Tülay Gürler Kurtuluş

Tülay Gürler Kurtuluş

-

Sevgililerimizi neye göre seçeriz

15 Kasım 2015

Son okuduğum kitabın alt başlığı bu. Kitabın adı, Aşık Olmak. İsrail’de Ben-Gurion Üniversitesi’nde İdari Bilimler Fakültesi, İşletme Bölümü‘nde bölüm başkanlığı yapan Ayala Malach Pınes tarafından kaleme alınmış.Bildiğiniz kategorize etmiş aşkı, bölümlere ayırmış. Bilinçli romantik seçimlerden, coğrafi yakınlıkların aşka etkisine; güzellik ve karakterden, zıt kutuplara ya da bir elmanın iki yarısı olmaya kadar farklı bakış açılarının hepsiyle yaklaşmış aşka…Demek ki hala cevap arıyor insanlık aşk için… Tam bir tanımını yapmak ve doğru bir açıklamasını bulmak için çareler arıyor. Arıyor ki bulursa belki daha rahat edecek aşk denen o bilinmez tutkunun içinde.Çünkü soru sorma ihtiyacı var insanın içinde aşkla ilgili…Merakı hiç bitmiyor, her adımda yeni bir bilinmeze yelken açıyor, her sevgilide farklı bir yanını keşfediyor, yeni ufuklara uzanıyor ya da bambaşka duvarlara çarpıyor. Belki de bu sebeple aşkın tek bir tanımı yok. Belki de bu sebeple arayıp duruyor insanoğlu bu çoklu ve tek olan sözcüğün tam karşılığını. Bu sebeple oturup soru-cevaplar hazırlıyor, bir bilene soruyor, bilimsel açıklamalara sığınıyor, çekeni dinliyor, bu duyguyu tatmayana ballandıra ballandıra anlatıyor onu…Kitapta da ele alınan belli başlı sorular var, aşkla ilgili.Aşık olma olasılığı hangi durumlarda artar, güzelliğin aşık olmak üzerindeki etkisi nedir, kime aşık olacağımızı nasıl belirleriz, saplantılı aşk dinamiği nedir gibi, sayısız sorunun cevabı aranmış kitapta. Böyle yazarları çok takdir ediyorum bir okur olarak. Bu soruları düşünüyorlar önce tek tek, sonra da her birine makul ve mantıklı cevaplar arayıp bulup bunları bir kitapta topluyorlar. Yaraya ne kadar merhem, derde ne kadar deva oluyor, bilmiyorum. Ama, uzun zaman bir konuda bu kadar kafa yorunca, insan ister istemez konunun uzmanı oluyor.Yine de düşünmeden edemiyorum: Bu kadar ayrıntı, incelik ve satır arası başlığı kaldırır mı bu konu? Onu bir o elimize bir bu elimize alıp bırakarak ona nasıl bir tanım oluşturabiliriz? Böyle ters bir görüş savunduğu halde yine de seviyorum böyle kitaplar okumayı. İyi kötü, okurken kafa yoruyor insan. Bildiklerinin altını çiziyor, bilmediklerini öğreniyor, kendine yeni bakış açıları geliştiriyor. Güzel bir yolculuk yapıyor konunun içine… Konu aşk olduğunda az da olsa tıkandığımı itiraf etmeliyim. Aşkın ne olduğunu bilip tanımını ve açıklamasını yapmayı hala becerememiş biri olarak bu kadar ayrıntıyı okumak, bana en doğru işin aşka tarif aramamak olduğunu anlattı. Niye zorlanalım ki?Niye merak edelim sevgilimizi neye göre seçtiğimizi?Bu bir verilenler, istenenler listesi değildir ki… Bu, bir akış, zamanın getirisi, duygu ve düşüncelerimizin bize oynadığı sağlam bir oyundur.Aşkın kuralı ya da kitabı olmaz. Ama emin olun, kendi kitabınızda bir şeyler yazsın istiyorsanız, başkalarının bu lkonuda kafa yorduklarını okuyarak siz de bu işe kafa yorup eğlenebilirsiniz.Ya da kim bilir belki de acı çeker, bu işten vazgeçer, belki ona daha sıkı sarılırsınız. Belli mi olur?

Devamını Oku

Ne zaman boşanacaksın da evleneceğiz

7 Kasım 2015

Bu cümlenin bir erkeğe ait olduğunu düşüneniz var mı aranızda? Bir erkek yasak aşk yaşadığı bir kadına böyle bir cümle kurar mı, yoksa hep kadın mıdır içine isteyerek ya da istemeyerek girdiği bu yasak ilişkiyi ısrarla yasal hale getirmeye çalışan?Sosyolojik bir travmadır yasak ilişkiler… Zedeler, yaralar, acıtır, kanatır… Çoğunlukla da sona erer zaten… Genellikle de mağdur olan kadındır. Kendine göre fedakarlık etmiştir. Dışarıya göre, evli barklı adamla ne işi vardır onun, utanmamış mıdır yaptığından, zaten yuva yıkanın da yuvası olmaz!Hande Çayır, bu konu üzerinde düşünmüş ve kadın hikayelerine yakından bakmış olacak, bu tür ilişiler yaşamış, hayatına böyle ayrıntılar eklemiş kişilerle yaptığı isimsiz röportajlarla Ne Zaman Boşanacaksın da Evleneceğiz, adlı kitapta yasak ilişkilerin içyüzünü gözler önüne sermiş.Kitapta anlatılanlar, elbette ki sübjektif… Yine de düşünmeden edemiyor insan… Öteki kadında ne vardır ki erkek ona gider? Farklılık arayışı mıdır, monotonluktan bıkmak mıdır, cinsellikte sınırları zorlamak ya da tam tersi sınırların içinde kalıp kendini güvende hissetmek midir yoksa o kadının evinde başka bir kişi olmak, yepyeni bir karakter yaratmak, kendini daha çok sevmek midir?Bütün bu soru cevapların içinde, kaç kişi yaşadığının gerçekten aşk olduğuna, o aşk için her şeyi, herkesi feda edebileceğine inanmıştır sizce? İnansa da bunu yapmayı ne kadar istemiştir, buna cesaret edebilmiş midir?Aşk gelip geçici ama çok güçlü ve sarsıcı… Aşkın beraberinde gelen benzer ve farklı yönleri dengeleme becerisi, saygı ve en önemlisi sevgiyi sadece bir kişide bulan erkek, arkasına bile bakmadan yürüyüp gidiyor yeni yolunda… Cesaret sözcüğünün üstünde düşünmüyor bile, hayatında tükenip giden ne varsa silip atıyor. Yazılarını beyaz ve yepyeni bir kağıda başlıyor ve yazdıklarının evliliğinin bir tekrarı olacağını bile bile devam ediyor yazmaya. Çünkü buna değeceğini düşünüyor.Bir de kadına bir çeşit, bir renk, bir farklılık, bir heyecan gözüyle bakan erkekler var ki onlara göre bu zaten erkeklere verilmiş bir hak... Buna zamparalık diyemezsiniz, ahlaksızlık diyemezsiniz, yalancılık hiç diyemezsiniz. Bu tür durumlarda en büyük savunmaları da hep aynıdır, ben ona asla ümit vermedim.Erkeklere de haksızlık etmeyelim. Az sayıda da olsa mağdur duruma düşmüş olanlar var aralarında. Onların da hikayelerine tanıklı edeceksiniz kitapta.Aslına bakarsanız edebiyat tarihi de yasak ilişkilerle, bazen hakiki yasak aşklarla doludur. Büyük edebiyatçıların, şairlerin, sanatçıların; romanlara, filmlere konu olmuş yasak aşkları, onların verimliliğini beslemiş, hatta bazılarının unutulmaz olmalarını sağlamıştır. Hande Çayır, tüm bu olasılıklara ve duyguların, seçimlerin sahiciliğine, bir kabul çerçevesinde yaklaşmayı seçmiş bir yazar…“Her birimizin hikayesi farklı… İyi ki de öyle! Neyin peşindeyiz? Kime, ne iyi geliyor? Neden bazı ilişkilerimizi gizleme ihtiyacı duyarız? Mahkum etmeden, yargılamadan, metresleri dinledim. Olmakta olanlara yokmuş gibi davranmadan…” dediği kitap arka kapak tanıtımından anlaşılıyor ki metres olarak adlandırılan öteki adam ya da kadınlar, bu işin içine bile isteye girmemişler. Hayatın akışına evet diyen, ona olduğu gibi, kural tanımaksızın kollarını açan bu kişilerin yaşadıkları, size ilginç gelebilir. Bu hikayelerin bir parçası olmanın nasıl bir şey olduğu üstünde düşünürken bulabilirsiniz kendinizi…

Devamını Oku

Kasım'da kitap başkadır

31 Ekim 2015

Havalar soğudu, kış geldi. Bugün seçim var. Üstelik de günlerden pazar. Evde oturup seçim sonuçlarını beklerken yapacak en güzel iş, kitaplara sarılmak...Yeni çıkanlar ve çok satanlar arasında bazıları var ki hem değişik, hem tanıdık.Nil Karaibrahimgil’in Kelebeğin Hayat Sırları, bunlardan biri. Kaç sene oldu, bir iletişim operatörü markası için oynadığı reklamla yüreklerimize yerleşeli Nil Karaibrahimgil’in? Yazdığı birbirinden tatlı, muzip ama felsefik şarkılarla, bestelediği reklam müzikleriyle onlara yazdığı sözlerle dillere takılalı? Kızlara kim olduklarını, değerlerinin ne olduğunu ondan daha güzel ve farklı kimse anlatmadı bugüne kadar. Yazılarını derlediği kitabı, 8'inci baskısını yaptı kısa sürede... O kadar kendi gibi, şarkıları, besteleri gibi ki yazıları da... Zorlamadan, yormadan, kısa, öz, dolambaçsız, sahici ve dupduru bir dille ama kimselere benzemeyen bir üslupla yazdığı bu şahane yazıları, bir öğleden sonraya rahtlıkla sığdıracaksınız. Kadınlığın, anneliğin, eşliğin, arkadaşlığın, aşkın, sevginin, korkunun tanımını onunla birlikte yeniden yapacaksınız. Kitabın, ömrü bir güne sığan tatlı kelebekten hayat sırları alan tezat isminin içinde tatlı bir gülümseyişle dolaşacaksınız.Kitaplardan bir diğeri Evren Çolak’ın “Evrenden Mesajınız Var”. Kitabın adında hoş bir çifte anlam saklı. Hem yazarın kendisinden hem de evrenden alacağınız, mutlu olma yolunda yeni adımlar atmak için ipuçları bulacağınız, mutluluk ve mutsuzluğun ne olduğu üzerinde yazarın yönlendirmeleriyle yeniden düşüneceğiniz mükemmel bir kitap.Yazar giriş bölümünde bize, kitabının sayfalarını karıştırmaya başladığımız için teşekkür ederek başlıyor söze. Bizi nelerin mutlu ya da mutsuz ettiği üzerinde incelikle duruyor kitap boyunca. Aslında bildiğimiz bazı noktaları, hoş açıklamalarla bize yeniden hatırlatırken belki de üzerinde hiç düşünmediğimiz ayrıntılara da dikkat çekiyor hayatla ilgili... Ab-ı hayatı bulmak gibi değil midir, sonsuz mutluluğu yakalamak? Belki de sırrı, bu kitabın satırlarında gizlidir, kim bilir?Derseniz ki: “Bıktım patronumdan, kocamdan, karımdan... Psikopat gibi, sadece beni kendime kötü hissettirmek üzere yaratılmış gibi sanki... Hayatı tam da yolunda giderken alt üst etmeyi çok güzel ve incelikli bir şekilde beceriyor, hayatı bana zindan ediyor.” O zaman bu kitabı okuyacaksınız: The Devil You Know/ Hayatımızdaki Psikopatlar. Kerry Daynes ve Jessica Fellowes tarafından yazılan bu kitabı, Can Evren Topaktaş dilimize çevirmiş.Kitap, nehrin karşısına geçmek için kurbağadan yardım isteyen akrebin küçük öyküsüyle başlıyor. Kurbağaya onu sokmayacağına dair söz veren akrebin tam yarı yolda kurbağayı soktuğunda ona söyledikleri, kitabın kilidini çözüyor: Ne yapayım, benim tabiatım bu.Tabiatları tuhaf, zor, kimseninkine benzemeyen acayipliklerle dolu sayısız insan var etrafımızda. Hayatı bize zorlaştıran, onu anlamsızlaştıran, gelecek her günü bize zindan eden,bize adeta eziyet etmek için yaratılmış insanlar, bizi yaşamaktan soğutan...İşte bu kitap neredeyse biraz da bilimsel bir bakış açısıyla, hayatımıza bize rağmen yerleşen bu psikopatları mercek altına alıyor.Bir fincan kahve, güzel bir müzik... İster Nil’in tatlı diliyle hayatı, ister Evren’in samimi üslubuyla evreni isterseniz bu iki yazarın merceğinden psikopatları keşfedin; gününüz anlamlı geçecektir.

Devamını Oku

Bir hayat bir hayata değer

24 Ekim 2015

Ahmet Altan’ın kaleminde, sözünde, zihninde ve yüreğinde var olan, o hiç kimseninkine benzemeyen tarafı, beni her seferinde düşündürür. Nasıl bir yazardı bu adam? Nasıl düşünür bu kadar hiç kimselerin düşünemediğini ve nasıl bu kadar güzel, farklı, özgün yazar?Her kitabını aldım ve hiçbirini kimselere veremedim bugüne kadar, çünkü hepsinde çizdiğim cümleler, kitabın üstüne aldığım notlar, hatta utanmadan onun yazdıklarına eklediğim cümleler var.Onunla, Yalnızlığın Özel Tarihi’yle tanıştım. Üniversitedeydim o zaman... İnsanların yalnızlık hikayelerine kimseninkine benzemeyen bir bakış açısıyla yaklaştığı bu kitapla beni çoktan tavlamıştı hem bir okur hem de genç bir kız olarak...Sonra onu takip etmeyi sürdürdüm. Gece yarısı Şarkıları, Tehlikeli Masallar, Kılıç Yarası Gibi, Karanlıkta Sabah Kuşları ve belki de her okuyuşumda bambaşka ilhamları bulduğum, yepyeni yazılar yazmak için okudukça güçlendiğim, kendi hikayelerimi keşfettiğim Kristal Denizaltı... Ardından, İsyan Günlerinde Aşk, Aldatmak, Ve Kırar Göğsüne Bastırırken, İçimizde Bir yer, En Uzun, Gece, Ölmek Kolaydır Sevmekten geldi.Şimdi de Bir Hayat Bir Hayata Değer...Çıktığı gün aldım. Yine aynı şey oldu içimde, tanıdık ve bir o kadar da taklit edilemez, özenilir ama asla yakalanamaz bir üslup, kimsenin aklına gelemeyecek edebi ve biyografik hikayelerdeki ayrıntılar, bu ayrıntıların kendi iç dünyasındaki yansımaları, kendi küçük ayrıntılarının büyük hikayelerin içinde yer buluşları... Bunların her iki yönlü, tam bir beraberlik içinde insanı hiç yormadan, sarsmadan hem düşündürerek hem heyecanlandırarak, cümleler halinde akıp gitmesi...Ahmet Altan’ın konuşmalarında da bu vardır. O konuştuğu zaman can kulağıyla dünlersiniz. Kurduğu cümleler önce edebiyatçı olduğu için; derin, etkileyici, düşündürücü ve insanın içine işler özelliktedir. En somut sorundan, en hayalci yaklaşıma kadar, verdiği en çarpıcı örnekten, en sıradan benzetmeye kadar, kurduğu tüm cümlelerde farklı bir etkileyici taraf vardır. Yazılarındaki üslupla sohbetindeki farklılığın tadı aynıdır. Bu sebeple onu dinlemiş ya da okumuşsanız bunun tekrarını istersiniz.Kitaplarına konu olarak aldığı farklı, tutkulu, kimseye benzemeyen hatta bazen sıra dışı kahramanlara benzer biraz o da... Galiba sanatçıyı gerçek anlamda sanatçı yapan onun sanat yapma kaygısı gütmeden içinden geleni, içinden geldiği gibi anlatabilme becerisidir. Kimisinde bu özellik, beceriden çok Allah vergisi bir meziyet, bir ayrıcalıktır. Ahmet Altan’da benim yakaladığım ve en çok sevdiğim tarafı da bu. Cümle kuruşundaki derinlik ve bunu asla çaba harcamadan yapması, bunu da okurun hemen fark edebilmesi...Ahmet Altan sizi yormaz, kendi halinize bırakır. Dingin bir denizde onunla beraber yüzersiniz, ama o sükunet içinde yüzerken aynı denizin deli dalgalı halini de hayal edersiniz.Okuruna iki duyguyu aynı anda hissettirecek kaç tane kalem var ki bugün edebiyat dünyasında?Büyük adamların hayatlarına dokunmuş, acı içinde kıvranan kadın hikayelerinin yer aldığı son kitabında, yazar onun iç dünyasında dolaşmamıza her zaman olduğu gibi izin veriyor.Hem seçtiği kahramanlarının hayatlarına dokunuyoruz hem de onun arka sokaklarını keşfediyoruz.

Devamını Oku

İki Limon Satsam Daha İyi

16 Ekim 2015

Şimdi size çok donanımlı, becerikli, farkındalığı yüksek, hayata herkesle aynı pencereden bakmayı ve herkesten tamamen farklı bir başka pencereden bakmayı da bilen, yaratıcı, çalışkan ve cesur bir kadının kitabından söz edeceğim. Nurdan Tümbek Tekeoğlu’nun İki Limon Satsam Daha İyi’sinden... Bir insanın nasıl biri olduğunu anlamak için yazılarını okumak kafi... Hayata bakış açısını, iş prensiplerini, insanlıkla ilişkilerini hemen anlarsınız. O da bu kitabında gençler için bir kariyer ve pazarlama hikayesi düşünüp bunu kendi yazılarını bir araya getirerek onlara aktarmış.Bugünün gençleri için en büyük dert, üniversiteden mezun olduktan sonra gönüllerine göre iş bulmak... Hızla değişen ve gelişen dünyada kendilerine bir yer bulmak ve o yerde kalıcı olmak için didinip duruyorlar.Yazar, bu konuya daha kitabın önsözünde yer vererek değişen ve değişiminin bizim anladığımız biçimde olmadığı bir dünyadan söz ederek başlıyor anlatacaklarına.Yönetim teorisyeni Peter Drucker’a göre şirketlerin ömrü kısalmış, insanların ömrü de uzamış. Buna göre artık bir şirketten emekli olmanın mümkün olmuyor, her insan uzayan ömründe mutlaka ikinci bir iş yapmak zorunda kalıyor. Bu tezi de kendi yaşamının hikayesini ve ayrıntılarını kısa yazılarla vererek gençlere ispatlıyor. Özellikle de kuşakların farklılıkları ve hayatın bu kuşaklardan ortak ya da farklı beklentilerinin yarattıkları üzerinde duruyor. Yazarın kendisi de X kuşağından... Yani merdaneli çamaşır makinesi, bantlı teyp görmüş. Darbeler, Vietnam Savaşı, Berlin Duvarı'nın yıkılması, Soğuk Savaş'ın bitmesi ve globalleşme gibi bir tarihi sürece tanıklık etmiş. Hayattan daha talepkar olmanın, iyinin peşinden koşmanın ne demek olduğunu bilenlerden. Mücadelesini bu yönde yapmış, kendi kuşağından olan herkes gibi... Büyük olasılıkla sorunların çözümünde farklı görüşler üzerinde düşünerek, bunları çevresindekilerle tartışarak bir sonuca varmayı biliyor.Bu sebeple de kendinden sonra gelen Y ve Z kuşaklarına bu kitapta derlediği tecrübeleriyle çok şey anlatıyor. Y kuşağı aşırı bireyci bir kuşak... İş hayatında hayali istekleri ve çok fazla talebi olan, kendine gerçekçi olmayan hedefler koyan bir nesil... Akıllı telefonların, sosyal medyanın, bilgisayarın uzmanı olmuş bir gençlik... İletişim yolları kısa mesaj veya elektronik posta. İş hayatında yaşanan bir sorunu çözmek için internetten ya da sistemli beyin fırtınalarından yararlanmayı tercih ediyorlar. Yazar, bir yazısında bu kuşağı ele alarak onların şikayetçi tavırlarını haklı buluyor. Yaratıcı olduklarından söz ediyor ve iş dünyasının onları anlayıp, onlara gereken ortamı hazırlaması gerektiğini savunuyor. Bunun yapan şirketleri de takdir ediyor.Toplumun nabzını halkla ilişkiler, pazarlama, reklamcılık, film dünyası içinde tutmayı başaran kişilerin ayrıcalıklı gözü, onda en keskin halini almış. Kimsenin görmediğini, görmeyi ya da herkesin gördüğünü farklı anlatmayı başarmış bir gazeteci, film yapımcısı, pazarlamacı ve yazar...Kitapla ilgili daha fala ayrıntı vermeyeceğim. Gazete yazılarından derlenmiş her kitap gibi zengin ama onların hepsinde bulunmayan bir tada sahip İki Limon Satsam Daha İyi.

Devamını Oku

Tehlikeli Sevişmeler

10 Ekim 2015

Şahane bir edebiyatımız var. İçinde size hitap eden, kendinizden bir şeyler mutlaka bulacağınız mükemmel eserler, çok başarılı yazarlar var. Bütün bu hay huy içinde birileri hala, edebiyatın sihirli dünyasına bizi de taşıyabiliyor. Edebiyat varsa umut da vardır.Nedim Gürsel; gerek dünya görüşü gerekse edebi üslubuyla çizgisini hiçbir zaman bozmamış bir yazar... Yeni kitabı; tatlı, vurucu, estetik ve düşündürücü öykülerden oluşuyor. Betimlemeleri ve öykülemeleri, birbirleriyle sarmaş dolaş olmuş, yumuşacık... Aşkın, cinselliğin, kadın ve erkek olmanın ayrı ayrı zorluklarının, cazip taraflarının ayrıntılarını bulacağını kısa yolculukların kitabı olmuş Tehlikeli Sevişmeler.Kadın ve erkeğin tenlerinde saklı tutkunun cazibesinden yola çıkarak kaleme aldığı öyküler, bizi aşk kavramının tutku ve cinsellikten ne olursa olsun ayrılamayacağının da en güzel göstergesi olmuş ayrıca.İlahi aşkı bir tarafa bırakırsak, sevdiğine dokunmak, onu öpmek, ona tutkuyla sarılmak; dünya üzerinde insanoğlu var olduğu günden beri var olan mecazi aşkın olmazsa olmazıdır. Bütün bunlar, aşk dediğimiz o tanımsız güzelliğin hakkını daha çok vermemiz ve aşkın aslını yaşamamıza, sırrına ermemize yardımcıdır. Aşkın kendine has derinliği, güzelliği ve biricikliğiyle fark ederiz kendimizi ve yeniden keşfederiz.Cinsellik, ten uyumu, tene sinmiş kişisel nitelikler, farklılıklar; bizi birbirimize daha çok yaklaştırır. Bizi hayat, aşk ve birbirimiz konusunda daha çok düşündürür. Bizim kendi iç dünyamıza yaptığımız yolculuğu daha da anlamalı kılar. Aşkın sırrına ermenin yolu, mecazi aşktan geçtiğine göre; bizim tabulardan, baskılardan kurtulup dokunmanın, değmenin ve istemenin de farkına varmamız gerekiyor.Çünkü hayat, ayrılıkları, bitişleri, yok oluşları da beraberinde taşıyor. Madem ölüm var, o zaman hayat bize ne sunduysa hepsine birden, eğer sonunda ne olacağını görmek istiyorsak ve korkmuyorsak, gönülden evet demek gerekir. Sonunda acı çekilse bile, bazen pişman olunsa bile. Acıların, tutkuların, ayrılıkların, öpüşlerin, duyuşların ve hissedişlerin öyküleri olmuş bu kitap. Edebiyatın tadına, zevkine yeniden varacağınız, aşk ve hayat üstünde yeniden düşüneceğiniz...Nedim Gürsel böyle biri... Kalemini size bildiğiniz gerçekleri bilmediğiniz bir dille anlatacak biçimde kullanıyor. Dili anlıyorsunuz ama konuşmaya kalkarsanız aynı güzellikle beceremiyorsunuz. O kadar sade, o kadar yaratıcı... Üslup da bu demek zaten. Yazarı, diğerlerinden farklı kılan anlatım tarzı... İşte bundan dolayı anlattığı aşklar hem tanıdık hem yabancı. Hem “yaparım” hem de “ben asla yapmam” dedirten türden.Bu başarılarda yazarın, Paris’te, Sorbonne Üniversitesi’nde Modern Fransız Edebiyatı okumuş olmasının, doktorasını yine Sorbonne’da, Louis Aragon ile Nazım Hikmet’i konu alan “karşılaştırmalı edebiyat” alanında tamamlamış olmasının yanı sıra, aşk konusuna fazla kafa yormasının daha etkili olduğunu düşünüyorum.Kitaptan aldığım zevki, daha on beş yaşındayken okuduğum öykü kitabı Sevgilim İstanbul’dan da almıştım. Bir insan kitabına nasıl bu kadar güzel bir isim koyabilir, diye düşündürerek tavlamıştı beni. Üstelik o yaşta öykü okuyup anlamanın ne kadar zor olduğu düşünülürse... Hala unutmadım. Tehlikeli Sevişmeler, sizi aşk ve tutku konusunda bir daha düşündürecektir. Kışa girerken okunacak, içinizi ısıtacak öykülerden oluşan şahane bir kitap... Edebiyatın kendisi gibi...

Devamını Oku

Bayramın son günü...

25 Eylül 2015

Bugün bitiyor bayram... Dört gün boyunca tatilde bile olsak, tanıdık ya da tanımadık birçok kişinin bayramını kutladık, iyi dileklerde bulunduk birbirimize. Kimilerine kızdık, yolları kan gölüne çevirdiler diye, kimileriyle eski güzel bayram anılarını paylaştık. Bazen reformist baktık ona, bazen de gelenekçi tarafımız ağır bastı, ritülleri gerçekleştirdikçe mutlu olduk. Öyle ya da böyle bayramlar, adları gibi mutluluk vermek için, kutlanmak için var.Peki hiç düşündünüz mü, ne zamandır kutluyoruz kurban bayramını? Bu bayram İslam inancına göre Hicri aylardan zilhiccenin onuncu gününden başlayarak dört gün boyunca devam eden dini bir bayram.İslam dinin kutsal kitabı olan Kur’an-ı Kerim’de belirtildiğine göre, ilk kurban Hazreti İbrahim döneminde kesilmiştir. Hz. İbrahim’in bir erkek evladı olması durumunda onu Allah’a kurban edeceğini söylemesi üzerine kendisine Allah tarafından yapılan bir sınavın sonucu olarak gelişmiştir.Kişinin hissedeceği takvaKur’an-ı Kerim’de bu olay Saffat suresinde şöyle anlatılmaktadır:"İbrahim ‘Ey Rabbim, bana iyilerden (bir oğul) ihsan et’ dedi. Biz de kendisine yumuşak huylu bir oğul müjdeledik. Oğlu yanında koşacak çağa gelince, ‘Ey oğlum, ben seni rüyamda boğazladığımı görüyorum, bir düşün, ne dersin?’ dedi. İsmail, babacığım, sana ne emrolunuyorsa yap. İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın’ dedi. Her ikisi de Allah’a teslim oldular. İbrahim, oğlunu şakağı üzerine yatırdı. Biz de ona şöyle seslendik: ‘Ey İbrahim, rüyana gerçekten sadakat gösterdin, şüphesiz ki bu apaçık bir imtihandı’ Dedik ve ona büyük bir kurbanlık fidye verdik. Kendisine sonradan gelenler için de iyi bir nam bıraktık. Selam olsun İbrahim’e. İşte biz iyilik yapanları böyle ödüllendiririz. Çünkü 0, bizim mümin kullarımızdandır.”Bu sure dışında; Bakara, Maide, Hac ve Fetih surelerinde de kurbandan söz edilmektedir. İslamiyet’e göre önemli olan kesilen hayvandan akıtılacak kan değil, bu işi yaparken kişinin hissedeceği bağlılık ve takvadır.Büyük emri yerine getirmekPeki İslam dininden önce kurban kesme var mıydı? Bu sorumluluk, Hıristiyanlık ve Yahudilik dinlerinde de vardı. Batıl dinlerde ise ilah olarak nitelenen güçlere karşı kurban adama ve kurban kesme ritülleri bulunmaktaydı. Putperest Araplar, İslâm öncesi dönemlerde tapındıkları putlara kurban kesiyorlardı. Ölen kimselere, kabirleri başında hayvanlar kurban edildiği gibi cinlere de onların şerlerinden sakınmak gayesi ile kurbanlar kesilirdi. Her çağda inançların kadim bir gelenek ve töresi halinde olan kurban kesme, büyük bir güce olan bağlılığın ve itaatin sembolü gibiydi.Hak dinlerde bu, doğrudan Allah rızası için yapılan bir iştir. Bir başkasının karnını doyurmak, komşuya, yakın dosta, akrabaya bir armağan vermek, bayram vesilesiyle onu hatırlamak ama her şeyden önce büyük bir emri yerine getirmek, İslam toplumlarında bir alışkanlık halini almıştır.Önemli olan bütün bu emirleri yerine getirirken yardımsever olmanın, iyi bir insan olmanın, başkalarını düşünebilmenin, inancın temizliğini ve güzelliğini yaşamanın tadına; güler yüzün, samimiyetin ve değerlerin farkına varabilmektir.Dini vecibeleri yerine getirmenin en güzel tarafı, onların tesadüfen değil, büyük bir gücün düşüncesinin ürünü olduğunu fark etmek; bunu ezbere değil, gönülden yapma olgunluğuna erişebilmektir.Hepinize iyi bayramlar.

Devamını Oku

Aşk ve yalnızlık üzerine bir yazı

19 Eylül 2015

Size zaman zaman aforizmalardan söz etmiştim. Seviyorum böyle kitapları. Sanki damıtılmış, az sözle hayatın içinde sizi şahane bir gezintiye çıkaran, düşündüren, sizi zenginleştiren, size yeni yazılar yazdıracak, şarkılar besteletecek güçte sözlerdir onlar… Bazıları tarihe geçmiş, insanlığa mal olmuştur.Prag’da Kafka’nın evine götürmüşlerdi bizi… Dantel gibi işlenmiş bu şahane bir şehirde, şahane cümleleriyle edebiyat tarihine geçmiş bir adamın, o nitelikli cümlelerin önemli bir kısmını kaleme aldığı ev, beni çok etkilemişti. Döner dönmez kitaplarını elime alıp keyfini yeniden çıkardım Kafka’nın. Tüm yazılarından derlenmiş aforizmaları, onu okumanın, anlamanın en güzel yolu… Aforizmalardan oluşan kitaplar, son dönemde Zeplin Yayınlarından çıkmakta ve kitaplığım için önemli bir bölüm oluşturmakta…Kafka’nın romanlarındaki kahramanlar, sonunun nereye varacağını bilmedikleri karmaşık süreçlerden, zorlu aşamalardan geçerler ve romanın sonunda yazar tarafından bilinmeyen bir güce ulaştırılırlar.Çok güçlü hayalgücüYazar, kahramanlarına başkalarından farklı özellikler yüklemeyi ve kendi düşüncelerini onlarda yaşatmayı sever. 1924’te hayatını kaybeden sanatçı, hayatta olduğu süre içerisinde yedi kitap yazmıştır, bunların üçünü bitirememiştir. Geriye yarım kalmış bu üç romandan başka birçok da mektup ve günlük de kalmıştır.Onun eserlerinde suç, özgürlük, yabancılaşma ve sorumluluk ayrıca otoriteye bireysel karşı koyma gibi temalar ön plandadır. Dava, Şato ve Dönüşüm, en önemli üç eseridir. Suç ve özgürlük temalarını destekleyen en önemli kırılma noktası, kişinin kendi yalnızlığıdır.Yalnızlık temasını onun kadar başarılı işleyen ve tanımlayan yazar az bulunur. Yalnızlığı anlatmak zordur çünkü… Aşkı da. İkisi de mahremdir, herkese birden uyacak bir tanımı yoktur... Yolda giderken güzel bir kız görüp “Lütfedip benimle gelir misiniz?” diye soruyorum ona. Hiçbir şey demeden geçip gidiyor. Böyle yaparak aslında şunu demek istiyor bana, ”Sen, ne adı sanı duyulmuş soylu bir düksün ne de güzel bir vücuda sahip kibar bir Amerikalı. Karakaşlı, kara gözlüsün. İçinden nehirler akan bozkırlarda derisi kavrulmuş sıradan bir adamsın. Nerede oldukları hakkında ne ufak bir fikrim olmayan yedi denizlere hiç gitmemiş, buralarda yolculuk etmemişsin. Ee, daha ne gelmiş bana yalvarıyorsun? Benim gibi güzel bir kızın senin gibi bir adamla ne işi olur? ”Bense ona şöyle cevap veriyorum, ”Ama unuttuğunuz bir şey var. Farkındaysanız şu ana bir limuzin içinde sokakları turluyor değilsiniz. Etrafınızda size eşlik eden, peşinizden gelip size aşk nağmeleri söyleyen beyefendiler de göremiyorum. Göğüsleriniz vücudunuza iyice yapışmış; ama kalçanız ve basenleriniz bu açığı kapatmaya fazlasıyla yetiyor. Üstünüzde tafta kumaştan bir elbise,altınızda ise tıpkı geçtiğimizsonbahar gibi insanı cezbeden pileli bir etek var. Ama gene de arada bir gülümsüyorsunuz.Böyle yaparak da ölümcül bir tehlikeye davetiye çıkartıyorsunuz” Bunun üzerine kız şöyle diyor, ”Evet, ikimiz de haklıyız ve kendimizi geri dönüşü olmayacak bir şekilde tüm bunların farkında olmaktan kurtarmak için, ikimiz de kendi yollarımıza devam etmeliyiz.” Olmayan bir konuşma ve yaşanmayan bir son. Ancak çok güçlü bir hayal gücü insana tüm bunları düşündürebilir ve yazdırabilir. Basit, belki de sıradan ama olabilirliği yüksek bu diyalog bize, konuşamadıklarımızı, anlatamadıklarımızı, planlayıp hayata geçiremediklerimiz düşündürüyor. Modernizm, böyle bir akım işte! Yoktan var edip var ettiğinizi anında yok sayabiliyorsunuz.

Devamını Oku