1930’lu yıllar geri döndü...

14 Ekim 2013

Bu defa şanslıyım evime yakın. Alana konumlanan İstanbul Fashion Week'te trafiksiz seyre dalıyorum. Dünyanın en güzel moda haftasını biz yaşamış olabiliriz; tabii ki Avrupa'da dururken Asya'yı seyre dalmaktan bahsediyorum. Yoğun emekler, onca ekip saç ve makyaj, styling derken her şey sadece mükemmel bir 15 dakika için. Tuvana Büyükçınar Demir'in fitting yani defile öncesi provasına koşarak yetişiyorum. Geçen Fashion Week'in de star isimlerinden olan Tuvana'nın son dönem koleksiyonları muhteşem. Oğlu Aslan da ona kocaman güç ve ilham veriyor ki aslanlar gibi çıkıyor yaptığı işin içinden. Styling Hakan Öztürk tüm zevkini konuşturmuş podyumda. Didem Soydan ve Çağla Şikel uçuşuyor. Flörtçü ve yaramaz bir o kadar da mesafeli duran görüntüler Hakan'ın ve Tuvana'nın marifeti! Tuvana'yı en yoğun ve koşturmalı gününde o kadar sakin görüyorum ki! Zaten gerisi su gibi geliyor. Uğurkan Erez'in kareografisinde dolu dolu bir şovda naif, kırılgan ipekler, inciler derken bir de İbrahim Zengin'in yaptığı saçlar eklenince ortaya daha fazla izlemek istediğin görsel bir şölen çıkıyor. Tekrar tebrikler Tuvanam...

Geçen İstanbul Fashion Week'in star tasarımcısı olarak geçen sezondan bu sezona koleksiyonda neler değişti?

Ben trendlerden etkilenmektense yaşadığım hayatı biriktirmeyi çok seviyorum koleksiyonlarımda. Bugüne kadar zaten kendine has bir çizgisi olan, kendi ayaklarının üzerinde duran, kuvvetli ve maskülen, minimal ama yine de kapıdan girdiği anda fark yaratan bir kadını işliyorduk. Belki benim de duruşum bu yöndeydi. Ancak oğlum Aslan’ın büyümesi, hayatımda yeni duygusallıkların yaşanması beni daha hayalperest olmaya itti diyebilirim. Zaten her zaman hayalperestliğe yer veren bir tasarımcıydım. Sonuçta ben defilelerimle ilgili her zaman ekibime danışarak ilerlemeyi tercih ettiğim için, başta kreatif direktörüm, bugüne kadar da her dönem bizden biri olan Merve Kırşan’la kurguladığımız hayal, bu sene sevgili Hakan Öztürk’le yeşerdi. Yüzlerce trendin arasından sıyrılarak, modaya damgasını vuran ve eskimeyen 20’li, 30’lu, 40’lı yıllarda ilerlemeye karar verdik. Her sene, fütüristik olsun, minimal olsun, maskülen olsun, yenilenen bambaşka çizgilere rağmen 20’li, 30’lu, 40’lı yılların hükümdarlığının hiçbir zaman eksilmediği, aksine filmlere, edebiyata, şarkılara, video kliplere damgasını vurduğunu gözlemleyebildiğimiz konusunda da fikir birliğine vardık.

Daha hayalperest oldum

Devamını Oku

Çorbayı yemek listenizden çıkarın

5 Ekim 2013

Şeyda, sağlıklı yaşama nasıl entegre oldun? Aynı zamanda insanların da bu sağlıklı hayata uyanmaları için uğraşıyorsun...

Aslında çok fazla entegre olmak zorunda kalmadım. Zaten hep böyle yaşıyordum. Benim yaşam tarzım bu. Ben iki gün yürüyüş yapamazsam bunalıma giriyorum. Vücudum devamlı olarak bunu istiyor. Bu, hayatın bana getirdiği bir şey. Yaşam tarzımı işe çevirdim. Aslında işimi bu kadar severek yapmamın sebebi yaşam tarzım olması. Bu hayattan büyük keyif alıyorum. Sadece yürüyüş sayımı artırdım.

Sağlıklı hayat sıkıcı mı? Çünkü insanlar belli bir düzen içerisinde sıkıcı bir hayat yaşadıklarını düşünüyorlar. Sana baktığımızda sen akşam mini eteğini de giyip en güzel restoranda en güzel yemeği de yiyorsun... Ve her zaman yan masandakiler senin ne yediğini merak ediyorlar.
İnsanın neden keyif aldığı ile ilgili. Kimi insan yemek için yaşıyor. Kimileri de yaşamak için yiyor. Yani ben maalesef sabah uyandığımda aynada gördüğüm vücutla mutlu olan biriyim. Ama kimi insanlar yediği tiramisu ile makarna ile ruhlarını besliyorlar. İnsan nasıl mutlu hissediyorsa öyle yaşamalı. Bir kadını en çok mutlu eden güzel giyinmektir. O yüzden bunu bir dengeye oturtturmak gerekiyor. İnsanların benim yemeğime bakması; dönem dönem rahatsız ediyor olabilir ama bir şekilde umarım bu baktıklarından bir şeyler öğrenebiliyorlardır. Çünkü ben gerçekten insanların vücut olarak beğendiği biriyim ve bu yüzden de doğru bir şey yapıyorum. Her zaman istediğimiz gibi yiyip istediğimiz vücutta olamayabiliriz. Bazı şeyleri yemeği kesmek zorundayız. Bu tercihi de insanlar kendileri yapacak.

Devamını Oku

Vazgeçemediğim tek şey gururum

29 Eylül 2013

Derin’i hayatının en telaşlı haftasında, en telaşlı halde görmeyi düşünürken, o tüm heyecanını içine kilitleyip evliliğine dair tüm detaylarla tek tek ilgileniyordu. Tüm coşkusunu arkadaşlarıyla paylaşarak hatta bizleri yatıştırarak... Onu tanıyanlar çok iyi bilir ki her zaman ailesine düşkün, güzel, duyguları arkadaşlarıyla paylaşan, hayatın keyfine paylaştıkça varan birisidir. Eğer onun arkadaşıysanız ne şanslı size! Onun tatlı ve sonsuz pozitif enerjisinden nasibinizi alırsınız. Yeni tanıyanlar içinse şunu söyleyebilirim; ilk 10 dakika içinde güzelliği ve kibarlığı ile sizi kendisine hayran bırakır hatta paralize eder, sonra da empatisiyle ruhuna hayran kalırsınız. Ardından Derin hayatınızda vazgeçilmez olur. Hayvansever, merhametli, her zaman başkalarını düşünen hatta tanımadığı ve sokakta gördüğü insanlar için de kafa yoran, vakit ayıran bir melek! En kötü zaman da yanınızda bulursunuz, en mutlu zamanında telefonda sesini... Çevresinde hiçbir şeyi atlamayan, görmezden gelmeyen bir insan. Güzel bir insan... En yoğun gününde hatta sevgili Hakan Yıldırım’a gelinliğinin provasına gitmeden önce, içten bir soru cevap yaptık. Heyecanla aldığım kısa ve hayata dair sözleri hepimize ilham versin.

Tüm sevenleri adına ona ve Cem’e sonsuz mutluluklar...

Her zaman herkes için en güzel ve en iyisini isteyen Derin, mutluluğu uçsuz olsun...

Babam çok merhametli biriydi; ona benziyorum

Devamını Oku