İşte gerçekler

4 Haziran 2010

BİR menajer kuyuya taş attı.. 24 saattir herkes o taşı kuyudan çıkarmak için uğraşıyor.. İddia şöyle: “Beşiktaş, Schuster ile anlaştı.. Bunu duyan Mustafa Denizli sağlık sebeplerini öne sürerek istifa etti..” Peki gerçek ne? Gelin kısa kısa soru-cevaplarla gerçeğe ulaşmaya çalışalım..1- Mustafa Denizli hasta mı?Yataklara düşecek kadar değil.. Ama çarşamba sabahı ciddi bir tansiyon yükselmesi yaşadı.. Çeşme’de tatil yapan 61 yaşındaki hoca, sabaha karşı 03.30’da hiç yaşamadığı kadar şiddetli bir başağrısı ile uyandı.. Kendi ifadesi ile anlatırsak, “Başım çatlayacak gibiydi.. İnsan böyle bir ağrıda intihar bile eder.” Ağrı geçmeyince 04.30’da doktorunu aradı ama uyandıramadı.. Sabaha kadar ağrılarla boğuştu, ilk uçakla İstanbul’a gelip Mete Düren ile birlikte Maslak Acıbadem Hastanesi’nde saat 11.00’den itibaren 3 saatlik bir tetkikten geçti..2- Beşiktaş, Denizli hastalandı diye mi Schuster’le anlaştı?Hoca henüz hastanedeyken TV’ler “Denizli gitti, Schuster geldi” diye altyazı geçmeye başladı.. Oysa henüz durumun ne olduğu bile anlaşılmamıştı.. Denizli, Düren’e “Ben 1 ayda 5 defa hastaneye gidecek adam değilim.. Demek ki bir sağlık sorunum var.. Beni başkanla konuştur” ricasında bulundu.. Düren telefonu çevirdi, Demirören ile Denizli arasında şu diyalog geçti:Demirören: Hayırdır hocam, geçmiş olsun..Denizli: Sorma başkanım, yine hastanedeyim.. Doktorlar stres ve yorgunluğa bağlı yüksek tansiyon diyorlar.. Ben düşündüm ve bir karar verdim.. Teknik direktörlüğü bırakmak istiyorum..Demirören: Aman hocam, sen en iyisi 1 hafta dinlen, tatil yap.. Sonra tekrar değerlendirelim durumu..Denizli: Yok başkanım, belki daha pasif bir görev yapabilirim.. Ama bünyem şu anda stres kaldırmıyor.. Benim en az 3 ay dinlenmem lazım..Demirören: Yok hocam, biraz bekleyelim sonra ben İstanbul’a gelince konuşalım..3- Denizli görevdeyken Schuster ile görüşüldü mü?Denizli meselesini aslında kimse tam manasıyla bilmiyor.. Esası şu: Denizli, Beşiktaş ile mukavelesini nisan ayında uzattığında hukuken geçerliliği bulunan, ancak TFF’ye gönderilemeyecek bir sözleşmeye imza attı.. O gün imza töreninde 2 yönetici Serdar Adalı ile Cengiz Zülfikaroğlu da vardı.. Ama diğer yöneticiler yanlış anlar diye imza fotoğrafına girmediler.. Yani Adalı-Zülfikaroğlu ikilisinin Denizli ile herhangi bir derdi yok..Daha sonra Demirören son 15 günde 2 ayrı defa Denizli’ye “Hadi hocam.. Şu matbu sözleşmeyi de imzalayalım ve federasyona gönderelim, herşey resmi olsun” diye rica etti.. Ama Denizli, “Sağlık durumumu gözden geçiriyorum.. Bırakma ihtimalim olabilir.. Sizi zor durumda bırakmayalım” dedi.. Ve her seferinde Beşiktaş B planı yapsın diye kapıyı açık bıraktı.. Dolayısıyla Schuster veya başka bir teknik direktör adayı ile görüşülmesinin Denizli açısından sakıncası yoktu.. Çünkü Denizli bırakmayacakmış gibi çalışmak, bırakacakmış gibi yönetimi hazırlamak taraftarıydı..4- Beşiktaş şimdi ne yapacak?Cenevre’de bulunan Yıldırım Demirören ile dün görüştüm.. Çok üzgündü sesi.. Şunları söyledi: “Benim hocayla bir derdim olamaz, onun arkasından iş çeviriyormuş gibi gösterilmemizden rahatsızım.. Yarın (bugün) İstanbul’a dönüp hocayla görüşeceğim.. İlk hedefim, eğer önemli bir sağlık sorunu yoksa hocayla yola devam etmek.. Hoca çok diretirse onu daha pasif bir göreve çekebiliriz.. Altyapıyla, alttan gelecek oyuncuların yetişmesiyle ilgilenebilir, ki kendisi bunu istiyor.. Ve kimi teknik direktör yapacağımıza bakarız.. Şu an için hiçbir girişimimiz yok.. Menajerlerin teklifleri var, o kadar.. Hocayı görmeden benim için bu süreç başlamadı..” 5- Beşiktaş, Schuster ile görüştü mü?Yine Demirören’in ağzından aktarıyorum: “Hocanın önceki gün sağlık sorunu çıkana kadar bizim teknik direktör sorunumuz filan yoktu.. Schuster ile görüşmedim.. Arkadaşlarımız görüştüyse de haberim yok.. Benim haberim olmadan da görüşemezler.. Biz hocanın sağlık tetkiklerine bakacağız.. Herşey temiz çıkarsa yola devam için ikna etmeye çalışacağız.. Teknik adamlığı bırakırsa da pazartesiye kadar bazı adaylar belirleyip yönetim kuruluna getirir, yönetici arkadaşlara danışırım.. Schuster bize sunulan adaylardan biri olabilir.. Ama başka adaylar da var.. Benim tek derdim Mustafa Hoca’nın sağlığı.. Bu yüzden medyaya da rica ediyorum, spekülasyon yapmasınlar..”

Devamını Oku

Platini’yi aradım...

31 Mayıs 2010

+33.673.69.1*.** nolu cep telefonunu çevirdim.. Ama Platini’yi bulamadım.. Sonra oturdum, bu yazıyı kaleme aldım..2016 konusunda kafamız bir hayli karışık.. Kime kızacağımızı bilemiyoruz.. Henüz 3 yıllık başkan olduğu için UEFA patronunun sahip olması gereken liderlik vasıflarından yoksun olan ve taraf tuttuğunu açık eden Platini’ye mi?Platini’nin ayak oyunlarına hiçbir karşılık vermeyip sabit duran Şenes Erzik’e mi?Fatih Terim, Hamit Altıntop, Tugay Kerimoğlu, Hakan Şükür, Nihat Kahveci gibi Avrupa çapındaki değerlerini sunumda gözardı eden Mahmut Özgener Federasyonu’na mı yoksa?Hepsine birden kızanı anlarım.. Ama sonucu “Bu haliyle Türkiye’ye niye 2016’yı versinler ki?” şeklinde bir aşağılık kompleksine kapılıp değerlendirenlere de ben kızıyorum..Çünkü bilmiyorlar orada neler döndüğünü.. Sormuyorlar.. Araştırmıyorlar.. TV başında maç yorumu yapana “şezlong yorumcusu” yaftasını yapıştırmayı biliyorlar da, 2016 seçimini TV başından izleyip iki afili lafı arka arkaya koyunca kendilerini “büyük yorumcu” sayıyorlar..Zor değil aslında.. Açacaklar birkaç telefon, mesela Fanatik’ten Mehmet Demircan gibi konu üzerinde gerçek manada uzmanlaşmış bazı gazetecileri iyi okuyacaklar, yurtdışında bu işi iyi takip etmiş insanlara soracaklar.. Zaten kime ve neden kızmamız gerektiği o zaman net biçimde ortaya çıkıyor..***İLK günden beri “SATILDIK” diyoruz VATAN olarak.. Yani bazı oyların istikametini sadece siyasi kulislerin değil, “para”nın da belirlediğini savunuyoruz.. Neden mi böyle düşünüyoruz?1- FRANSIZ futbolcu Planus’un itirafları ortada.. Fransa heyeti, 2016’yı aldıklarını 1 gün önceden biliyorlardı.. Çünkü, raporları değerlendiren Milli Takımlar Alt Komitesi’nin başkanı Portekizli Madail, 7-6’lık oylamayı yapan UEFA İcra Komitesi’ne son raporunu 1 gün önce vermişti.. Üstelik verirken de Türkiye’nin raporu için “riskli”, Fransa için ise “mükemmel” değerlendirmesini yapmıştı.. O İcra’ya Platini, Erzik ve İtalyan üye girmedi.. 2- MADAIL’İN neden böyle yaptığı benim için soru işareti.. Çünkü sağlık sorunları nedeniyle bazı sıkıntıları (!) vardı ve en büyük desteği de Platini’den alıyordu.. Bize son ana kadar verdiği desteğin ise “göstermelik” olduğu ortaya çıktı..3- O toplantıda Fransa’nın 7 oyu bulduğu ortaya çıktı.. UEFA Başkanı Michel Platini de kendi delegasyonuna müjdeyi verdi.. Türkiye’nin kaybettiğini bilmesi gereken isim ise Şenes Erzik’ti.. Ama Şenes Erzik yine suskun kaldı.. Fransızlar sevinirken, bizimkiler tavana baktılar..4- iSRAİLLİ Luzon, Danimarkalı Hansen, Portekizli Madail ve Maltalı Mifsud’un ‘gözü kapalı’ Fransa demesinin nedeni ortada dolaşan çantalar.. Söylentiler böyle diyor.. Üstelik bu dörtlüden 3’ü kesinlikle Şenes Erzik’in yakın dostları.. Bunun altını çizelim..5- KARAR 1 gün önceden verilmiş.. Son gün yapılan sunumların hepsi formalite.. Yani Fransa’nın kazanmasını Nathan’a, Zidane’a bağlamak saflık olur..6- BİZİMKİLERİN genel performansı gayet iyiydi.. Bu kadar kulis ve para dönerken ortalıkta, 6 oy almak her babayiğidin harcı değil..7- ŞENES Ağabey’i de artık böyle kabul edelim.. Platini’ye karşı girdiği savaşı kaybetti.. Aslında savaşa girip girmediği de ayrı tartışma konusu..8- MADAIL bizim proje için “riskli” demiş ya.. Lütfen şu fotoğraflara iyi bakın.. Arjantin Milli Takım kafilesi, Güney Afrika’ya inerken makineli tüfekli askerler tarafından korunuyor.. Şu tabloyu normal karşılayıp bize ‘riskli’ demek büyük haksızlık..9- DÜN +33.673.69.1*.** nolu cep telefonundan Platini’yi arayıp fikirlerimi paylaşmak istedim.. Ama kapalıydı.. Mesaj bırakabildim sadece.. Bugün yine arayıp hesap sormak istiyorum doğrusu..

Devamını Oku

‘Bir takımda kaç ‘çirkef’ futbolcu olabilir?’

24 Mayıs 2010

Spor müdürümüz İbrahim Seten, Aziz Yıldırım’ın Türkiye’deki en başarılı değil ama en antipatik kulüp haline getirdiği F.Bahçe’de yaşanan hüsranı analiz etti:Geçen pazar Kadıköy’den Türk sporu üstüne çöken sis bulutu dağıldı.. F.Bahçe’deki tablo artık daha net.. “Bu hazin olaylar Aziz Yıldırım’ın başına niye geldi?” diye soruyorsanız, ister “karma” deyin, ister “Men dakka dukka..” Ya da bizim sporcuların rahat anlaması için “Ne ekersen onu biçersin..” İlahi bir güç, F.Bahçe’ye mesajını net verdi: “Titre ve kendine dön..”EGgosantrik bir yönetim anlayışının başına gelebilecek en büyük 2 felaketi birden yaşadı Aziz Yıldırım.. Hadi Denizli’deki kazayı anladık.. Louis Vuitton çantalar vardı orada.. Ama geçen hafta 17’si kaleyi bulmuş 37 gol girişiminden, hepi topu tek gol çıkmasını Onur-Giray-Egemen şeytan üçgenine bağlamak saflık olur.. Burada ‘ilâhi’ bir sebep aramak gerekir bana kalırsa..Kazanmak için her şeyi mübah sayan, sahip olduğu büyük F.Bahçe gücünü kendisi dışındaki herkese karşı mitralyöz gibi kullanan, fair-play’i öldürdüğünü fark etmeyen, bir anlayışa “yukarısı” da “dur” dedi artık.. Yıldırım’ı kenarda bırakıp F.Bahçe’yi antipatik hale getiren faktörleri sayalım:* MAHMUT USLU: Onu uzun anlatmaya gerek var mı? Maç Kadıköy’de ise Şeref Tribünü’nde Aziz Yıldırım’ı bile çıldırtacak kadar provokatif/saldırgan..* MURAT ÖZAYDINLI: Süleyman Seba eğer F.Bahçe Başkanı olsa, kulübün kapısının önünden bile geçemezdi.. O da her futbolseveri kışkırttığını bildiği için kendini geriye çekti.. Yani Uslu’dan daha kurnaz.. Ama adı bile F.Bahçe’nin nefret uyandırmasına yetiyor..* DAUM: Makyavelizm’in kitabını yeniden yazacak kadar fırsatçı.. Koca sezonu sportif ahlâk açısından kaygı taşımadan, üretim yapmadan tamamladı.. Sadece tabelaya baktı.. Kötü futbol oynatmaktan rahatsız olmadı. Aklı aldığı yıllık 3.3 milyon Euro ile 1 milyon Euro’luk şampiyonluk priminden başka şeyde değildi. İstiklal Marşı’nı okuyor gibi yaparak Türkiye’yi kandırabileceğini sandı.. * BILICA: Sahalarımızın gördüğü en gözü kara / acımasız / “çirkef” isimlerden.. Beşiktaş’a karşı penaltı noktasını eşeledikten sonra lisansının yırtılması zaruriydi. Aksine F.Bahçe Kulübü ona sahip çıktı.* EMRE: Aslında kalitesi ve performansı müthiş.. Ama sahada taşıdığı ruh hali, bu 2 özelliği gölgeledi.. Altyapısından yetiştiği G.Saray’ı 14 milyon Euro’ya bir kalemde silmesi yüzünden kendini en büyük F.Bahçeli gibi göstermek zorunda kaldı hep.. Taciz edip sindirdiği hakemler ona kart göstermekten korkar hale geldi.. Kontrolsüz agresifliği ve başını iki omzunun arasına sıkıştırıp iki elini yana açarak ettiği itirazlardaki yüz ifadesi karşısındakinin canını alacakmış kadar ürkütücüydü.. Futbolculuğuna şapka çıkarırım ama ı-ıııhh.. F.Bahçe’nin imajını en çok zedeleyen isim..* M.TOPUZ: 1 yıl önce bugünlerde Beşiktaş formasını giymiş, “Ölürüm de F.Bahçe’ye gitmem” demişti.. 15 gün sonra 11 milyon Euro’ya satın alındı.. Çifte kupalı Beşiktaş’ın havasını söndürme politikası sonucu kimliği büyük yara aldı.. * CRİSTİAN: G.Saray derbisinde önünden geçen Arda’yı itip tarihe kara leke olarak geçen olayların pimini çekti, sonra “Arda ayağıma bastı” diye yalan söyledi..BİR kadro belli bir sayıda “çirkef” oyuncuyu kaldırabilir.. Ama kadronun iskeleti bu kadar tartışmalı isimlerden oluşuyorsa, tüm Türkiye’nin nefreti ve negatif enerjisinin senin üzerine çökmesinden daha doğal ne olabilir ki? Bu enerji işlerini de öyle küçümsemeyin sakın.. Bazen şampiyonluğa bile malolabilir.. Fenerbahçe’nin iyi adamlarıAnladık, kötü çocukların takımı F.Bahçe.. Ama bir de çok iyi sporcuları var.. Zaten olan hep onlara oluyor.. Nefret bulutu, iyilerin gayretini boşa çıkarıyorF.BAHÇE sadece nefret edilen adamlardan ibaret değil.. Bir takımı “şampiyon” yapacak isimler de var..* VOLKAN: O da “çirkefler” arasında yer alabilirdi.. Ama tıpkı Lugano gibi performansı, defolarının önüne geçiyor.. Tek hatası G.Saray derbisinin son dakikasında topu poposuyla stop edip rakibi aşağılaması.. Bence en iyi kalecimiz.. Özverili, çalışkan, atletik ve güçlü..* LUGANO: “Çirkef” oyuncu kontenjanının en verimli adamı.. F.Bahçe’nin Materazzi’si.. Kahraman, savaşçı, caydırıcı.. Uruguay’dan yaptığı 24 saatlik uçuşun ardından Beşiktaş derbisine çıkarılacak kadar alternatifsiz.. Ayrıca karizmatik.. Bilica, kendisini Lugano sandığı için çıldırdı.. Oysa her topçu Lugano olamaz..* SELÇUK: Bütün sezon adam yerine konmadı.. Ama son 8 haftadaki üretken ve faydalı futboluyla “sinek ikilisi” olmadığını gösterdi.. Yüzüne bakınca insanın kanı donar ama yüreği tertemiz.. Başkası, bu kadar haksızlığa dayanamazdı..* ALEX: Türkiye’ye gelmiş en sorumluluk sahibi/profesyonel/verimli/zeki/devamlılığı olan yabancı.. Son Trabzon maçında gol gelmedikçe eşi Daianne neredeyse locada düşük yapacaktı.. Ailece o kadar da aidiyetleri yüksek.. F.Bahçe’nin en büyük futbolcusu.. * SEMİH: Gol kralı oldu, Milli Takım’ı Euro 2008’de sırtladı, yaranamadı.. Hep yedek kaldı.. Eşi çocuk düşürdükten 4 gün sonra Beşiktaş derbisinde forma giyecek kadar büyük F.Bahçeli.. Altyapının çocuğu.. Alex’in öğrencisi.. Ama Şekip Mosturoğlu’nun sözleşme ‘cinliği’ne izin vermedi diye aforoz edildi.. Büyük hizmetlerinin karşılığını Trabzon maçında, takım oyunu rakip 18’e yığmışken, yani kesinlikle ona ihtiyaç varken, “Aman şimdi gol atar da F.Bahçe’yi şampiyon yaptı olur, gönderemeyiz” korkusuyla kulübeye mahkum edilerek aldı(!) Ona yapılan haksızlık, bütün sezonkilerin en büyüğüdür..* AYKUT KOCAMAN: Çocukluğumuzun “en temiz” efsanesi.. Ne garip, Trabzon’u yendikten sonra “Rakip arkadaşlarım için üzülüyorum” dediği için gönderildi.. Çok acı çekti.. Eminim ki, o acı, bu sezon yaşadığı çaresizliğin yanında hiçbir şeydir.. Daum ile Aziz Yıldırım’ın ‘özel harp teknikleri’ arasında sıkışıp etkisiz kaldı, kötülüğün hakim olduğu bir takımı içi acıyarak seyretmekle yetindi.. Belki bu sefer bir Trabzon hüsranı sonrası F.Bahçe’nin devrimcisi olabilir..* GÖKHAN: Devamlılığı var, kaliteli, zeki ve heykeli dikilecek kadar fedakâr.. Omzundaki sakatlığa rağmen son 5 haftayı iğnelerle oynadı.. Sezonu 60 iğne olarak tamamlayan gerçek bir cengaver.. Her takımın rüyasını süslüyordur..Yıldırım nasıl kurtulur?Bu sezon, “Aziz Yıldırım” adıyla tescil edilebilecek, Ali Şen’inkinin ilerletilmiş versiyonu olan yönetim modelinin iflasıdır.. Bir şampiyonluk kupası için F.Bahçe’nin tüm değerlerini erozyona uğratan; muhalefeti düşmanlık, sahip olduğu gücü orantısız ve adaletsiz biçimde kullanmayı ise başkanlık sanatı sananlar, F.Bahçe şampiyon olsa taçlanacaklardı.. F.Bahçe’yi, Türk sporunu kendi güçlerine esir edeceklerdi.. İlâhi güç tam da burada devreye girdi, “Hayır” dedi “Bu kadar yeter.. Böyle olmaz..” Ve 9 milyon Euro’luk ‘iyilik timsâli’ Bursa, 129 milyon Euro’luk ‘kötülüğün efendisi’ F.Bahçe’yi geçti.. O ilâhi güç F.Bahçe’ye iyilik yaptı esasında..Öyle bir yara yarattı ki bu şok, öyle pahalı bir transfer yaparak, faturayı Rüştü’ye, Melih Gökçek’e, Daum’a, Güiza’ya, medyaya, Ali Şen’e çıkararak kendini aradan sıyıramaz kimse..Aziz Yıldırım şimdi ne yapmalı? Yaşadığı şoku iyi tahlil etmeli.. 1998’den bugüne gelene kadar nasıl bir ‘canavar’ haline dönüştüğünü farkedip, “Evet tamam.. Ben Ali Şen değilim..” demeli ve sakinleşip o eski, yapıcı/uzlaşmacı/sempatik haline geri dönebilmeli.. Yoksa önünde Mehmet Ali Aydınlar gibi, bu saydığım özelliklere sahip, üstelik F.Bahçe’yi Avrupa’ya taşıyabileceğini kanıtlamış bir rakip var artık.. Bu konuya öteki yazımda değineceğim..* F.Bahçe amatör sporlarda en başarılı kulüp.. Peki niye? Rastlantı değilse, o branşların hepsinde sözü geçen ve aktif biçimde çalışan sponsorlar var.. Belki çözüm futbol şubesini de bir sponsora teslim etmekte..Yıldırım’ın Ali Şen kompleksiHer kulüpte iyi de olur, kötü de, çirkin de.. Ama takımları büyük hale getiren bu üçlemeden ortak bir kimlik yaratabilmektir.. İşin ilahi tarafı burada zaten: F.Bahçe’nin kötülükleri, iyiliklerini de heba etti.. F.Bahçe “başarı için herşeyi mübah” sayan yönetim anlayışıyla kendi kimliğini radikal bir uca çekti.. Aziz Yıldırım, Aziz Yıldırım olarak ilk 4 senesinde 3 G.Saray şampiyonluğu gördü.. Baktı koltuk gidiyor, 2002’den itibaren Ali Şen’den bile daha Ali Şen’ci bir yol haritası çizdi kendine.. Takımı, kendini, yönetimini, kulübü antipatik hale getirdi.. Her sezon 4 aşamalı bir politika izledi..1. Sıkıştıkça önce medyayı taraftarın önüne attı, her eleştiri yapanı “F.Bahçe düşmanı” gibi gösterdi.. Popülist kalemleri güç gösterip yanına çekti, korkakları ise en azından susturdu..2. Federasyona saldırıp, hakemleri etki altına aldı.. Gazetecinin korkağı var da, hakemin yok mu? Onların takdir haklarını lehine çevirdi.. Hakem hataları lehine olunca ise hiiiç sesini çıkarmadı..3. Kulübü tek başına yöneten adam, takıma da kukla teknik adam ister.. Kendi yarattığı “silin” efsanesine inandı, gerek gördüğünde hocayı by-pass edip, tüm ipleri eline aldı.. Sonunda öyle bir ortam oluştu ki, başarı Aziz Yıldırım’dan, başarısızlık Daum’dan sayılacak hale geldi.. Düne kadar! 4. Futbolcuları “başarı sportmenlikten iyidir”e inandırdı.. Her karara toplu halde itiraz eden tek takım oldu F.Bahçe.. Her krizde Samandıra’ya kamp kurup bir eliyle oyuncuları fırçaladı, ötekiyle başarıya iyi prim vererek karşı konulmaz bir cazibe yarattı.. Futbolcular kimliklerini kaybetti ve sonunda iyi-kötü birbirine karıştı..

Devamını Oku

'Kanser olursam Serdar yüzünden'

20 Mayıs 2010

S.Özkan’ı G.Saray’ın nasıl bu kadar kolay transfer ettiğini merak edenlere yanıt Demirören’den geldiTARİH: 25 Ağustos 2009.. Yer: Spor medyasının kapısından pek giremediği için nefret ettiği, ancak sporla ilgili bütün üst düzey kulislerin döndüğü İtalyan restoranı Papermoon.. Ben, Reha Muhtar ve Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demirören ile öğle yemeği için sözleşmişiz.. Ancak ekip genişliyor, önce teknik direktör Mustafa Denizli, sonra da Gaziantepspor Başkanı İbrahim Kızıl katılıyor ekibe.. Meşhur Tabata transferi bu masada gerçekleşiyor.. Rodrigo Tabata bölümünü sevgili Reha Muhtar, en az 5 kez farklı farklı dönemlerde kaleme aldığı için o bölüme hiç girmiyorum..***O masada Beşiktaş’la, Gaziantep’le, Türk futboluyla ilgili pek çok şey konuşuluyor.. Konulardan biri de Serdar Özkan.. O hafta Beşiktaş-Gaziantep maçı var.. Beşiktaş lige iyi başlamamış ama masada İbrahim Kızıl bulunduğu için pek Gaziantep randevusu gündeme gelmiyor.. Belki Denizli ve Demirören’in zarafetinden.. Sanırım o maçı çantada keklik görüyorlar (karşılaşma 0-0 bitti), bu nedenle pek konusunu açmıyorlar.. Ama mevzu ertesi haftaki G.Saray derbisine kilitleniyor.. Biz sordukça, Denizli kafasından geçenleri anlatıyor.. Ve “En büyük kozum Serdar Özkan olacak” diyor..FUTBOL konusunda Denizli’nin yanında pek fikir beyan etmeyen, genelde tebessüm etmekle yetinen Demirören ilk kez dayanamayıp söze giriyor “Yapma be hocam.. Ben de ‘Derbiyi rahat kazanırız’ diyordum.. Şimdi anladım ki, pek umut yok..”***MUSTAFA Denizli hafiften bozuluyor.. Reha Muhtar ile ben hemen lafın üstüne atlayıp, Yıldırım Demirören’i Serdar Özkan ile ilgili konuşturmaya çalışıyoruz.. Çalışmaya gerek yokmuş meğer, Beşiktaş Başkanı çok doluymuş Serdar Özkan’la ilgili...- “Hoca planlarını Serdar Özkan üzerine yapıyorsan, bence yeniden gözden geçir.. Beşiktaş’a başkan olduğumdan beri ben Serdar Özkan’ın patlama yapmasını bekliyorum.. Şeref Tribünü’nde, TV başında günlerim, aylarım, yıllarım geçti.. Ama Serdar bir türlü patlamadı.. Artık anladım ki, patlama ihtimali de yok.. Onun kadar kale önüne iyi gelen topçu yok.. Artı, kale önüne geldikten sonra onun kadar saçmalayan da yok.. Kaçırdığı gollerin yarısını atsa, hem o kral olmuştu, hem Beşiktaş hep şampiyon..” DENİZLİ “O kadar da değil başkan” demeye kalkıyor.. Demirören günün sözünü çıkarıyor ağzından.. “Revna’ya, arkadaşlarıma, çocuklarıma bile söyledim.. Eğer günün birinde kanser olursam, sebebi Serdar Özkan’dır.. Onun kaçırdığı gollere, yapamadıklarına kızmaktan, kendini gösterecek diye beklemekten yoruldum artık.. Sen ve senden önceki hocalar hep Serdar’ı istediler diye içime de atıyorum.. Hadi hayırlısı bakalım.. Ama uyarayım.. Tecrübeyle sabit: Bu Serdar Özkan’dan hiçbir şey olmaz.. Seni de yakar, beni de..” ***DEMİRÖREN’İ tanıyanlar bilir.. Hiçbir konuda böyle kılıç kadar keskin ifadeler kullanmaz.. O derbiyi hatırlamayanlara, skorun 3-0 G.Saray lehine olduğunu belirteyim.. Serdar da kale ağzından 3 tane yüzde 100 gol kaçırdı.. Neticede Demirören haklı çıktı.. Üstüne sezon sonuna doğru yaşanan kumar mevzuu.. Ataşehir’deki bir illegal kumarhanede, İbrahim Kaş ile birlikte sabahlara kadar kumar oynamış.. Büyük paralar kaybetmiş, karşılığında da Beşiktaş Kulübü’nün kendisine verdiği senetlerle ödeme yapmış.. Biz Serdal Adalı’nın yalancısıyız.. Kumarhane işletmecileri, kulübün kapısına dayanmışlar.. “SERDAR ÖZKAN’I Beşiktaş nasıl bu kadar kolay gözden çıkardı? G.Saray nasıl böyle kolay transfer etti?” diye merak edenler varsa.. Bu bilgileri dipnot olarak aktarmak istedim..

Devamını Oku

Bildiğiniz bir sey varsa açıklayın! Yoksa..

27 Nisan 2010

HER sezon bu tip söylentiler çıkar.. Alışığız.. Ama bu kadarına ilk defa rastlıyorum..* 27. hafta (28 Mart 2010).. F.Bahçeli Selçuk’un 35 metreden savurduğu şutu Leo Franco yumurtluyor.. G.Saray bu derbiyi 1-0 kaybedip şampiyonluk yolunda şarampolden aşağı yuvarlanıyor..Maçın ertesi günü sevgili Reha Muhtar, Son Kale programına çıkıp yıllar önce Eskişehir-G.Saray maçını sattığı söylenen Zalad’a da atıfta bulunarak “Leo Franco’nun yediği golü ben bile yemezdim.. Bu işin içinde bir iş var” diyor ve sezonun gidişatını değiştirecek ilk işaret fişeğini çakıyor..* 30. hafta (18 Nisan 2010).. 1-0’lık F.Bahçe-Beşiktaş derbisinden sonra bu sefer sevgili Erman Toroğlu sazı eline alıyor.. Bobo’nun kaçırdığı penaltıya benzer imalarda bulunup işi “Bobo bilerek yaptı”ya getiriyor..* Ve 31. hafta (25 Nisan 2010).. Yine sevgili Ahmet Çakar, 1-0’lık Kasımpaşa-F.Bahçe maçında kaleci Murat Şahin’in yediği hatalı golü şu şekilde yorumluyor:“Dünyadaki bütün kalecileri getirin; o korneri, Murat Şahin’in topa çıkışını ve sol kolunu uzatışını gösterin, inanıyorum ki tüm uzmanlar Murat Şahin’in bu hareketini koskocaman bir soru işaretiyle karşılayacaklardır.. Tıpkı Leo Franco’da olduğu gibi..” Allah’ın bir olduğu konusunda bile anlaşamayacak 3 ünlü yorumcunun anlaştığı bir nokta var: “F.Bahçe’nin 1-0 kazandığı 3 maçta da atılan gollerde şaibe var..” Şaibe varsa, neden var?İma edilen aslında şu: “Aziz Yıldırım 2 rakip kaleciyi ve bir santrforu ayarlamış..” ***ÜÇ yorumcu da yakın dostum.. Yani Hıncal Abi tarzı “yakınlık” değil kastettiğim.. Sürekli görüşürüm, konuşurum, severim, saygı gösteririm.. Gerçekten yakınız..Onlar da bilir ki, ima ettikleri şeyin varlığına “1 gram” inansam, takipçisi olurum..Üstelik hepsinin yorumlarına esin kaynağı olan “Cordoba, F.Bahçe’ye maç sattı” haberleri de benim sayfalarımda yer aldı.. Ama bir önemli noktayı da özellikle belirtmem gerek.. Cordoba vakası ile şu sayılanlar arasında derin bazı farklılıklar var.. Biz Beşiktaş’ın 8 puan öndeyken F.Bahçe’ye şampiyonluğu kaybettiği sezon o Cordoba haberlerini öyle durup dururken yapmamıştık.. Şöyle ki:1 O dönemki İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, o dönemki Beşiktaş Başkanı Serdar Bilgili’yi “Cordoba’nın F.Bahçe’den Ali isimli biriyle sürekli görüştüğü ihbarları geliyor.. Bu adam bir işler çevirebilir” diye uyarmıştı..2 Bunun üzerine Serdar Bilgili 2-2 biten Konya maçından sonra havaalanında Cordoba’yı yanına çağırarak bizzat “Sen bu maçı sattın mı? Bu golleri bilerek mi yiyorsun?” diye sormuştu..3 Lucescu, belki de Türkiye kariyerini sonlandıran “Çavuşesku” benzetmesini o sezon sonunda bazı bilgilere dayanarak yapmış; arkadaşımız Gökmen Özdemir’e de “Cordoba, Ronaldo, Zago üçlüsü çok şüpheli biçimde bizi bitirdiler” demişti..***YANİ Cordoba-F.Bahçe bağlantısını kurarken, elimizde somut bazı veriler vardı..Şimdi sizlere soruyorum sevgili Muhtar, sevgili Toroğlu ve sevgili Çakar:F.Bahçe’nin 3 rakip oyuncuyu ayarladığını ima ederken, sizin elinizde hangi bilgiler var? Hangi araştırmaları yaptınız?Yazılarınıza bakıyorum.. Sevgili Muhtar maçtan sadece 24 saat sonra bu yorumu patlatmış.. Sevgili Toroğlu o kadar bile beklememiş, maç biter bitmez kararını vermiş ve kaleme almış.. Sevgili Çakar da aynı şekilde..Öyleyse siz kanaate dayalı mı yorum yapıyorsunuz? Bilgiye mi?Siz de çok iyi biliyorsunuz ki, F.Bahçe bu sezon şampiyon olursa bu söyledikleriniz/yazdıklarınız o kupaya gölge düşürecek.. Bütün bir yıl konuşulacak yeni bir şehir efsanesi yaratıyorsunuz.. Niyetiniz bu olamaz.. Peki o zaman ne?Neyi biliyorsunuz?Spor sayfalarındaki sinek vızıltısını bile iştahla yalanlayan F.Bahçe Kulübü’nün, bu yenilip-yutulması zor iddialara karşı gösterdiği itidal ve sükûnet hangi anlama geliyor?Herkesten açıklama bekliyorum..Aksi takdirde, 321 milyon dolarlık bu ligin markasının, kahvehanelerdeki markalar kadar bile değeri kalmayacak benim gözümde.. Aziz Yıldırım.. F.BAHÇE Kulübü de Beşiktaş Kulübü gibi davrandı.. “Aziz Yıldırım, Beşiktaş maçında Yönetim Tribünü’nde sergilediği tavırlar nedeniyle Mahmut Uslu’yu sert biçimde uyardı” haberimizi “asılsız” ilân etmeye kalktı..Şu kulüp yönetimlerindeki rahatlığa bayılıyorum.. “Asılsız” dedikleri herşeyin asılsız olmasını istiyorlar..Oysa biz de haberi yaparken duvara dayanmadık..Eğer F.Bahçeli bir yönetici bize böyle bir şeyi anlatıyorsa.. Teyiden aradığımız 2 ayrı yönetici “Hay Allah! Ben toplantının son 1 saatinde yoktum, görmedim” diyorsa.. Başka bir yönetici de “Niye bu konulara giriyorsun? Sen en iyisi bu konuyla ilgili beni hiç aramamış, bunu hiç sormamış ol” diyorsa, ben haberi “asıl” sayarım.. Siz ne sayarsanız sayın.. Ona da karışmam.. Yıldırım Demirören.. GEÇEN cumartesi bir haber yayınladık ve Beşiktaş Kulübü’nün futbolcularına bu sezonki alacaklara mahsuben toplam 40 milyon lira borcu olduğunu açıkladık.. Tabii bunu yazarken bazı yöneticilere ve bazı futbolculara da sorduk.. Ama orası aynı konu..Beşiktaş Jimnastik Kulübü sert bir açıklamayla haberi yalanladı.. Beni ‘art niyetli bir komplocu’ olarak ilân etti..Bu açıklamayı yazanlar olmasa bile, başkan Yıldırım Demirören beni ailece çok iyi tanır.. Bana ‘dostum’ diye hitap eder.. Ne olup ne olmadığımı da çok iyi bilir.. Tatavayı bırakalım o yüzden..Ben diyorum ki, Beşiktaş bu sezon futbolcularına adam gibi para ödemedi.. İlk yarıdaki ödemelerin çoğunu da mart-nisan ayına vadeli senetlerle yaptı.. 2. yarıda ise Serdal Adalı’nın cebinden verdiği 10 milyon lira dışında nakit ödeme yapılmadı.. Ama yakında yapılacakmış..Senedi nakit para sayabilir Beşiktaş.. Ama belli ki futbolcular saymıyor..“Para almayan futbolcu bundan olumsuz etkilenmez” diyorlarsa o da ayrı bir tartışma konusu.. Murat Şahin menajer mi? DÜN öğle yemeğindeydim.. Konu döndü dolaştı, Kasımpaşa Kalecisi Murat Şahin’e geldi.. Masada Murat’ı yakından tanıyan bazı arkadaşları var.. Ne kadar dürüst bir çocuk olduğu filan konuşuldu.. Ama o da ne? Murat’ı savunayım derken, şöyle bir bilgi verdiler:“Murat Şahin ile Kasımpaşa’dan takım arkadaşı Koray Avcı, futbolcu menajerlik şirketi kurup bir de ofis açmışlar..” Nasıl yani! Faal bir futbolcu, kariyeri devam ederken aynı zamanda futbolcu menajerliği yapabiliyorsa, bu net biçimde şu anlama gelir:“Benim bu hayatta hiçbir etik kaygım yok..” Ben Murat’ın F.Bahçe ile şaibeli bir ilişkisi olduğuna inanmayanlardanım.. Ama futbolcu menajerliği yapıyorsa, Murat Şahin’in başı gerçekten büyük belada.. Onu da biliyorum..

Devamını Oku

Louis Vuitton cantalar!

13 Nisan 2010

BU hengâmede gözden kaçmış olabilir.. G.Saray Kulübü ile Fanatik Gazetesi arasında nükleer bir savaş çıktı.. Ben düne kadar ne kadar yakın olduklarını bilirim ve onların kavgasına karışmam.. Ancak bazı satır aralarını okumak da bizim işimiz..ÖNCE G.Saray ne demiş Fanatik’e, ona bakalım..“YALANCI, kışkırtıcı, taraflı, namuslu gazeteciler için yüz kızartıcı, subjektif, davranışı bozuk, vicdansız, G.Saray aleyhtarı, rezalet, pervasız, düzeysiz vs..” BENİM Türk sporunda gördüğüm en ağır ve en maksadını aşmış açıklamalardan biri olarak tarihe geçecektir bu sözler.. G.Saray yönetiminin kendisinde varolduğunu düşündüğü düzeye hiç uymamış.. Bir gazeteye sebebi ne olursa olsun bu derece hakaret edilmesini tasvip etmek mümkün değil..BU açıklamanın sebebi ise Fanatik’te çıkan 2 haber, 1 fotoğraf.. G.Saray Kulübü tuhaf bir biçimde yönetiliyor.. Ben kendilerine yakın gördükleri hiçbir medya organına 2 haberden dolayı, bu kadar korkunç bir üslupla saldırdıklarını görmedim..***DOĞAL olarak Fanatik’in vereceği yanıtı da merak ettim.. Genel Yayın Müdürü Necil Ülgen, çok daha düzeyli ama sert bir açıklamayla bu suçlamalara yanıt verdi..ONUN sözlerinin bazılarının altını, keçeli kalemle çizmek gerekiyor.. Özellikle şu ‘kinayeli’ cümlelerin:“KENDİ gazeteme sordum.. Siz nasıl bir ahlâksızlığa karıştınız? Rakip gazetelerin editörlerine kasti hata yapıp kötü sayfalar çıkartsınlar diye Louis Vuitton çantalar mı hediye ettiniz?” Louis Vuitton çantalar!!“GAZETEDE olmaması gereken insanlara başka isimlerle sayfa mı yaptırdınız?” Burada Cemal Nalga olayını kast ediyor olmalı..“ŞU muhabire görev vermeyin, buna görev verin, falanca haberi seçimlerden sonra yapın mı dediniz?” Burada Necil’in neyi kast ettiği gayet açık.. Ve final:“BUNDAN sonra böyle... ‘O tutamadı, o idare edemedi, o pası veremedi, o cezalı adam oynattı, o çantayı verdi’ yok. Baştaki hesabını verir. Ben hazırım. Bakalım kimin daha çok taharet bezine ihtiyacı var?” NECİL, şu anda spor basınında benden daha uzun süre yöneticilik yapmış tek kişi.. Beşiktaş’ın 8 puan öndeyken şampiyonluğu kaybettiği sezon kaleme aldığı bir yazı “şike” konusundaki başyapıtlardan biridir.NE demek istediği, tek bir nokta dışında çok açık.. Hepsini anladım ama Louis Vuitton çantaların sırrını tam çözemedim! Ne var o çantaların içinde acaba? Veya nereye, ne zaman, neden, nasıl gönderilmiş?BAKALIM, yakında çıkar elbet.. Besiktaş ve hakemler...BAŞTA Yıldırım Demirören olmak üzere, Beşiktaş camiası bir infial içinde.. Sebep, aslında son 5 haftaya girerken 5 puan geride kalmaları.. Ama Bünyamin Gezer’in göremediği Egemen’in eline çarpan toptan şikayetçiymiş gibi gözüküyorlar.. Mahmut Özgener’in F.Bahçe Acıbadem Voleybol Takımı’nın final-four’una gitmesinden hareketle, hakemlerin F.Bahçe’yi koruduğunu söylüyorlar..BUNLAR Aziz Yıldırım’ın 3 hafta önce yarattığı depremin artçı sarsıntıları.. Gelin hadi, çıkın şimdi işin içinden..BU sezon F.Bahçe şampiyon olursa, diğer takımlar “Federasyon Aziz Yıldırım’dan korktuğu için hakemleri peşkeş çekti” diyecekler.. F.Bahçe susacak..F.BAHÇE değil Beşiktaş şampiyon olursa, bu sefer F.Bahçe ortaya çıkacak.. “Biz derdimizi 25. haftada anlatmıştık zaten.. Bu hakemlerin bizi şampiyon yapmayacağı zaten belliydi” diyecek.. Bu sefer Beşiktaş susacak..İKİ kulüp de teknik direktörünün, futbolcularının yaptığı hatalardan, başkanlarının transfer yanlışlarından bahsetmiyor.. En kolayı önce hakemlere, sonra medyaya saldırmak..G.SARAY Allah’ı var, kendi derdiyle uğraşmaktan hakemlere gelemedi.. Kendi taraftarı bile suçlu olarak futbolcuları ilân etmiş durumda.. Ama onlar da hele potaya girsin, rakiplerine ayak uydurmayacaklarının garantisi yok..EĞER şampiyon olamazsa Bursa’dan da “Herkes ‘Sizi şampiyon yapmazlar’ diyordu, inanmıyorduk.. Korktuğumuz başımıza geldi” şeklinde bir feveran bekliyorum.. Bu tabloya bakıp mutlu olmanın imkânı var mı? Yok tabii ki..BAKIN, bizim hakemlerimiz standartın altında.. Çok hata yapıyorlar.. Ama her kulüp eşit oranda şikayetçi ise demek ki kimseyi kayırmıyorlar.. En azından eşit rekabet ortamı var..ARTIK görev herkesin.. Federasyon hakemleri düzeltecek.. Kulüplerimiz ise hatayı başkalarının sırtına yüklemek, işler biraz sıkışınca federasyona saldırmak yerine kendi hatalarıyla da yüzleşecek..YOKSA kaç sene daha “Neden Avrupa’da başarılı takımımız yok?” veya “Neden hiçbir Türk hakemi Avrupa’da maç yönetmiyor?” sorusunun yanıtını bulamayacağız..*****Digitürk 350 bin lirayı ÖDEMESİN“MARKA değeri” diye sezon başında ortalığı ayağa kaldıran Digitürk Genel Müdürü Ertan Özerdem’in ve 17 Süper Lig kulübünü temsil eden Kulüpler Birliği’nin yüzlerini cuma akşamki G.Antep-Manisa maçından sonra görmek isterdim..HAYATIMDA bu kadar kötü, kısır, pozisyonsuz, zavallı bir maç görmedim.. Kaç kişi benim gibi izleme gafletinde bulundu bilmiyorum.. Hatta 30. dakikadan sonra işi inada bindirdim.. “Yok yahu? Mutlaka 2-3 pozisyon olacaktır, bari onları göreyim” dedim.. Nerdee?TRT’CİLERİN ifadesiyle 1.5 pozisyon yaşandı maçta.. Lig TV kanallara dağıttığı 3 dakikalık özetleri dolduracak kadar bile görüntü bulamadı.. Ikındılar, sıkındılar, 1 dakika 53 saniyeyi anca denkleştirebildiler.. O kadar çaresiz kaldılar yani..MADEM Süper Lig’in ‘marka değeri’ var.. Gelin şöyle yapalım.. Digitürk, paylaşılan 1’er puandan dolayı kulüplere vermesi gereken 175’er bin lirayı ödemesin.. Parayı herhangi bir vakfa bağışlasın.. Marka değerini böyle düşüren/düşürecek kulüplerin de kulağına küpe olsun..*****Arda’ya ayıp oluyor G.SARAY tribünlerinin pazar akşamı Jo’ya gösterdikleri tepkiyi çok iyi anladım.. Ama Arda’nın özel bir besteyle protesto edilmesini hiç anlayamadım..ARDA ne yaptı sahiden? Sakat sakat oynadı, kariyerini riske attı, hiçbir acayipliğin içinde olmadı..ÜSTELİK bütün G.Saray tribünlerinin sevgilisi değil miydi bu çocuk daha düne kadar?G.SARAYLILAR bu konuda yanlış yaptı, kurunun yanında yaşı da yaktı.. Artık Arda ile G.Saray tribünleri, hatta yönetimi arasında o eski kimyanın kalacağından şüpheliyim.. Hatta daha ileri gidiyorum: Arda bu sezon sonu G.Saray’dan ayrılırsa hiç şaşmam..*****Ya gitme.. Ya eleştirme.. F.BAHÇE Acıbadem konusunu en fazla speküle edenlerden biri Yıldırım Demirören.. Kendisini yakından tanırım.. Cesurdur.. Hatta o kadar cesurdur ki, futbol kamuoyuna pozitif mesaj vermek için sezon başında F.Bahçe’nin Bükreş’te oynadığı Steaua maçını izlemeyi bile göze almıştı.. O dönem, camiası çok eleştirdi, “Olsun, ben bu seyahati Türk futbolu için yaptım” dedi..PEKİ şimdi ne oldu? Mahmut Özgener’i Cannes’a gitti diye eleştirmek, sezon başındaki Bükreş seferinin de ‘gereksiz ve manipülasyona açık’ olduğunu söyleyenleri haklı çıkarmadı mı?DEMİRÖREN Bükreş’e gitmekle doğruyu yaptı.. Ama keşke Cannes seferini mesele haline getirirken biraz daha düşünseydi! *****Denizli 3-2’yi NASIL BİLDİ? GEÇEN çarşamba gecesi kalabalık bir arkadaş grubuyla yemekteyiz.. Herkes futbolun içinden.. Dolayısıyla yemeği bir an önce bitirip M.United-Bayern Münih maçına yetişmek için kıvranıp duruyoruz.. Ama olmuyor..YEMEKTE Mustafa Denizli de var.. Bir ara United’ın 2-0 öne geçtiği haberi geliyor.. Denizli’nin ilk tepkisi “Bu maç böyle bitmeeez” oluyor.. “Aman canım, sen de şu kâhinlik işini biraz abarttın” diyorum içimden..SONRA “3-0 oldu” diyorlar.. Denizli, “Bu maç 3-2 biter. United bu sezon maçların son bölümlerinde düşüyor.. Bayern ise tersine çok dayanıklı” diye kehânette bulunuyor hâlâ.. “Hı hı” diyorum yine.. Sonra Fuat Akdağ ve Mehmet Demirkol ile sigara molasına geçiyoruz. “3-1” oluyor, Denizli masaya uğrayıp “3-2 biteer” diye yineliyor..VE maç “3-2 bitti..” Bu sezon Beşiktaş ile ilgili tahminlerinde yüzde 100 isabet tutturamasa da, Mustafa Hoca bu işten anlıyor..

Devamını Oku

F.Bahce’nin yeni başkan adayı Mehmet Atalay mı?

7 Nisan 2010

F.BAHÇE Acıbadem Voleybol Takımı’nı izlemek üzere geçen hafta sonu Cannes’daydım.. Güzel yerler gezdim, güzel yemekler yedim, güzel maçlar izledim.. Tatil görünümlü bir program gibi gözükse de yine dayanamadım, çalıştım.. İşte benim gözümden Cannes izlenimleri:F.BAHÇE Acıbadem kafilesi cuma günü Cannes’a ulaştı.. F.Bahçe Başkanı Aziz Yıldırım ise daha farklı bir ekiple cumartesi günü geldi.. Kayseri maçını kaçırmak pahasına voleybolcu kızlara destek verdi.. Gerçek bir spor aşığı olduğunu gösterdi.. Maçlar heyecanlıydı ama maçların dışında büyük kulis faaliyetleri yaşandı tabii.. Yıldırım’ın kafilesindeki en dikkat çekici isim Gençlik ve Spor eski Genel Müdürü Mehmet Atalay’dı.. Atalay şu anda Basın İlan Kurumu Genel Müdürü, yani sporla direkt ilgisi yok.. Ama İstanbul’un ‘derin’ kulisleri, haziran ayındaki TFF Mali Kongresi veya 2011’deki seçimde Atalay’ın federasyon başkanlığına adaylığını koyacağını söylüyorlar uzun zamandır..BU nedenle F.Bahçe’nin federasyona ‘kazan kaldırdığı’ ve Mahmut Özgener’le ilişkileri minimuma indirdiği bir dönemde (Önemli not: Aziz Yıldırım, dün öğle üzeri Papermoon’da karşılaştığı bir TFF yöneticisine şakayla karışık “Sizi göndereceğiz, hazır olun” bile dedi.) Yıldırım-Atalay eşleşmesini manidar bulanlardan biriyim.. Yıldırım’ın stili böyledir.. Kimbilir belki de Mahmut Özgener’e ‘aba altından sopa gösteriyor’ olabilir.. Yoksa geçen cumartesi gecesi Cannes’ın en gözde mekanı Baoli’de saatlerce neden yemek yesin Aziz Yıldırım ile Mehmet Atalay? Gerçi başbaşa değildiler, yanlarında başkaları da vardı.. Kimbilir belki çok yakın arkadaştırlar, belki de spor kulisleri normal bir ağırlamayı gereksiz yere abartıyordur..HANGİSİ doğru, bilemiyorum.. Ama Mahmut Özgener’in elini bile kerhen sıkan Aziz Yıldırım’ın Mehmet Atalay ile hem Baoli’deki, hem beraber kaldıkları Majestic Otel’deki, hem de Palais des Victoires’ın Şeref Tribünü’nündeki samimiyeti ‘mesaj kaygısı’ taşıyordu bence.. Neyin mesajı olduğunu yakında görürüz nasılsa..*** ‘Affet beni baskan’ ha!BİRKAÇ yerde okudum.. Diyorlar ki, Mahmut Özgener, F.Bahçe Başkanı Aziz Yıldırım’dan af dilemek için Cannes’a gitmiş.. Allah Allah! Eğer öyleyse futbolun sonu gelmiş demektir.. Böyle düşünenler olabilir tabii ama benim gördüğüm tablo daha farklıydı..ÖNCE şu bilgiyi vereyim.. Mahmut Özgener ile Acıbadem’in sahibi Mehmet Ali Aydınlar arasında farklı bir hukuk vardır.. Mehmet Ali Aydınlar, Hasan Doğan döneminde Zafer Yıldırım ve Oğuz Çarmıklı ile birlikte biraz da metazori girmişti TFF yönetimine.. Hasan Abi’nin vefatından sonra Mahmut Özgener seçilirken de en uygun zaman olduğunu düşünüp ‘exit’ yapmayı planlıyordu bu üçlü.. Özellikle Aydınlar, kendisinden daha genç bir ismin altında yöneticilik yapmayı hiç düşünmüyor, hastane işlerine yoğunlaşmak istiyordu.. Ama Özgener allem etti kallem etti, üçünü de yönetimde kalmaya ikna etti.. Ve günler geçtikçe Aydınlar-Özgener ikilisi arasında sağlam bir ilişki kuruldu, birbirlerini tanıdılar..ÖZGENER işte bu ölçüde yakın olduğu Aydınlar’a destek vermek amacıyla gitti Cannes’a.. Yanına zarif eşi Ayşe Hanım’ı da aldı.. Yani önce bir aile dostuna, sonra da bir yönetici arkadaşına destek vermek istedi bence.. Üstelik Özgener, kıran kırana bir lig oynanırken Cannes seyahatinin İstanbul semalarında nasıl negatif yankılanacağını da hesap etmiş olmalı.. Ama dostluğu bunların önüne koydu, her eleştiriyi göze aldı..AYRICA Cannes’da ‘af dilemek’ gibi bir durum olmadığının da bizzat şahidiyim.. Orada karşılaştığım her F.Bahçe yöneticisine TFF ile yaşanan problemi sordum.. Hepsinden de aynı yanıtı aldım: “Biz Mahmut Bey’in ne kadar dürüst bir başkan olduğunu biliyoruz.. Onunla derdimiz yok.. Ama kurullardan şikayetçiyiz.. Bu nedenle sıkıntımızı dile getiriyoruz..” Aziz Yıldırım de aynı şeyi düşünüyor mu bilmiyorum ama F.Bahçeliler’in hemen hepsi her gördükleri yerde Özgener ile can ciğer-kuzu sarmasıydı..OYSA Aziz Bey bariz biçimde Özgener’e soğuk yaptı.. Özgener de aynı dozda karşılığını verdi.. Peki F.Bahçe şampiyon olursa barışırlar mı? O da ayrı bir yazı konusu olsun..***Hıncal abi..BU da gecikmiş bir özür.. G.Saray-F.Bahçe derbisinin olduğu gün “Dünyanın Derbisi” adında bir ek çıkardık ve 43 ünlüden skor tahmini aldık.. Ertesi gün de F.Bahçe 1-0 kazanınca Neşet Yalçın ile Selahattin Duman’ın doğru tahmin yapan 2 kişi olduğunu açıkladık.. Hıncal Abi’yi unutmuşuz.. Uluç, yorumunda “Güiza uzaktan kaleye bir uçurtma yollamaz veya Emre Güngör rakibe hediye vermezse bu derbi 0-0 biter” demişti.. Emre Güngör değil de, Leo Franco verdi hediyeyi.. Derbi de onun dediği gibi gelişti.. Düzeltir, özür dilerim..***Piccinini.. 7 NİSAN 2010, ÇARŞAMBACANNES dönüşü voleybol özürlü olarak yola çıkan, dönüşte ise voleybol alimi haline gelen kafilenin dilinden düşürmediği tek bir isim vardı.. Final Four’un En Değerli Oyuncusu seçilen Bergamolu Piccinini.. Gerçekten de hem güzel, hem müthiş yetenekli.. “Keşke bizde olsa” diyordu herkes.. Yolda Mehmet Ali Aydınlar’a sordum.. Gerçeklik payı varmış.. Piccinini’nin bağlı bulunduğu Gold Sports isimli menajerlik şirketinin ajanı Donato (ilk adını o da bilmiyor), maç bitimi Aydınlar ile görüşmüş.. Ve yapılan yatırımdan etkilendikleri, gelecek sezon Piccinini’nin F.Bahçe Acıbadem forması giyebileceğini söylemiş.. 2 şart var.. Piccinini’nin hediyesi 1 yıl için 350 bin Euro.. Ayrıca Voleybol Federasyonu yabancı kısıtlamasına giderse transfer zorlaşır.. Bana sorarsanız Aydınlar parayı verir, federasyon imana gelir.. Gelecek sezon Piccinini’yi Türk salonlarında izleriz.. Ve görün bakın salonlar nasıl da dolup taşar..***Ağlamak yakışıyor..BEN yokken bazı meslektaşlarımız bizi hedef alan yorumlar yapmış.. Sebep G.Saraylı Arda Turan röportajının herkesten 1 gün önce VATAN’da yer alması.. Şaşırmadım.. Ben onların yerinde olsam, Arda röportajı başka bir gazetede çıksa “Hay Allah! Adamlar uyanık davranmış” der, geçer giderdim.. Böyle hüngür hüngür ağlamazdım.. Ama olsun! Kimilerine yapmak, kimilerine de ağlamak yakışıyor..***Yıldırım-Denizli DERBİSİBU bölümün Cannes’la alakası yok.. Lige dair bir öngörü sadece.. Bence bu sezonun kaderini 30. haftada oynanacak F.Bahçe-Beşiktaş derbisi belirleyecek.. Kim kazanırsa onun şampiyon olma ihtimalini yüksek görüyorum.. Ve kağıt üstünde F.Bahçe ağır basıyor.. Tek bir şartla.. Eğer derbiyi Christoph Daum ile Mustafa Denizli oynarsa.. Aksi takdirde F.Bahçe geçen yıl kaçan 2 kupa ve bu yıl ilk yarıda 3-0 kaybedilen maçın intikamını almak isterse büyük hüsrana uğrar.. Yani Aziz Yıldırım-Mustafa Denizli derbisi olursa başka, Daum-Denizli derbisi olursa başka sonuç çıkar ortaya..***Genel Müdür FIRÇA yer mi?BENİM açımdan Cannes seyahatinin en çarpıcı olaylarından biri Cannes-F.Bahçe Acıbadem maçının devre arasında yaşandı.. Maçın ilk bölümünü normal tribünde izlediğim için, Aziz Yıldırım ile hemen 1 sıra yanında oturan Gençlik ve Spor Genel Müdürü Yunus Akgül’ün aralarındaki diyaloğu karşı cepheden net biçimde izledim.. Yıldırım’ın Akgül’e zaman zaman sinirlendiğini, hatta meşhur işaret parmak sallamasını yaptığına da şahit oldum.. Foto muhabiri arkadaşımız Şafak Kayarlar’ı uyardım, birkaç kare bastı.. Uzaktan tartışmayı andıran bu diyaloğun içeriğini öğrenmek kolay olmadı..YUNUS Bey’le Cannes Havaalanı’nda karşılaştık.. “Aziz Bey, sizinle sert biçimde konuştu mu?” diye sordum.. Kesin bir dille “Hayır” dedi.. Ben “Ama karşı tribünden çok net gördüm, tansiyon biraz yüksekti, hatta durumu fotoğrafladık” diye üsteleyince şunları anlattı:“EVET, Aziz Bey, şakayla karışık bazı şeyler söyledi.. Mesele şu: F.Bahçe’nin Düzce’de yapacağı tesisler var.. Araziyi almışlar ama inşaata başlayamıyorlar, para arıyorlar.. Bana ‘Burası Türk sporuna hizmet edecek.. Bize para tahsis edin’ dedi.. Ben de ‘Bütçemiz uygun değil.. Üniversiad harcamaları nedeniyle size para vermemiz imkânsız’ karşılığını verdim.. İşte o zaman parmak sallayıp ‘Seni Spor Bakanı’na şikâyet ederim, seni Başbakan’a şikayet ederim’ dedi.. Tabii hepsi şaka yollu.. Ama öyle fırça yemek filan söz konusu olmaz, ben devleti temsil ediyorum.. Ne Aziz Bey böyle bir şey yapar, ne ben öyle bir muameleye tahammül ederim.. Siz yanlış anlamışsınız...” DURUM budur yani..

Devamını Oku

Özhan abi..

25 Mart 2010

FUTBOL dünyasındaki hiç kimseye benzemezdi.. Bazıları başkanlık koltuklarına paraşütle inip, seçildikten sonra kulüpleri babalarının çiftliği sanırlar ya.. O bunun tam tersiydi.. 2002’de ilk başkan seçildiği gün “20 senedir işte bugünü bekliyordum” demesinden belli değil mi? G.Saray’a her seviyede hizmet etti.. Sporculuk yaptı, yöneticilik yaptı, yönetimin dışına çıktı, dışarda bekledi, cemiyetçilik yaptı, her G.Saraylı’ya kucak açtı, günü geldi, kulübün gerçeklerini hücrelerine kadar öğrendikten sonra başkan seçildi..3 DÖNEM başkanlık yaptı.. G.Saray tarihinin belki de en talihsiz döneminde elini taşın altına sokmak zorunda kaldı.. Hem Faruk Süren gibi dev ve başarılı bir isimden sonra göreve gelmek zordu, hem de kulübün içinde bulunduğu mali çöküşü göğüslemek.. Sadece ailesini, hayatını değil parasını da (az-buz değil, 55 milyon dolardan söz ediyorum) G.Saray için ortaya koydu.. Kimse onun kadar büyük fedakârlık yapmazdı.. Hiç kimse.. G.Saray yüzünden göçtü bu dünyadan.. *** Uzak akraba, yakın dostONU ne kadar tanırdım? Yakından, çok yakından.. Uzaktan akraba olduğumuzu ondan öğrenmiştim.. Bursa’dan gelip G.Saray Lisesi’nde okuduğu dönemlerde meğerse bizim evimizde kalırmış; büyük dayım, sıra arkadaşı Yücel Karul ile birlikte.. Ona cici annelik eden büyük teyzem İsmet Hanım’ı hayranlıkla anlatırdı her seferinde.. Vefalıydı.. Merhum babamı tanırdı, annemi tanırdı.. Onu kızdırırsam beni anneme şikayet etmekle ‘tehdit’ ederdi.. Bazen dediğini yaptı da!SAHİP olduğu büyük güce rağmen maneviyatı çok kuvvetliydi.. En sıkıntılı günlerimde bana destek olur, hayat dersleri verirdi.. Yaptığımız haberler yüzünden sürekli sıkıntı yaşanırdı aramızda.. “Çok sert gidiyorsun, biraz yumuşa” diye uyarırdı beni.. Allah’ı var, hiçbir dönem ama hiçbir dönem “ötekiler” gibi davranmadı.. Patrona şikayet etmedi, etrafımıza mayınlar döşemedi, yasak koymadı, yalanlarla bize saldırmadı, hiç kirlenmedi, hep tertemiz kaldı gözümde..ONUNLA beraber şarap geceleri yapmak çok keyifliydi.. Sohbet uzadıkça daha rahat konuşur, konuştukça herşeyi daha rahat paylaşırdı.. Yine de tedirgin olur, “Aman oğlum, bunları gazeteci olarak anlatmıyorum sana, dertleşiyorum sadece” derdi.. Bugün onun adını seçim yarışında malzeme yapanlara gerçekte ne kadar çok kızdığını da iyi biliyorum.. *** Düşmanlığı bitirdiTÜRK futbolunda bir değişim varsa, bu onun birleştiriciliği sayesinde olmuştur.. Haluk Ulusoy ve şürekası futbol dünyasından çekilmek zorunda kaldılarsa; bahis çeteleri halının altından halının üstüne çıkmaya başladıysa; merhum Hasan Doğan ile başlayıp Mahmut Özgener ile devam eden ’aydınlık’ ekip yönetime geçtiyse; Seyrantepe diye bir yer varsa; yüz yüze bakmaya tahammül bile edemeyen ’büyükler’ musalla taşının etrafında tek vücut olduysa; sportmenlik kavramı herkesin lügatına yeniden girdiyse; Aziz Yıldırım gibi anti-G.Saray efekt uyandıran bir başkan 2 gündür gösterdiği sağlam dostlukla aslında F.Bahçe ile G.Saray’ın ‘ebedi dost’luğunu simgeliyorsa; hepsi Özhan Abi sayesinde olmuştur.. Seni hiç unutmayacağız Özhan Abi.. *** Yıldırım’ın elini niye sıktı?KEYİFLİ taraflarını da anlatayım.. Ne kadar otoriter bir Osmanlı erkeği olduğunu herkes bilmez.. Kıymetli eşi Asuman Abla bu özelliğini şu örnekle anlatmıştı bir keresinde:“Ah oğlum, bir bilsen Özhan’ın ne kadar sert erkek olduğunu.. Mesela şehirlerarası bir yolculuğa mı çıkacak, eve telefon eder, bavulunu bizzat bana hazırlatırdı.. Gömleklerini jilet gibi ütüleyip muntazam bir biçimde o bavula yerleştirmemi isterdi.. Yola çıktıktan sonra ilk fırsatta bir benzin istasyonunda durup, bavulu kontrol eder.. Gömleklerden birinin yakasında bir buruşukluk mu gördü, hemen beni arayıp sitem ederdi..” ÖZHAN Abi kendisiyle ilgili böyle şeyler anlatıldığında tıpkı haylaz bir çocuk gibi gözlerini kısarak tebessüm eder, belli ki bundan hoşlanırdı..ÇOK başarılı işler yaptı.. Ama maalesef aslında yapmadığı bir şeyden dolayı övülüyor.. 6-0’lık meşhur derbideki 2. golden sonra Aziz Yıldırım’ın elini sıktığı için o dönem G.Saray camiası tarafından çok eleştirilmişti.. Şimdi Özhan Abi’yi anmak için herkes o anı bir fair-play örneği olarak ölümsüzleştiriyor.. Oysa bana anlatmıştı neden Aziz Yıldırım’ın elini sıktığını:“Mahmut Uslu bir sıra arkamda bağırmıyor, neredeyse böğürüyordu.. Rahatsız olmuştum.. Aziz Bey dayanamayıp ona döndü ve sert biçimde sakin olmasını söyledi.. Ben de o nedenle elini sıktım, ‘Teşekkür ederim’ manasında.. Herkes olayı farklı yorumladı..” ADNAN Polat’ın, şampiyon oldukları Denizli maçındaki katkılarıyla ilgili konuştuklarımız var ki, onlar da bambaşka bir yazının konusu olacaktır mutlaka..

Devamını Oku