Gelecek yasama döneminde düzenleme bekleyen konulardan en önemlisi taşeron işlerde çalışan işçilerin Kıdem Tazminatı alabilme haklarının sağlanmasıdır. Çünkü; taşeron işçileri için Kıdem Tazminatı, her yıl işveren değiştirilmesi adet haline getirilmiş taşeron uygulamasında hayaldir. Geçen hafta yapılan Ekonomi Koordinasyon Kurulu’nda taşeron işçilere sağlanacak Kıdem Tazminatı hakkı da dahil çalışma hayatı ile ilgili düzenlenecek konular masaya yatırıldı. Taşeron işçilerin Kıdem Tazminatı hakları garanti sağlayacak düzenlemelerin nasıl yapılacağı merak konusu ancak şu kesin ki en azından kamu kurumlarında temizlik, güvenlik, yemek vs. gibi taşeronlaştırılan işlerde çalışan işçilerin Kıdem Tazminatı haklarının garanti altına alınması için 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nda (KİK) düzenleme yapılması gerekir. Zira KİK gereği mal, hizmet veya yapım konusu işin maliyeti hesap cetveline göre tespit edilen yaklaşık maliyette bileşenleri içinde kıdem tazminatı maliyeti yer almamaktadır. Bununla birlikte; yaklaşık maliyete göre istekliler tarafından verilen teklifler ihale makamı tarafından değerlendirilir ve teklif bedelinin işin yapılmasını engelleyecek şekilde aşırı düşük olarak kabul edilmesi halinde isteklilerden yazılı olarak tekliflerini açıklamalarını isteyebilir.
Maliyet hesabında yok
Bu şekilde yapılacak aşırı düşük sorgulamada; işçinin ücret, yol-giyim vs. bedeli ve sigorta prim tutarı ile ilgili maliyetlerin hesabı istenir. Bu hesap sorgusunun içinde işçinin işin sonunda veya gerekli şartları sağlaması halinde alması gereken Kıdem Tazminatı dahil edilmemiştir. KİK gereği kıdem tazminatı aşırı düşük sorgulamasında önemli bir teklif bileşeni olarak kabul edilmediğinden bir kamu kurumunun 2 yıl için geçerli olarak düzenlediği temiz ihalesinde yüklenici olan ancak 2 yılsonunda yeniden düzenlenen ihaleyi kazanamayan yüklenicinin 2 yılsonunda yeniden çalışamayacak olan işçiye ödenecek Kıdem Tazminatı tamamen işverenin lütfuna bırakılmaktadır. Oysa ki Kıdem Tazminatı da hesap sorgusu içinde yer alsa ihale makamı; işçilerin Kıdem Tazminatı ile ilgili alçağını koruyucu önlemler alabilir.
10 yıllık tazminatı ancak evliliğiniz kurtarır
Harçlık için ayda 7-8 gün sigortalı çalışan üniversite öğrencisi, Genel Sağlık Sigortası yüzünden SGK’ya ayda 100 lira borçlu duruma düştü. Kısa süreli çalıştığı için de ailesinin sigorta kapsamından da çıkarıldı.
Okurumuz Hülya Yıldız gönderdiği mailinde şunları aktarıyor: “Üniversitede okuyorum. Aileme yük olmamak için ayda 7-8 gün marka tanıtım organizasyonlarında çalışıyorum. Yapığım iş AVM’lerde stantlarda marka tanıtımı yapılan işlerden. Günlük 50 TL . kazanıyorum. Bunu da kendime harçlık yapıyorum. Bu şekilde yaklaşık 6-7 aydır çalışıyorum. İşveren tarafından kısmi süreli çalıştığım için çalıştığım kadar (7-8 gün) sigortalı bildiriliyorum. Harçlık kazanırken sigortam da işliyor diye sevinirken, geçen hafta SGK’dan gelen tebligatla SGK’dan yaklaşık 600 TL civarında Genel Sağlık Sigortası (GSS) prim borcu çıkarıldığını öğrendim.
İlgili SGK merkezine sorduğumda çalıştığım için babamın üzerinden yararlandığım sağlık sigortasının da kesildiğini, artık kendi sigortam üzerinden yararlanmam gerektiğini öğrendim. Bu borç da kısmi süreli çalıştığım için çıkmış. Sağlıktan yararlanmam için sağlık sigortamı gelir tespitine göre 30 gün üzerinden ödemem gerekiyormuş, yani 7-8 gün çalıştığım süreden sonra arta kalan 22-23 günlük boş süre ile ilgili bu borç çıkmış. Böyle bir zorunluluğum olduğunu bilmediğim için de çalışmaya başladığım aydan beri bu borç birikmiş. Borç miktarı aylık neredeyse 100 TL. Birikmiş borcu ödeyebilecek durumda değilim. Çalışmak zorundayım ama çalışmaya devam edersem aylık çıkacak 100 TL’yi de ödeyemem. Sigortasız da çalışmak istemiyorum. Çalışmadığım dönemde babamın sağlık güvencesinden niye yararlanamadığımı da anlamıyorum. Açıkçası ne yapacağımı bilmiyorum.”
Kanun ne diyor?
Okurumuz Neriman Temiz 1958 yılında doğduğunu, 1976’da devlet memuru olarak işe başladığını ve 2. çocuğu olduktan sonra 1983’te 7 yıllık hizmet sonunda istifaen görevden ayrıldığını, çocuklarından dolayı doğum borçlanması yapıp yapamayacağını ve nasıl emekli olabileceğini soruyor.
Kamuoyunun da merakla beklediği kanun değişikliği gerçekleşmediği için Neriman Hanım doğum borçlanması yapamaz. Çünkü 5510 sayılı Kanun ve dayanağı alt mevzuata göre doğum borçlanması yapacak kadınların 4/a (SSK’lı) olduktan sonra yaptıkları 2 doğum için 4 yıla kadar borçlanma yapabilme imkanları bulunmakta. Bu sebeple 4/b (Bağ-Kur) ve 4/c (Emekli Sandığı) kadın sigortalılar doğum borçlanması yapamaz. Ancak geçtiğimiz nisan ayında kadınların çalışma hayatına katılmalarının teşvik edilmesi için Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sayın Fatma Şahin tarafından duyurulan projelerden biri olan bütün kadın sigortalıların doğum borçlanması yapabilme hakları yasalaştığı takdirde okurumuz gibi bütün sigortalılar doğum borçlanması yapabilecek.
Bu kanun değişikliğinin yasama yılı açılışından sonra Meclis gündemine getirilecek ilk düzenlemelerden biri olduğu daha önce açıklanmıştı. Ve belki de Ekim’de yasama takvimine girecektir. Kanun değişikliği şimdiki 4/a sigortalılara sağlanan şartların bütün sigortalılara sağlanması şeklinde olursa okurumuz 2 çocuğu için doğum borçlanması yapabilecek. Ama şu an için doğum borçlanması ile ilgili kanun değişikliği olmadı.
Emeklilik hesabı
Bir işyerinde personel müdürü olan okurumuz Eyüp Atılan, bilhassa gece vardiyalarında sürekli rapor alan birkaç işçiden dolayı makinelerin boş kaldığını, işlerinin aksadığını, diğer işçilerin de bu işçilere bakarak rapor alma yoluna gittiklerini, işyerinde disiplinin bozulduğunu ve verimin düştüğünü belirtiyor. Ve bu şartlarda, sadece sürekli rapor alıyor diye rapor almayı alışkanlık haline getiren bu işçileri işten çıkarıp çıkamayacaklarını soruyor.
Yargıtay izin veriyor
4857 sayılı İş Kanunu’nda, sağlık sebeplerinden dolayı işçinin işten atılması, işçinin kıdemine bağlı ihbar süresine artı 6 hafta eklenmesine göre hesaplanmaktadır. Burada değerlendirilen sağlık sebepleri uzun süreli sağlık sorunlarıdır. Ancak okurumuzun belirttiği durum, kanunda belirtilenden tamamen farklıdır. Çünkü ortada ciddi bir sağlık sebebi olmayıp belki gerçek, belki sahte hastalıklarla sürekli olarak 1-2 günlük raporlarla işyerinden kısa süreli ayrılmayı alışkanlık haline getiren işçilerle ilgilidir. Burada işçinin kötü niyetinden bahsedebiliriz.
Bu konuda Yargıtay 9. Hukuk Dairesi (E. 2012/22940, K. 2013/117) yerinde bir karar vermiştir. Kararda; sık sık rapor alan işçinin iş yerinde olumsuzluklara yol açtığından ve iş ilişkisinin işveren açısından çekilmez hale geldiğinden işverenin feshi davacının yeterliliğinden kaynaklanan geçerli nedene dayalı bir fesih olduğunu belirtti. Ve sık sık rapor aldığı için işvereni tarafından işten çıkarılan işçinin açmış olduğu işe iade davasını red etti. Bu karar çerçevesinde rapor almayı alışkanlık haline getirerek işyerinde katlanılmaz bir durum oluşturan işçi, Kıdem Tazminatı ödenerek işten çıkarılabilir.
Soru: geçen haftaki ‘Sara veya şeker hastalarına nasıl aylık bağlanır?’ başlıklı yazınızı okudum. Malulüyet ile ilgili değerlendirmenin değiştiğini öğrendim. Ben kendimle ilgili size şunu sormak istiyorum. Ben sara hastasıyım ve 1.8.1997 yılından beridir sigortalıyım olarak şu an toplam 4090 günüm var. Bakırköy Hastanesi’nden aldığım raporda ayda iki atak hali belirtilmekle birlikte özür durumum yüzde 73.4 oranı belirtilmekte. Daha önceki malullük başvurum, oranım yüzde 52 olarak kabul edildiği için red edilmişti. Yeniden başvursam malul olabilir miyim? (Eyüp Selimli)
Cevap: Geçen haftaki yazımda da belirttiğim üzere SGK, sigortalıların maluliyet ile ilgili başvuruları sonrası sağlık kurulunca hasta dosyaları üzerinden yapılan tıbbi değerlendirme kriterlerini değiştirdi. Bu değişiklikle hastalıkların evrelerine göre sigortalının malul sayılıp sayılmayacağını daha açık şekilde belirledi. Sizin hastalığınızla da ilgili yeni bir kriter belirledi. Buna göre sara hastasının malul olması için 3 aylık tedaviye rağmen ayda 3 ve 3’ten fazla yaşanan atak ve beraberinde; gündüz ve gece yaşanan ataklar (bilinç kaybı ve konvülsif nöbetler) oluşması gerekmete. Yani kurul sara hastasının malul sayılması için gerekli en az %60 oranını bu kritere göre belirleyecek. Sizin raporunuzda bu durumda olmadığınız belirtilmiş, bunun için malullük başvurunuz yine kabul edilmeyecektir. Ama yine de durumunuzla ilgili doktorunuzdan gerekli tıbbi açıklamayı alabilirsiniz. Tabi burada en çok kafa karışıklığına sebep olan durum ise muayene olduğunuz hastanenin vermiş olduğu %73,4’lük oran. Bu oranın hesaplanması SGK’da farklı yapılıyor. Sizi muayene eden hastane sizinle ilgili oranı belirlerken bütün hastalıklarınızı ayrı ayrı belirleyip yüzdelik oranlarını tek tek toplarken, SGK; yönetmelik gereği mevcut hastalıklarınızı en ağır malulüyet durumunuza göre oranlayarak yüzdelik durumunuzu belirliyor. Bu sebeple sizi muayene eden hastane ile SGK sağlık kurulunun vermiş olduğu birbirinden farklıdır. Zaten yönetmelikte her ne kadar ilgili sağlık kurumunun oranı olsa da SGK kurulunun vereceği oranın geçerli olacağı yazılıdır.
%40 üzerine kolay emeklilik
Size tavsiye edeceğim diğer emeklilik hususu sakatlık vergi indirimi ile emekli olma hali. İlgili vergi dairesinden alacağınız 2. Derece sakatlık vergi indirim belgesi ile (Maliye Bakanlığı da sizi %52 olarak özürlülük durumunuzu belirlerse, 2. Dereceden sakatlık vergi indiriminde yararlanabilirsiniz.) 1.8.1997’den beri sigortalı olduğunuz için 16 yıl 4 ay sigortalılık süresi 3.760 günlük sigorta prim gün sayısını sağlayarak sakatlıktan dolayı yaşlılık aylığı alabilirsiniz. Vergi indirim belgesini almanız halinde prim gününü tamamladığınız için 1.12.2013’te emekli olabilirsiniz.
Çalışmayı engelleyecek derecede ileri özürlülük hali olarak tanımlayacağımız malullük ile ilgili olarak SGK tarafından yapılan yönetmelik değişikliği ile bazı hastalıkların değerlendirilmesinde yeni kriterler getirildi. Hastalıkların kriterlerine geçmeden önce
5510 sayılı Kanuna göre malul olma halini ve aylık bağlanma şartlarını izah edelim. Sigortalıya malullük dolayısıyla aylık bağlanması için;
1- En az yüzde 60 malul olması: Öncelikle sigortalının başvurusu veya işverenin talebi üzerine maluliyet oranının tespiti için Sağlık kurulu raporlarının temini için ilgili sağlık kurumlarına sevk işlemi, sigortalının bağlı bulunduğu sosyal güvenlik il müdürlüğü ve sosyal güvenlik merkezlerince yapılmaktadır.
2- 10 yıllık sigortalılık süresi ve 1.800 gün prim günü olması: En az 10 yıldan beri sigortalı olup toplam 1.800 gün veya başka birinin sürekli bakımına muhtaç derecede malul olan sigortalılar için ise sigortalılık süresi aranmaksızın 1.800 gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi bildirilmiş olması gerekir.
Aynı anda 2 işyerinden sigortalı olanların prim günü avantajı yok. Ancak 2 yerden bildirilen prim toplamının Sigorta Primine Esas Kazancı geçmesi durumunda, sigortalı, kalan primlerini emeklilikte SGK’dan isteyebilir.
Okurumuz Serhat Aslan, gönderdiği e-mailde ‘İşimin formatı gereği aynı anda 2 işverenin yanında çalışabiliyorum ve her ikisi de beni 30 gün üzerinden sigortalı yaptı. Biri benim adıma 4 bin 320 TL bildirirken, diğer 3 bin 870 TL bildirimde bulunuyor. Bu şekilde iki işyerinden bildirilmemin bana nasıl bir faydası olur?” diye soruyor.
Cevaba geçmeden önce ‘Aynı anda birden fazla sigortalı olur mu?’ konusuna değinmekte yarar var. Çalışma durumuna göre hem (4/a) SSK’lılığı, hem (4/b) Bağ-Kur’luluğu hem de (4/c) Emekli Sandık’lı olmayı gerektirecek şekilde ikisine veya üçüne tabi olacak şekilde çalışması olsa bile bir kişi aynı anda hem SSK’lı, hem Bağ-Kur’lu hem de Emekli Sandık’lı olamaz. Bu durumda kanunen hangisi olması gerekiyorsa onu olması gerekir. Yani üçü birden çakışacak şekilde çalışıyorsa kişi Emekli Sandıklı, SSK ile Bağ-Kur çakışıyorsa SSK’lı olmak zorundadır. Bu kural sigortalılığın tekliği ilkesi gereğidir.
Okurumuz gibi bir çalışan SSK’lı olarak birbirleri alakasız olarak aynı anda birden fazla işverenin yanında çalışabilir. Bu durumda çalıştığı bütün işverenleri tarafından ayrı ayrı SSK’lı olarak SGK’ya bildirilmek zorundadır. Yani işverenlerden birinin ‘Zaten başka yerde sigortalı’ diye ayrıca sigorta bildirimini yapmadığı SGK tarafından öğrenildiğinde ‘Sigortalısının başka işyerinde sigortası olduğu için yapmadığına dair’ savunması geçerli olmaz.
İşçinin geçirmiş olduğu kazanın veya hastalığın 5510 sayılı Kanun’un 13 ve 14. maddelerindeki tanımlara göre iş kazası ve meslek hastalığı olup olmadığı, olayda işverenin ve sigortalılığın sorumluluğunun olup olmadığı vs. gibi tespitlerin yapılması için söz konusu sigorta olayları soruşturulmaktadır.
Bu soruşturma kapsamında, SGK’ya intikal etmiş ölümlü vakalardan işçinin eline kıymık batmasına kadar bütün olayların soruşturulması yapılmaktaydı. Bu durum haliyle iş yükünü son derece arttırıyordu. Bu iş yükünü hızlı bir şekilde azaltmak için iş kazaları ile meslek hastalıklarının soruşturulmasında, meydana gelen olayın uzuv kaybı ya da ölümle sonuçlanması durumunda müfettişler, diğer durumlarda ise sosyal güvenlik denetmenleri görevlendirilmişti.
SGK tarafından düzenlenen 2013/31 sayılı genelge ile kuruma intikal etmiş iş kazası ve meslek hastalığı olaylarında, Sosyal Güvenlik İl Müdür Yrd./ Sosyal Güvenlik Merkez Müdürü, varsa Kurum Avukatı, Kısa Vadeli Sigortalar Servis Şefi ya da servis sorumlusundan oluşan bir komisyon ön inceleme yapılacak. Bu ön inceleme sonrası;
- İş kazası olup olmadığına karar verilemeyen işler ile