Türk mutfağını sofistike sunumla servis ediyorlar

4 Ocak 2014

Cihan Kıpcak ve Üryan Doğmuş’un Kapadokya’da başlayan lezzet serüveni Akaretler’deki restoranları Gile’ye kadar uzanmış. Onlarınki tutkunun tabaklara yansıması aslında. İkili, GQ Men of the Year kapsamında yılın şefleri ödülüne geleneksel ve yerel tatları birleştiren Gile ile layık görüldü.

Yemek serüveniniz nasıl başladı?

Üryan Doğmuş: Başkent Üniversite’sinde işletme eğitimi aldığım dönemde, bütün arkadaşlarım staj için kendilerine hatırı sayılır şirketlerde veya bankalarda kısa süreli stajlar ayarladılar. Bense Ankara’da beş yıldızlı bir otelde staj yapmaya karar verdim ve muhasebe departmanında başladım. Ancak farkettim ki otelin mutfağı beni kendine çağırıyor ve anladım ki takım elbise kravat değil, beyaz önlük giymeliyim ama annemin hayalindeki gibi doktor olarak değil aşçı olarak... Mezun olur olmaz Culinary Institute of America’da (CIA) mutfak eğitimine başladım.

Cihan Kıpcak: Turizimci ve sofrasına düşkün bir aileden geliyorum. İş böyle olunca, mutfağın havasını çocukken solumaya başladım diyelim. Ancak profesyonel olarak da bu işi yapmaya Bilkent Üniversitesi’nde Turizm ve Otel İşletmeciliği okurken karar verdim. Boş zamanlarımda fazladan mutfak derslerine katılıyordum ve bu durumu farkeden bir hocam beni İsviçre’ye 3 adet 3 Michelin yıldızlı şefin (Guy Savoy, Joel Robuchon, Alain Ducasse) restoran şefliklerini yapmış Stephane Montmayeur ile çalışmak için gitmeme ön ayak oldu. Benim için asıl eğitim orada başladı ve sonrasında devam etti.

Devamını Oku

Teknoloji, annelik ve değişen kavramlar...

21 Aralık 2013

Mom-Z Konferansı... Fikir annesi ve Ceo'su gazeteci yazar Pınar Reyhan Özyiğit'in öngörüleriyle hazırlanmış bir organizasyon. Bu yıl Kadir Has Ünivertesi'nde bir araya geldik. Mom-z'de anneler konuşuyor. Özellikle bir önceki kuşak annelerden ne kadar farklı oldukları, son 10 yılda anne ve "annelik" kavramının ne kadar değiştiği, bu kuşak annelerle iletişim kurmanın ne kadar farklılaştığı konuşuldu. Bu yıl da geçen yıl olduğu gibi 5 çocuklu ve çalışan, gezen aynı zamanda canım gazetemiz yazarı kontenjanından Mom-z'de konuşmacıydım. Pınar Reyhan Özyiğit'ten aldığım telefonla Mom-z 2013 Konferansı için heyecanlanmaya başlamıştım. Mom-z kimdir? Ta kendisi benimdir. Çocuğu 2000 yılı ve sonrasında doğmuş olan anne "Z kuşağı annesi"dir. Çünkü bu çocuklar Z kuşağı çocukları. Farklı ve algıları çok yüksek. Ve annelerinin hayatlarına girdikleri andan itibaren onları da değiştirdiler: yeni anneliğin doğmasını sağladılar. Bu çocuklar dijital dünyaya doğarlar ve bizlerden çok farklı zeka yapılarına sahipler. Ben ki teknolojiyi hep erteleyen bir tip olarak epey debelendikten sonra evdeki çocuklarım beni kendi eksenlerine çekmeye başardılar.

"Çantalarınız hazır mı" sorusuna oğlum Kemal'in, "Neden tabletle okula gitmiyorum kiii" sorusu beni derinden yaralamıştır.

Aslında ilk bebeğim Suna'yı San Diego'da hastane odasında gayet normal bir biçimde doğururken İstanbul'daki ailem Skype üstünden odamdaydı. Ben o 14 Kasım 2004 yılı gece yarısı mahremiyetimi kaybetmiştim.

GERÇEK YAŞAMI ES GEÇMEYİN

Devamını Oku

Hayattan kopmayın!

23 Kasım 2013

Kanser olduğun haberini ilk nasıl aldın?

İtalya’da yaşarken almıştım. Jinekolojik kanamalar vardı. Çok arttı ve şiddetlendi. Hastaneye gittiğimde bunun kist olduğunu söylediler ama patelojiye gönderdiklerinde kanser teşhisi konuldu.

Kaç yıl önce?

Sekiz yıl oldu. O çok erken teşhisti. Mide zarını saran bir tümör. Fakat ondan yedi ay sonra bir de tamamen ayrı bir tip olan kolon kanseri teşhisi kondu. İki ayda 49 cm.’e kadar ulaştı. Kemoterapiye başladım. Ve bundan iki buçuk ay kadar sonra karaciğerin yüzde 69’u metastas oldu. Dolayısıyla üç bölgede devam eden bir kanser süreci ile altı ay yaşayabileceğim söylendi. Büyük şok! Ama kabul etmiyorsun. Tek yaptığım kaç ay 30, kaç ay 31 çekiyor hesaplamak oldu. İtalya’daki arkadaşlarım Milano’da çok iyi bir doktor olduğunu söyledi. Her kanser hastasını iyileştiren, aziz diye bahsedilen biri. Ama adam dönemin Sağlık Bakanı ve randevu vermiyor. Başka bir doktordan randevu aldım. Gittiğimde aziz denen cerrah ameliyathaneden çıkıyordu. “Ben ölüyorum ve yaşamak istiyorum, beni yaşatmak zorundasın” dedim. Çok büyük bir kahkaha atarak “Böyle bir zorunluluğum var yani” dedi. “Evet” dedim. “Sana iki şey söyleyeceğim. Hiç bir doktoru tanrısallaştırma. Çünkü biz terziyiz siz de kumaşsınız. Siz olmadan biz hiçbir şeyiz. İkincisi; senin için ne yapabilirim bilmiyorum ama ne yapamam biliyorum. Yüzündeki bu ifade ile senin iyileşmen mümkün değil. Dolayısıyla gel önce seni dinleyelim” dedi.

Devamını Oku