Teknoloji, ben artık ayrı eve çıkmak istiyorum!

4 Nisan 2015

Gün geçmiyor ki insanoğlu bir sanal mecranın daha kölesi olmasın. O beğenmediğimiz "yalnızlık" ileride çok değerli, çok özlenen, gıpta edilen bir durum haline gelecek gibi görünüyor. Zira her yeni sanal mecra, diğer insanlarla yeni bir iletişim şekli vaad ediyor. Facebook'tu, Twitter'dı, Instagram'dı, Vine'dı oydu buydu derken şimdi de Periscope adında kitleleri fena halde kitlemeye aday nurtopu gibi bir mecramız daha oldu. Oldu olmasına da iyi mi oldu kötü mü oldu o tartışılır. Artık ortalama bir akıllı telefonu ve onu idare edecek kadar interneti olan herkes dilediği yerden dilediği şekilde canlı yayın yapabiliyor. Tabii bir kamyon uygulama yüklü telefonların çilekeş şarjı da izin verirse. Bu yeni mecra ile Andy Warhol'un o çok bilinen "Herkes bir gün 15 dakikalığına ünlü olacak" sözünün gerçeğe dönüşmesine hiç bu kadar yakın olmamıştık belkide. Hatta bir gün değil, herkes istediği zaman 15 dakikalığına ünlü olabilir bu canlı yayınlarda yapacağı atraksiyonla. Ama ünlü olurken maymun mu olur, kral mı orasını bilemem. Sanal mecraları amaca giden yolda araç olarak kullanmış ilklerden biri olarak bende eksik kalmadım tabii, kaydımı oldum, sonra o canlı yayın bu canlı yayın gezdim dolaştım vatandaşın profilinde. Durum baya ciddi arkadaşlar. Bu uygulamanın yaygınlaşması ana medyadaki düzeni ve dengeleri fena halde değiştirebilir.

Şimdilik şunları gözlemledim;

- Millet olarak çok meraklıymışız canlı yayın yapmaya, o net. Bakıyorum herkes bir yerlerden bildiriyor. Yıllardır ekranda izlediği canlı yayın muhabirlerinin dillere pelesenk olmuş sunuşlarıyla şenlenen otobüs yolculukları mı dersin, uçak rötarları mı, sahil yolu yürüyüşleri mi, çöpü alınmamış mahalle sakininin feryadı mı, ne ararsan var. Artık herkes temsili bir medya mensubu olma yolunda ilerliyor. Ana medya için sıkıntılı bir süreç başlıyor.

- Tabii bir de sabah şekeri kıvamına gelmeyi tercih eden büyük kalabalığımız var. Uygulamanın canlı yayın yaparken izleyenlerin yorum yapabilme özelliğinden mütevellit o yorumları okuyup şekerimsi şakalarla bilumum geyikler döndürülüyor. Nadiren iyi şakalar ve hoş sohbetler, genellikle kepaze espriler, "herkes beni çok merak ediyor" hezeyanıyla türlü saçmalamalar, ne ararsan var.

- Yattığın yerden canlı yayınla Amsterdam sokaklarında bisikletiyle dolaşan bir Hollandalının cep telefonuna takılanları izlemek, Şanzelize'de dolaşmak, Moskova'da bir club'ta insanların nasıl eğlendiğini canlı canlı görebilmek ise bu uygulamanın keyifli tarafları.

- Daha şimdiden çeşitli sapkınlıklar, teşhirler, sakıncalı pornografik yayınlar bu uygulamanın çehresini sarmış durumda. Bu sürpriz değil zaten. Her sanal mecrada olduğu gibi bir süre sonra burada da olacaktı ve malesef oldu da. Bireyler burada spontan bir yayın gerçekleştirdikleri için diğer sanal mecralarda olduğu gibi uygulayıcının sansür yapabilme şansı da yok. Yani ben o cep telefonunu ani bir hamleyle hiç olmadık bir tarafa döndürebilir, abidik gubidik bir görüntüyü gözünün içine içine sokabilirim. İşin bu kısmı biraz can sıkıcı.

- Özel hayata müdahale meselesi de insanların başını baya ağrıtacak cinsten. Magazinsel meşhurlar çok veryansın edecekler, öyle hissediyorum. Muhabirlerin "içeride bir sarışınla sarmaş dolaş olduğunuz doğru mu?" sorusuna "yok öyle bir şey" derken eskisi kadar rahat olunamayacak. Belki daha kapıdan çıkmadan yediği naneyi izlemiş olacak herkes. "Konserimi 50 bin kişi izledi" yalanı birinin cep telefonundan canlı canlı gelen görüntülerle tarihe karışacak. Sıradan vatandaşın da sevdiceğine karşı daha dürüst olması gerekecek. "Yap oradan bir canlı yayın bakalım" isteğinin neticesi kötü sonuçlar doğurabilir.

Devamını Oku

Fitnıs merkez çok flörtöz herkes

28 Mart 2015

Artık iyiden iyiye yaz mevsiminin geldiğini hissettirdiği, güneşin açısının leğen kemiklerimizi ısıtmaya yettiği şu günlerde ben dahil çevremdeki herkes; plaj cıbıldaklığı öncesi son hazırlıklarını yapmakta. Eminim senin çevren de öyledir. Benim gibi dambılı bomba diye polise götürme potansiyelinde olan biri bile deli gibi spor yapıyorsa olay bitmiştir zaten. Eskiden iki hafta gidip bırakan ben bu defa çok sevdim fitness'ı mesela. Spor salonunun haftada üç kez gelebilirsiniz tuhaflığına bile itiraz ettim. Sana ne kardeşim ya, aylık paramı veriyorum işte, bırak geleyim. Zaten ayda yılda bir heves etmişim. Şimdi tabi bir de oyunculuk tarafım olduğu için adonis madonis bunlar önemli hale geldi. Ya tamam Kıvanç Tatlıtuğ kardeşim panik yapma, İmirzalıoğlu sen de korkma kardeşim, çikolatayla fingirdeşen bisküvi erkeği manyakları siz de tırsmayın, benim ki sadece bir deneme, derdimi anlatacak kadar adonisim, six pack'im olsun yeter.

Salonlardaki havayı çok yakından kokluyorum

- Neyse biz esas konumuza gelelim. Dedim ya bu aralar hiç yapmadığım kadar spor yapmaktayım. Ve dolayısıyla da fitness salonlarındaki havayı çok yakından kokluyorum. Koklamak deyince de bazılarının efil efil estirerek yaydığı ter kokusu geldi aklıma. Yahu tamam spor yapıyorsun terlersin elbet de yanına bir havlu al bir şey yap, o koltukaltına bir uğra, bir otur, bir çayını kahvesini iç koltukaltının, buram buram kokuyorsun be kardeşim. Baktın yine kokuyorsun aliminyum folyoyla kapla o koltukaltını. Yani insanız olur böyle şeyler de seninki biraz fazla. Â Çift falan deyince de konuya cumburlop girmiş bulunduk ucundan. Günümüz dünyasında özellikle metropol insanlarının hayat kavgasından fırsat bulup sosyalleşmekte zorlandığı apaçık gerçek. Yani böylelikle de ne oluyor, spor salonları gibi noktalar bu insanlara diğer insanlarla tanışma, kaynaşma fırsatları doğuruyor.

Spor salonu fingirdemeleri için birkaç tavsiye:

- Yukarıda da bahsettiğim gibi asla ter kokunu başlarının farketmesine izin verme. Â En iyi sosyalleşme yerleri bisikletler. Hani o genelde koşu bantlarının yanında olan. Gerçi bizim salonda ben dahil herkes cep telefonlarına bakıyor bisitlet yaparken ama ilk kurşunu atmak için en iyi yer orası bence. Â Bu sözüm de spor hocasına yavşayan ya da yavşamayı düşünen tüm hanım kızlarımıza. Yapmayın arkadaşlar, o fetiş 1987'de falan bitti. Eskiden yokluk vardı, bu kadar kaslı maslı, kendine bakan adam yoktu

- Bir de lütfen çok konuşmayın.

Devamını Oku

Yüzleşelim güzelleşelim

21 Mart 2015

Çelik’in soyunmadığı şahane bir pazar gününden sevgiler saygılar sayın okuyucu. Bugün bitmek bilmeyen, o lanet olası, o sinir bozucu, o çevremizdekileri hayattan soğutan hastalıklarımızla yüzleşelim güzelleşelim dedim...

- Kronik Dengesizlik Sendromu; Bir gün “kesin hoşlanıyor” dedirtip, ertesi gün umut bırakmayanların travmatik halidir. Bunların tedavisi konusunda hiçbir umut ışığı yoktur. Hasta kendi haline bırakılmalı ve olay mahallinden koşarak uzaklaşılmalıdır.

- Kibirüs Ben Bilirimüs; Ben her şeyi bilirim şeklinde takılan, kimseleri anlamaya dinlemeye çalışmayan, bildiğini okuyan herbokolog insan hastalığıdır. Hasta uzaktan izlenmeli, durumu ağırlaşırsa yaptıkları yüzüne yüzüne ve aşırı yüksek sesle bağırılmalıdır.

- Mutluluk Alerjisi Sendromu; Çevresindekilerin mutluluğuyla mutsuz olma halidir. Bu insanlar mutlu insanlar gördüklerinde üzülür ve ellerinden gelen pisliği yaparak etraflarındaki herkesi hayata küstürmeye çalışırlar. Bu hastaları anlamaya çalışarak zaman kaybetmeyin. Hastalığı kimselere bulaştırmadan en yakın köprüden atın bunları.

- Kronik Terfi Şuursuzluğu; Genellikle iş yerlerimizde görebileceğimiz hastalardır. “Amaca giden her yol mübahtır” mottosuyla yaşayan bu hastalar yüzünden her an ayağınız kayabilir ve kendinizi bir insan kaynakları sitesinde cv’nizi hazırlarken bulabilirsiniz. “Deli deliyi görünce sopasını saklar.” sözünden yola çıkarak bu hastalara deli taklidiyle yaklaşın. Allah yardımcınız olsun.

- İlgi Sersemliği Saçmalamasyonu; Herkesin kendisiyle ilgilendiğini, herkesin tek derdinin kendisi olduğunu, herkesin kendisini konuştuğunu, ve hatta kimsenin onu çekemediğini düşünme hastalığıdır. Bunlar sürekli ilgi ve güzel sözler duymak isterler. Duyamayınca da hayali düşmanlar yaratmaya bayılırlar. Her selam veren karşı cinsi arkadaşlarına “bağaa asıldıaa” diye anlatan boşboğazlar da bunlardır. Bunların kızılcık sopası darbeleriyle kendilerine geldikleri bilim adamlarınca ispatlansa da şiddeti önermiyorum ben.

- Varyemez Amca Sendromu:

Devamını Oku

Kabullenmek bir harika dostum...

14 Mart 2015

 Sıkıntılı, stresli, daralmaya meyilli, mutsuz biri misiniz? Her şeyi kafanıza takıyor, kendinizi iyi hissetmiyor üstüne üstlük geceleri uykusuzluk problemi mi çekiyorsunuz? Peki tüm bunlardan kurtulup mutlu huzurlu yaşamak, siz de başkaları gibi gülmek, eğlenmek, mutluluğun dibini görmek istemez misiniz? İstersiniz di mi? İstersiniz, istersiniz. İşte size o mucize çözüm; KABULLENİN!

Kabullenme yöntemiyle her şey daha güzel olacak, hayatınızı etkileyen sorunlardan, çevrenizdeki karaböcüklerden kurtulacak, "oh be dünya varmış" iç sesiyle şahane vakitler geçireceksiniz.

Bünyeni kabullen:

- Burnun büyük mü? Ya da gözünün biri pörtlek mi? Saçların mı dökülüyor? Dudakların lavaş kadar ince mi? Ön dişlerinden biri tavana mı bakıyor? Kaşların saçlarınla birleşmiş mi? Popon otoban gibi düz mü? Belden yukarın Kate Upton, aşağın Roberto Carlos mu? Ayak parmakların kartal pençesi gibi mi duruyor? Yaz geliyor ve senin 10 kilo fazlan mı var şu an? Üstelik bu sabah kahvaltıda sucukları hüplettin ve fena halde pişman mısın? Dur tamam, koy o bıçağı yerine, kesme bileklerini. Ne gerek var bunlar yüzünden bu kadar germeye, gerilmeye! Kabullenme yöntemiyle tüm bu takıntılarını aşabilirsin. Kabullenmek demek o sorun dediğimiz şeyle barışmak demek aslında. Hem ne var yani? Başkaları için mi yaşayacağız bu hayatı? Malzeme budur kardeşim. Seni beğenen böyle beğensin. Hem önce kendi tipine baksın o shrek göbeğini yediğim. Sen kabullen bedenini. Aş bunları. Kabullen durumu. Gerisi kolay.

Yalnızlığını kabullen:

- Selam yalnız insan. Bakıyorum bu pazar da her pazar olduğu gibi bir yandan televizyondaki magazin programını keserken bir yandan da "hayatım hep böyle mi geçecek lan?" diye derin düşüncelere gark olup kendinle hesaplaşıyorsun. Üstelik belki biriyle kahvaltı yaparım umuduyla aldığın o 1 kilo beyaz peynirin bir kısmı küflenmiş, domateslerinin çoğu çürümüş, salatalıklarının alayı kurumuş. Yahu her seferinde aynı şeyi yapıyorsun. Kabullenme yöntemini kullansan sana 100 gram beyaz peynir, iki yumurta, bir iki domates, bir kaç tane de zeytin gerektiğini içine sindirecek, tasarruf bile edeceksin. Ben sana demiyorum ki bu devran böyle sürecek, sen hep tek tabanca takılacaksın. Sadece içinde bulunduğun sürecin geçici olduğunu kabullen.

Aileni kabullen:

- Baban yine acı acı şeyler söylüyor. İşini beğenmiyor. Ve her defasında neden terfi edemediğini sorup seni uyuz ediyor. Ya da öğrencisin, baban sürekli derslerine çalışmadığını iddia etmekte. Annense sevdiceğine hiç ısınamadı. Ondan öncekine de ısınamamıştı, hatta ondan önceki manitandan nefret etmişti. Ne zaman annenle iki laf edeyim desen bu konuları açıyor canını sıkıyor. Kardeşlerin desen hepsi kendi dalgasında. Kimi para pul, kimi ilgi, kimi de annen baban gibi dırdır derdinde. Dayının Facebook'tan gereksiz dürtmelerinden, amcaoğlunun gönderdiği bitmek bilmez oyun isteklerinden hiç bahsetmeyeyim. Ee napacaksın peki Norveç'e gidip başka bir aile mi bulacaksın kendine? Ya da bırada gazeteye ilan mı vereceksin "beni pamuklara sarıp sarmalayacak bir aile arıyorum" diye? En iyisi gel sen de kabullenme yöntemini kullan güzel kardeşim. Anneni babanı, kardeşini, diğer akrabalarını böyle kabul et, sıkılma, darlanma, daha fazla sorgulama. Seni seviyorlar, mutlu olmanı istiyorlar.

Devamını Oku

Kadınlar biz size çok ayıp ettik...

7 Mart 2015

- Binbir emekle hazırlayıp önümüze koyduğunuz yemeği zıkkımlanırken “eline sağlık” demek yerine “tuzu mu eksik bunun?” demeyi yeğledik. Yemeği hüpletince masadan kalktık. Belki bizimle beraber yemek istiyordunuz ama biz öküzdük, anlayamadık.

-Araba kullanmanızı beğenmedik. Kullandığınız arabaya binmek ismedik, başınızın etini yedik, “öldürcek misin beni!” dedik, sizi şöför koltuğundan soğuttuk, özgüveninizi bitirdik.

-”Ben sana güveniyorum ama çevrendekilere güvenmiyorum” deyip lafı “sen salaksın ne yapacağını bilemezsin”e getirdik. Boşu boşuna kalbinizi kırdık.

-Ayrılık kararını sizin almanızı kabullenemedik. Psikopata bağladık. Telefonda tehdit ettik, yolunuzu kestik, aramızdan bazıları evinizi bastı, ağır konuştular, büyük ayılık ettiler.

-Parayı sevme, para için her şeyi yapma misyonunu kadınların üzerine yıktık. Sanki biz paranın delisi, arabaların hastası değildik. Böyle denyoluklarla kadını basitleştirmeyi, sakil göstermeyi çok sevdik. Barzolukta çığır açtık.

-Kadına şiddet konuşulurken “bütün suç oğullarını böyle yetiştiren annelerde” diyenlere alengirli küfürler etmedik. “O oğul mal mı? Bir karakteri yok mu, hiç mi geliştiremiyor kendini?” demedik, hata ettik.

-Gülen kadınlara hafif meşrep kadın muamelesi yaptık. “Ne gülüyorsun karı gibi” diye aptalca bir cümleyi dilimize pelesenk ettik. Somurtan kadınlar yarattık. Sonra neden komik kadın yok dedik, kusuru yine sizde aradık.

-”Elinin hamuruyla erkek işine karışma” diyerek egomuzu tatmin ettik. Sanki dünyayı kurtarıyorduk, doları durduruyorduk, kansere tedavi buluyorduk. Altı üstü elimizde hesap makinası faturaları topluyorduk.

Devamını Oku

Sayın ninja vekilim

28 Şubat 2015

- Yahu meclis çıkışı kavga etsenize, misal biz okul çıkışını beklerdik kavga için, ne o öyle herkesin gözü önünde birbirinize dalmalar falan. Bekleyin çıkışı, tam böyle rakip partinin vekili makam arabasına binerken "bilader gel hele biraz konuşalım" falan deyip girişin olaya.

- Küfürleri duyuyoruz bazen de çok sıradan, çok klasik, çok rutin küfürler. Şöyle alengirli küfürler yaratsanıza, biz sizi oraya bizim ettiğimiz küfürleri edin diye mi gönderdik? Koskoca vekilsiniz böyle sıradan küfürlerle nereye kadar yani!

- Benim vekilim dövecekse şekilli dövmeli. Ne bileyim bir uçan tekme olsun, bir jackie chan yumruğu olsun, bir dövme tarzı, bir sumsuk tekniği olmalı. O kadar maaş alıyosunuz gitsenize tekvando, kung fu, kick box kursuna falan. Şöyle koltuktan koltuğa atlayıp rakip parti vekillerinin boynunu kıran ninja vekiller hayal ediyorum.

- Bu kavgalar bittiğinde vekilim boşluğa düşmesin canı sıkılmasın diye meclis içine bir fight club kurulsun. Evet evet aynı filmindeki gibi geceleri o kulüpte buluşup ölümüne kavga edip birbirlerinin ağızlarını burunlarını kırsınlar. Hem nasıl olsa vekilimin mis gibi özel sağlık sigortası var. Burnu kopsa yeni burun yaptırabilir kendine.

- Meclis gençleştirilsin. 60 yaş üstü olup yumruk yiyen vekilim şekerden kalpten ebediyete intikal edecek, yazık olacak. Milletvekili olabilmek için üst yaş 40 olsun mesela. Of ya ne güzel kavgalar olur öyle olursa. 30 saniye havada durabilen ninja vekilimiz bile olur.

- Meclis TV'de oturum aralarında Cennet Mahallesi gibi içinde bol bol saç baş yolma olan diziler ve Rocky serisi gibi full kavga döğüş atraksiyonu olan filmler yayınlansın. Meclis TV seyircisi yeni oturumdaki kavgaya ısındırılsın.

- Kavgaların ardından Meclis TV'de bir program yapılsın ve uzak doğudan gelen dövüş guruları gerçekleşmiş kavgayı yorumlasınlar. Misal en güzel hareketi seçsinler, en şahane tekmeyi, en teknik yumruğu, en harika kafa atmayı. Haftanın en sağlam milletvekilini seçsinler. Ona ödül versinler, haftanın ninjası ödülünü mesela...

Devamını Oku

Çağımızın vebası ertelemek

7 Şubat 2015

Ayrılmaları erteliyoruz

Aman üzülür, aman bensiz ne yapar, aman ne yer, aman ne içer diyoruz, hele şu okulu bir bitsin de, hele şu sevgililer günü bir geçsin de, diyoruz. Akıllanır uslanır, zamanla değişir, aslında öyle yapmak istemedi, böyle demek istemedi diyoruz ve aslında çoktan biten o ilişkiyi uzattıkça uzatıyoruz ve kaçınılmaz sonu ertelediğimizin farkında olmuyoruz. Bazen farkında oluyoruz da bilumum nedenlerden işimize gelmiyor işte. Yeni bir hayata yelken açmaktansa memnuniyetsizce yaşamak daha tatlı geliyor. Depresyondan depresyona koşuyor, mutluluğu antidepresanlarda arıyoruz. Kavgalar, tartışmalar, ego savaşları falan derken alışmak sevmekten daha hoş geliyor ve muhtemel ayrılığı erteledikçe erteliyoruz.

Kavuşmaları erteliyoruz

Ah o lanet olası gurur, ah o ego, ah o önce o arasıncılık, ah o önce sorsunculuk. Ah o geriye dönmeyi hep tukaka olarak gösteren sözde ilişki uzmanı yakın dostlar arkadaşlar. Yahu bırakın dönsün belki dünyanın en mutlu insanı olacak. Belki yapamıyor unutamıyor geçemiyor gidemiyor! Dönme kardeşim, barışma kardeşim, yapışma kardeşim, nasihatlar nasihatlar. Sonra herkes evine dönünce kalakalıyorsun yalnızlığınla, arayan soranın, bir kahve yapanın, boynundan bir kuble ısırık alanın yok. Yahu sen yine içinden geleni yap güzel kardeşim, boşver önce sen ara, bir kere daha dene. Belki bu sefer mevsim değişir Akdeniz olur gülümsersin.

Dost biriktirmeyi erteliyoruz

Ölüp gideceğiz cenazemize kimse gelmeyecek valla. Arkadaşın doğum günü partisine çağırır, sinemaya çağırır, mangala çağırır üşenirsin gitmezsin, biraz konuşmak istiyorum der yollarda fena trafik var der kımıldamazsın, "madem hastasın geleyim sana bir çorba yapayım" der "yok sağol valla gerek yok" der terslersin, "paraya sıkıştım bin lira ateşle bana" der cüzdanın balya balya paradan futbol topu gibi yuvarlak olduğu halde "olsa canın sağolsun" der ötelersin, sonrada yalnızım yalnızlardayım diye isyan eder, aşırı melankoliden gecelerin yargıcına bağlarsın.

Para biriktirmeyi erteliyoruz

Alayımız tüketme manyağı olmuşuz. Şunu da alayım bunu da alayım, onun bu rengini, şunun bu modelini de alayım. O gözlük çok güzel nereden aldın? Pantolonunu çok sevdim ben de alayım ondan bebeğim!.. Bu nidalarla akıyor hayatımız. İşe gider gitmez malum alışveriş sitelerini açıp yeni sipariş vermezse ölecek hastalığına yakalanmış kadınlardan, cillop gibi telefonuna sırf yeni modeli çıktı diye kakaya bakar gibi bakan erkeklerden o kadar çok ki. "Onu da alayım sonra para biriktireyim" diye diye zulalama işini ertelemelere doyamadık.

Devamını Oku