Parfüm kokan yemekler

9 Şubat 2013

eçtiğimiz günlerde şöyle bir davetiye aldım: “Burun yemekle buluşuyor, lütfen davete gelirken parfüm sürmeden geliniz!” Yer Swissotel İstanbul, Gaja Restoran. Koku uzmanı Vedat Ozan anlatımıyla LaDeesse Parfüm ve Swissotel’in yetenekli şefi Wiliam Mahi’nin yemekleri buluşacaktı. “Evet tam olarak anladığım buydu galiba“ diyerek Ezra+Tuba kokteyl elbisemi üzerime çektiğim gibi doğru Swissotel’de yerimi aldım. Etkileyici bir deneyim olacağını düşünmeye başlamışken hemen William’ın mutfağına attım kendimi! Şefimiz Basklı; kendisine Fransız değil Basklı denmesini tercih ediyor. 30 yaşında yetenekli şefimiz Michelin yıldızlı restoranlarda çalışmış ve son 2 yıldır Swissotel’de harikalar yaratıyor. Açıkcası yaşına göre çok yol katetmiş. Herkese nasip olmaz.

İlk tanıdığımız anne kokusu

Vedat Ozan şiirsel anlatımıyla kokuya değindi. Biraz mitolojiye biraz Mısır’a uzandık! Tabii ki duyularımızla dış dünya ile bağlantı kuruyoruz. Koku duyusu çok önemli çünkü diğer duyular bilimsel süzgeçten geçiyorlar. Kokuyla gelen sinyaller beyinde hafıza ve duygu işleme merkezine yükleniyor. Bize bu tepkiler rasyonel değil duygusal tepki vermemizi söylüyor.
Anne karnında 17 haftadan itibaren koku almaya başlıyoruz. Bir bebek 120 kokuyu ayırt ederek doğuyor. Koku amniyotik sıvıda gelişen hafıza bankamız. İlk tanıdığımız koku tabii ki anne kokusu! Daha güzel bir koku da yoktur herhalde.
Fransız devrimi öncesi insanlar yıkanmanın hastalık getireceğini düşünüp, açılan gözeneklerden mikrobun girebileceği inancı ile yaşarlarmış ve kötü kokuları yok etmek için parfüm kullanan Fransızlar aslında bir nevi parfümle yıkanırlarmış.

Devamını Oku

Çocuklarıyla olmak yerine benimle görüşene adam demem

3 Şubat 2013

- Deniz Akkaya’nın kartvizitine oyuncu, top model, işkadını, televizyon programcısı, anne yazabiliriz. Modellik kariyerinde Türkiye’de çığır açmış biri! Yemeksever, yardımsever bir arkadaş... Seyahatlerini sevdiği restoranların altını çizerek planlayan, yemek masalarından keyif alan, mönü okumayı seven birisi. Buluştuk ve kızı Ayşe’den, işten güçten, aşktan, spordan ve yemekten konuştuk...

İnanılmaz enerjiksin ve hep pırıl pırılsın. Ne yersin, ne içersin? Bir diyetin var mı?

Diyete inanan biri değilim. Hayatım boyunca diyet yapmadım. Ben yemek yemek için yaşayan, yemek yemek için seyahat eden bir insanım. İyi restoran neredeyse oraya seyahat edip orada otel bulurum. Hayatımdaki en güzel seyahatlerden biri sizinle geçirdiğim San Diego seyahatiydi. Eşinle senin hem işiniz, hem hobiniz yemek olduğu için sürekli restoran dolaşmıştık. Bir de hamileydim o dönem; belki onun da bana ekstradan kattığı bir yeme hırsı vardı, bilmiyorum... Ama dedim ya yemeklerimden kısamıyorum; yapabildiğim tek şey senelerdir spor yapmayı hiç bırakmamak... Bir de biliyorsun spor vücudu temizliyor ve mutluluk hormonu pompalıyor. Bağımlılık da yapıyor. İşte bu bağımlılık bana istediğimi yeme şansı veriyor. Bak mesela geçen gün şunu fark ettim ki kızım Ayşe’ye alıyorum bahanesiyle her akşam bir tablet çikolata yiyorum. Onu kestim bu ara. Bu sayede kilo da verdim.

Yıllardır pilatesin en iyi öğrencisisin diyebilirim. Artık guru olmuşsundur. Hâlâ devam mı?

Devamını Oku

Film tadında kışlık içkiler

20 Ocak 2013

ava iyice soğumaya başlamışken iç ısıtmanın türlü türlü yollarını düşünmeye başladım. “Kışın içinizi ne ısıtır?” diye sorsalar hiç tereddüt etmeden “AŞK” derim. Sonrası malum... Ya bizden daha soğuk ülkelere ne demeli. Ruslar cebinde konyağıyla işe gidiyor. Maksat iç ısıtmak! Milano’da her köşe başında durup bir espresso ile “Window shopping”e (vitrin bakmak) devam edilir. Londra’da çorapsız İngiliz kızları buz gibi havada dolmuş beklerler. Skotch viski merhaba... Derken soğuk algınlığımın bende yarattığı rahatlıkla kanepe, battaniye ve TV üçlüsüne teslimim. Bu arada izlediğim filmlerden içki beğeniyorum! Her bir kült filmin kendine göre bir kokteyli var. Ne kadar eğlenceli, Audrey Hepburn’ün elindeki martini kadehini hatırlayarak ilerliyorum. Yıllar önce James Bond’un bilmem kaçıncısını sinemada izlediğimde kolunu bara koyarak en gizemli sesiyle Bond “Whiskey on the rocks“ demişti. Altyazıda ise “Taşlıklarda viski içeceğim” çevirisi bile beni bozmamıştı! En son James Bond Skyfall filminde idolümüz “Bir Vesper martini lütfen“ derken tüm barların içki mönüleri son hazırlıklarını tamamlamıştı bile. Ya kızların başucu dizi DVD’si olarak yerini almis Sex and the City’nin Carrie’sinin Cosmopolitan’ı ve “Hey barmen bana bir bira yanımdaki fıstığa bir tekila” şarkısını mırıldandığımız zamanlar... Tabii ki benim gençliğimin yazlık içkisi sex on the beach’i ... Tamam tamam daha fazla derinlere inmiyorum.

Bond ve Scarlet O’Hara havasıyla buyrun!

Çocuklardan bana geçen en az benim kadar inatçı mikrobumu alt ettikten hemen sonraki gün kendimi Happily Ever After barına attım. Şehrin en yetenekli barmenleri arasında olan Happily Ever After’ın bar şefi Özer (Celiloğlu) ile kış için içilecek cillop gibi kokteyller yaptık. Kendine güvenen gelsin bara istesin bir içki! Bond ya da Rüzgar Gibi Geçti’nin Scarlet O’Hara havasıyla...
Zaten ne zamandır Özer de söylenmeye başlamıştı “Nereye kadar şarap“ diye! Hazırladığımız kokteyllerin yanına uyumlu, kolay ve çabuk hazırlanacak atıştırmalıklar hazırladık. Siz de yemek öncesi bu kokteylleri hazırlayıp sehpaya dizdiğiniz atıştırmalıklarla dostlarınızı mutlu edebilirsiniz. Bakalım barımızın kışlığında neler var! Yakışıklı ve yetenekli bar şefi Özer’den aldığımız tariflerle içinizi sıcak tutun!

Devamını Oku

Fransa kokan lezzetli et yemeği Boeuf Bourguingon

13 Ocak 2013

Yeni yıl telaşı da bitti. İyice kışa da girdik. Aslında global ısınma yüzünden benim çocukluğumdaki bir kışla karşılaşmadık. Bunu niye mi konu yaptım? Geçtiğimiz Şubat ve Mart ayını Kalifornia'da geçirince tabiatıyla söylemesi ayıptır bana yaz hafif uzun geldi. Dolayısıyla şiddetli soğuk havaya pek "Hayır" diyemedim. Bir hevesle tüm paramla aldığım askeri detaylı paltom ise benden hevesli kış geçirmeye. Kış trendlerini sıraladıkça siyah balıkçıl kazak, Chanel'in yeni yıl için yaptığı Malice isimli bordo oje ve ıslak camların önünde elimde sütsüz sert bir kahve ile sokağa bakan ben. Kış Ayşe'si.

Bu mevsimle birlikte insanlar da şarap tercihini kırmızıdan yana kullanıyor. Kendi restoranımda da sadece Türk butik şarapları bulundurduğumdan bu şaraplar üstüne oldukça yoğunlaştık. İnanılmaz çeşit, inanılmaz emekle ve aşkla şişeleniyorlar. Kimi şarap üreticileri ailesiyle birlikte bağlarda. Bazıları dağıtım şirketi bile kullanmıyor. Bu bağlamda bana bu şarapları ulaştırırken kimisi kendi getiriyor. Böylece uzun sohbetler etme şansım da oluyor. Onların üzüm ve şarap aşkını dinlemek ve girişim hikayeleri açıkçası beni heyecanlandırıyor. Bu kadar şaraptan bahsetmişken kırmızı şaraba uygun bir yemek tarifi vermek istedim. Bugün biraz ters oldu. Giyinmeye ayakkabıdan başlamak gibi... Ki ben genellikle böyle yaparım. Şarabımızı seçtik; Urla Nexus 2011. Şimdi şaraba uygun bir yemek hazırlıyoruz. Bir Fransız tencere yemeği "Boeuf Bourguingon". Çok Fransız. Keşanlı Ali Destanı'nda Olga karakterini muhteşem canlandıran Tuba Ünsal ilham oldu bana. Çoğu zaman sürdüğü kırmızı rujuyla, en güzel Fransız görünümüne sahip olan yan köşe komşum Tuba da pek sever bu yemeği, bir porsiyon da ona gönderiyorum.

Yemek piştikten sonra seramik bir küçük güveç tenceresinde servis edebilirsiniz. Ben revol kullandım. Pişirirkende dökme demir tencereler uygun. Piyasada bulunan Hecha'yı öneririm. Kısık ateşte uzunca pişecek. Sevdiklerinize de söyleyin servis ettiğiniz bu yemeği ekmeğinizi batırarak yemelisiniz. Domiglas sos ile karıştığı için muhteşem bir lezzette olacaktır.

En çok talep gören Türk butik şaraplar

Devamını Oku

Mahalle manavından çıkma sebzeli tavuk

6 Ocak 2013

Sebzesiz olmaz. Hem yaz hem de kış mutfağının en güzel renkleridir. Renksiz de hayat geçmez. Mevsimine göre sebze ve meyve seçmek de bir keyiftir ve hatta meziyettir. Mevsimlerin neredeyse yer değiştirmesiyle tarlalardan çıkan ürünlerde de değişiklikler oluyor. Her gün bizde sebzeli bir ev yemeği pişer. Çünkü malumunuz 5 çocuk evde ve büyümeleri lazım. Bu arada onlara sebze yedirmek için bazen akla karayı seçtiğim de oluyor. Onlara istediğim bir yemeği yedirebilmek için çeşitli "Aslan Kral" hikayeleri anlatıp, bayatlamış sihirbazlık numaraları yapıyorum. Hatta en son kereviz ve enginara bir seri katil soğukluğuyla patates süsü vermiştim. İçlerinden sadece 4 numara Cenk sebzeyi çok seviyor. Onu en son öğlen gördüğümde pırasanın üzerine limon sıkmaya çalışıyordu. Ayın elemanını seçer gibi bu ayın uslu çocuğu olarak oğlum Cenk'i seçtim.

Hızlı yaşamın bize getirdiği kolaylıklar yüzünden birçok insan zaten markete girmişken sebze-meyve reyonunuda dolaşıp alacağını alıp çıkıyor. Halbuki her semtin bir manavı, bir kasabı var. Muhtemelen manavlar "Mevsim Manavı", kasaplar da "Şen"dir. Tüm mahalle onları tanır, onlar da tüm mahalleyi. Bundan güzeli de yoktur. Bugün Bebek Mevsim Manavı'ndayız. Bizim mahallenin 26 yıllık manavı 1986'da açılmış. Çocuklarda çok seviyor, Suna küçükken sürekli terazide tartılmak isterdi. Hepsinin mevsim manavında bir tartılmışlığı vardır. Her sabah yürüyüşünden dönen uğrar, servisten inen çocuk bir elma alır, bazen poşetler oraya bırakılır. Hayatı bir şekilde hep beraber yaşarsınız çünkü aynı mahalledesinizdir. Bebek ve çevre semtler dışından da alışverişe gelen olur. Bazen de bulunmayan bir meyveyi bulmaya buraya gelirler. Size pişirdiğim yemeğin sebzelerini de buradan aldım. Harika bir yemek yaptım. İncir ve taze sebzeli tavuk, yanında da safranlı pilav. Bütün ailenin yiyebileceği bir yemek. Güzel bir Pazar dilerken bugün semt manavınıza uğrayın derim.

Safranlı pilav

Malzemeler: Â 500 gr pirinç Â15 gr safran Â1 lt su Â2 kaşık tereyağı

Devamını Oku