Musikişinas filmler!

5 Nisan 2018

Türkiye’nin en büyük uluslararası sinema etkinliği İstanbul Film Festivali, bugün kapılarını sinemaseverlere açıyor. 6-17 Nisan tarihleri arasında 37. kez gerçekleşecek 198 uzun metrajlı ve 12 kısa filminden oluşan programa sahip festivalin müzik dolu filmleri “Musikişinas” bölümünde bakalım neler var...

KARŞINIZDA GRACE JONES

Grace Jones’un uzun bir aradan sonra müzik dünyasına döndüğü 2008 tarihli albümü Hurricane’in hazırlık süreci ve turnesinden görüntülere yer veren belgeselde, gizemli yıldızın Jamaika’da ailesiyle geçirdiği günlerden sahne arkasında yaşadıklarına kadar özel anlara da tanıklık ediyoruz. Yönetmen koltuğunda ise Slavoj Zizek ile yaptığı yaratıcı belgeselleriyle tanıdığımız Sophie Fiennes yer alıyor.

ERIC CLAPTON: PERDELERİN ARDINDA YAŞAM
LIlI Fini Zanuck’un yönettiği yapım efsanevi gitarist Eric Clapton’ın çocukluğundan itibaren hayatının her evresine ayrıntılı ve özenli bir bakış atan biyografik bir belgesel.
ÇENENİ KAPA VE PİYANO ÇAL Film indie müzik dünyasının en nevi şahsına münhasır piyanistlerinden biri olan Grammy ödüllü besteci Chilly Gonzales’in müzikal yolculuğunun izlerini sürüyor. Doğduğu Kanada’dan itibaren Gonzales’in dünyası ayrıntılarıyla ele alınıyor. ÜMMÜ GÜLSÜM’ÜN PEŞİNDE İran asıllı ünlü sanatçı Shirin Neshat yönettiği yeni filminde Arap dünyasının efsanevi şarkıcısı, hayatı Ortadoğu’da kadın özgürlüğü adına adeta bir anıt belge olan Ümmü Gülsüm’ün hayatını film içinde film olarak tasarlanmış bir yapıyla anlatıyor. Neshat bu yıl, festivalin Sinemada İnsan Hakları yarışmasının jürisinde yer alıyor. MARIA BY CALLAS: IN HER OWN WORDS Dünyanın en ünlü sopranosu Maria Callas’ın ölümünden kırk yıl sonra, kendi yaşamını kendi sözleriyle anlatığı filmde, dünyanın dört bir yanındaki arşivler ve özel koleksiyonlardan toplanmış daha önce hiç gün yüzüne çıkmamış filmler, fotoğraflar, özel mektupların yer aldığı bir çalışmayla divanın hayatı beyazperdeye geliyor. RADIOGRAM 1971’de geçen dönem filmende, komünist rejim altındaki Bulgaristan’da dini ifadeler ve batı kaynaklı müzik ulusal tehdit kabul edilmektedir. BBC, Deutsche Welle, Özgür Avrupa Radyosu yasaklıdır. Film Rock’n’roll delisi küçük oğluna yeni bir radyo almak için 100 kilometre yürüyerek en yakın şehre giden bir babanın hikâyesini anlatır. SAĞLAM ŞARKI İrlanda’nın önemli belgeselcilerinden Pat Collins’in yönettiği film İrlanda folk müziği sean-nós’un en ünlü, efsanevi temsilcisi Joe Heaney’nin ilginç hayatını ülkenin masalsı manzaraları ve müziğin büyüsüyle birleştiriyor. Heaney’nin taşradan çıkıp nasıl 60’lar İrlanda’sının en popüler sean-nós şarkıcılarından birine dönüştüğünün izini sürüyor. GRİ DEĞİL, SİYAH: ANKARA ROCKS! YönetmenliğiniUfuk Önen’in “Gri Değil, Siyah: Ankara Rocks!” Ankara’nın yeraltı müzik camiasını röportajlar, konser ve arşiv görüntüleriyle izleyiciye sunuyor. Gençlerin oluşturduğu Ankara alt kültürünü, Ankara’da yapılan ve yaşanılan rock müzik dünyasını, yani bir yaşam tarzını inceliyor. RYUICHI SAKAMOTO: CODA Dünyaprömiyerini Venedik Film Festivali’nde yapan belgesel çağımızın en önemli sanatçılarından, kariyeri 40 yılı aşan, tekno-pop alanından Oscar ödüllü film müziklerine imza atmış Ryuichi Sakamoto’nun yaşam öyküsünü konu ediyor. MAYA Popyıldızı M.I.A. ya da sahne dışındaki adıyla Matangi ya da Maya’nın dokuz yaşında ailesiyle birlikte önce Hindistan’a oradan Londra’ya göç edip, belgesel yönetmenliği yapmak isterken sokak kültürü ve hip hop’tan esinlenip dünya çapında şarkıcı olarak ünlenişini konu ediyor. M.I.A.’in çoğunu kendi çektiği 22 yıllık videolar, özel, müzikal ve siyasi yaşamının bir portresini çiziyor. DISTANT SKY - NICK CAVE & THE BAD SEEDS LIVE IN COPENHAGEN Müziğinkaranlık prensi Nick Cave ile grubu The Bad Seeds’in canlı konser filmi Distant Sky, 12 Nisan’da İstanbul Film Festivali’nde, bütün dünyadaki sinemalarla aynı anda tek bir özel bir seansta gösterilecek.

GRİ DEĞİL, SİYAH: ANKARA ROCKS!

YönetmenliğiniUfuk Önen’in “Gri Değil, Siyah: Ankara Rocks!” Ankara’nın yeraltı müzik camiasını röportajlar, konser ve arşiv görüntüleriyle izleyiciye sunuyor. Gençlerin oluşturduğu Ankara alt kültürünü, Ankara’da yapılan ve yaşanılan rock müzik dünyasını, yani bir yaşam tarzını inceliyor.

RYUICHI SAKAMOTO: CODA

Devamını Oku

Dertli filmler!

2 Nisan 2018

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen, Türkiye’nin en büyük uluslararası sinema etkinliği İstanbul Film Festivali, 6-17 Nisan tarihleri arasında 37. kez sinemaseverlerle buluşacak. 198 uzun metrajlı ve 12 kısa filminden oluşan zengin bir programa sahip festivalin “Sinemada İnsan Hakları” bölümünde, insan haklarına dair duyarlılık gösteren ve izleyicide bir bilinç yaratmayı hedefleyen 11 etkileyici film Avrupa Konseyi Sinema Ödülü FACE (Film Award of the Council of Europe) için yarışacak.

MUHİ

Yönetmenler Rina Castelnuovo-Hollander ile Tamir Elterman’ın altı yıl boyunca yanından ayrılmadıkları, pasaportunda “Genel Geçici” damgası taşıyan Muhi, birbirine düşman, birbiriyle çelişen iki zıt dünyanın ortasında, benzersiz bir Ortadoğu metaforu olarak cesaretle hayata direniyor.

STYX

Şubat ayındaki Berlin Film Festivali’nin Panorama bölümünde ilk gösterimini yapan Styx, 40 yaşlarında Avrupalı bir kadın doktorun hayal tatilinin mülteci kriziyle nasıl kesiştiğini anlatıyor.

DİPTEKİLER

2012’de Festivalde jüri üyeliği de yapmış olan ödüllü Filipinli yönetmen Brillante Mendoza’nın yapımcılığını üstlendiği ve öğrencisi, genç yönetmen Daniel Palacio’nun gerçek olaylardan esinlenerek senaryosunu yazdığı Diptekiler, küresel bir sorun olan evsizlik problemine dinsel ve politik göndermelerle dolu keskin bir bakış atıyor.

OBSCURO BARROCO

Evangelia Kranioti, Berlin Film Festivali’nde dünya prömiyerini yapan filminde şiirle deneme, protestolarla karnaval, cinsiyetler arasındaki sınırları kaldırıyor. Cinsellik ve şiddet içeren sahneler yaşı küçük izleyiciler için uygun olmayabilir.

KAÇIŞ
Kenan Kavut imzalı “Kaçış”ta savaşta ailesini kaybedip ülkesini terk etmek zorunda kalan Suriyeli göçmen Cabir Yunanistan sınırındaki bir köe varmaıy başarır. Kocasıyla yaşayan Aliye, bir akşam evin arkasındaki ardiyelerinde saklanan Cabir’i bulur. Birbirlerinin dilinden hiç anlamayan bu iki yalnız ve mutsuz insan, zamanla birbirlerine sığınmaya başlar.
AYAZ Litvanyalı usta sinemacı Sharunas Bartas “Ayaz” ile izleyiciyi uzun bir yolculuğa davet ediyor. Litvanya’da başlayan hikâyede Rokas, Ukrayna’ya insani yardım götürme teklifini kabul eder. Yolculukta ona kız arkadaşı Inga eşlik edecektir. Karlarla kaplı bu yoldaki karşılaşmalarıyla ikili, Ukrayna’daki çatışmalara ve savaşın acımasızlığına yakından tanık olur. FRANSA’DA BİR MEVSİM Mahamat-Saleh Haroun’dan Paris’in alt tabakasında ayakta kalma mücadelesi veren kaçak göçmenlerin hayatına gerçekçi ve dokunaklı bir bakış attığı filmi “Fransa’da Bir Mevsim”de, dünyanın en çok ziyaret edilen şehri Paris’in hiç bilmediğimiz yönüyle bizi yüzleştiriyor. TEMPELHOF HAVAALANI Mülteci krizini Berlin’in artık kullanılmayan Tempelhof havaalanında gözlemleyen belgesel film, 18 yaşında Suriyeli, biri 35 yaşında Iraklı iki göçmene odaklanıyor. Mültecilerin “medya tarafından histerik bir şekilde işlenmelerini” eleştiren Aïnouz, “insan onlar” diyor, “ne şanslıyım ki bana kendi hikâyelerini anlattılar.” RAHAT BİR NEFES İlk gösterimini yaptığı Sundance’ten ödülle dönen Rahat Bir Nefes, İzlandalı bir anne ile Gineli bir göçmen kadın arasındaki yakınlığı mercek altına alıyor. BASKIN Faslı yönetmen Nabil Ayouch’un Hollywood klasiği Casablanca’ya göndermeler de yaptığı son filmi Baskın, farklı etnik ve sosyo-ekonomik çevrelerden gelen ve farkında olmadan birbiriyle bağlantılı olan beş karakterin yasak arzuları, kayıp aşkları ve kırılgan hayalleri üzerinden bir ülkenin modern kimliğini bulma çabalarını anlatıyor. KİGALİ’DE KUŞ SESLERİ Krzysztof Krauze’nin ölmeden önce eşiyle birlikte çekimlerini tamamladığı filmi mülteci krizine sinemanın pek alışık olmadığı bir bakış açısıyla bakıyor. Filmin odağındaki iki kadın, biri soykırım esnasında Ruanda’da bulunan Polonyalı bir kuş gözlemcisi, diğeri ise Ruandalı bir Tutsi. Bu iki kadın, yaşadıkları büyük travmanın ardından beraber gittikleri Polonya’da “bir arada” kalmaya üzerlerindeki kan izinden kurtulmaya çabalarlar.

Yönetmenler Rina Castelnuovo-Hollander ile Tamir Elterman’ın altı yıl boyunca yanından ayrılmadıkları, pasaportunda “Genel Geçici” damgası taşıyan Muhi, birbirine düşman, birbiriyle çelişen iki zıt dünyanın ortasında, benzersiz bir Ortadoğu metaforu olarak cesaretle hayata direniyor.

STYX

Şubat ayındaki Berlin Film Festivali’nin Panorama bölümünde ilk gösterimini yapan Styx, 40 yaşlarında Avrupalı bir kadın doktorun hayal tatilinin mülteci kriziyle nasıl kesiştiğini anlatıyor.

Devamını Oku

Ekranın fethi henüz gerçekleşemedi!

30 Mart 2018

Tarihi olayları konu eden dönem dizileri revaçta. Son olarak Fatih Sultan Mehmed’in hayatını anlatan “Mehmed Bir Cihan Fatihi” izleyiciyle buluştu ve eleştiri oklarından kurtulamadı.

Tarihi olayları konu eden dönem dizileri revaçta. Son olarak Fatih Sultan Mehmed’in hayatını anlatan “Mehmed Bir Cihan Fatihi” izleyiciyle buluştu ve eleştiri oklarından kurtulamadı.

44 yaşında ‘genç’ Fatih!

Son olarak Fatih Sultan Mehmed’in hayatını konu eden “Mehmed Bir Cihan Fatihi” izleyiciyle buluştu. Henüz iki bölümü yayınlanmış olmasına rağmen eleştiri oklarından kurtulamadı. Dizi daha proje aşamasındayken beklenti o kadar yükseltildi ki, izlerken, onca para, onca emek bunun için miydi derken buluyorsunuz kendinizi. Bu iki bölümde dikkat çeken en önemli unsur tarihi akışa sadık kalınma çabasıydı bana göre. Onun dışında olumsuz sayılacak bir dolu şey var. İlk olarak daha Kenan İmirzalıoğlu’nun Fatih rolünde olduğunu duydumuz andan itibaren hepimiz hemfikir olarak yaşa takıldık. Malum Fatih İstanbul’u 21 yaşında fethetti. 19 yaşında tahta geçti. İmirzalıoğlu ise 44 yaşında ve tam da yaşını gösteriyor. Daha uygun bir isim bulunabilir miydi? Elbette bulunabilirdi. Ancak yapımcılar belli ki Kenan İmirzalıoğlu’nun ününü de kullanmak istedikleri için bu yola başvurmuşlar.

İzleyici rolün gerçekliğine inanmıyor

Açıkçası dizide yeniçeri askeri Korkut rolünde izlediğimiz Mert Yazıcıoğlu bile olabilirdi. Adını Karagül dizisiyle duyuran Yazıcıoğlu’nun oyunculuktaki başarısı göz ardı edilemez bir gerçek. Pek tabii Fatih rolünün de altından kalkardı bana kalırsa. Örneğin Muhteşem Yüzyıl, o kadar sevilir kılan şeylerden biri de Meryem Uzerli’ydi kuşkusuz. Şahane oyuncu muydu? Hayır! Zaten Muhteşem Yüzyıl sonrası hayata geçirdiği projelerde başarılı olamadı. Ancak Hürrem Sultan rolünde başka bir isim olsa, böylesine dikkat çeken bir karakter oluşur muydu şüpheli. İlk kez bu dizide tanıdığımız Uzerli kırık Türkçesi ve yeni yüzüyle izleyiciyi role inandırdı. Bu dizide de İmirzalıoğlu yerine, genç bir yetenek çıksaydı karşımıza, yeni bir ismin yükselişi olsaydı, belki de daha izlenesi olabilirdi.

Karakterlerde karizma eksik

Devamını Oku

Antidepresan etkili filmler!

27 Mart 2018

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen, Türkiye’nin en büyük uluslararası sinema etkinliği İstanbul Film Festivali, 6-17 Nisan tarihleri arasında 37. kez sinemaseverlerle buluşacak. 198 uzun metrajlı ve 12 kısa filminden oluşan zengin bir programa sahip festivalin en ilgi gören bölümlerinden biri “Antidepresan”. Hayatın yorucu akışından kısa süreliğine bizi çekip çıkaran, eğlendirirken düşündüren, mizahla harmanlanmış 9 filmden oluşan, benim de favorim bu seçkide bakalım sinemaseverleri neler bekliyor.

DOMUZ
İranlı yönetmen Mani Haghighi, bu kez dünya prömiyerini Berlin’de yarışan bir seri katil komedisiyle yapıyor. Filmin kahramanı Hasan, ambargolu olduğu için yıllardır film çekemeyen bir yönetmen. Sektöre isyanı bir yana, kentteki yönetmenleri birer birer öldüren seri katilin bile hedefine giremiyor. Fakat bir dizi yanlış anlaşma ve sosyal medyanın azizliği sonucunda seri cinayetlerin zanlısı Hasan oluveriyor.
DÜĞÜNÜMÜZ VAR
Prömiyeri Toronto Film Festivali’nde gerçekleşen Düğünümüz Var, karakter komedisi tarzının günümüzdeki en iyi örneklerinden biri. Can Dostum’un yönetmenleri Olivier Nakache ve Eric Toledano’nun son filmi Düğünümüz Var, parti organizasyonlarının gizli kahramanlarının heyecanlı ancak bir o kadar komik maceralarını konu alıyor.
SERGIO & SERGEI
Kübalı yönetmen Ernesto Daranas’ın en yeni filmi Sergio & Sergei, 1990’ların başında, SSCB’nin dağılma döneminde giçyor. Küba’nın günlük hayatı ile uzaydaki yaşamı zarafetle birleştirirken tarihin dönüm noktalarından birine mizahi bir açıdan bakıyor.
TEMMUZ MASALLARI
Hem duygusal hem eğlenceli ve inceden feminist alt metniyle “Temmuz Masalları” gönülleri fethedecek türden.
CLAIRE’İN KAMERASI
Fotoğrafını çektiği insanların hayatını değiştirebileceğine inanan Parisli öğretmen Claire ile işinden yeni kovulmuş film şirketi çalışanı Manhee isimli iki kadını merkeze oturtan film iki yalnız kadının tatlı sohbetlerinde sanatın, sinemanın insanlar üzerindeki etkisini araştırıyor.
SEVDA VE KURŞUNLAR
Napoli’yi mesken tutan bir mafya müzikali, şiddetli bir aşk filmi. Müziklerini, Hamam filminin de müziklerini yazan, Pivio, Aldo de Scalzi birlikte besteledi.
AĞACIN ALTINDA
2017 AUSTIN FANTASTIC En İyi Yönetmen–Komedi, 2017 DENVER En İyi Film ve 2017 HAMPTONS En İyi Kurmaca ödüllerini alan, yönetmenliğini Hafsteinn Gunnar Sigurdsson’ın yaptığı “Ağacın Altında” buz tutmuş bir İzlanda kasabında geçiyor. Dünya prömiyerini Venedik Film Festivali’nin Ufuklar bölümünde yapan filmde, Inga ile Baldvin’in bahçesindeki ağaç, Konrad ile Eybjorg’un bahçesine gölgesini düşürüyor ve bu basit anlaşmazlık önce saçmalığa, oradan da trajediye evriliyor.
ABRAKADABRA İspanyol yönetmen Pablo Berger imzalı filmde, sıradan bir çift olan Carmen ve Carlos yeğenlerinin düğünündedir. Pasta kesildikten sonra Carmen’in kuzeni amatör hipnotizmacı Pepe davetliler arasından bir gönüllünün sahnede kendisine yardımcı olmasını ister. Tek derdi ortalığı karıştırmak olan Carlos gönüllü olur. Tecrübesiz Pepe’nin hipnoz şovu sahnede başarısızlıkla sonuçlanır, ancak yaptıkları Carlos’un içine bir seri katilin ruhunun girmesine yetmiştir. Rengarenk bir kara komedi! NOTHINGWOOD dünya prömiyerini dakikalarca alkışlandığı Cannes’da Yönetmenlerin On Beş Günü bölümünde yapan Nothingwood ülkesi Afganistan’da hiç usanmadan ve hiç korkmadan ardı ardına Z-tipi filmler yapmaktan hiç vazgeçmeyen Salim Shaheen imzalı. 30 yıldır çocukluk hayalinin peşinden giden Shaheen kendi kadar ilginç ekibi ve oyuncularıyla bugüne kadar 110 film çekmiş. “Afganistan’ın Ed Wood’u” olarak anılan idealist, havalı adamın eğlenceli hikayesini konu ediyor.

Devamını Oku

Kadınların ne sözü biter ne de düşü!

5 Mart 2018

Yeryüzünün yüzlerce dilinden, onlarca ustasından filmler, atölyeler, paneller, forumlar ve söyleşilerin yer alacağı Filmmor Kadın Filmleri Festivali; 9 Mart’ta festival yürüyüşü ile başlıyor. 16’ncısı düzenlenen festival bu yıl özellikle iki noktaya parmak basmayı hedefliyor. Biri kadınların yaratıcılığının sınır tanımadığını gösteren, hepsi kendi tarzında son derece başarılı kadın elinden çıkmış filmleri insanlarla buluşturmak ve kadınların hikayelerine vurgu yapmak. Görsel Sanatçı Fiona Tan toplu gösterisi, hem deneysel, hem belgesel, hem dramatik öğeleri de içinde barındıran sınır tanımayan ve kolayca kategorize edemeyeceğimiz filmlerin yer alacağı festivalde, 21. yüzyılın en iyi yönetmenlerinden birisi olarak adını duyurmaya başlayan Arjantinli Lucrecia Martel’in başyapıtı “Zama” ile bu yıl 89 yaşında Akademi Ödülleri’ne aday gösterilerek Oscar tarihine geçen Anges Varda’dan “Mekanlar ve Yüzler” filmi de programda yer alıyor. Farklı bölümler altında 48 filmin gösterileceği festivalde bu yıl da yine yarışma bölümü yok. Bununla birlikte sinemacılara biri umut olan diğeri korku salan iki ödül var; “Mor Kamera Umut Veren Kadın Sinemacı Dayanışma Ödülü”. Diğeri, Türkiye sinemasındaki cinsiyetçiliğe dikkat çekmek ve aslında her sene bir daha vermemek umuduyla verilen “Altın Bamya Ödülleri”…

CİNS-İYET-LER

Cinsiyet ve cinsel kimlik; cins meselelere bakan filmler:

- Adela / Evangelina Montes

- Homur Homur / Simay Çalişkan, Nergis Karadağ

- Silvana: Uyandığında Beni De Uyandır / Olivia Kastebring, Christina Tsiobanelis, Mika Gustafson

Devamını Oku

KEDİ PATİSİNİN DEĞDİĞİ FİLMLER

16 Şubat 2018

Psikanalizin babası Sigmund Freud “Bir kediyle geçirilmiş zaman asla vakit kaybı değildir.” der. Minik, kürkle kaplı bu tatlı belalar hayatımızın gülümseten detayları şüphesiz... Tarihte birçok medeniyet için kedi çok değerli olmuştur. Eski Mısır’da tanrıça kabul edilen kediler oradan yayılan medeniyetlerce de kutsal sayılmıştır. Ancak pek hoş karşılanmadıkları dönemleri de yok değil. Örneğin Ortaçağ’da kediler uğursuz ve cadılara katkı sağlayan canlılar olarak kabul edilir ve toplu şekilde öldürülürlermiş. Günümüzde ise onlar evimizin bir üyesi, internetin fenomeni, sokakların şirin sakinleri olarak görülüyor... Hatta onlara özel günler bile var. Amerika’da 29 Ekim, Rusya’da 1 Mart Kedi Günü olarak kutlanırken, diğer birçok ülkede ise 17 Şubat (yarın) Kedi Günü kabul ediliyor.

İstanbul kedileri belgeselde

Özellikle edebiyatın/edebiyatçının yanındaki yeri ve sanatçının dostu konumundaki bu sevimli canlıları filmlerin içinde hatta başrolde görmek mümkün. Bunun en güzel örneklerinden biri İstanbul sokaklarının sıcak sakinleri olan kedilerin başrollerde yer aldığı Ceyda Torun imzalı belgesel “Kedi”... “Kedi, kediden öte bir şey İstanbul’da. Kedi, bütün İstanbul’un tarif edilmez karmaşası, kültürü, özgünlüğü ve özelliği ile ilgili bir şey…” temalı belgesel oldukça ilgi gördü ve hatta Time dergisinin 2017 yılının en iyi filmleri listesinde 5’inci sıraya oturmayı başardı.

Belgeseller dışında kediler daha çok animasyon filmlerde karşımıza çıktı. Karikatürleri dünya çapınca 2600 gazetede yayınlanan ve 260 milyonun üzerinde okuru olan tombik, tembel ve alaycı kedi Garfield, yarı animasyon bir yapımla beyazperdede yer aldı. Onların Garfield’ı varsa bizim de Kötü Kedi Şerafettinimiz vardı. Karikatürist Bülent Üstün’ün çizgi roman dizisinden uyarlanan animasyon 2016’da bizlerle buluştu. Masalların cingöz, iş bitirici kedisi “Çizmeli Kedi”yi sinemada Altın Yumurtlayan Kaz’ın peşinde izleme şansımız oldu. Aynı zamanda sevimli yeşil dev kahramanımız Şrek’in maceralarında da Şrek’in dostu olarak yer aldı. Kediler ve köpekler arasındaki dünya hakimiyeti mücadelesini konu eden Kediler ve Köpekler filminde güç delisi bir İran Kedisi olan Mr. Tinkles başroldeydi. Stephen King kitabından uyarlanan 1985 yapımı komedi soslu korku filmi Kedi Gözü’nde Drew Berrymore ve James Woods rol alsa da üç farklı hikayeden oluşan filmin esas başrolünde ise bir kedi var. İzleyici olaylara bir kedinin gözünden şahit oluyor.

İnsan sahiplenen kediler

Dr. Seuss tarafından 1957’de yaratılan çocuk klasiğinden uyarlanan 2003 yapımı Kedi filminde 1.90 boyunda kedimiz ile Sally ve Conrad kardeşlerin yaşadığı maceralar anlatılıyor. Miranda July’nin yazıp yönettiği ve oynadığı Gelecek sakat sokak kedisi Paw-Paw’yı, evlerine almak isteyen Sophie ve Jason çiftinin hayatlarındaki köklü değişiklikleri anlatıyor.

Sayısız kedi patisi değmiş filmden öyle bir tanesi var ki, o da Yıldız Kenter’in şahane performansıyla göz dolduran “Hanım”. Kedisi ile yaşayan yalnız ve yaşlı bir kadının öyküsünü konu eden film, Yıldız Kenter’e 1989 yılında, Korsika - Bastia Film Festivali’nde “En İyi Kadın Oyuncu” ödülünü getirdi. Ayrıca Antalya Film Şenliği’nde Halit Refiğ En İyi Yönetmen, Hanım da En İyi 3. film seçilmişti. İzleyiciyi ağlatan türden kedili film “Hanım”dan sonra insana umut aşılayan Bob’dan bahsetmekte fayda var. Gerçek bir hayat hikayesine dayanan “Sokak Kedisi Bob” kedilerin insan sahiplendiğinin güzel bir örneği. James, Bob için “Beni insanlaştırmıştı. Özellikle de o kadar insanlıktan uzaklaştıktan sonra. Bazı yönlerden bana kimliğimi geri veriyordu; yeniden bir birey oluyordum.” diyor hikayesini anlatırken...

Devamını Oku

Filmlerde aşk her zaman başkadır

9 Şubat 2018

İlk sıradan hayatın içine nüfuz etmiş aşkın her hali diziler ve filmlerde kendini gösteriyor

Dünya darmadağın olurken biz aşık olmakla meşgulüz” der Ilsa, Rick’e. Cool repliklerle bezeli Kazablanka filminin en can alıcı cümlelerinden biridir bu. Almanlar ertesi gün Paris’i işgal edeceklerdir... Savaşın gölgesinde bir aşktır onlarınkisi... Ama aşk hiçbir engel tanımaz... Kalptedir...
Yıllar geçse de unutulmayan dizi How I Met Your Mother’da çapkın Barney Stinson’ın evlendiği sahnede “Çünkü yapabileceğimiz en iyi şey aşık olmaktır” cümlesini duyarız. Adeta Ilsa’nın cümlesini tamamlar gibi bir repliktir. Doğrudur da. Aşk her şeyi güzelleştirir, iyi kılar. Hayatın içine ilk sıradan nüfuz etmiş bu duyguyu izlediğimiz hemen hemen her filmin ve dizinin içinde farklı halleriyle görürüz. Kimi aşkını “Sol eli başımın altında olsun, sağ da beni kucaklasın” (Kosmos) diye anlatırken, kimi “Jeny ve ben, köfte ve patates gibiydik” (Forrest Gump) şeklinde ifade eder. Veya Yan Odadan Melodiler filminde “Sence aşk nedir?” sorusuna kahramanımızın cevabı “Yandaki odadan sevdiğin bir müzik sesi geliyor. Sen de müziğe eşlik etmeye başlıyorsun. O sırada dışarıdan tren sesi ya da ona benzer bir gürültü gelmeye başlıyor. Gürültü yüzünden eşlik etmekte olduğun müzik sesini duyamıyorsun ama yine de ara vermeksizin şarkıyı söylemeye devam ediyorsun. Bir süre sonra, dışarıdan duyduğun gürültü kesiliyor ve müzik sesini tekrar duymaya başlıyorsun. Ve fark ediyorsun ki, müzik tam da o anda senin mırıldanmakta olduğun kısımdan devam ediyor. Aşk böyle bir şeydir” olur.
Bazen utangaçtır. “Ee şey ben şey diyecektim. Yaw nasıl desem; desem sana dert, demesem bana dert. Keşke biz seninle aynı evde olsaydık, o zaman ben sana sabahlara kadar kayıt yapardım, işte sen de bana kitap okurdun... Öyle bilinçlenirdik...” (Beynelmilel) gibi... Ağır Roman filminde Tina iki kelimeyle sarsar izleyeni. Salih’e evinde unuttuğu kolyesini verdiğinde, Salih’in “Yangında düşürdüm sanmıştım”, demesine karşılık yakıcı bir rüzgar gibi yapıştırır cevabı. “Yangın sayılır!”.
Vatanım Sensin’de tıpkı Kazablanka’da olduğu gibi savaşın gölgesinde yeşeren aşkını Leon şöyle anlatır.
“-Aşk mı?
- Aşk.
- Memleket bu haldeyken?
- Evet Küçük Hanım. Aşksız bir yürek çorak bir ülkedir, hiçbir şey yetişmez orada. Bir insanı sevmeyi bilmeyen memleketi sevmeyi nerden bilecek?”
Meryem dizisinin psikopat aşığı Oktay ise artık kaybettiği Meryem’i geri kazanma savaşı verir şu sözlerle: “Hatırladın mı? Leblebiler de cebimde. Ne bekledin beni burada be Meryem... yıllarca. Ben elimde kitaplarla gelirdim. Dersten çıkmışım. Sen beni burada beklerdin bir elinde bozayla. Leblebiler sıcak. Bilirdim beni görünce nasıl gülümseyeceğini. Son derslerde başımı sıraya koyup bana nasıl gülümseyeceğini hayal ederdim. Sanki anfinin içine kadar gelirdi bunun kokusu. Bana hep seni hatırlatıyor.”
Yeditepe İstanbul’dan, “Elimde bir demet çiçekle geçtim bütün sokakları. Bir delikanlı için bu ne demektir sen bilemezsin.”, Kardeş Payı’ndan “Maçın son kornerinde karşı kaleye koşan kaleci çaresizliğiyle geliyorum sana; o kadar seçeneksizim, o kadar kaybedecek bir şeyim yok!”,
Leyla İle Mecnun’dan “Sen nereye bakarsan orada olmaya çalışıyorum Leyla. Farkında değil misin?”, Supernatural’den “Şunu bilmeni isterim ki kendimi mutluyken düşündüğümde yanımda sen oluyorsun”... Sayısız film, sayısız dizi, sayısız aşk ifadesi... Belki de en masumu Çiçek Abbas’tan, Nazlı’ya gelendir. “Ferdi Tayfur seviyorsun mu?”...
“Ufak tefek cinayetler”de şiir!
Sezonun iddialı dizisi entrikalar öbeği “Ufak Tefek Cinayetler”, Oya’nın aşkını izleyiciye Lale Müldür sözleriyle aktarmıştı. “Ormanda bir kuş hızla dönüyordu Aşık olduğumuz zaman yürek denilen ormanda Ya da orman boşluğunda Bir kuş anormal hızla döner Ve kaçmamız gerektiğini söyler bize.Çünkü her şey çok fazladır. Kendi etrafında nefes kesici bir biçimde dönen bir kuş kendini ve etrafındakileri yaralar. Tehlikedir onun adı. Bunun için aşkı hiç kimse, insanın kendi arkadaşları bile istemez. Kumrular sakindir bir tek ben kumru değilim sen de.”

Devamını Oku