Yaz sıcaklarına karşı ferahlatıcı kokteyller

27 Temmuz 2013

azın ortasında serinletici ne varsa tercih ederiz. Bol Avrupalı misafiri olan bir otelde kalırken insanların elindeki kokteyllerden ben de nasibimi alıyorum. Geçenlerde canım Ömür Özdemir'le Tweeter meydanında konuşurken “Ya Cericim senden bir havuz başında elinde kokteylle resim bekliyorum" derken kendimi bu çerçevede buldum. Ben küçükken
TRT 1 ekranlarında pazar günleri bol havuzlu bir program olurdu, yaşıtlarım bilir. Bir anda havuzdan birileri çıkar ve ansızın kokteyl içmeye başlarlardı. Korhan Abay sunardı hatta. Bu görüntü hepimizi çok güldürse de 90'ların vazgeçilmezidir. Havuzda içecekle takılmak sanki daha serinletirmiş gibi... Seksenlerin sonu, doksanların başı ile birlikte çeşitli müzik kliplerinin de havuzlarda çekilmesiyle kitch bir hal alan bu havuz ve kokteyl birlikteliği belki de havuzbaşı düğün ve nişanlara da ilham olmuştur. Bir dönem hala kızı, teyze kızı, amcaoğlu havuzbaşı düğünlerinden kendini alamadı. Her davetiyenin altında adres, havuzbaşı! Çok eğlenceli. Zaten yazın yegane simgesi değil midir kokteyller? Kimin yüzü gülümsemez ki içinde şemsiyesi olan bir içeceğe... Prince'in videolarındaki kadınları, Tom Cruise'un Kokteyl filmi, Don Johnson'ın Miami Vice'ı, Pet Shop Boys klipleri ya da Erasure posteri derken ben de şezlongumdan etrafa bakınırken birer kokteyl hazırlamadan olmazdı. Hilton Dalaman'in yiyecek içecek müdürü Turgay Erdoğan'ın Hilton klasikliği ile hazırlattığı kokteyller içinizi açabilir. Birçoğunu alkolsüz kokteyllerden seçtiğim içecekler bizim çocukların da favorisi. Kokteyller genel olarak üç kategoriye ayrılıyor. Yemeklerden önce aperatif olarak içilen karışımlar. Toplantı ve partide içilen karışımlar. Digestive olarak yemek sonrası içilen içkiler. Kokteyllere uygun mönüler de yaratmak mümkün.

Eğlenceli ve flörtçü bir yanı var; içmeyen bile çekici bulur

Kokteyl, çeşitli içkilerden yapılan bir karışım. Veya içkili parti, kutlama anlamına geliyor. Bir de kokteyl elbisesi vardır ki, tamam ben bu konuya girmeyip başka bir hafta sonuna elbise açılımı yapacağım.
Bir bara yaklaşıp bir içki sipariş eden birinin içkisine göre karakter analizi bile yapılabilir. Kimileri içkisinin içerisine meyve suyu hatta buz bile koymaktan çekinse de net içkiden yanaysa kokteylin eğlenceli ve flörtçü tarafını görmezden gelemez! Adam gibi içeyim der! Ama kokteyli, tercih etmeyen bile çekici bulur. Bunca filmi ve bazı 90'lı filmleri anımsamışken kokteyl kelimesinin nereden çıktığının hikayesine dokunabilirim... Bazı kaynaklara göre Amerika Özgürlük Savaşı'nda New York'ta barı olan bir kadının adı Betsy. İngilizlerin tarafını tutan komşusunun tavuğunu çalar, pişirir ve parti verir. O tavuğun telekleriyle de içki bardaklarına kendi yorumuyla süsleme yapar. Fransız müşterilerinden biri de “Vive le coctail” der. Yani bildiğimiz şerefe! Sonra da Betsy'nin yaptığı bu içeceklere kokteyl denir. Ayrı bir çıkış olasılığı ise Fransız doktor Antoine Amadee New Orleans'ta sindirimi kolaylaştıracak bir karışım hazırlar. Arkadaşlarına da yumurta kaplarında ikram eder. Coquetrer denilen bu kapların adının telaffuzu zor olunca coctail derler. Ama biz kokteyli, Kokteyl filmi ve yakışıklı Tom Cruise ile iyice pekiştirdik öyle değil mi?

Devamını Oku

Temmuz akşamına yaraşır bir mönü

6 Temmuz 2013

ir Temmuz akşamı insanın aklına gelebilecek en güzel şey güzel bir balık masası hazırlamak. Gün batımıyla birlikte güneşten sonra iyi gelebilecek bir akşam yemeği önerisi... Hali hazırda yazılarımı Hilton Sarıgerme Dalaman'dan yazdığım için güneş ve denizle cümleye başlarken buldum kendimi. Ama şehirde yaşanmış yorgun bir iş gününün ardından da pek tabii ki balkonunuzda esintili bir masa hazırlamak sevdiklerinize süpriz olur. Hilton Dalamanın executive şefi Hasan Aytemur'la birlikte biz nefis bir yemek hazırladık. Lezzetli, pratik mönümüzün tariflerini de sizlerle paylaştık.
Mönümüzde garados, fırınlanmış zeytinyağlı kalamar, köpoğlu ve evinizde ne kadar yeşillik varsa bir tabağa yerleştirin. Balık olarak levrek seçtim. Fileto olarak hazırlamak tabağınızda şıklık yaratacaktır. Yanına ağız tadınıza göre beyaz buzlu bir şarap veya halis mulis Türk rakısı iyi gider. Mezelerden bahsetmişken garados dediğim meze aslında bir Güneydoğu aşı. Orada da tatlı su balığı olduğu için onların da masalarında eksik olmayan bir meze türü. Yoğurtlu, buğday ve nohutlu olduğu için yazın serinletici ve besin değeri çok yüksek. Sarımsağını koymadan önce çocuklarınız için ayırabilirsiniz.

Malzemeler: - Fileto levrek - İki adet dilimlenmiş patates - 5 adet kuşkonmaz - Bir tutam körpe ıspanak veya yerel bir ot. İsteğe bağlı arapsaçı otu veya deniz börülcesi de olabilir.

Yapılışı: Fileto levrekleri ızgarada pişirin veya fırınlayın. Patatesleri küçük bir fırın kabının içerisine koyun. Üzerine biraz süt veya bir kutu kremayı koyup üzerine biraz muskat rendesi ve karabiberle pişirin. Bu arada kuskonmazları sıcak suda haşlayın. Haşlanmaya yakın soğuk suyun içine atın ki rengini ve kendini kaybetmesin. Tabağın bir kenarına pişen patateslerden üç adetini üstüste bir kule yapın ve levreği oturtun. Üzerine kuşkonmaz koyun. Aslında zevkinize göre yerleştirebilirsiniz. Tabağın diğer tarafına ise karabiberle sotelenmiş ıspanağı koyup levrekle birleştirin. Nefis bir görüntüye sahip misafirlik bir balık yemek olacaktır.

Devamını Oku

Eserini aldığınız sanatçıyla tanışıp beraber sergi gezmeye ne dersiniz?

3 Mart 2013

Tansa Mermerci Ekşioğlu ve
Zeynep Öz sayesinde Türkiye ilk ve tek güncel sanat eğitim ve üretim platformuna kavuştu. Ve ardından gelen üyelik platformu SPOTTER ile sizi Türkiye’de bulunan sanatçılarla, küratörlerle bir araya getirmeye çoktan başladı bile. Eğer sanatı seviyorsanız ya da “sanatı yalayıp yutmaya vaktim ve imkanım olmadı ama bir ucundan yakalamalıyım” diyenlerdenseniz Spot tam size göre. Günlük koşuşturmanın içerisinde kendiniz için, ruhunuz için yapabileceğiniz bir iyilik... Sadece kişilere değil kurumlara da workshoplar düzenliyorlar. Geniş koleksiyona sahip olmanıza ya da sanat konusunda süper bilgili olmanıza da gerek yok. Bu eğitim programlarında konuşarak paylaşarak, galerileri gezerek birlikte okuyarak bilgileniyorsunuz... Spotter programında beni heyecanlandıran imkanlardan biri de sanatçı ile sergi turları yapmak, sanatçı ile tanışmak; düşünsenize genele kapalı koleksiyoner evlerini ziyaret etmek ve koleksiyonerle tanışıp sorularınızı sormak... Spot ezberbozan programlarıyla adından daha çok söz ettirir.



Türkiye’de sanat piyasası son 10 yılda 20 kat büyüdü. 2001’de 5 milyon dolar olan sanat piyasası 2010’da 105 milyon dolara ulaştı. Son iki yılda ise 300 milyon dolara yaklaştığı tahmin ediliyor... Artık sanat bir yatırım aracı. Koleksiyonerliğe başlayanlara ne tavsiye edersiniz?

Devamını Oku