Bu hafta ilkokula başlayan minikler için uyum süreciydi. Onlarla birlikte biz ebeveynler de farklı duyguları deneyimledik.
İlkokul birinci sınıfa başlayan çocuklar için ders zili pazartesi günü çaldı ve okula uyum haftası başladı. Mini mini birlerin birçoğu okula başlamanın heyecanı ve korkusunu birlikte yaşıyor. Biz anne-babalar ise aynı duyguları farklı boyutlarda deneyimliyoruz. “Öğretmenini sevecek mi, arkadaşlarıyla anlaşabilecek mi, derslerde başarılı olacak mı?” gibi onlarca soru kafamızın içinde dolaşıp duruyor. Şimdiden “Bu akşam ödev var mı?” soruları yaşadığımız heyecanın göstergesi olarak Whatsapp grubundaki velilerin yazışmalarına yansıdı bile. Belki de ebeveynlerin mantık ve duygu durumu öğrencilerden daha karışık...
Oğlumun geçen yıl anasınıfına gittiği okulda, birinci sınıfa başlaması bizim için avantaj sağladı. Okul ortamı ve arkadaşlarının çoğunun tanıdık olması korkunun ve gerginliğin azalmasına neden oldu. Ama yine de uyum sürecimiz devam ediyor ve birinci sınıfa giden bir çocuğun annesi olmak gerçekten gerginlik yaratan bir durum.
Okulun ikinci günü yapılan ilk veli toplantısından öğretmenimize güvenimiz tam olarak ve önerilerini de beynimize kazıyarak çıktık. Öğretmen, öğrenci, veli üçgeninde ebeveynlerin bir adım geride durması gerektiğini; özel durumlar dışında böylesinin çocukların okula ve akademik hayata uyum sağlaması için daha sağlıklı bir yaklaşım olduğunu belirten öğretmenizin, teknoloji kullanımı konusunda söyledikleri toplantının önemli maddelerinden biriydi. Tabletlerinde video izleyen, oyun oynayan çocukların hızlı bir tempoya alıştıkları için derste sıkıldıklarını ve konsantre olmakta zorlandıklarını belirterek teknoloji kullanımına sınırlandırılma getirilmesi gerektiğini vurguladı.
Bağımlı olduğu kişi götürmesin
Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Oktay Aydın’ın önerileri de özellikle ilkokul birinci sınıfa başlayan öğrenci ve velileri için tavsiyeleri uyumu kolaylaştıracak türden.
Ağlamalar karşısında duyarsız olmayın ama abartılı teselli çabaları göstermeyin.
Ders zilinin çalmasıyla bazı çocuklar ilk kez okula merhaba derken bazıları uzun bir tatilin ardından sınıflarına dönecek. Peki uyum süreci nasıl olmalı? Uzmanlar anlattı.
Okulların açılmasıyla, hem çocuklar, hem anne-babalar hem de eğitimciler için heyecanlı bir süreç başlamış oldu. Özellikle, okul hayatına ilk kez adım atan çocuklar için ilk günler daha zorlayıcı olabilir. Kimi çocuk büyük bir keyif ve eğlence duygularıyla okula gelirken, kimi çocuklarda duygular yerini risk ve kaygıya bırakır. Çocuklar okula dönüş sezonunda çok fazla mücadele veriyor, ancak eğitimciler onlara yardım etmenin ilk adımının ebeveynlerin katılımı olduğunu söylüyor. Çınlayan ziller arasında neler olduğunu fark etmek, tüm yıl boyunca çocuğunuzun eğitiminde büyük bir iş ortağı olmanızı sağlayabilir.
Okulun kurallarına ve öğretmenlerine güvenin
Oktay Aydın, Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü’nde öğretim üyesi. “Beyin ve öğrenme ilişkileri”, “Üstün yetenekli çocukların eğitimi” konuları ihtisas alanı. Oktay Aydın, ebeveynlerin okulla birlikte başlayan uyum sorunları karşısında çocuğun hayatını kolaylaştıracak davranışlar sergilemeleri gerektiğini belirterek yapılması ve yapılmaması gerekenleri sıralıyor:
Yapılmaması gerekenler:
1- Çocuğun okula alışması için zamana ihtiyacı vardır. Çocuğa baskı yaparak bu sürecin aşılması mümkün değildir ve okulla ilgili olumsuz duygular yaşatır. Kesinlikle, çocuğun duygularını anlamalı, ağlamaması gerektiği söylenmemeli. “Ağlama, ağlayacak ne var ki?”, “Bütün çocuklar gidiyor, sen niye inat ediyorsun” gibi.
2- Okula gidecek mi diye gözünün içine bakılmamalı. Ebeveynin aşırı hassasiyeti, çocuğa kaygı olarak yansır. Böylece, yetişkinin bile yönetemediği bir tehdit algısı gelişir. Şunu unutmamak gerekir ki, normal şartlarda okula alışmayan hiçbir çocuk yoktur. Kimi çocuk kısa sürede, kimi çocuk ise biraz zamana yayılmış olarak. Ebeveynler, çocuklara abartılı şeyler anlatırsa, sürekli “korkulacak bir şey yok” anlamına gelecek şeyler söyler ve okulun bahçesinden, sınıftan çıkmazsa çocuğun işi oldukça zorlaşır.
3- Çocuk diğer çocuklarla kıyaslanmamalı. “Bak onlar ağlamıyor, sen niye ağlıyorsun?”, “Herkes okula gidiyor, tabi ki sen de gideceksin”, gibi cümleler çocuğun üzerinde ayrıca baskı yaratacaktır. Kimi zaman da ebeveynlerin “Ben de çocuktum, okula çok kolay alıştım, sen de alışırsın” gibi bir ifade kullanması hatalıdır.
Sonbahar güneşin cildiniz üzerinde yaptığı olumsuz etkileri gidermek ve kışa hazırlanmak için en ideal zaman. Sonbahara girerken yaptıracağınız cilt bakımları ile gençlik ve güzelliğinizi geri getirebilirsiniz.
Akciğer kanseri görülme sıklığı bakımından ikinci sırada, kanserden ölümlerin ise en önemli nedeni. Göğüs Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Celalettin Kocatürk ile akciğer kanserinin tedavisi ve cerrahinin önemini konuştuk.
Kanser çoğumuz için ürkütücü bir hastalık. Ancak her geçen gün kanser ile ilgili ümit veren yeni tanı, tedavi ve cerrahi yöntemlerde gelişmeler oluyor. Uzmanlar ise tedavi sırasında en önemli şeyin motivasyon, yanlış bilgilere kulak asmamak ve yanılgıya kapılmamak olduğuna dikkat çekiyor. Bunlardan biri de halk arasında yer alan, kansere bıçak değmez inanışı.
Liv Hospital Göğüs Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Celalettin Kocatürk akciğer kanseri tedavisindeki cerrahi gelişmeleri anlatarak yanlış inanışların terk edilmesi gerektiğini vurguluyor.
Akciğer kanserinde erken tanı mümkün mü?
Akciğer kanseri çoğunlukla erken dönemde bulgu vermiyor. Akciğerler hacim olarak büyük organlar ve bütün göğüs kafesini kaplıyor. Vücudumuzun birçok yerinde şişlik ya da tümör olduğunda ağrı olur ve uyarı verir. Ama akciğer dokusunda ağrı duyusu bulunmuyor, şikâyet yapmadığı için hastalar doktora başvurmuyor. Ancak tümör nefes borusuna yakınsa o zaman öksürük ve kanlı balgam yapıyor ya da tümör çok büyüdüğünde bulgu veriyor. Bulgu verdiğinde ise hastalık genellikle ilerlemiş oluyor. Bu nedenle akciğer kanserlerinin ancak yüzde 20’si ameliyat edilebiliyor. Akciğer kanserinde erken tanının tek yolu ise tarama programına katılmak. Kansere erken dönemde tanı koymak için riskli grupları tarama çalışmasına alıyoruz.
En riskli grup kimler?
Akciğer kanseri en sık 50 yaş ve üstündeki kişiler ile 25 paket/yıl daha fazla sigara içmiş olanlarda veya birinci derece yakınlarında kanser bulunan hastalarda görülür.
Görülme sıklığı nedir?
Deniz kıyısında ve tatilde olmanın rehaveti ile pek çok yiyeceği hesapsızca tüketebiliriz. Ancak, plajda alınan kiloları vermek için çok fazla uğraşmak gerekebilir.
Tatilde, deniz kıyısında yediklerimize çoğu zaman dikkat etmeyiz. Kumsalda erişebileceğimiz yiyecekler de çoğu zaman yüksek kalorili olur. Yediklerinize dikkat etmezseniz bir haftalık tatilden 2-3 kilo ile dönebilirsiniz “Tatilde canım ne isterse yer, sonra biraz hareket ederim” diyorsanız. Şişli Florence Nightingale Hastanesi’nden Diyetisyen Tuba Kayan Tapan, yediklerinizi yakmanız için gerekenleri anlattı.
Pizza (646 kal) + gazlı içecek (200 kal) = 846 kal
1 saat yüzme 530 kalori, üzerine 1 saat tempolu yürüyüşle (390 kal harcamış olursunuz. Yani 1 pizza ve gazlı içecek= 1 saat yüzme ve 1 saat tempolu yürüyüş anlamına geliyor.
Çocuklarına aşı yaptırmayı reddeden ailelerin sayısı 25 bine yaklaştı. Bu durumun toplumun aşılı kesimi için de tehdit oluşturduğunu söyleyen uzmanlar, ailelerin boş inanışlarla çocuklarını tehlikeye attığını belirtiyor.
Aşı karşıtlığı tartışması tüm hızıyla devam ederken, son bir yılda ülkemizde aşıyı reddedenlerin ve çocuklarına aşı yaptırmayanların sayısı da ciddi artış gösteriyor. Aşılarda alüminyum var, domuz ürünü var” türü asılsız iddialarla başlayan aşı reddi giderek artıyor. Sağlık Bakanlığı da bu durum karşısında aileleri bilinlendirmek için asi.saglik.gov.tr adresli bir internet sitesi kudu.
Acıbadem Altunizade Hastanesi Sosyal Pediatri Uzmanı Doç. Dr. Selda Karaayvaz, okul çağı çocuklarında daha belirgin olmak üzere aşı yaptırmayanların sayısının 25 bine yaklaştığını belirterek “Aşılar sayesinde yılda 2 milyon çocuğun ölümü engelleniyor. Daha büyük oranda da enfeksiyonlara bağlı hastalıkların önüne geçiliyor. Anne babalar ‘Aşılar zararlıdır ya da gerekli değildir’ şeklinde bir tuzağa kesinlikle düşmemeli” diyor.
Tarih de aşı reddiyle ilgili ibret verici yaşanmışlıklara işaret ediyor. Öyle ki yakın geçmişte Japonya’da boğmaca aşısı, Rusya’da karma aşı ve Fransa’da da kızamık aşısı tartışmaları nedeniyle aşı reddi artmış ya da ‘hastalık görülme oranları azaldı’ diye devlet sağlık politikaları sonucu bu aşıların yapılması sonlandırılmıştı. Ancak kısa süre sonra yaşanan ciddi salgınlar en fazla çocukları etkileyince bu ülkelerde aşılar yeniden kullanıma sunuldu.
Çiçek hastalığı yeryüzünden silindi
Doç. Dr. Selda Karaayvaz hem çocuklar hem toplum sağlığı açısından aşı reddinin salgın hastalıklara zemin hazırlayabileceğini belirtiyor: “Halk sağlığı uygulamaları içinde aşılar ilk sırada yer alıyor. Çiçek hastalığı tüm dünyada topyekün aşı uygulama başarısı sağlandığı için yeryüzünden silinmiştir. Dünya Sağlık Örgütü çocuk felci ve kızamığın da yeryüzünden silinebilmesi için çalışmaktadır. Bu da tüm toplumların hassas bireylerinin tam aşılı olması ile sağlanabilir.”
Modern yaşamın getirdikleri, değişen sınav sistememi çocuklar ve aileler üzerindeki baskıyı artırıyor. Çocukların başarı ve mutluluğu bulma yolları farklılaşıyor. Psikolog Prof. Dr. Acar Baltaş’ın önerileri anne babalar için bir rehber niteliğinde.
HIZLA değişen dünyanın kuralları bize her gün yeni şeyler öğretiyor. Hiçbirimiz kendi çocuklarını anne babalarımızın bizi yetiştirdiği gibi büyütmüyor. Her şeyin bu kadar çabuk değişmesi anne babaları kafasını karıştırıyor. Doğru yaptığımızı zannettiğimiz birçok konu aslında beklemediğimiz sonuçları doğuruyor. Türkiye’de insan ve iş hayatının sorunlarını çözmek için yıllardır çaba gösteren ve bu konuda kitaplar yazan seminerler veren psikolog, akademisyen, eğitimci Prof. Dr. Acar Baltaş, geçen yıl Türk ailelerini; çocuklarını, acı, üzüntü ve hayal kırıklıklarından uzak tutarak, “Kızarak yöneten ve her şeye hakkı olan patron çocukları” gibi yetiştirdiklerini söyleyerek eleştirmişti. İki çocuk babası olan ve bugünkü anne babaların yetiştirmek istedikleri iş dünyasında isimlerinden başarıyla söz edilen yöneticilere eğitim veren Acar Baltaş’a “Çocuklarımızı nasıl yetiştirelim” diye sorduk. Verdiği cevaplar hem çocukları büyütürken hem de kendi yaşantımızda rehberlik edecek türden.
Çocuklar için yaz tatilinin neredeyse yarısı geride kaldı. Biraz daha fazla uyku, oyun, eğlence, deniz-kum biraz da spor derken dersleri unuttuk, oğlumla kış aylarında olduğu kadar kitap okuyamaz olduk. Oysa araştırmalar günde sadece 20 dakika kitap okuyan çocukların okulda daha iyi performans gösterdiğini ortaya koyuyor. Ayrıca kitap okuak ömrü uzatıyor, günümüzde pek de bulunmayan empati yeteneğini geliştiriyor. Haftada beş kez günde 20 dakika kitap okumak, yılda 87 saati kitap okumaya ayırmak anlamına geliyor. Hepimiz gibi ben de; kitap okumanın akademik ve hayat başarısı üzerindeki olumlu etkilerini gösteren birçok araştırma ve haber okumuş olsam da, hafta başında abm Yayınevi tarafından mailime gelen bir gönderi yaz tatilinde oğlumla yeniden kitap okumama başlamama neden oldu. Gerçekten kısa bir ara vermiş olsak da birlikte kitap okumayı ve üzerine konuşmayı özlemişiz...
Anne babalarıyla kitap okuyan çocukların hem kelime hazineleri genişliyor, hem de olaylar karşısında neden-sonuç ilişkisi kurması kolaylaşıyor. Durum böyle olsa da araştırmalara göre 6 ile 8 yaş arasındaki çocukların yüzde 38’i, 9 ile 11 yaş arasındaki çocukların ise sadece yüzde 17’si kendileriyle birlikte kitap okuyan ebeveynlere sahip. Anne ve babaların çoğu, çocukları okuma yazmayı öğrendikten hemen sonra beraber kitap okumayı bırakıyor. Bu nedenle çocuklar, aileleriyle beraber kaliteli zaman geçirme, telaffuz ve kelime dağarcıklarını genişletme, öyküleri zihinde canlandırma ve yorumlama ile ileriki dönemlerde okuma alışkanlıklarını devam ettirme gibi olanaklardan mahrum kalıyor. Duygusal ve bilişsel zeka gelişimileri yavaşlarken ileriye dönük okuma alışkanlıkları da zayıflıyor.
Çocuk kitapları yayınlayan abm Yayınevi Genel Müdürü Çağla Acar, okuma etkinliği için okulda yapılan etkinliklerin yeterli olduğu yanılgısına düşülmemesi gerektiğini belirterek Acar şu önerilerde bulunuyor: “Çocuklar yaşları büyüdükçe sayfa sayıları daha fazla olan roman, öykü ve macera gibi kendi ilgi alanlarına göre kitaplara yöneliyorlar. Ebeveynler de kitap okumanın neresinde olacağına karar veremiyor. Ancak genelde çocuk kitabı olarak bilinen birçok eser ve klasik hem çocuklara hem yetişkinlere hitap ediyor. Aile, bu tarz kitapları belirleyerek aile içinde bir kitap kulübü kurup, o kitabı bölüm bölüm birlikte okuyabilirler. Daha sonra bu bölümler hakkında olumlu veya olumsuz etkilendikleri yerleri tartışabilirler. Günlük hayatlarından örnekler vererek kitabı daha da içselleştirebilirler. Böylece çocuklar hem kendi ilgi alanları dahilindeki kitapları bireysel olarak okuma keyfini yakalarlar hem de aileleriyle birlikte kitap okuma hazzının farkına varırlar.”
Eğlenirken öğrenmek isteyenlere
4 etkinlik kitabıyla dünyayı keşfedin
abm Yayınevi tarafından yayımlanan 4 farklı etkinlik kitabı çocukların hayal güçlerinin gelişmesi ve yaratıcılıklarının desteklenmesine yardımcı oluyor. Dev Labirent‘te pek çok hayvan, kitabın sayfaları arasındaki devasa labirentlerin içinde gizleniyor ve labirentlerden birine girdin mi, bil ki yalnızca en dikkatliler yolunu bulmayı başarabiliyor! Doğada Saklambaç: Ara, Bul ve Say!’da çöllerden kutuplara, vahşi ormanlardan okyanusların derinliklerine bulman gereken yüzlerce hayvan var! İsim Şehir Hayvan Bitki Eşya: 160’ı aşkın hayvan ve eşya, 150’yi aşkın bitki türü ise sizin tarafınızdan keşfedilmeyi, renklendirilmeyi ve tasarlanmayı bekliyor. Boya ve Tasarla: Benekleri, noktaları ve parmak izlerini kendi istediğin şeye dönüştür!