biri olan Dan Whitehead, büyükannesinin sağlıklı yaşam alışkanlıklarını paylaşarak, uzun yaşamın sırlarını açıkladı.ÇOK ÇALIŞMAK VE FİZİKSEL AKTİVİTENaomi Whitehead’in uzun ömrüne en büyük katkı sağlayan etmenlerden biri, yıllarca süren fiziksel aktivite. Whitehead, gençliğinde bir çiftlikte çalışarak tarlaları sürdü, pamuk ve tütün topladı. Sürekli olarak fiziksel bir iş yapmanın sağlığına iyi geldiğini ve bu sayede uzun yaşadığını belirtiyor. YouTuber Jack Gordon’a verdiği röportajda, ona verilen en önemli tavsiyenin “çok çalışmak” olduğunu vurgulayan Whitehead, bu tavsiyeyi yaşamında her zaman öncelik haline getirmiş. Whitehead, “Sürekli hareket halinde olmak, kasları daha güçlü yapıyor. Ayrıca kalp sağlığını da olumlu etkiliyor. Bunu doktorum da söylüyor” dedi.Bu görüş, birçok diğer 100 yaşını aşmış kişi tarafından da dile getiriliyor. Business Insider’ın haberine göre, 100 yaşını geçmiş birçok kişi uzun yaşamlarını aktif bir yaşam tarzına borçlu olduklarını ifade ediyor. Örneğin, 101 yaşındaki Toronto’lu William, 85 yaşında emekli olduktan sonra daha az aktif bir yaşam tarzı benimsediğini, ancak gençlik yıllarındaki çok çalışmanın ve fiziksel aktivitelerinin sağlığını koruduğunu söylüyor.2023'te British Journal of Sports Medicine dergisinde yayımlanan bir araştırma ise hareketsiz kalan kişilerin daha erken ölüm riski taşıdığını ortaya koydu. Gün boyu hareketsiz kalanların, düzenli egzersiz yapanlara göre ortalama daha kısa yaşadığı belirtiliyor.SİGARA VE ALKOL KULLANIMINDAN KAÇINMAKNaomi Whitehead, sigara içmediğini ve alkol kullanmadığını da belirtiyor. Sigara ve alkolün sağlığa zararları artık herkes tarafından biliniyor, ancak Whitehead gibi süper yaşlılar için bu alışkanlıklardan kaçınmak oldukça önemli. Dünya Sağlık Örgütü, hiçbir düzeyde alkol tüketiminin sağlık açısından güvenli olmadığını belirtiyor. 2021'de European Journal of Public Health’ta yayımlanan bir araştırma, 2017 yılında Avrupa’da alkol kaynaklı 3.7 milyon kanser vakasının yüzde 13,3’üne yol açtığını ortaya koydu.Sigara, dünya genelinde her yıl sekiz milyon ölümle ilişkilendiriliyor. Amerikan Kanser Derneği’ne göre, sigara içmeyen kişiler, içenlere göre ortalama 10 yıl daha uzun yaşıyor. Whitehead’ın torunu Dan Whitehead, büyükannesinin hayatı boyunca sigara ve alkol kullanmamasının, sağlığını korumasına büyük katkı sağladığını belirtiyor. Bu alışkanlıklar, Whitehead’ın uzun yaşamasında önemli bir rol oynamış gibi görünüyor.İNANÇLI OLMAKWhitehead'in uzun yaşamının bir diğer sırrı ise dini inançlarında yatıyor. Birçok süper yaşlı insan gibi, Whitehead de hayatında dini inancın önemli bir yer tuttuğunu belirtiyor. Araştırmalar, dini inancın uzun ömürle bağlantılı olabileceğini öne sürüyor. Düzenli dini ritüellere katılmak, bir topluluk duygusu yaratmanın yanı sıra, insanların daha fazla iyimserlik ve anlam duygusu geliştirmesine yardımcı olabilir.2016 yılında yapılan bir araştırma, haftada birden fazla dini törene katılan kadınların, hiç katılmayanlara göre yüzde 33 daha az erken ölüm riski taşıdığını ortaya koymuştu. Harvard TH Chan Halk Sağlığı Okulu’nda yapılan başka bir çalışma, dini toplulukların sağladığı sosyal destek ve psikolojik iyimserliğin, insanların daha uzun yaşamalarına katkı sağladığını gösteriyor. 

Devamını Oku

Hastalık vücudunu eritiyor! Daha 20’sinde ama 75 yaşında gibi hissediyor… ‘Fiziğim korkunç şekil değişti, organlarım her an patlayabilir’

12 Aralık 2024

Hastalıklar, bireylerin günlük yaşamlarını ve genel sağlık durumlarını derinden etkileyebiliyor. Bu etkiler, sadece fiziksel rahatsızlıklarla sınırlı da kalmıyor; aynı zamanda psikolojik ve sosyal boyutları da içeriyor. Amerika Birleşik Devletleri’nin güneydoğusunda yaşayan Kayley’in hikâyesi, bu zorluğun somut bir örneğini sunuyor.  Tennessee’de üniversite okuyan 20 yaşındaki Kayley, nadir görülen Loeys-Dietz sendromu (LDS) ile yaşamını sürdürüyor. Bu genetik rahatsızlık, Kayley’in vücudunu o kadar zayıf hale getiriyor ki, kendisini adeta eriyormuş gibi hissediyor. 20 yıl önce, Kayley’in doğumu sırasında keşfedilen bu durum, şu anda dünya genelinde tahminen 4 bin kişiyi etkiliyor. Ancak kesin vaka sayısı hâlâ belirsizliğini koruyor.Bu genetik bozukluk, vücudun kemik, kas ve organlarını destekleyen bağ dokusunu zayıflatıyor. Sonuç olarak; ağrılı eklem hiperfleksiyonu, osteoartrit, skolyoz, ağızda malformasyonlar ve kalpte yırtılmalara yol açabiliyor.Kayley, durumunu yönetebilmek adına daha önce pek çok tıbbi prosedür de geçirdi. Bunlar arasında doğumdan hemen sonra bacaklarının pozisyonunu düzeltmeye yönelik bir işlem de bulunuyor.‘20 YAŞINDAYIM AMA 75 YAŞINDA BİRİNİN VÜCUDUNA SAHİP OLDUĞUMU HİSSEDİYORUM’Dokuz yaşına geldiğinde ise kalbini çevreleyen bağ dokusunun anormal büyümesine bağlı olarak kalp yetmezliği durumu gelişti. Bu durum, kalbin daha fazla zorlanmasına ve zamanla zayıflamasına neden oldu. Şu an Kayley’in vücudunda altı adet anevrizma bulunuyor ve bunların her an patlama riski taşıdığı kaydediliyor.Kayley, durumu hakkında Daily Mail’e yaptığı açıklamada, “Temel olarak vücudumdaki her şey etkileniyor. 20 yaşındayım ama 75 yaşında birinin vücuduna sahip olduğumu hissediyorum” dedi.  ‘FİZİĞİMDE KORKUNÇ DEĞİŞİKLİKLER OLDU’Kendisinin ‘eriyen bozukluk’ adını verdiği hastalığı hakkında daha fazla bilgi veren Kayley, “Bağ dokularım aşırı zayıf ve bu nedenle beni ayakta tutmuyor ya da iskelet sistemimi desteklemiyor. Vücudumdaki hiçbir şey olması gerektiği gibi çalışmıyor. Bağ dokusu vücut için yapıştırıcı gibidir ama benimki çok zayıf olduğu için vücudumu sanki taşıyamıyor gibi oluyorum. En kötüsü de hastalığım fiziğimde korkunç değişikliklere neden oldu” ifadelerini kullandı.HASTALIK, ÇEKİK GÖZLERE, KIVRIK PARMAKLARA VE OMURGADA ŞİŞLİĞE NEDEN OLUYORLoeys-Dietz sendromu olan bireyler, belirgin fiziksel özellikler de geliştirebiliyor. Bu özellikler arasında geniş aralıklı ve çekik gözler, kıvrık parmaklar, omurgada şişlik ve yarı saydam cilt yer alıyor. Genetik bir hastalık olarak bilinen bu rahatsızlığın, ebeveynlerden çocuklara geçme olasılığı yaklaşık yüzde 50 olarak değerlendiriliyor.Kayley’in parmakları da hareket kabiliyetini azaltacak şekilde bükülmüş durumda. Doktorlar, bu durumu düzeltmenin mümkün olmadığını belirtiyor. Ancak Kayley, ellerindeki gücü artırmak için düzenli olarak küçük egzersizler yapmaya devam ediyor. Kayley, bu durum için, “Başka birçok sağlık sorunum oldu ve ellerimi tedavi ettirmeye hiç zamanım olmadı. Doktorlar, zaman kaybı nedeniyle artık hiçbir şey yapamayacaklarını söylediler” şeklinde konuştu.ORGAN YETMEZLİĞİ RİSKİYLE KARŞI KARŞIYAKayley’in durumu, vücudunda altı adet yarayla daha da karmaşık hale gelmiş durumda. Bu yaraların yırtılması, ölümcül iç kanamalara, şoka ve organ yetmezliğine yol açma riski taşıyor. Şimdiye kadar yaklaşık 20 omurga ameliyatı geçiren Kayley, şiddetli skolyozunu düzeltmek için sırtına yedi çubuk yerleştirildi.LOEYS-DİETZ SENDROMUNDA EN SIK ÖLÜM NEDENİ BEYİN KANAMALARILoeys-Dietz sendromunun yaşam beklentisi ise yalnızca 37 yıl olarak belirlenmiş. Bu hastalıktan muzdarip bireylerde en sık ölüm nedeni, aort diseksiyonu ve beyin kanamaları olarak öne çıkıyor. Ancak Kayley, bu durumun henüz yeterince tanınmadığını ve yaşam beklentisinin doğru bir tasvir olmadığını savunuyor.Son olarak, geçen yıl kendisinden sadece bir yaş büyük olan bir arkadaşını LDS yüzünden kaybettiğini belirten Kayley, bu durumun kendisini nasıl etkilediğini şu sözlerle dile getirdi:“Her ne olursa olsun bu hastalıkla yaşamaya çalışıyorum. En önemlisi de mutlu olmak için çabalıyorum. Ancak arkadaşımın ölüm beni çok sarstı. Kendime gelmem biraz zaman aldı. Ama pes etmeyeceğim. Hayata sıkıca tutunacağım. Yaşamak istediğim hayatı yaşamak için elimden gelen her şeyi yapacağım.”Daily Mail’in ‘My body is melting from the inside out due to rare condition and my organs could burst at any moment’ başlıklı haberinden derlenmiştir. 

Devamını Oku

‘Orduları deviren’ lezzet! Dünyada sadece iki yerde üretiliyor biri Türkiye’de… ‘Bir kaşık dolusu hafif bir uyku getirirken, bir kavanoz hastanelik yapıyor’

9 Aralık 2024

Deli bal, doğanın sunduğu en ilginç ve aynı zamanda en tehlikeli lezzetlerden biri. Doğu Karadeniz’de üretilen bu özel bal, arıların mor orman güllerinden topladığı nektarın bir sonucu... Ancak balın içindeki ‘grayanotoksin’, (Bazı bitkilerde bulunan ve arıların topladığı nektarda bulunan doğal bir toksin. İnsanlarda ve hayvanlarda çeşitli sağlık sorunlarına yol açabiliyor) onu hem cazip hem de riskli hale getiriyor. Yüzyıllardır sağlık ve şifa amacıyla tüketilse de yanlış miktarlarda kullanıldığında ciddi yan etkilere neden olabiliyor.Bölgede arıcılıkla uğraşanlar, bu doğal hazineyi toplamak için büyük bir özen gösteriyor. Doğayla iç içe geçerek, binlerce yıllık geleneği yaşatırken, aynı zamanda modern bilimin getirdiği bilgileri de harmanlıyorlar. Deli bal, sadece bir gıda maddesi değil; aynı zamanda bir kültür, bir yaşam tarzı ve doğanın sunduğu mucizelerin bir yansıması. Geçtiğimiz günlerde CNN Travel editörü Maureen O’Hare, bölgede keşfe çıktı. Deli balın yapım aşamasına ve hikâyesine hayran kalan O’Hare, “Türkiye’nin ‘deli balı’ binlerce yıldır halk ilacı olarak kullanılıyor; ancak bunun bir tehlikesi var” başlıklı bir gezi yazısı kaleme aldı. İşte O’Hare’nin kaleminden bir-iki gün boyunca yaşadıkları ve deli bal hakkında ilgi çekici bilgiler…‘ARILAR ÖFKELİ DEĞİL, SADECE BALLARI ÖFKELİ’Metal kaplı kazıklar üzerine kurulmuş küçük ahşap kulübede, vızıltı sesi yüksek, gürültülü ve ısrarcıydı. Arıcılık kıyafeti giymiş, ancak elleri açıkta kalan Hasan Kutluata, çam dolu arı tütsüleme makinesinin körüğüne basıyordu. Soluk çelenkler, havada dönerek dışarıdaki yoğun ormanlık Kaçkar Dağları’nın yamaçlarına doğru sürüklenen sisi yansıtıyordu.Dumanın amacı, arıların tehlikeyi hissettiklerinde salgıladıkları ve diğer arıları saldırmaya teşvik eden feromonu maskelemek (Arıların tehlike anında salgıladığı kimyasal maddeler). Kutluata, yuvarlak ıhlamur kovanlarının kapağını kaldırdığında uğultu giderek artıyor; ama bu arılar öfkeli değil, sadece balları öfkeli.Türkiye’nin Karadeniz Bölgesi, dünyada bu balı üreten yalnızca iki yerden biri. Diğeri ise Nepal'in Hindukuş Himalaya sıradağları…‘BİR KAŞIK DOLUSU HAFİF BİR UYKU GETİRİRKEN, BİR KAVANOZ HASTANEYE GÖNDEREBİLİR’Hasan Kutluata ile balın etkilerine dair sohbet ettiğimizde, “El değmemiş ormanlarımızda, ilkbaharda mor orman gülleri çiçek açar. Arılar o çiçeklerden nektar toplar ve biz de çılgın balı böyle elde ederiz” dedi. Nektar, grayanotoksin adı verilen doğal olarak oluşan bir toksin içeriyor. Balın içine giren miktar, mevsime ve arıların ziyafet çektiği diğer çiçeklere göre değişiyor; bir kaşık dolusu hafif bir uyku getirirken, bir kavanoz hastaneye gönderebiliyor.Deli bal, yüzyıllardır halk ilacı olarak da kullanılıyor. Kutluata, “Çok fazla yememeliyiz. Daha fazla yersek, bizi etkileyebilir. Özellikle baş dönmesi, düşük tansiyon, hafif ateş, mide bulantısı ve yürüme zorluğuna neden olabiliyor” diyerek etkilerine değindi.ORDULARI DEVİREN YİYECEKBeni en çok etkileyen ise deli balın orduları deviren bir yiyecek olması... MÖ 4. yüzyılda Yunan askeri lideri Xenophon, bu tatlı yemeğe düşkün askerleri anlatırken, “Hiçbiri ayağa kalkamadı, az yiyenler ise aşırı sarhoş gibiydiler” demiş. Hasan Kutluata, bu tarihi hikâyeyi aktarırken gülümseyerek, “İşte bu yüzden dikkatli olmalıyız” diyor.Bu sohbetten sonra Kutluata, “Bugünlük bu kadar yeter, arılar saldırmaya başlıyor. Hadi artık yavaş yavaş aşağı inelim” diyor ve harika manzaralar eşliğinde yürüyoruz…Yavaşça zemine dönerken, düşmanın Yunan orduları değil, bal delisi ayılar olduğunu hatırlatıyor. Direklerin etrafındaki metal, ayıların pençelerini batırmasını önlemek için yerden yaklaşık 3 metre yüksekliğinde. Hasan Kutluata, tehlikelerin farkında; elinde ve bacağında, kovanlarına saldıran bir ayıyla savaştığında aldığı yara izleri var. Hasan Kutluata'nın hikayesi, deli balın sadece bir lezzet değil, aynı zamanda bir tehlike barındırdığını gözler önüne seriyor. Onun arılarla olan bağı, doğayla iç içe geçmiş bir yaşamın ve bu yaşamın getirdiği zorlukların simgesi. Bu nedenle, deli bal sadece bir tat değil, aynı zamanda geçmişin derinliklerinden gelen bir gelenek ve kültür mirasıdır.BAL KOVANDA NE KADAR UZUN SÜRE KALIRSA, KALİTESİ O KADAR YÜKSEK OLUYORKamyonete atlayıp Kutluata’nın evine doğru yola çıkıyoruz. Eşi ve oğlu öğle yemeğine katılıyor; bu, üç kuşaktan oluşan bir arıcılık ailesi. Deli bal, ailenin ürettiği ballardan sadece biri. Kutluata’nın arıları, yaz aylarında hava yağışlı olmazsa bir kovanı yaklaşık 20 günde doldurabiliyor. Tam da bu noktada Kutluata önemli bir bilgi paylaşıyor; “Bal kovanda ne kadar uzun süre kalırsa, kalitesi o kadar yüksek olur. Kalite ise promille (Balın içindeki belirli bileşenlerin, özellikle de grayanotoksin gibi toksinlerin konsantrasyonunu ifade etmek için kullanılıyor) değeri tarafından belirlenir.”Emine ise Hasan’ın eşi… O daha çok kestane balını seviyor. “Kestane balı her yerde bulunabilir, ancak gerçekten fark yaratır. Promille değeri 600, 700, 800 olabilir, ancak başka yerlerde kalite açısından 500 olabilir” diyor. Bu bilgi ailenin bal üretiminde ne kadar titiz ve dikkatli olduklarını gösteriyor. Türk evlerinde kahvaltının vazgeçilmezinin bal olduğunu öğrenince de çok şaşırdım. Balı, Kutluatalar bize tereyağıyla karıştırıp ekmeğe sürerek ikram etti. Bu şekilde tüketilince güne zinde başlanıyormuş. Tadı gerçekten de harikaydı…ABD GIDA VE İLAÇ DAİRESİ DELİ BALIN TÜKETİLMESİNİ ÖNERMİYORDeli bal, Türkiye’de yasal olarak satılıyor; ancak ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), tüketilmesini önermiyor. FDA sözcüsü daha önce yaptığı açıklamada “Tüketiciler, balın ‘deli bal’ olarak etiketlenmediğinden emin olmalıdır. Toksinin yüksek miktarda bulunduğu balı yemek, mide bulantısı, kusma veya baş dönmesi gibi semptomlara yol açabilir” uyarısında bulundu.FDA sözcüsü bu konuda haklı olabilir ama deli balı ölçüsünde kullanmak da pek zararlı değil. Doğu Karadeniz’de geçirdiğim zaman boyunca Hasan Kutluata’nın hikâyesi, deli balın sadece bir lezzet olmadığını çok güzel bir şekil gösterdi. Onun arılarla olan bağı, doğayla iç içe geçmiş bir yaşamın ve bu yaşamın getirdiği zorlukların simgesi. Bu nedenle, deli bal sadece bir tat değil, aynı zamanda geçmişin derinliklerinden gelen bir gelenek…

Devamını Oku

Yeni trend: Ameliyatsız yüz germe işlemi… ‘Uygulamadan bir saat sonra cildim adeta yenilendi’

5 Aralık 2024

Günümüzde estetik ve kişisel bakım, bireylerin kendilerini daha iyi hissetmeleri ve toplum içinde daha fazla özgüven kazanmaları açısından önemli bir rol oynuyor. Teknolojinin ilerlemesiyle birlikte, estetik prosedürler daha erişilebilir hale geldi ve çeşitli alternatifler sunmaya başladı. Yılın bu döneminde ise Amerika Birleşik Devletleri’nde tatil öncesi “yenilenme” arayışındaki erkekler ve kadınlar, plastik cerrah Jon Turk’ün Upper East Side ofisini ardı ardına arıyor. Ancak bu sefer, geleneksel ameliyat öncesi randevu almak yerine, Turk’ün yeni invaziv olmayan yüz germe prosedürü hakkında bilgi almak için iletişime geçiyorlar.Geleneksel yüz germe işlemlerinin yüksek maliyetlerine alternatif olarak, birçok kişi daha uygun fiyatlı ve kalıcı olmayan yöntemleri tercih ediyor. Örneğin, Karen Millen gibi isimlerin 50 bin dolara mal olan alt yüz germe veya bazı erkek ünlülerin 250 bin dolara kadar çıkan tam yüz germe işlemlerinin aksine, Turk’ün sunduğu yöntem hem maliyet açısından daha makul hem de daha az zaman alıcı.‘AMELİYAT OLMADAN GELENEKSEL YÜZ GERMEYİ TAKLİT EDEBİLİYORUZ’Turk, bu yöntemle “Artık ameliyat olmadan geleneksel yüz germeyi taklit edebiliyoruz” diyor. Prosedür, yüz kasları ve cildin manipülasyonu ile üst yüzün kaldırılmasını ve alt yüz ile boynun düzeltilmesini sağlıyor. Özellikle 30’lu ve 40’lı yaşların sonlarındaki bireyler için, bu yöntem yaşlanma belirtilerinin önlenmesine yardımcı oluyor. İşlem, botoks ile başlıyor; geleneksel uygulamalardan farklı olarak, kasları dondurmak yerine doğru yerleştirilen enjeksiyonlarla kasları kaldırıyor.Turk; ağız, çene hattı ve boyna odaklanarak, bu alanlara bir dizi botoks enjeksiyonu uyguluyor. Ardından, yanaklara ve çene hattına yerleştirilen cerrahi ipliklerle bir kaldırma efekti sağlanıyor. Bu iplikler, 6 ila 12 ay içinde eriyerek kolajen üretimini teşvik ediyor.İŞLEM SONRASI CİLT, GENÇ VE TAZE BİR GÖRÜNÜM KAZANIYORÜçüncü aşama ise Morpheus tedavisi ile gerçekleştiriliyor. Bu tedavi, radyofrekans enerjisi ile mikroiğneleme yöntemlerini birleştirerek cildin orta ve alt katmanlarındaki kolajen, elastin ve hyaluronik asidi uyarıyor. Böylece cilt, genç ve taze bir görünüm kazanıyor. Lidokain sayesinde ağrısız olan bu işlem, yaklaşık bir saat sürüyor.‘İŞLEMDEN BİR SAAT SONRA CİLDİM ADETA YENİLENDİ’Paula Froelich ise Jon Turk’e işlem yaptıranlardan biri… Froelich, New York Post’a yaptığı açıklamada, “Haziran ayında Turk ile gerçekleştirdiğim randevudan sonra sonuçlar anında belirdi. İşlemden bir saat sonra Instagram’da paylaşımlar yaparken, çevremdekilerin "Harika görünüyorsun!" gibi yorumlarıyla karşılaştım” ifadelerini kullandı.Jon Turk, bu prosedürün anestezi veya ameliyat istemeyenler için mükemmel bir alternatif olduğunu vurguluyor. Ameliyatlara devam etmesine rağmen, gelecekte bu tür cerrahi işlemlerin azalacağına inandığını söyleyen Turk, “Önümüzdeki 20 yıl içinde, yenilik ve yeni teknolojilerin etkisiyle daha az cerrahi prosedür göreceğimizi düşünüyorum” açıklamasında bulundu.

Devamını Oku

CDC açıkladı: Bu sebze en sağlıklısı! Besin deposu olması dışında kalp sağlığını destekliyor kanser riskini azaltıyor…

4 Aralık 2024

Amerikan Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri (CDC) tarafından hazırlanan meyve ve sebze sıralamasında, tere otu tam puan alarak 100 üzerinden en yüksek besin yoğunluğuna sahip sebze olarak öne çıkıyor.Bu sıralamada, Çin lahanası 91.99 puanla ikinci sırada yer alırken, pazı, pancar yaprakları ve ıspanak gibi diğer yapraklı yeşillikler de listeyi tamamlıyor. Toplamda 41 besin maddesi, potasyum, lif, protein, kalsiyum ve çeşitli vitaminleri içeriyor. Peki tereyi bu kadar özel yapan nedir?1- K, A, C VE B VİTAMİNLERİ İLE MAGNEZYUM AÇISINDAN ZENGİNBeslenme uzmanları, tere otunun sağlığa pek çok faydası olduğunu vurguluyor. Los Angeles'ta sertifikalı diyetisyen Serena Poon, tere otunun K, A, C ve B vitaminleri ile magnezyum, kalsiyum ve potasyum gibi besin maddeleri açısından zengin olduğunu belirtiyor. Bu besin maddeleri, kemik sağlığı, bağışıklık sistemi ve cilt sağlığı için son derece önemli. Poon, “Tere otu küçük görünse de, besin yoğunluğu açısından en zengin gıdalardan biri. Üstelik, düşük kalorisi sayesinde bu faydaları elde etmek için fazla kalori alımına da gerek yok” ifadelerini kullandı.2- KALP SAĞLIĞINA KATKITere otunun bir diğer önemli faydası, kalp sağlığını desteklemesi. Poon, bu sebzenin antioksidanlar açısından zengin olduğunu ve iltihap ile oksidatif stresi azaltarak kalp hastalığı riskini düşürebileceğini ifade ediyor. Tere otundaki nitratlar, kan basıncını düşürerek kardiyovasküler sağlığı korumaya yardımcı olabilir. Uzmanlar, tere otunu yemeklere eklemenin, kalp sağlığını desteklemenin basit ama etkili bir yolu olduğunu belirtiyor.3- KANSER RİSKİNİ AZALTABİLİRTere otunun kanser riskini azaltma potansiyeli de dikkat çekiyor. Poon, bu sebzenin glukozinolatlar içermesi sayesinde kanser hücrelerinin büyümesini engelleyebileceğini vurguluyor. Araştırmalar, tere otunun DNA hasarını önlemeye yardımcı olabileceğini ve özellikle akciğer ile sindirim sistemi kanserleri riskini azaltabileceğini gösteriyor.4- HORMON DENGESİNİ DESTEKLİYORTere otu, hormon dengesini korumada da faydalı olabilir. Yüksek B vitamini, kalsiyum ve magnezyum içeriği, stres tepkisi ve metabolik işlevlerde önemli bir rol oynuyor. Uzmanlar, bu besin maddelerinin hormonal dengeyi sağlamada kritik öneme sahip olduğunu belirtiyor.5- DETOKSİFİKASYON VE KARACİĞER SAĞLIĞITere otunun içeriğindeki doğal bileşikler, vücudun detoksifikasyon sürecini hızlandırarak karaciğer sağlığını destekleyebilir. Bu, karaciğerin toksinleri filtrelemesine ve atık ürünleri atmasına yardımcı olabilir, dolayısıyla detoks destekleyici diyetler için mükemmel bir katkı sunar.6- CİLT SAĞLIĞINA FAYDALARISon olarak, tere otu cilt sağlığını destekleyici özellikleriyle de dikkat çekiyor. C vitamini, beta-karoten ve lutein gibi antioksidanlar, cildin elastikiyetini ve parlaklığını artırabilir. Poon, özellikle C vitamininin kolajen üretimi için gerekli olduğunu ve cildin sıkılığını koruyarak ince çizgilerin görünümünü azaltabileceğini ifade ediyor.Özetle tere otu, sağlıklı beslenme alışkanlıklarına entegre edilebilecek, besin değeri yüksek bir sebze olarak öne çıkıyor. Uzmanların önerilerine göre, bu küçük yeşil yaprak, sağlığınızı desteklemenin en etkili yollarından biri olabilir.

Devamını Oku

Dünyanın en uzak yerine taşındı, hayatı değişti… Ulaşım 10 gün sürüyor ve sınırlı sayıda kişi gidebiliyor | ‘Burada her şey çok farklı’

27 Kasım 2024

Tristan da Cunha, Güney Atlantik Okyanusu’nda yer alan, dünyanın en izole yerleşim yerlerinden biri. Bu volkanik ada grubu, Güney Afrika’nın 2 bin 800 kilometre açıklarında konumlanıyor. Ortalama 12 kilometre çapında ve 98 kilometrekare alana sahip olan ana ada, dairesel bir şekle sahip.Ana adanın yanı sıra Gough, Erişilemez, Nightingale, Alex ve Stoltenhoff adaları da bu takımadayı oluşturuyor. Dağlık bir yapıya sahip olan ana adanın en yüksek noktası, 2 bin 82 metre yüksekliğiyle Kraliçe Mary Tepesi olarak biliniyor. Diğer adalar ise genelde ıssız ve yalnızca Gough Adası’nda bir hava istasyonu bulunuyor.1506 YILINDA PORTEKİZLİ KÂŞİF ADAYI KEŞFETTİ1506 yılında Portekizli kâşif Tristao Da Cunha tarafından keşfedilen adanın adı, keşif sonrası ona atıfta bulunarak verildi. 140 yıl sonra, Heemstede mürettebatı ilk kayıtlı karaya çıkışı gerçekleştirdi. Tristan da Cunha’ya kalıcı olarak ilk yerleşen, Jonathan Lambert Bey, burayı kendi mülkü ilan etti. Ancak, iki yıl sonra bir tekne kazasında hayatını kaybetti.Bugün, nüfusu yaklaşık 236 olan Tristan da Cunha, dünyanın en uzak nüfuslu yerleşim yerlerinden biri. Toplum, aile odaklı bir yapıya sahip ve adadaki tüm topraklar ortak mülkiyet. Geçim kaynakları arasında tarım, ticari balıkçılık ve turizm yer alıyor. Adalılar hem çiftçilik yaparak hem de balıkçılıkla uğraşarak geçimlerini sağlıyor.34 yaşındaki Kelly Green de yakın zamanda Tristan da Cunha’ya taşınanlardan biri…  Babası diplomat olduğu için çocukluğunda birçok farklı ülkede yaşayan Green, Tristan da Cunha’da kurduğu hayatın her şeyin ötesinde bir deneyim haline geldiğini söylüyor. İşte Kelly Green’in Business İnsider’da Tristan da Cunha’daki hayatla ilgili kaleme aldığı yazı…ADAYA ULAŞIM YILDA YAKLAŞIK 10 SEFER DÜZENLEYEN ÜÇ FARKLI GEMİ İLE SAĞLANIYORBabam bir diplomattı ve çocukluğum boyunca ailem sürekli taşındı. Antigua, Bangladeş, Mozambik ve Kenya gibi çeşitli ülkelerde büyüdüm. Bu farklı kültürler ve yaşam tarzları, beni her zaman etkilemişti. 2010 yılında, 20 yaşındayken İngiltere'de bir havayolu şirketinde uçuş görevlisi olarak çalışmaya başladım. O yıl babam, Yedi Denizlerin Edinburgh’una yeni bir görev aldı.Başlangıçta babamın İskoçya'ya taşındığını düşündüm ama daha sonra öğrendim ki ‘Yedi Denizlerin Edinburgh'u’, dünyanın en izole yerleşimlerinden biri olan ve sadece 236 nüfusa sahip Tristan Da Cunha idi. Bu adaya ulaşmak için önce Güney Afrika’nın Cape Town şehrine uçmak, ardından da 7 ila 10 gün boyunca Güney Atlantik Okyanusu’nda seyahat etmek gerekiyor. Adaya ulaşım, yılda yaklaşık 10 sefer düzenleyen üç farklı gemi ile sağlanıyor. Gemilerden ikisi 12 yolcu kapasitesine sahipken, bir tanesi 40 yolcu taşıyabiliyor.2012 yılında ailemi ziyaret etmek için altı haftalık bir tatile çıkmaya karar verdim. Adada ilk karşılaştığım kişi Shane adında biriydi; bagajıma yardım etti. Daha sonra, adanın tek pub’ında tekrar karşılaştık. Adadan ayrıldıktan sonra, Shane ile her gece telefonda konuşmaya devam ettik. İlişkimizin ikinci yılında, birlikte yaşamaya başlamamız gerektiğini hissettim.Tristan Da Cunha’da yaşama isteğim, hayatım boyunca sık sık taşınmamın getirdiği bir rahatlıkla birleşti. 2013'ün sonlarına doğru eşyalarımı toparlayıp adaya taşındım. Shane, dış tuvaleti olan iki yatak odalı bir ev inşa etti ve birlikte bir aile kurduk.ADADA SADECE HER ŞEYDEN BİR TANE BULUNUYOR; BİR OKUL, BİR HASTANE, BİR BANKA…Tristan Da Cunha’da sadece bir okul, bir postane, bir turizm merkezi, bir hastane, bir banka, bir kafe ve bir pub bulunuyor. Adalılar, kendi kendine yetebilen bir topluluk oluşturmuş durumda. Çiftçilik ve balıkçılık sayesinde geçimlerini sağlıyorlar; özellikle ıstakoz, adanın en büyük gelir kaynağını oluşturuyor. Adalılar aynı zamanda kendi ürünlerini yetiştiriyor ve inek, koyun, tavuk ve ördek besliyor.Burada sunulan özgürlük beni çok etkiliyor. Her öğleden sonra 3 ya da 4 kilometre yürümek için dışarı çıkıyorum ve kimseye çarpmıyorum. Bu, İngiltere’deki yaşamımdan çok daha huzurlu ve sakin. İngiltere’de gece ikide kalkarak Gatwick Havaalanı’na ulaşmak için bir saatten fazla yolculuk yapar, 16 saatlik vardiyalarda çalışırdım. Şimdi, adanın turizm şefiyim ve ofisime yürümek sadece iki dakikamı alıyor. Buraya çok fazla turist gelmese de kruvaziyer sezonunda nüfus dört katına çıkabiliyor; yıllık yaklaşık 900 turist adayı ziyaret ediyor. Şehir yaşamını geride bırakmak beni rahatsız etmiyor ama İngiltere’nin bazı yönlerini de özlüyorum. Orada, dükkâna gidip hazır bir yemek almak çok kolaydı; burada ise bunu yapamıyorsunuz. Bu tamamen farklı bir yaşam tarzı. İthal malların fiyatları da oldukça yüksek; Güney Afrika’dan gelen mallar yüzde 75, İngiltere’den gelenler ise yüzde 95 oranında zamlı. Normalde 650 dolara mal olan bir buzdolabını, nakliye ücretleri nedeniyle 1100 dolara sipariş etmek zorunda kaldım. ‘ÇOCUKLARIM ÇOK MUTLU’Yine de burada kendimi İngiltere'den daha çok evimde hissediyorum. Bunun nedeni, belki de dünyanın dört bir yanında büyümüş olmamdır. Şu an adada 10 yaşında bir kızım ve 3 yaşında bir oğlum var. Onları burada büyütmek konusunda kendimi güvende hissediyorum. İngiltere’de küçük bir çocuğun tek başına sokağa çıkmasına izin vermezdim; ama burada, her zaman onlara bakan biri var. Oğlum evdeyken bahçede oynayabiliyor.Gelecekte, çocuklarımın yurt dışında eğitim almasını ve diğer ülkelerde yaşamayı deneyimlemesini teşvik edeceğim. Tristan da Cunha’da yaşamaya karar vermem, onların burada sonsuza kadar kalacağı anlamına gelmiyor. Dışarıda keşfedilecek çok şey var ve benim yaşadığım deneyimleri onların da yaşamalarını istiyorum.

Devamını Oku

Arama motorları üzerinden yapılan sorgulara dikkat! Tüm bilgilerinizi ele geçiriyorlar

26 Kasım 2024

Dijital çağda, internetin sunduğu bilgiye ulaşmanın kolaylığı, birçok kullanıcı için cazip bir seçenek. Ancak, bu kolaylık beraberinde pek çok riski de getiriyor. Özellikle arama motorları üzerinden yapılan sorgular, kullanıcıları istenmeyen tehditlerle karşı karşıya bırakabiliyor. Son dönemde yaşanan olaylar, internet kullanıcılarının dikkatli olmaları gerektiğini bir kez daha gözler önüne serdi. Örneğin geçtiğimiz hafta, siber suçluların ‘kedi severlerin’ bilgisayarlarına virüs bulaştırmak amacıyla ‘Bengal kedileri Avustralya’da yasal mı?’ sorusu için arama sonuçlarını ele geçirdiği ortaya çıktı.Avustralya'da yaşamayan ve egzotik kedilere ilgi duymayan kişilerin bu tehditten etkilenme olasılığının düşük olduğu belirtilse de SOPHOS, bu aramayı yapan herkesin hedef alındığını ve kedi tutkunlarının kötü amaçlı yazılımlarla dolu bağlantılara yönlendirilebileceğini vurguladı.‘SEO ZEHİRLENMESİ’ OLARAK ADLANDIRILIYORSuçlular genelde ‘SEO zehirlenmesi’ olarak adlandırılan bu teknikle arama sonuçlarını manipüle ederek, şüphelenmeyen kurbanları kontrol ettikleri kötü niyetli web sitelerine yönlendiriyor.ESET'in küresel siber güvenlik danışmanı Jake Moore, Daily Mail’e yaptığı açıklamada, “SEO zehirlenmesi, siber suçluların arama motoru sonuçlarını manipüle etmek için kullandıkları bir teknik. Bu yöntem, kötü niyetli web sitelerinin, popüler veya ilgi çekici anahtar kelimelerle arama sonuçlarında üst sıralarda yer almasını sağlamak amacıyla kullanılıyor. Kullanıcılar bu bağlantılara tıkladıklarında, bilgisayarlarını ya da telefonlarını tehlikeye atıyorlar” ifadesini kullandı.Uzmanlar ise Google başta olmak üzere diğer ara motorları üzerinde asla aranmaması gereken diğer yaygın kelime ve yönlendirmelere dikkat çekti. Biz de bu uyarıları Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Görsel İletişim Tasarımı Anabilim Dalı Başkanı ve Bilişim Teknolojileri Uzmanı Prof. Dr. Ali Murat Kırık ile mercek altına aldık.1- MÜŞTERİ HİZMETLERİ NUMARALARI‘Dolandırıcılar hem kişisel bilgilerinizi çalabiliyor hem de sizden para talep edebiliyor’Siber güvenlik firması TorGuard’a göre dolandırıcılar, kötü amaçlı sitelerinin arama sonuçlarının en üstünde görünmesi için sıkça reklam satın alıyor. İnternet kullanıcılarının çoğu, en üstteki sonuçların meşru olduğunu varsaydığından, bu bağlantıları gerekli incelemeyi yapmadan takip ediyor. Burada dikkat çekilen ise bu reklamlardaki numaranın arandığında problemin başlıyor olması…Prof. Dr. Ali Murat Kırık, “Reklamdaki numarayı aradığınızda, genellikle size sahte bir destek sunuluyor ya da bilgisayarınıza uzaktan erişim sağlamak için yazılım yüklemeniz isteniyor. Bu süreçte dolandırıcılar hem kişisel bilgilerinizi çalabiliyor hem de sizden para talep edebiliyor” dedi. Kırık, şu bilgilerin altını çizdi:“Reklamlarla yayılan bu tür dolandırıcılıklar son derece ikna edici ve profesyonel görünüyor. İnsanlar, karşılarındaki kişilerin müşteri hizmetleri temsilcisi olduğunu düşünerek bilgisayarlarına erişim izni veriyor veya kredi kartı bilgilerini paylaşıyor. Oysaki bu tür reklam numaralarını aramak, bilgisayarınızın ve verilerinizin tamamen ele geçirilmesine yol açabilir. Bu nedenle, arama sonuçlarında gördüğünüz reklamlara güvenmeden önce dikkatli inceleme yapmalı ve mümkünse doğrudan şirketin resmi web sitesi üzerinden iletişim kurmalısınız.”2- KOLAY KREDİLER‘‘Hızlı onay’, ‘düşük faiz’ ve ‘herkese kredi’ gibi ifadelere dikkat’Bir diğer dikkat çekilen konu ise kolay krediler. Peki burada izlenen yol ve insanların düştüğü tuzak nedir?Kolay kredi dolandırıcılıklarının finansal sıkışıklık yaşayan insanların zaaflarını hedef alan oldukça yaygın bir yöntem olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Ali Murat Kırık, “Bu tür dolandırıcılıklarda, internet aramalarında ya da sosyal medya platformlarında ‘hızlı onay’, ‘düşük faiz’ veya ‘herkese kredi’ gibi cazip ifadelerle reklamlar yayımlanır. Kullanıcılar, bu tekliflerin cazibesine kapılarak reklamda verilen bağlantıya tıklar ve genellikle sahte bir finans kuruluşunun web sitesine yönlendirilir. Burada, kredi başvurusu için kişisel bilgiler, banka hesap detayları ve hatta kimlik bilgileri talep edilir. Dolandırıcılar, bu bilgileri kullanarak kimlik hırsızlığı yapabilir ya da hesaplardaki parayı ele geçirebilir” dedi.Bir diğer yaygın senaryonun da ‘ön ödeme’ adı altında para talep edilmesi olduğunu söyleyen Kırık, “Dolandırıcılar, kredinin hızlıca onaylanacağı vaadiyle kullanıcıları ikna eder ve kredi işlemini başlatmak için küçük bir ücret ödemelerini ister. Ancak bu ücreti aldıktan sonra ortadan kaybolurlar ve ne kredi verilir ne de iletişim kurulabilir. İnsanlar hem dolandırıldıklarını geç fark eder hem de bu süreçte maddi ve manevi zarara uğrar. Bu tür tekliflere karşı her zaman şüpheyle yaklaşmalı, finansal işlemler için yalnızca tanınmış ve güvenilir kuruluşlarla iletişim kurulmalıdır” şeklinde konuştu.3- GOOGLE KİMLİK DOĞRULAYICI‘İki faktörlü kimlik doğrulama gibi kritik güvenlik adımlarını hedef alıyorlar’Dikkat çekilen verilerden en şaşırtıcı olanı ise kullanıcıların Google Authenticator uygulamasını ararken hedef alınması… Buradaki tehlike nedir?“Google Authenticator gibi güvenlik uygulamalarını ararken hedef alınmak gerçekten endişe verici” diyen Prof. Dr. Ali Murat Kırık, “Bu tür durumlarda dolandırıcılar, sahte web siteleri veya uygulamalar oluşturarak, bunları arama sonuçlarında en üstte gösteriyor. Kullanıcılar, orijinal sandıkları bu sahte sitelerden ya da bağlantılardan uygulamayı indirdiğinde, aslında kötü amaçlı yazılımları cihazlarına yüklemiş oluyorlar. Özellikle iki faktörlü kimlik doğrulama gibi kritik güvenlik adımlarını hedef almaları, kişisel ve finansal güvenliği tamamen tehdit ediyor. Bu yüzden uygulama indirmelerinde yalnızca resmi mağazalar ve güvenilir kaynaklar tercih edilmeli” uyarısında bulundu.4- BELİRLİ GRUPLARIN HEDEF ALINDIĞI SALDIRILAR‘‘Başarı Testi’ ya da ‘İdeal Meslek Seçimi Anketi’ gibi başlıklarla yayımlanan bağlantılara dikkat’Belirli grupları hedef alan siber saldırıların da tehlikeli olduğunu söyleyen Prof. Dr. Ali Murat Kırık, “Örneğin, üniversite sınavına hazırlanan öğrenciler veya iş başvurusu yapan kişiler gibi belirli bir kitleyi hedef alan sahte anketler veya testler oluşturulabilir. ‘Başarı Testi’ ya da ‘İdeal Meslek Seçimi Anketi’ gibi başlıklarla yayımlanan sahte bağlantılar, özellikle gençlerin ilgisini çekebilir. Bu tür bağlantılara tıklayan kullanıcılar, genellikle kişisel bilgilerini paylaşmaya yönlendirilir ya da kötü amaçlı yazılımlar cihazlarına yüklenir” dedi.“Bu bilgiler daha sonra kimlik hırsızlığı için kullanılabilirken, kötü amaçlı yazılımlar da cihazın kontrolünü ele geçirip kullanıcıyı daha büyük risklerle karşı karşıya bırakabilir” diyen Kırık, şu bilgileri paylaştı:“Bu tür tuzaklara düşmemek için özellikle hassas grupların daha bilinçli olması gerekiyor. İnternette gördüğümüz her bağlantıya güvenmemeli, özellikle anket veya test sunan platformların doğruluğunu kontrol etmeliyiz. Güvenilir olmayan kaynaklardan gelen linkleri tıklamak yerine, doğrudan bilinen resmi sitelerden bilgi edinmek önem taşıyor. Aksi takdirde, hem kişisel verilerimiz risk altına girer hem de maddi kayıplar yaşanabilir. Unutulmamalıdır ki, her cazip görünen bağlantı bir fırsat değil, bir tuzak olabilir.”5- İNTERNET ÜZERİNDEN İLAÇ ARAMAK‘Bu durum genel ilaçlar için de tehlike oluşturuyor’İnternet üzerinden ilaç aramalarının da siber dolandırıcılar için büyük bir fırsat haline geldiğinin altını çizen Prof. Dr. Ali Murat Kırık, “Özellikle ‘hızlı teslimat’, ‘indirimli fiyat’ veya ‘reçetesiz satış’ gibi vaatlerle kullanıcıların dikkatini çeken sahte siteler, genel ilaçlar için de tehlike oluşturuyor” dedi ve şöyle devam etti:-- Örneğin, ağrı kesici, vitamin ya da takviye gıdalar gibi popüler ürünleri arayan kişiler, bu tür sahte sitelere yönlendirilerek ya sahte ürünler satın alıyor ya da kişisel ve finansal bilgilerini dolandırıcılara kaptırıyor. Ayrıca, bu sitelerden indirilen dosyalar ya da yapılan işlemler sırasında cihazlara kötü amaçlı yazılım yüklenmesi riski de bulunuyor.  -- Bu tür dolandırıcılıklara karşı önlem almanın en etkili yolu, yalnızca güvenilir ve bilinen eczane sitelerinden ya da resmi kaynaklardan alışveriş yapmak. Ayrıca, aşırı cazip fiyatlarla ya da hemen tükeneceği söylenen ürünlerle karşılaşıldığında temkinli davranmak önemli. Bilinçsiz bir şekilde yapılan ilaç alımları, yalnızca maddi zararlarla değil, aynı zamanda sağlık açısından ciddi sonuçlarla da karşı karşıya bırakabilir. ‘DOĞAL AFETLER SONRASINDA YARDIM KAMPANYALARI ADI ALTINDA SAHTE BAĞIŞ SİTELERİ OLUŞTURULABİLİYOR’“Tüm bu senaryoların dışında siber dolandırıcılar, gündemi ve insanların ilgi alanlarını kullanarak yeni yöntemler de geliştirebiliyor” diyen Kırık, “Örneğin, doğal afetler sonrasında yardım kampanyaları adı altında sahte bağış siteleri oluşturulabiliyor. İnsanlar acil yardım etme isteğiyle bu sitelere yönelerek hem dolandırılabiliyor hem de kişisel bilgilerini riske atabiliyor” dedi.SOSYAL MEDYA ÜZERİNDEN YAYILAN ÇEKİLİŞLERE DİKKATBir başka dikkat edilmesi gereken alanın ise sosyal medya üzerinden yayılan sahte çekilişler ya da fırsatlar olduğunu da söyleyen Prof. Dr. Ali Murat Kırık, “Özellikle büyük markalar ya da popüler etkinlikler adına düzenlenmiş gibi görünen bu çekilişler, kullanıcıları kimlik ve iletişim bilgilerini paylaşmaya teşvik ediyor. Bu bilgiler daha sonra dolandırıcılık faaliyetlerinde kullanılabiliyor ya da kara borsada satılabiliyor. Dolayısıyla, dijital ortamda sunulan her teklifin ya da fırsatın gerçekliğini sorgulamak ve yalnızca doğruluğundan emin olunan platformları kullanmak, en etkili korunma yöntemlerinden biri” ifadelerini kullandı. 

Devamını Oku

Doğa, tarih ve macera: Karadeniz'de keşfe çıkılacak 5 sonbahar rotası

20 Kasım 2024

Karadeniz Bölgesi, göz alıcı manzaraları ve zengin kültürel dokusuyla adeta bir cennet. Bolu’dan Artvin’e kadar uzanan bu bölge; yemyeşil vadiler, yüksek dağlar ve göz alıcı maviliklerle dolu. Özellikle yerel halkın sıcak misafirperverliği, ziyaretçileri hemen kendine çekiyor. Her köy ise kendi hikâyesiyle dolu. Dar sokaklarda yürüyüş yaparken, sizi geçmişin izleriyle karşılayan tarihî taş evler oldukça büyüleyici…Karadeniz’in iklimi de doğal güzellikleriyle uyum içinde. Ilıman ve nemli hava, bölgenin bereketli topraklarında çayın nefis yapraklarını yetiştiriyor. Yoğun ormanlar arasında kaybolmuş göletler ve çiğ damlalarıyla kaplı çiçekler, doğa severler için bir keşif alanı sunuyor. Burada, temiz dağ havasını soluyarak yürüyüş yapmak, adeta insanın ruhunu dinlendiriyor.Karadeniz sadece doğasının güzellikleriyle de sınırlı değil; rafting gibi adrenalin dolu aktivitelerden, geleneksel demirci pazarlarına kadar her adımda yeni bir keşif sunuyor. Özetle Karadeniz, alışılmışın dışında bir yolculuğa çıkmak isteyenler için eşsiz bir deneyim… CNN Travel editörleri de bu etkileyici bölgeyi keşfetmek için güzel bir yazı kaleme aldılar. Feride Yalav-Heckeroth, Woojin Lee ve Nick Migwi imzalı haberde Karabük (Safranbolu), Bartın (Amasra), Trabzon (Sümela, Uzungöl) ve Rize’yi öne çıkaran bir rota oluşturuldu ve her birinin güzelliklerine değinildi. İşte tam da şu sıralar yola çıkılması gereken bu rotaya dair detaylar… OSMANLI İMPARATORLUĞU’NUN İNCİSİ: SAFRANBOLU / KARABÜK Karadeniz’in önemli turistik şehirlerinden biri olan Safranbolu, 17. yüzyılda zirveye ulaşan ve Osmanlı mimarisinin en güzel örneklerini sergileyen bir kasaba. UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer alan Safranbolu; Arnavut kaldırımlı sokakları, restore edilmiş tarihî evleri, camileri, hanları, hamamları ve çeşmeleriyle adeta bir açık hava müzesi gibi. Cinci Hamamı, Köprülü Mehmet Paşa ve İzzet Mehmet Paşa Camileri, İncekaya Su Kemeri, Eski Belediye Binası ve Saat Kulesi şehrin en önemli turistik mekânları arasında yer alıyor.Tarihi Demirciler Çarşısı ise en dikkat çeken adresi… Burada sadece birkaç usta zanaatkar, şehrin hemen her evinde bulunan ince işçilikli kilitleri ve kapı tokmaklarını yaparak geleneklerini sürdürüyor. Osmanlı Padişahı III. Selim’in sadrazamı İzzet Mehmet Paşa tarafından 1796 yılında yaptırılan çarşıda bir zamanlar 100'den fazla atölye bulunuyordu. Bugün ise sadece 4-5 atölye geleneği sürdürüyor. Karmaşık desenlere ve süslemelere sahip güzel el yapımı çaydanlıklar, sürahiler, tepsiler, kilitler ve kapı tokmakları hâlâ dükkanların vitrininde asılı duruyor ve gururla sergileniyor. Pazarın genç demircilerinden olan Cihan Ünal, bu gelenekleri yaşatmak için tek başına bir görev üstlenmiş durumda… CNN'e verdiği demeçte, “Bu işi gerçekten sürdürmek istiyorum. Genç nesil bunu kirli, tozlu, dumanlı ve sıcak olduğu için öğrenmiyor. Ama ben seviyorum. Bunu kendim yapmak ve diğer nesillere aktarmak istiyorum” ifadelerini kullandı. Safranbolu ayrıca geleneksel olarak yapılan lokumlar, Hindistan cevizi, fındık ve fıstık gibi yerel lezzetlerle de ünlü. Aynı zamanda yerel safranın yetiştirildiği ve ticaretinin yapıldığı bir merkez. Bu değerli baharat, hem mutfak kültüründe hem de sağlık alanında önemli bir yere sahip. En güzeli de ziyaretçiler, Safranbolu’nun eşsiz tatlarını keşfederken, bu lezzetlerin ardındaki gelenekleri de öğrenme fırsatı buluyor.TARİHİN DERİNLİKLERİNE YOLCULUK: AMASRA / BARTINAmasra, hem tarihî hem de doğal güzellikleriyle dikkat çeken bir başka Karadeniz rotası.  İki doğal limanın etrafına dizilmiş büyüleyici evleriyle dikkat çeken Amasra, kumlu plajları ve küçük balık lokantalarıyla popüler olan bir adres.Antik Yunan’ın ünlü ‘İlyada’ eserinde de adı geçen bu şirin kasaba, tarihî yapıları ve eşsiz manzaralarıyla tıpkı Safranbolu gibi bir açık hava müzesi… Özellikle Amasra Kalesi, Roma dönemine ait kalıntıları ve Bizans etkilerini barındırarak, tarih meraklıları için eşsiz bir keşif noktası. Kale, denizle iç içe konumlanmış olup, ziyaretçilerine muhteşem bir panoramik manzara sunuyor.Amasra, aynı zamanda yaz aylarında yerli turistler arasında popüler bir tatil beldesi. Göz alıcı plajları, sakin koyları ve taze deniz ürünleri sunan restoranlarıyla tatilciler için huzurlu bir kaçış noktası oluşturuyor. Ancak sonbaharda ise bambaşka bir çehreye bürünüyor. Güz mevsiminin ortaya çıkardığı renkler, Amasra’yı fotoğraf tutkunları için vazgeçilmez bir rota yapıyor. Bölgenin kendisine has lezzetleri ise çok seviliyor. Örneğin geleneksel mezeleri, misafirlerine unutulmaz bir gastronomik deneyim sunuyor. Özellikle de Amasra salatası, bölgenin en popüler lezzeti. Altı yıl önce Amasra’ya taşınan arkeolog Fatma Bağdatlı’ya göre Amasranın güzelliği hem antik harikalarında hem de dinginliğinde yatıyor. Bağdatlı, CNN’e yaptığı açıklamada, “Amasra halkı tarihlerini uzun zamandır koruyor. Buraya geldiğinizde doğayı, sessizliği, gülümseyen insanları hissediyorsunuz ve çok huzurlu bir yer. Zaten genel olarak Karadeniz’de gezmek adeta destansı bir yolculuk” ifadelerini kullandı.DOĞANIN KUCAĞINDA BİR CENNET: SÜMELA MANASTIRI VE UZUNGÖL / TRABZONOsmanlı döneminde önemli bir liman kenti olan Trabzon, İpek Yolu’nun vazgeçilmez duraklarından biriydi. Günümüzde, modern yapılarla Osmanlı ve Bizans dönemine ait izlerin harmanlandığı bu şehir, geçmişin izlerini ziyaretçilerine sunuyor.  Örneğin Trabzon’daki Ayasofya Camii, 13. yüzyıldan kalma ihtişamıyla dikkat çekiyor ve içindeki freskler, tarihî ve sanatsal değerleriyle büyük ilgi topluyor. Trabzon’un popüler adreslerinden biri de Sümela Manastırı… 1600 yıllık tarihiyle ve sarp dağların eteklerine inşa edilmesiyle büyüleyici bir durak olan bu manastır, görüntüsüyle oldukça büyüleyici… Manastıra ulaşmak için tırmanılan 100’den fazla basamak, zorlu bir yolculuk gibi görünse de, varış noktasındaki etkileyici atmosfer ve muhteşem panoramik manzara, tüm çabayı fazlasıyla değerli kılıyor.Şehrin Uzungöl bölgesi ise yemyeşil vadiler ve yüksek dağlarla çevrili, huzur dolu bir dağ köyü. Göl kenarındaki yürüyüş parkurları, yerel restoranlar ve muhteşem dağ manzaraları, son yıllarda bu bölgeye olan ilgiyi daha da artırdı. Burada, yürüyüş yaparken ya da göl kenarında dinlenirken, doğanın sunduğu huzuru içinizde hissedebiliyorsunuz.MACERA DOLU BİR DOĞA / RİZE Rize, zengin çay üretimiyle tanınan bir şehir. 1912 yılından bu yana çay tarımına ev sahipliği yapan Rize, düzenli yağışları sayesinde mükemmel bir çay yetiştirme ortamı sunuyor. Günümüzde, yemyeşil çay tarlaları ve çay yapraklarını elle toplayan kadınlar, bu bölgenin simgesi haline gelmiş durumda…Macera arayanlar için Rize’nin Fırtına Vadisi ve Fırtına Deresi, heyecan verici rafting turlarıyla öne çıkıyor. Güçlü akıntılar ve zorlu parkurlar, profesyonel rehberler eşliğinde adrenalin dolu bir deneyim sunuyor. Ziyaretçiler, bu sırada muhteşem doğanın tadını çıkararak unutulmaz anılar biriktirirler. Rize, hem çayı hem de doğal güzellikleriyle sonbaharda keşfedilmeyi bekleyen bir cennet…

Devamını Oku