TELEGOL’DE Başbakan’a adeta yalvaran, “Ne olur beni affet“ diyen halini gördükten sonra iyice anladım ki, Adnan Polat fiilen bitti.. Bu saatten sonra kendi suçunu Ergenekon’un üstüne bile atsa bu koltukta oturamaz.. Faruk Süren’i sadece üfleyerek deviren, G.Saray’ın “görünmez lideri” İnan Kıraç bile hayatında ilk kez TV’lere çıkarak Polat’ın ‘beceriksiz bir başkan’ olduğunu bas bas bağırıyor..
Peki ne oldu da, herkes birden aynı anda “Kral Çıplak“ demeye başladı?
1. FUTBOLDAKİ fiyasko üzerine kendi yönetiminin yarısı bile ‘istifa’yı düşünmesine rağmen Polat, Arena’yı kendisine bir can simidi gördü.. Stadı kendisi yapmış gibi herşeyi üstüne aldı, emeği geçmiş isimleri paçavra gibi kenara attı.. Açılışta devlet erkânıyla birlik mesajı vererek fırtınayı atlatmayı ve zevahiri kurtarmayı planlıyordu..
2. AÇILIŞTAN önce kendi yöneticisi Işın Çelebi başta olmak üzere herkes uyardı.. Son 3 aydaki yönetim kurulu toplantılarında tam 4 kez gündem maddesi olarak stat açılışı gündeme geldi, Çelebi her seferinde “15 Ocak’a hiçbir şey yetişmez, soft opening yapıp 10 bin kongre üyesini eşleriyle davet edelim.. Aksi takdirde kimseyi kontrol edemeyiz” dedi.. Polat her seferinde dinledi, sonra ‘Saldım çayıra mevlam kayıra’ usulü kendi bildiğini yaptı..
G.SARAY’DAKİ gelişmeleri tarifi zor bir mide sancısıyla takip ediyorum.. O kadar büyük beceriksizlikler, o kadar büyük yağcılıklar, o kadar ihanetler içinde ki G.Saray’ı yönetenler, oluşan toplumsal konsensus karşısında gittikçe zavallı duruma düşüyorlar..
GEÇEN gün spor medyasının duayen yöneticilerden biri şu çarpıcı teşhisi yaptı:
“Adnan Polat, Başbakan’a karşı düştüğü durumdan sonra hemen istifa etse en azından bir işadamı olarak devlet katında itibarını devam ettirebilir, sayın Erdoğan’a da ‘Aferin bak Adnan’a, delikanlı adammış. Sorumluluğu üstüne aldı’ dedirtebilirdi.. Ama koltuğa o kadar yapıştı ki, bu saatten sonra ne tribünde, ne sokakta, ne devlette birisi onu adam yerine koyar. Bu kadar rezilliğe kimse dayanamaz..”
Yanlış anlaşılmasın, bunları söyleyen Adnan Polat’ın en yakın arkadaşlarından biri aynı zamanda, yani düşmanlıktan dolayı böyle düşünmüyor..
89. dakikada Sestak, Onur ile karşı karşıya iken Cale son anda kademeye girip topu kornere atmasa.. O kornerin devamında yine Sestak’ın bomboş durumdayken vurduğu kafa ağları bulsa, F.Bahçe’nin 9 puan önünde liderliğini sürdüren Trabzon, A.Gücü’ne mağlup olacaktı..
PEKİ maçın genelini özetliyor mu bu tablo? Kesinlikle hayır! Peki 10 tanesi kaleyi bulan toplam 21 gol girişimi yaptığı, topa sahip olma oranını yüzde 65’e taşıdığı bir maçtan sonra Trabzon için nasıl “Paçayı ucuz kurtardı” diyebiliyoruz? Cevap şu: Kendi hatalarından..
DÜNYADA her takım 1-0 öndeyken 2’yi bulamazsa sıkıntı yaşar. A.Gücü, 55’e kadar Trabzon’un gücüne teslim olmuştu.. Trabzon’un da 3’ü bulmuş, 4’ü arıyor olması gerekirdi normalde.. Sözünü ettiğim dakikada Burak, üst üste 3 pozisyonda rakip kaleye gitmek yerine topu dinlendirdi, geriye oynadı ve oyunu rölantiye aldı..
Trabzon’un iyi pas yapması, rakip kale civarında olduğu zaman öldürücü bir özellik taşıyor.. Oysa geride pas yaptıkça, kalesine gömülmüş A.Gücü’ne nefes aldırdı ve oyuna ortak etti Trabzon..
MERAK edenler oluyor, “Neden bu kadar sert üslûp kullanıyorsun yazılarında?” diyorlar.. Haklılar ama maalesef muhatap olduğumuz üslûbu hiç bilmiyorlar.. Karşımızda güç ve ahlâksızlık çukurunda her türlü yalana tevessül eden bazı insanlar var ve çoğu zaman hakaret ediyorlar.. Biz de insanız.. Hakarete aynı üslûpla cevap vermiyoruz, ancak kalemimizin ucu da sivriliyor..
TABİİ, şunu da gözardı etmeyelim.. Zamana karşı bir haber yarışı içindeyiz.. Ve yanlışlar da yapıyoruz.. Dünkü gibi mesela.. Antalya’da Şeref Tribünü’nde sarhoş meczubun biri ile F.Bahçeliler arasında yaşanan arbedeyi en doğru biçimde haber veremedik sizlere.. Yaşanan tatsızlıkların geneli doğru ama Aziz Yıldırım’ın Cihan Kamer ve İlhan Ekşioğlu’nu haşladığını iddia ettiğimiz bölüm yanlış.. Bu yanlışı düzeltip, muhataplarından özür dilemek mesleki görevimiz.. Onları üzdüğümüz ve sizlere yanlış bilgi verdiğimiz için biz de üzüldük..
SEVDİĞİM iki takım Bursa ile Trabzon.. İkisinin de
teknik adamları; oyun felsefeleri, düzgün kişilikleri
ve zekâlarını zorlamayan hırsları ile birbirlerine benziyorlar..
Geçen sezonu en pozitif futbol oynayan iki takım
olarak kapatmışlardı.. Kaldıkları yerden devam ettiler..
BUNLARIN içinde daha “havalısı” ve daha fazla transfer
CUMARTESİ günkü VATAN’da Stoch transferinin kahramanı olan F.Bahçe yöneticisi Cihan Kamer’in röportajı vardı.. Kamer bize aynen şunu demişti: “Chelsea’yi Aziz Yıldırım ikna etti.. Kendisinin Abramovich ile bazı görüşmeleri oldu.. Ve hem rakamı 1 milyon Euro aşağı çekti, hem 2 taksit yaptırdı..”
Aynı gün tarihte az rastlanır bir şey oldu.. fenerbahce.org, bu sözleri yalanladı.. Şu şekilde: “Aziz Yıldırım’ın Stoch transferi ile ilgili olarak Abramovich’i aradığı belirtilmektedir. Söz konusu haber doğru değildir, başkanımız Aziz Yıldırım’ın Abramovich ile bir görüşmesi olmamıştır.”
Bu ne demek? İhtimalleri sayıyorum:
1. Cihan Kamer, Aziz Yıldırım-Abramovich bağlantısını anlatırken yalan söyledi..
Reha Muhtar, dün çok ağır bir yazı kaleme aldı Mustafa Denizli ile ilgili medyada çıkan haberlere dair.. Kendisini 2. kattaki lebi-derya odasında ziyaret etmek yerine bu yazıyı yazdım..
DEĞERLİ ağabeyim Reha Muhtar, Denizli krizinde yaşananlara bir gazeteci olarak yüreği dayanmadığı için, engin gazetecilik deneyimini biz genç meslektaşlarına aktarmak amacıyla hoş bir yazı kaleme almış, (Dünkü VATAN)..
Şükür Allah’a, bugünleri de gösterdi bana: Ercan Güven ile Reha Muhtar da demek ki bir konuyla ilgili aynı fikirde buluşabiliyormuş.. İkisinden hangisi doğru yolu buldu, bilmiyorum.. Ama Türk medyasına hayırlı ve uğurlu olsun..
Son kontrol dün yapıldı.. Konan teşhis şu: Mustafa Denizli, çarşamba sabahı hipertansiyon krizine bağlı beyin kanaması geçirmiş.. Allah, hocayı futbol dünyasına bağışladı
BU medyadan artık benim de gözüm korktu.. Ölüyü diriltir, yaşayan insanı da diri diri mezara sokarlar bunlar..
MUSTAFA Denizli mevzuundan bahsediyorum..
ÇARŞAMBA gününden beri çıkan yalan-yanlış haberler yüzünden yaşanan bilgi kirliliği hem kafaları hem de sevdiğim bazı insanların hayatlarını karıştırdı.. Ben de zaman zaman“Bu kulüp yönetimleri, teknik adamlar, futbolcular niye medyayı sevmez?” diye kafa yoranlardanım.. Bu sefer tecrübeyle sabit ki, haber şehvetine kapıldığı anda hiçbir gazeteciyi sevmenin imkânı yok.. Hele ki, yazdıkları haberin yanlış olduğunu anladıkları anda ortalığı öyle bir karıştırıyorlar ki, işin içinden çıkmak bazen imkânsızlaşıyor..