Son dakika!

31 Ekim 2015

Yok be yok, önemli bi şey yok. Oyunu verdin mi onu soracaktım. Henüz vermediysen üşenme hadi hemen git sandığına ve kullan oyunu. Benim oyumdan ne olacak deme. Akşam da açarsın televizyonunu, katılımcılarından biri olarak seçim sonuçlarını izlersin için ferah ferah. Şu dünyada yapmayı en sevdiğim şeylerden biri de bu heralde. Sandıklar kapandıktan sonra yavaş yavaş oylar gelmeye başlıyor ya hani, işte o zaman çok atraksiyonlu saatler başlayıveriyor. Hele bir de kalabalık bir güruhla izliyorsan daha da nefis oluyor. Oylar açıklandıkça laf lafı açıyor, tahminler tahminleri kovalıyor. Hararetli tartışmalara giriliyor falan, baya eğlenceli oluyor. Parti merkezlerinden yapılan canlı yayınlar var bir de, onlar genelde çok trajik yayınlar oluyor ama. Aylarca o meydan bu meydan dolaşıp, çalışan uğraşan didinen parti mensuplarının hüsranını kahrını izliyorsun. Onca emek, onca çaba gelen kötü sonuçla bir anda boşa gidiyor. Gerçi ülkemiz son iki senedir tam bir seçim ülkesi oluverdi. Son iki yılda bugünkü seçimle beraber 4’ncü kez sandığa gittik. Yani kaybedenlerin karalar bağlaması çok uzun sürmüyor. Bir seçim bir seçim daha derken, hep yeni bir umut oluyor teşkilatlarda. Tabii artık sonuçlar çok hızlı bir şekilde açıklanıyor. Eskiden iki gün sürerdi net sonuçları almak. Şimdi seçim gecesi yeni güne girmeden kutlamalar başlıyor, kazananlar balkon konuşmalarını yapıyor. Yani yarın sabah yeni gündemlerin, yeni son dakikaların, yeni bin tane gelişmenin başlayacağı bir gün olacak muhtemelen.

Seçim sonuçları ne olursa olsun ülkemiz için hayırlı ve uğurlu olsun diyelim ve lütfen artık kardeşçe yaşayalım, sevelim sayalım, tahammül edelim, kıymayalım birbirimize. Hepimize yetecek kadar gökyüzü var bu ülkede...

O DEĞİL DE...

- Hani artistliğine uçak bileti fotosu paylaşıyor ya sanal mecralarda bazılarımız, he işte ordaki barcod okutularak tüm kimlik bilginiz elde edilebiliyor. O yüzden fazla şaapmayın bence.

- Cumhuriyet Bayramı resepsiyonuna John Snow kürküyle giderek yine tüm ilgiyi üzerine çekmeyi başardı Bülent Ersoy. Nasıl konuşturacağını o kadar iyi biliyor ki kendinden.

- Taksici mutlu etmek sevgiliyi mutlu etmekten daha zor valla. Uzun mesafe olsun ama trafik olmasın gibi, hep bozuk paran olmak zorundaymış gibi istekleri var. Yağmur yağınca falan zaten bir naz, bir kapris sorma gitsin. Hep tatminsizler. Hep kırılganlar. Hep hassaslar. Hep tripliler.

- Saat kaç, niye şu saat dilimindeyiz şu bu diyorsun falan da eğer evde bir tane bile analog saat bırakmamışsan o da senin ayıbın dostum. Biraz vefa çok rica edeceğim. Eğer olsaydı sana söyleyecekti saati. Her yeri digital yapmışın. Analog saat candır can.

- O özellik şahane bu özellik harika falan diyorlar da bence akıllı telefonların en müthiş özelliği birinin telefonunu karıştırman bitince ekran ışığını manuel olarak kapatabilmek. Eskiden bekle bekle sönmezdi o ışık. İlişkilere büyük hizmet, teşekkürler teknoloji.

Devamını Oku

Nedir bu bizim çektiğimiz ya!

10 Ekim 2015

Ben de isterdim mutluluğun resmini çizeyim ama kasvetli havaların hüküm sürdüğü, karamsarlığın tavan yaptığı, televizyonlarda grip aşısı olmak faydalı mı haberlerinin döndüğü, soğuk ve sıkıcı günler geçirmekteyiz malesef sevgili okuyucu. Tüm bunların üzerine bir de;

- Havayı erken karartmak için saçmasapan bir kış saati uygulamasına geçiyoruz. Neymiş efendim sabah işe giderken hava karanlık oluyormuş da mışmış da mişmiş. Ya zaten insanların ruhu da karanlık oluyor sabah işe giderken, varsın sabah karanlık olsun, esas mesele iş çıkışı. İşten bir çıkıyorsun gece olmuş. Darlanıyor, şişiyor insan. Sonra da vay efendim kocasını yakmış. karısını dövmüş, anasını babasını çocuğunu kesmiş haberleri. Ya en basitinden boşanmaların bu kadar artmasına kesin etkisi olmuştur bence. Sahiden havayı neden erkenden karartıyoruz abicim? Daha mantıklı bir sebep söyleyin bana. Neden?

- Seçimler zırt pırt, sıkıldık şiştik daraldık valla. Yeter ya, ne bitmez derdimiz varmış bizim arkadaş. Reva mı bu bize yani. Hani önceki seçimde mesajı almıştı politikacılar, hani halk koalisyon istiyor, halkın dediği olur diyorlardı. Niye yalan söyledi hepsi, niye kandırdılar bizi? Kursaydınız ya kardeşim. Mecbur muyuz biz sürekli sizin sesinizi duymaya, sizin parti minibüslerinizden gelen berbat seçim şarkılarıyla uyanmaya? Biz mecbur muyuz sizin egolarınız, sizin politik beceriksizliğiniz yüzünden ikide bir sandığa gitmeye? Biz mecbur muyuz sizin seçim merakınız yüzünden işimizin gücümüzün aksamasına?


Vurur yüze ifadesi geyiği baymadı mı?

Merve Özbey'in son şarkısında geçen bir tabir sanal mecraların son günlerdeki konuşma kalıbı oldu. Evet tamam baymadan önce iyiydi, güldük eğlendik. Ama artık fena halde baydı. Son cümleleri kurup zirvede bırakalım diyorum.

- Vurur yüze ifadesi, yok ki gerzoluğun ayakta tedavisi.

- Vurur yüze ifadesi, "şu seçimler bi geçsin de hele, bakarız" diyenlerden yıldık bitanesi.

Devamını Oku

Ayrılık sonrası yakışanı yapmak

25 Eylül 2015

Eğer yüz kızartıcı, mide bulandırıcı, nefret uyandırıcı bir sebep yoksa ayrılık sonrası yakışanı yapmak diye bir şey var. Demir Demirkan’dı Sertab Erener’di farketmez. Erkeği kadını yok bunun. Sadece biraz insan olmakla alakalı;

1-Arkasından konuşmayacaksın. Ezmeyeceksin üzmeyeceksin, ortamlarda sohbet mezesi yapmayacaksın onu. Öyle kötüydü böyle berbattı şöyle salaktı demeyeceksin. Soranlara “Allah yolunu açık etsin, mutlu olsun inşallah” diyeceksin. Diyeceksin ki senin için “Boş boğaz” demesinler. Diyeceksin ki seni dinlerlerken içlerinden “Anlatıyorsun ama kimbilir sen ne haltlar yedin” cümlesini geçirmesinler.

2- Hep mi kötüydü günleriniz, hiç mi iyi gününüz olmadı. Birbiriniz için kimlerden vazgeçtiniz belki de. Belki annenizi babanınızı karşınıza aldınız. Ne emekler verdiniz birbirinize. En kötü günlerinde hep yanında o vardı. İşinle okulunla alakalı mutsuzluğunda seni nasıl da motive ediyordu. Her şey çok güzel olacak, sabret biraz deyip öpücüğü konduruveriyordu. Kimbilir belki de misyonunuzu tamamladınız artık birbirinize karşı ve koptunuz. O günleri düşün ve o günlerin hatrına hiç olmazsa sus bari.

3- Gittiyse kararına saygı duy. Kabullenmeye çalış. Telefonlar edip mesajlar çekip, evine, iş yerine gidip taciz etmeye devam etme. Şantajlar montajlar yapıp huzursuz edip canını yakmaya çalışma. Olmayınca olmuyor bazen işte. Zorlamanın alemi yok. Kararına saygı duy ve uzaklaş. Belki başka bir dünyanın kapıları açılacaktır bir süre sonra sana. Belki senin de vazgeçip gitmen gerekiyordur.

Dünya daha güzel bir yer olur sanki:

- Schengen vizesi almak için babannemizin takma dişlerinin kalıbına kadar istemeseler. Pasaportumuzu cebimize koyup dilediğimiz ülkeye gidebilsek.

Devamını Oku

Ne kadar da güzel bir pazar sabahı değil!

12 Eylül 2015

Ben istemez miyim şakalı komikli bir pazar yazısı yazayım. Ben istemez miyim kuşlardan çiçeklerden böceklerden bahsedip Polyanna’nın eski manitası gibi takılayım. Ben istemez miyim bir ünlüyü dilime dolayıp koca bir paragraf gülmeli bir şeyler yazayım. Ama valla bu aralar içim çekildi, moral motivasyon denen şeyin zerresi kalmadı bende. Tamam pozitif olmak gerek, olumlu düşünmek gerek ama bazen de ne kadar zorlasan da bünyeyi başaramıyorsun bunu. Şunu anladım ki yaşın ilerledikçe ülkende olan biten şeyleri çok daha fazla dert ediyorsun ve kim haklı kim haksız diye düşünmekten çok “aman kimsenin kılına zarar gelmesin” endişesiyle olaylara yaklaşıyorsun. Ya da en azından bende böyle oldu. En başından beri diyalogla, karşılıklı fikir beyan etmekle, sevgiyle, saygıyla, anlayışla, tahammülle halledilebilecek bir mesele büyüdü büyüdü ve hepimizi üzen can kayıpları yaşandı. Allah bütün kaybettiklerimize gani gani rahmet eylesin.

İletişim çağındayız, uzay çağındayız hikayelerini falan kimse anlatmasın lütfen bir süre bana. Tamam belki cep telefonlarımız akıllandı, bilgisayarlarımıza üstün işlemciler takıldı, televizyonlar kıl kadar inceldi, ama biz insanoğlu nedendir bilinmez kendimizi güncelleyemedik bir türlü. Hâlâ ilkçağ seviyesinde iletişim kuruyoruz reel hayatta. Hatta belki ilkçağdan da kötüyüz. Hiç dinlemiyoruz, hiç anlamıyoruz, hiç hak vermiyoruz, hiç samimi değiliz! Mış gibi miş gibi yapmaktan ciğerimiz soldu. Birbirimize bakmıyoruz, birbirimizi duymuyoruz, birbirimize dokunmuyoruz. Durum o kadar fena ki; biri bizi dinlediği zaman bin kere teşekkür etme ihtiyacı hissediyoruz ona. Sağol beni dinlediğin için, varol beni dinlediğin için, çok mutluyum beni dinlediğin için falan diye uzadıkça uzuyor teşekkür faslı. Hele bir de iyi bir şey duymuşsak mutlaka doğrulatma ya da tekrar ettirme ihtiyacı hepimizde. Hepsini geçtim birbirini anlamak dinlemek isteyenler olursa ona da mani oluyor etrafımızdaki birtakım meymenetsizler.

Son günlerde kimbilir kaç kere kendimi televizyon başında içten içe “o onu demek istemedi aslında, sen de böyle demek istemedin, keşke bir yerde oturup bir kahve içerken bunları konuşsanız” derken buldum. Hani imkanım olsa televizyonun içine elimi sokup birini o kanaldan alıcam, birini bu kanaldan alıcam, salondaki kanepeye oturtucam bunları, mutfağa gidip çay kurabiye falan getirip “siz kardeşsiniz, buyrun burada anlatın derdinizi, anlaşmadan gitmek yok, akşam da karpuz kesip pijama partisi yapacağız” diyeceğim.

Ayrıca da Allah hepimizi etrafımızdaki fitne fesatlardan korusun. “Konuşun anlaşın öpüşün barışın” demek yerine, türlü çakallıklarla, çoğu zaman da iftiralarla sıkıntıyı büyütenlerden korusun! Bir de kraldan çok kralcılar var tabii. Ortalığı geren, gerdiren, yoku var eden, varı yok eden, yaptıklarıyla insanı tiksindiren. Allah onların bin türlü belasını versin. Bela listesi uzun aslında ya neyse, pazar pazar daha fazla bela okuyup negatifi yüklemeyeyim ben.

Diyeceğim odur ki dostlar umarım en kısa zamanda yeni durum güncellememiz gelir. Belki o zaman birbirini daha iyi dinleyen, daha iyi anlayan, daha hoşgörülü, daha tahammüllü, daha iyi, daha sevecen insanlar oluruz.

Ooo boyama kitabı, alıyorum bir dal

Dal boyadım, yaprak boyadım, onu bunu boyadım, rahatladım gevşedim, pırıl pırıl süper bir insan oldum desem inanır mısınız? İnanmazsınız di mi? Bence de inanmayın zaten. Öyle şey mi olur ya.

Abartan abartana. Zaten güzide ülkemizde bir şey trend olmaya görsün. İhtiyacı olan olmayan herkes o trendin peşine düşme telaşına giriyor. Bir de onu boyayınca kendini ressam sananlar var ki o konuya hiç girmeyeyim. Tamam ben demiyorum ki boyama kitabı gereksizdir, saçmadır, bir işe yaramaz. İlla ki vardır bir terapi etkisi, kafayı boşaltması, insanı bükmesi, esnetmesi.

Devamını Oku

Sanal mecraların son günlerdeki en uyuz 3 tipi

5 Eylül 2015

- Her olay sonrasında kim daha duyarlı testi yapan başıboş dangozlar.

- Ölen masum bir çocuğu bile dinine, milletine göre sınıflandırıp ona göre üzülen kafatasçılar.

- Acılı bir haber sonrası attığı tweeti çok etkileşim almayınca silen, kaos nemalanmacıları, leş kargaları, ölü seviciler.

Halkın en güvendiği ünlüler anketi

- Yine yapılmış. Bence dünyanın en saçma anketi. Ve her seferinde sonuçlar üç aşşağı beş yukarı aynı. Adı "Halkın en güvendiği assolistler anketi" olsa daha iyi olacak. Birinde en güvenilen Seda Sayan oluyor, öbüründe başka assolist oluyor, bu en sonuncusunda da anketten Gülben Ergen çıkmış. Şu hani gizli kamera olmadığı 100 kilometreden belli olduğu halde gizli kamera ibaresiyle yayınlanan market reklamında oynayan Gülben Ergen Hanım. Yahu neyse halkımız öyle ya da böyle güvenmiş işte. Ben kolay kolay kimselere güvenmem zaten. Ama asıl soru şu ki; neden böyle bir gereksinim var ki? Diyelim ki güvendim;
- Sevdiceğimi mi emanet mi edeceğim mesela? "Yengeni iki gün sana bırakıyorum Murat Boz kardeşim, dönüşte görüşürüz, sana güveniyorum" mü diyeceğim?
- Borç mu vereceğim, "Bülent Ersoy nasıl olsa geri öder" mi diyeceğim?
- Sibel Can'a evimin anahtarını bırakıp "Yemek pişince ocağın altını kapatırsın Sibelcim" mı diyeceğim?
- Önce onlar bana güvensinler katlarını yatlarını arabalarını emanet etsinler. Sonra ben onlara direk güvenirim zaten.
Boğa burcu erkeğiyle olmanız için 10 sebep
Baştan söyleyeyim, astrolojiden hiç anlamam. Boğa burcu erkeği olduğum için biliyorum ve yazıyorum. Şahaneyiz biz, çok iyiyiz, süperiz. - Evcimeniz, evi severiz. Sokaklardan toplamazsınız. - Kin tutamayız. Yaptığınız hataları, kötülükleri unuturuz. - Cömertiz. Paranın hesabını bilmeyiz. Hediye almayı severiz. - Sadığız. Odaklanmayı severiz. Parçalara bölünmeyiz. - Olması gerektiği kadar kıskancız, öyle çok darlamayız - Konuşkanız. İyi dinleyiciyiz. Sevdiceğimizle saatlerce konuşabiliriz. - Alışverişi severiz. Sizinle söylenmeden, uyuz etmeden dolaşırız. - Dokunmayı çok severiz. Öpmeden koklamadan duramayız. - Mizah yönü gelişmiş, eğlenceli tipleriz. Güldürmeyi severiz. - Çok tatlıyız.

Devamını Oku