Çocuklarınıza ödül değil sorumluluk verin

Modern yaşamın getirdikleri, değişen sınav sistememi çocuklar ve aileler üzerindeki baskıyı artırıyor. Çocukların başarı ve mutluluğu bulma yolları farklılaşıyor. Psikolog Prof. Dr. Acar Baltaş’ın önerileri anne babalar için bir rehber niteliğinde.

HIZLA değişen dünyanın kuralları bize her gün yeni şeyler öğretiyor. Hiçbirimiz kendi çocuklarını anne babalarımızın bizi yetiştirdiği gibi büyütmüyor. Her şeyin bu kadar çabuk değişmesi anne babaları kafasını karıştırıyor. Doğru yaptığımızı zannettiğimiz birçok konu aslında beklemediğimiz sonuçları doğuruyor. Türkiye’de insan ve iş hayatının sorunlarını çözmek için yıllardır çaba gösteren ve bu konuda kitaplar yazan seminerler veren psikolog, akademisyen, eğitimci Prof. Dr. Acar Baltaş, geçen yıl Türk ailelerini; çocuklarını, acı, üzüntü ve hayal kırıklıklarından uzak tutarak, “Kızarak yöneten ve her şeye hakkı olan patron çocukları” gibi yetiştirdiklerini söyleyerek eleştirmişti. İki çocuk babası olan ve bugünkü anne babaların yetiştirmek istedikleri iş dünyasında isimlerinden başarıyla söz edilen yöneticilere eğitim veren Acar Baltaş’a “Çocuklarımızı nasıl yetiştirelim” diye sorduk. Verdiği cevaplar hem çocukları büyütürken hem de kendi yaşantımızda rehberlik edecek türden.

Haberin Devamı

Çocuklarınızı refahınıza değil hayatınıza ortak edin
Çocuklarımızı nasıl yetiştirelim?
Aileler çok küçük yaştan başlayarak çocuklarını refahlarına değil, hayatlarına ortak etsinler. Onları sorumluluk vererek ödüllendirsinler. Bu her yaşta çocuğun evin içinde hayata katılmak için yapmakla yükümlü olduğu ve bunun için ödüllendirilmediği etkinlikler olmalı. Ödül ancak teşekkür sınırında kalmalı.
Dünyaya almak için değil vermek için de geldiler
“Sorumluluk vererek ödüllendirin” diyorsunuz. Toplumdaki algı ise sorumluluk ve ödülü zıt kabul ediyor.
Hayatın bütününe baktığımız zaman, haklarımız; sorumluluklarımızı karşıladığımızda sahip olmamız gereken şeyler. Sorumluluğu içermeyen bir hak olmaz. İkincisi, çocuklara kendilerini fark ettikleri andan itibaren kazandırılması gereken bir özellik var. Onları sadece almaya geldiğimiz değil, aynı zamanda vermeye geldiğimiz bir dünyaya hazırlamak.
Bunu nasıl yapacağız?
Eğitime önem veren aileler, çocuklarına 1-2 yaşından itibaren kitap okuyor. Okudukları kitaplarda yardımlaşma öyküleri anlatıyorlar. Aileler hikayeyi çocuklarının tamamlamasını beklemeli. Bir cümle okuyor, “Ne olmuş” diyorsunuz? çocuk kendi hayal dünyasına göre tamamlıyor. İki-üç yaşından itibaren bu eğitime geçilirse, çocuk dünyaya sadece almak için değil, vermek için de geldiğinin bilinci oluşuyor. Bu ileride okulda yardımlaşmayı, iş hayatında ekip çalışmasını ve dolayısıylada başkalarıyla birleşerek sinerji yaratmayı, kendi gücünü başkalarının gücüne katarak daha iyi başarılar elde etmeyi sağlar.
İyi anne baba olmanın sırrı sabır ve şefkat
Nasıl iyi anne baba olunur?
Basitleştirirsek iki koşulu var. Birincisi sabır. Sabır nedir? Çocuğumuzun yaptığı ve bizim onaylamadığımız bir şeye dişimizi sıkarak katlanmak değil. Tepki vermeden önce durmak, soru sorarak başlamak, sorduğumuz sorunun içinden yeni bir soru çıkartarak devam etmek ve çocuğun da derinleşmesini sağlamak. İkinci koşul ise şefkat. Sevgi kelimesini kullanmaktan kaçındım. Çünkü birçok aile, çocuğunu çok sevdiği için istediği gibi yetiştiremediğini düşünüyor. Çok sevginin zararı yok. Hastalıklı ve sağlıksız sevginin zararı var. Nedir şefkat kelimesinin arkasındaki dayanak; kayıtsız şartsız arkasında olduğumuzu hissettirmek. Ve onu kendi kimliği ve özü ile kabullenmek. Hayalinizdeki insan olması için değil, kendisi için olmasını sağlamak.
Çocuğunuza aşkım, sevgilim diye hitap etmeyin
Çocuklarla kurulan sağlıksız sevgiye örnek olarak onlara seslenme biçimimiz var. Ona seslenirken söylediğimiz anneciğim, babacığım gibi sözler... Bu sözlerle çocuğun kimliğini yok ediyoruz. Çocuk niye annesinin annesi veya babasının babası olmuş olsun? Saçma bir hitap şekli çıktı böyle. Bu çocuğu kendinize yapıştırır bir kere. Bir diğeri de anne ve babaların çocuklarına sevgilim ve aşkım diye hitap etmesi. Bundan daha tehlikeli ve sapıkça bir şey olamaz. Bunun arkasındaki dinamiği anlamak için derin bir psikoloji bilgisine, freudiyen bir arka plana ihtiyaç yok. Babasının veya annesinin sevgilim, aşkım dediği bir çocuğun yetişkinlik döneminde karşı cinsle nasıl sağlıklı ilişki bir kurmasını bekliyoruz. Bunun enseste kadar yolu var diyorum. Ne gerek var buna. Çocuğun bir adı var. Anne baba aylarca düşünerek kafa patlatıyor. Sonunda bir isim veriyor niye o ismi kullamıyorlar?
Başarıyı üç şey sağlar
Hayat başarısını sağlayan şey nedir?
Hayat başarısını üç şey sağlar. Birincisi elinizden gelen en iyi şey ne ise onu yapmak. Yani fazla çaba harcamadan iyi yaptığınız şey nedir? Yatkınlığın tanımı budur.İnsan o faaliyet içerisinde yorulmaz, yorulsa da dinlenir ve aynı faaliyete döner. Az çabayla sonuç almak. İkincisi terlemeyi göze almak. Zora ve zahmete katlanmak. Üçüncüsü ise insan ilişkilerini iyi yönetmek. Bu gülmek, insanlara iltifat etmek değil sadece. Onu da içine alır ama onu aşan bir şey söylüyorum. İlişki içine girdiğimiz zaman insanlara kendini iyi hissettirmek. Bunun yolu soru sormak ve dinlemekten geçer. İnsanlara anlattıklarının içinden yeni sorular sormaktan geçer. İnsanlarla ilişkiyi iyi yürütmenini yolu, insanlara kendilerini iyi hissettirmekten geçer. Bu bir bağ kurarak sağlanır. Bağ kurmak, karşınızdakinin değer verdiği bir şeye değer verdiğinizi göstermekle gerçekleşir. Başarının yolu buradan geçiyor. Az önce de söylediğim gibi mümkün olduğu kadar çocuklara sorumluluk vereceğiz ve bu sorumluluklar karşısında onları ödüllendirmeyeceğiz. İkincisi çocuğumuzu hikaye okurken tanımaya çalışacağız. Bu cümleleri ona tamamlatarak olur. Çocuğumuzla bağ kurucağız. Çocuğumuza bir şey söylemeden önce mutlaka soru sorarak başlayacağız.
İşe alırken ne merak ettiğinizi soruyorlar ne bildiğinizi değil
Kurumsal şirketler nasıl insanlar arıyor? Bugünün dünyasının aradığı birinci özellik merak. İkinci özellik yılmazlık. Merak yeni şeyler öğrenmeyi getirir. Hepimiz sahip olduğumuz yeteneklerle başlayıp tamamlayamayacağımız bir değişim döneminde yaşıyoruz. Bizler homosapiensin son kuşaklarıyız. Yani homosapiens ve neandertaller arasındaki fark kadar, fark olacak bundan 50-70 sene sonra. Bu dünyaya ayak ayak uydurmanın tek yolu öğrenmek ve yeni beceriler kazanmak. Hayattaki başarı hikayeleriniz değil, duvara çarptığınız zaman o duvarın ötesine nasıl geçtiğiniz önemli. Dolayısıyla iş yerleri eleman alırken öğrenme isteğinize, ne sorduğunuza bakıyor. Soru sormak, cevap vermekten daha değerli. Bütün bunlar, başka insanlarla bağ kurmakla gelişebilecek özellikler.
Ergenlik öncesi spor okullarına gönderin
Yaz tatillerinde ergenlik öncesindeki çocukları mümkünse spor okullarına gönderin. Ama denetlediğiniz okullara... Çocuğu başarıya götürecek özellikler hayat becerileri. Bunlar okulda öğrenilmiyor, hayatta öğreniliyor. Bunları öğrenebilmesi için yolunu açmak lazım. Hepimiz kendi yaşadığımız ortama göre arkadaşlarımızla ilişkimizde birçok beceri kazandık. Aynı şekilde çocuklarında bu becerileri kazanabileceği ortamlar yaratmak lazım. Çocuklar karşılıklı etkileşim içinde olmalı. Ergenlik döneminden itibaren ise yaz tatilinde çocuklar mutlaka çalışmalı. Çalıştıkları zaman hayat becerilerini kazanacak, yetişkin dilini ve insan ilişkilerinde sınırı öğrenecekler. Karar vermeyi, sonuçlarıyla karşılaşmayı öğrenecekler. Bütün bunları anne babanın koruyucu şemsiyesi altında olmadan yapacaklar. İnsanların hayatta en zenginleştikleri dönem, hayatta en çok kullandıkları beceriler; esas işlerini yapmadan önceki yaşantılarından kaynaklanır. Çocuğu ne kadar çok hayatla karşı karşıya bırakırsak o kadar sorumlulukla ödüllendirmiş oluruz.
Çok oyuncağı olan çocuk yetişkin olduğunda ilişkilerinin kıymetini bilmiyor
Özellikle genç anne babalara bir tavsiyem de oyuncaklar konusunda. Çocuklarınıza alacağınız oyuncaklar sınırlı olsun. Büyük renkli, şatafatlı oyuncaklar almayın. Çünkü oyuncaklar sadece onlara aaa dedirtiyor. Çocukları geliştiren yapboz türü birbirne bağlanan şeyler tercih edin. Sınır koymayan ve oyuncak almaya imkanı olan ailelerde, çocukların kullanmadıkları yüzlerce oyuncağı oluyor. Çocuklar evden her çıktıklarında bir oyuncak alma pazarlığıyla çıkıyorlar. Eğer bu pazarlık yapılmazsa dışarda 2-3 oyuncak talep ediyorlar. Anneanneler, dedeler çocukları oyuncaklarla ödüllendirmeye, bu oyuncaklarla onların sevgisini kazanmaya çalışıyorlar. Oyuncağın verdiği heyecan ambalajını açana kadar sürüyor. Bu çocuklarda, hayata ilişkilere de aynı yönden bakmayı doğuruyor. İlişki de ambalajı açana kadar değerli. Ambalajı açtıktan sonra değeri bitiyor. Elindekinin kıymetini bilmesini sağlamak önemli.

Haberin Devamı
DİĞER YENİ YAZILAR