Gazete Vatan Logo

Kariye Cami ibadete açılıyor! İlk namaz için geri sayım başladı!

Dünya çapında tanınan ve Bizans tarihinin en önemli manastırlarından biri olan Kariye'de sona gelindi. 1400 yıl önce kilise olarak inşa edilen Kariye'de hazırlıklar devam ediyor. Diyanet İşleri Başkanlığına devredilmesinin ardından ibadete açılmasına karar verilen Kariye Camisi'nde ilk namaz hazırlıkları sürüyor. Peki, Kariye Camii ne zaman ibadete açılıyor? Kariye Camii'inde ilk namaz ne zaman? İşte detaylar...

Kariye Cami ibadete açılıyor! İlk namaz için geri sayım başladı!

Bizans'ın en önemli mabetlerinden Kariye'de çalışmalar devam ediyor. Diyanet İşleri Başkanlığı'na devredilmesinin ardından, düzenlenerek ibadete açılmasına karar verilen Kariye Camisi'ndesona gelindi. 1400 yıl önce inşa edilen Kariye, ilk önce kilise olarak kullanıldı. İstanbul'un fethinden sonra 1511 yılında 2. Beyazıd Han tarafından camiye çevrilen yapı 1945 yılında müzeye dönüştürüldü.

KARİYE CAMİSİNDE İLK NAMAZ NE ZAMAN?

Geçen yıl Danıştay'ın müzeyi iptal kararının ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından yeniden ibadethaneye çevrilen ve üç bölümden oluşan Kariye Camii'nde de Ayasofya'dakine benzer hazırlıklar yapıldı. Namaz kılınacak bölümdeki mozaiklerin üzerine açılır kapanır perde sistemi kuruldu. Mozaikler, namaz sırasında kapatılacak. Kariye Camii, 30 Ekim'de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da katılacağı Cuma namazıyla 75 yıl sonra ibadete açılacak.

KARİYE CAMİ NEREDE?
İstanbul'un Fatih ilçesinde bulunan Kariye Cami, Doğu Roma İmparatorluğu döneminde büyük bir yapı kompleksi olan Khora Manastırı’nın merkezini oluşturan ve İsa’ya adanmış bir kilise yapısıdır.
KARİYE MÜZESİ TARİHİ
Kariye Müzesi olarak anılan yapı, Doğu Roma İmparatorluğu döneminde büyük bir yapı kompleksi olan Khora manastırının merkezini oluşturan ve İsa’ya adanmış olan bir kilise yapısıdır. Konstantinos surlarının dışında kalması sebebiyle binaya Grekçe "Kırsal alan" ya da "Kent dışı" anlamına gelen "Khora" ismi uygun görülmüştür.
Yapının kesin olarak inşa tarihi bilinmemekle birlikte 10.yüzyılın sonlarında yaşamış olan yazar aziz Symeon Metaphrastes’in anlatımına göre Hıristiyanlığın erken dönemlerinde, 298 yılında, Nikomedia (İznik) da 84 müridiyle birlikte şehit edilen Aziz Babylas’ın, 4.yüzyılın başlarında röliklerinin buraya gömülmesiyle Khora manastırının bulunduğu bölgenin, kutsal mezarlık alanı (necropol) olarak önem kazanmaya başladığı anlaşılmaktadır.
Khora manastırı, bu kutsal sayılan mezarlık alanda, 6.yüzyılda İmparator Iustinianus (527-565) tarafından harabe halinde olan bir şapelin yerinde 536 yılında yeniden inşa ettirilmiştir. Manoil Gedeon’un Bizans yortuları takviminin 229. sayfasındaki kanıtlanamayan bir iddiasına göre ise manastır, I. Iustinianus’un eşi Theodora’nın dayısı olan Theodoros tarafından 6.yy ’da inşasına başlanmış ancak daha bitirilemeden 6 Ekim 557 yılında olan depremle yıkılmış, bunun üzerine imparator daha büyük bir manastır inşa ettirmiştir.
Daha sonra da manastır önemli kişilerinin gömü alanı olarak kullanılmıştır. 740 yılında ölen Patrik Germanos’un buraya gömülmesiyle, manastır ilk kez yazılı kaynaklarda yer almış, 9. yüzyılda da ölen Nikaia metropoliti Theophanes’in de buraya gömülmesiyle manastırın kutsiyeti artmıştır. İkonaklast döneminde (711- 843) tahrip olan yapı değişik zamanlarda onarılmıştır. 1947–1958 yıllarında yapılan arkeolojik çalışmalar sonucunda burada beş ayrı yapım dönemi olduğu saptanmış olup, 11.12. ve 14. yüzyıllardaki dönemlerde büyük inşaa faaliyetlerinin ya da onarımların yapıldığı dönemler olduğu arkaya çıkmıştır.
9. yüzyıla kadar olan dönemi kapsayan en erken yapı döneminden günümüze ulaşabilen sadece doğu taraftaki alt yapıdır. Duvar tekniğinden 5. ve 6. yüzyıla ait olduğu anlaşılan bu alt yapının bir krypta olarak inşa edilmemiş olduğu, ancak daha sonraki dönemlerde ölülerin gömülmesi için kullanıldığı çıkan mezarlardan anlaşılmıştır.
İkonoklast dönemi sonunda, 843 yılındaki Nikaia Konsili’nin ardından, manastıra başrahip olarak atanan Mikhael Synkellos büyük bir yapım kampanyası ile manastırı yeni baştan inşa ettirmiştir.
9. yüzyıldaki bu yapının izleri, bugün sadece kilisenin doğu ucunda görülebilmektedir. Naos döşemesinin altındaki, üzeri beşik tonozla örtülü mezar bu döneme aittir. Komnenoslar döneminde (1081–1185) Büyük Saray terk edilerek Edirnekapı’daki Blakhernai Sarayı’nın kullanılması ile dini törenlerin buraya yakın olan Khora Manastırı Kilisesi’nde yapılması, kilisenin önemini artırmıştır. 11. yüzyılın son çeyreğinde, harap durumda olan Khora Manastırı’nın üzerine İmparator I. Aleksios Komnenos’un (1081–1118) eşinin annesi Maria Doukaina yeni bir kilise inşa ettirmiştir. Bu yapının kalıntıları naos duvarlarının alt kısımlarında, mermer kaplamalar altında görülebilmektedir. Üst yapısından günümüze pek bir şey ulaşamamış olduğundan yapının biçimi tam olarak bilinememektedir.
1204–1261 yılları arasındaki Latin işgali süresince Khora Manastırı hakkında pek bilgi yoktur, ancak, Metokhites’in yaptırdığı geniş kapsamlı inşaat faaliyetini düşünürsek, Latin işgali süresince manastırın harap bir hale getirilmiş olduğu anlaşılmaktadır.
1296 yılındaki büyük depremin, manastırı harabeye döndürmüş olduğu bilinmektedir. 14. yüzyıl başlarında Khora Manastırı’nda ikamet eden Patrik I. Athanasios manastırın çok kötü bir durumda olduğundan bahsetmektedir.
II. Andronikos döneminde (1282–1328), imparatorluğun genel olarak yoksulluk içinde olmasına karşın, sanatı ve bilimi destekleyen zengin aristokrat bir toplulukta bulunmaktaydı. Bu dönemde, Theodoros Metokhites, Khora Manastırı’nı neredeyse baştan inşa etmiş, manastırda çok büyük ve zengin bir kütüphane kurmuştur. Bizans aristokrasisi arasında dinsel bir kurumu yaptırmak veya onarmak, onların bu dünyadaki prestijleri, Tanrı katında ise öbür dünya için yapılmış çok önemli bir yatırım olarak düşünülmekteydi.
Khora manastır kilisesindeki gerek mimari çözümleme ve gerekse mozaik, fresko süslemelerinde uyguladığı muhteşem ustalık ve ahenk ile dini tasvirlerin kronolojik bir uyum içinde, ikonografik olarak anlatımlarında da oldukça başarılı olmuştur. Bazı kaynaklara göre bu açıdan bakıldığında İtalya’da Giotto (1266-1337) ile başlayan erken Rönesans akımı ile birlikte Bizans’ta da yeni bir sanat akımının başlamasına öncülük ettiği söylenebilir.
Bu dönemde Kariye’yi diğer kiliselerden ayıran bir özellikde Meryem’in hayatını anlatan sahnelerin kabul gören Dört İncil’de dahi anlatılmamış olmasına rağmen, Apokrif İncillerden faydalanılarak kronolojik bir sıra halinde anlatılmasıdır.
KARİYE CAMİ OLARAK İLK NE ZAMAN AÇILDI?
Fatih Sultan Mehmet’in (1451-1481) 1453 yılında İstanbul’u fethi sırasında yapı, hiçbir zarar görmemiştir. Uzunca bir süre kilise olarak kullanılmaya devam etmiş olan Khora Manastırı Kilisesi, Sultan II. Beyazıd devrinde (1481–1512), Sadrazam Hadım Ali Paşa (Atik Ali Paşa) tarafından 1511 yılında camiye çevrilmiş ve yanına bir de medrese eklemiştir.
Yapı cami olduğu dönemlerde mozaiklerin açılıp kapanabilen ahşap kapaklarla örtülmüş olduğu yapıyı ziyaret eden gezginlerin anlatımlarından anlaşılmaktadır.
Kariye Cami’si, Bakanlar Kurulunun 29/08/1945 tarihli kararı ile Müzeye dönüştürülmüştür. Günümüzde Kariye Müzesi olarak adlandırılan bu anıt müze, Doğu Roma sanatında gerek mimarisi, gerek mozaik ve freskolarıyla oldukça ilgi çeken bir yapıdır.
KARİYE MÜZESİ ÖNEMLİ MOZAİKLERİ VE FRESKLERİ
- Meryem’in Ölümü sahnesi
- Hodegetria (Yol Gösterici) Meryemi
- Pantokrator İsa mozaiği
- Kurucunun İthaf Mozaiği
- İsa’nın Ataları tasviri
- Meryem'in ataları tasviri
- Diriliş (Anastasis) Sahnesi

Haberin Devamı