BİR menajer kuyuya taş attı.. 24 saattir herkes o taşı kuyudan çıkarmak için uğraşıyor.. İddia şöyle: “Beşiktaş, Schuster ile anlaştı.. Bunu duyan Mustafa Denizli sağlık sebeplerini öne sürerek istifa etti..” Peki gerçek ne? Gelin kısa kısa soru-cevaplarla gerçeğe ulaşmaya çalışalım..
1- Mustafa Denizli hasta mı?
Yataklara düşecek kadar değil.. Ama çarşamba sabahı ciddi bir tansiyon yükselmesi yaşadı.. Çeşme’de tatil yapan 61 yaşındaki hoca, sabaha karşı 03.30’da hiç yaşamadığı kadar şiddetli bir başağrısı ile uyandı.. Kendi ifadesi ile anlatırsak, “Başım çatlayacak gibiydi.. İnsan böyle bir ağrıda intihar bile eder.” Ağrı geçmeyince 04.30’da doktorunu aradı ama uyandıramadı.. Sabaha kadar ağrılarla boğuştu, ilk uçakla İstanbul’a gelip Mete Düren ile birlikte Maslak Acıbadem Hastanesi’nde saat 11.00’den itibaren 3 saatlik bir tetkikten geçti..
+33.673.69.1*.** nolu cep telefonunu çevirdim.. Ama Platini’yi bulamadım.. Sonra oturdum, bu yazıyı kaleme aldım..
2016 konusunda kafamız bir hayli karışık.. Kime kızacağımızı bilemiyoruz.. Henüz 3 yıllık başkan olduğu için UEFA patronunun sahip olması gereken liderlik vasıflarından yoksun olan ve taraf tuttuğunu açık eden Platini’ye mi?
Platini’nin ayak oyunlarına hiçbir karşılık vermeyip sabit duran Şenes Erzik’e mi?
Fatih Terim, Hamit Altıntop, Tugay Kerimoğlu, Hakan Şükür, Nihat Kahveci gibi Avrupa çapındaki değerlerini sunumda gözardı eden Mahmut Özgener Federasyonu’na mı yoksa?
Spor müdürümüz İbrahim Seten, Aziz Yıldırım’ın
Türkiye’deki en başarılı değil ama en antipatik kulüp haline getirdiği F.Bahçe’de yaşanan hüsranı analiz etti:
Geçen pazar Kadıköy’den Türk sporu üstüne çöken sis bulutu dağıldı.. F.Bahçe’deki tablo artık daha net.. “Bu hazin olaylar Aziz Yıldırım’ın başına niye geldi?” diye soruyorsanız, ister “karma” deyin, ister “Men dakka dukka..” Ya da bizim sporcuların rahat anlaması için “Ne ekersen onu biçersin..” İlahi bir güç, F.Bahçe’ye mesajını net verdi: “Titre ve kendine dön..”
EGgosantrik bir yönetim anlayışının başına gelebilecek en büyük 2 felaketi birden yaşadı Aziz Yıldırım.. Hadi Denizli’deki kazayı anladık.. Louis Vuitton çantalar vardı orada.. Ama geçen hafta 17’si kaleyi bulmuş 37 gol girişiminden, hepi topu tek gol çıkmasını Onur-Giray-Egemen şeytan üçgenine bağlamak saflık olur.. Burada ‘ilâhi’ bir sebep aramak gerekir bana kalırsa..
S.Özkan’ı G.Saray’ın nasıl bu kadar kolay transfer ettiğini merak edenlere yanıt Demirören’den geldi
TARİH: 25 Ağustos 2009.. Yer: Spor medyasının kapısından pek giremediği için nefret ettiği, ancak sporla ilgili bütün üst düzey kulislerin döndüğü İtalyan restoranı Papermoon.. Ben, Reha Muhtar ve Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demirören ile öğle yemeği için sözleşmişiz.. Ancak ekip genişliyor, önce teknik direktör Mustafa Denizli, sonra da Gaziantepspor Başkanı İbrahim Kızıl katılıyor ekibe.. Meşhur Tabata transferi bu masada gerçekleşiyor.. Rodrigo Tabata bölümünü sevgili Reha Muhtar, en az 5 kez farklı farklı dönemlerde kaleme aldığı için o bölüme hiç girmiyorum..
HER sezon bu tip söylentiler çıkar.. Alışığız.. Ama bu kadarına ilk defa rastlıyorum..
* 27. hafta (28 Mart 2010).. F.Bahçeli Selçuk’un 35 metreden savurduğu şutu Leo Franco yumurtluyor.. G.Saray bu derbiyi 1-0 kaybedip şampiyonluk yolunda şarampolden aşağı yuvarlanıyor..
Maçın ertesi günü sevgili Reha Muhtar, Son Kale programına çıkıp yıllar önce Eskişehir-G.Saray maçını sattığı söylenen Zalad’a da atıfta bulunarak “Leo Franco’nun yediği golü ben bile yemezdim.. Bu işin içinde bir iş var” diyor ve sezonun gidişatını değiştirecek ilk işaret fişeğini çakıyor..
* 30. hafta (18 Nisan 2010).. 1-0’lık F.Bahçe-Beşiktaş derbisinden sonra bu sefer sevgili Erman Toroğlu sazı eline alıyor.. Bobo’nun kaçırdığı penaltıya benzer imalarda bulunup işi “Bobo bilerek yaptı”ya getiriyor..
BU hengâmede gözden kaçmış olabilir.. G.Saray Kulübü ile Fanatik Gazetesi arasında nükleer bir savaş çıktı.. Ben düne kadar ne kadar yakın olduklarını bilirim ve onların kavgasına karışmam.. Ancak bazı satır aralarını okumak da bizim işimiz..
ÖNCE G.Saray ne demiş Fanatik’e, ona bakalım..
“YALANCI, kışkırtıcı, taraflı, namuslu gazeteciler için yüz kızartıcı, subjektif, davranışı bozuk, vicdansız, G.Saray aleyhtarı, rezalet, pervasız, düzeysiz vs..”
BENİM Türk sporunda gördüğüm en ağır ve en maksadını aşmış açıklamalardan biri olarak tarihe geçecektir bu sözler.. G.Saray yönetiminin kendisinde varolduğunu düşündüğü düzeye hiç uymamış.. Bir gazeteye sebebi ne olursa olsun bu derece hakaret edilmesini tasvip etmek mümkün değil..
F.BAHÇE Acıbadem Voleybol Takımı’nı izlemek üzere geçen hafta sonu Cannes’daydım.. Güzel yerler gezdim, güzel yemekler yedim, güzel maçlar izledim.. Tatil görünümlü bir program gibi gözükse de yine dayanamadım, çalıştım.. İşte benim gözümden Cannes izlenimleri:
F.BAHÇE Acıbadem kafilesi cuma günü Cannes’a ulaştı.. F.Bahçe Başkanı Aziz Yıldırım ise daha farklı bir ekiple cumartesi günü geldi.. Kayseri maçını kaçırmak pahasına voleybolcu kızlara destek verdi.. Gerçek bir spor aşığı olduğunu gösterdi.. Maçlar heyecanlıydı ama maçların dışında büyük kulis faaliyetleri yaşandı tabii.. Yıldırım’ın kafilesindeki en dikkat çekici isim Gençlik ve Spor eski Genel Müdürü Mehmet Atalay’dı.. Atalay şu anda Basın İlan Kurumu Genel Müdürü, yani sporla direkt ilgisi yok.. Ama İstanbul’un ‘derin’ kulisleri, haziran ayındaki TFF Mali Kongresi veya 2011’deki seçimde Atalay’ın federasyon başkanlığına adaylığını koyacağını söylüyorlar uzun zamandır..
BU nedenle F.Bahçe’nin federasyona ‘kazan kaldırdığı’ ve Mahmut Özgener’le ilişkileri minimuma indirdiği bir dönemde (Önemli not: Aziz Yıldırım, dün öğle üzeri Papermoon’da karşılaştığı bir TFF yöneticisine şakayla karışık “Sizi göndereceğiz, hazır olun” bile dedi.) Yıldırım-Atalay eşleşmesini manidar bulanlardan biriyim.. Yıldırım’ın stili böyledir.. Kimbilir belki de Mahmut Özgener’e ‘aba altından sopa gösteriyor’ olabilir.. Yoksa geçen cumartesi gecesi Cannes’ın en gözde mekanı Baoli’de saatlerce neden yemek yesin Aziz Yıldırım ile Mehmet Atalay? Gerçi başbaşa değildiler, yanlarında başkaları da vardı.. Kimbilir belki çok yakın arkadaştırlar, belki de spor kulisleri normal bir ağırlamayı gereksiz yere abartıyordur..
HANGİSİ doğru, bilemiyorum.. Ama Mahmut Özgener’in elini bile kerhen sıkan Aziz Yıldırım’ın Mehmet Atalay ile hem Baoli’deki, hem beraber kaldıkları Majestic Otel’deki, hem de Palais des Victoires’ın Şeref Tribünü’nündeki samimiyeti ‘mesaj kaygısı’ taşıyordu bence.. Neyin mesajı olduğunu yakında görürüz nasılsa..
FUTBOL dünyasındaki hiç kimseye benzemezdi.. Bazıları başkanlık koltuklarına paraşütle inip, seçildikten sonra kulüpleri babalarının çiftliği sanırlar ya.. O bunun tam tersiydi.. 2002’de ilk başkan seçildiği gün “20 senedir işte bugünü bekliyordum” demesinden belli değil mi? G.Saray’a her seviyede hizmet etti.. Sporculuk yaptı, yöneticilik yaptı, yönetimin dışına çıktı, dışarda bekledi, cemiyetçilik yaptı, her G.Saraylı’ya kucak açtı, günü geldi, kulübün gerçeklerini hücrelerine kadar öğrendikten sonra başkan seçildi..
3 DÖNEM başkanlık yaptı.. G.Saray tarihinin belki de en talihsiz döneminde elini taşın altına sokmak zorunda kaldı.. Hem Faruk Süren gibi dev ve başarılı bir isimden sonra göreve gelmek zordu, hem de kulübün içinde bulunduğu mali çöküşü göğüslemek.. Sadece ailesini, hayatını değil parasını da (az-buz değil, 55 milyon dolardan söz ediyorum) G.Saray için ortaya koydu.. Kimse onun kadar büyük fedakârlık yapmazdı.. Hiç kimse.. G.Saray yüzünden göçtü bu dünyadan..