Ahmed Yesevî Hemedânîyi bir önder bildi

Yusuf Hemedânî'nin şöhretinden halifeleri de bir çok şey kazanmış ve onlar da büyük üne kavuşmuşlardır

Haberin Devamı

Müritler, kendisine Sultan Sencer'in adağını bildirdiler. O da onun işi için bir Fatiha okudu. Sonra Sencer'e gönderecek, yanılgı ve hatadan başka bir şeyi olmadığını söyledi? Dervişlerin ricası üzerine onlara, "Bizde Şer'-i Nebevî'ye (Peygamber'in şeraitine) uygun ne gördünüzse yazınız" dedi. Bunun üzerine dervişler onun siretini yazıp gönderdiler. Daha hayatında Abdu'l-Hâlik Ğucduvânî, ondan halifelerini sormuş, o da şu cevabı vermişti:

'Halife olacaksın'
"Benim halifem, Hoca Abdullah Berkî olacak, ondan sonra Hasan Andakî, ondan sonra da Ahmed Yesevî olacaktır" demiş ve Yesevî'ye dönere, "Hilâfet nevbeti sana erişince Türkistan vilayetine sefer edecek ve halife sen olacaksın" demişti. Gerçekten öyle oldu. Vefat edeceği gün, arkasını mihraba verdi, müritlerine su ısıtmalarını emretti. Sonra yüzünü dört halifesine ve orada bulunanlara dönerek, "Makamımıza Abdullah Berkî'yi bıraktık. Karşı gelmeyiniz. Sultan Sencer için yazdığımız adabı, müritlere ve ashabınıza söyleyiniz" dedi ve Ahmed Yesevî'ye dönerek Fâtır Suresi'ni, Yasin Suresi'ni, Nâzi'ât Suresi'ni okumasını emretti. Hatm bitince bir feryattır koptu.

Büyük bir ün kazandılar
Din hükümlerine ve Peygamber sünnetine son derece bağlılığı, şer'î ilimlerdeki kudretiyle devrinde şöhret kazanan Yusuf Hemedânî'nin geniş şöhretinden birçok şey halifelerine de geçmiş, onlar da az zamanda büyük bir ün kazanmışlardır. İşte Hoca Ahmed Yesevî, mürşidi ve hocası Yusuf Hemedânî'yi ilim ve faziletiyle, züht ve takvâsıyla bir önder bildi. Şeriat hükümlerine kuvvetle bağlı, i'tizâle (Mutezile mezhebi görüşlerine) düşman Türk hükümdarlarının hüküm sürdüğü bir devirde o da hocası gibi şer'î ilimlerde büyük bir vukuf kazandı ve ilmiyle, züht ve takvâsıyla o kadar tanındı ki Yusuf Hemedânî, ihtiyarlığında onu da diğer üç müridiyle beraber halifeliğe seçti (Siyeru A'lâmi'n-nubelâ': 20/66-69). İki halîfe Hoca Abdullah Berkî. Vefatı H. 555/M. 1160-61) ve Hoca Hasan Andakî (H. 466-552/M. 1073-1157)'nin vefatından sonra bir müddet Buhârâ'da tekkenin reisi olarak bulundu. Fakat (ne kadar sürdüğünü bilmemekle beraber, herhalde pek uzun olmadığını tahmin edebildiğimiz bir devirden sonra) bütün müritlerini dördüncü halife Hoca Abdu'l-Hâlik Ğucduvânî'ye bırakarak Doğu Türkistan'a, Yesi'ye geldi. Bu dönüşün hangi tarihe rastladığına dair kesin bilgimiz yoksa da birinci halife Abdullah Berkî'nin vefatından, yani H. 555 (M. 1160-61)'den sonra olduğu tahmin edilebilir. Bu takdirde Ahmed Yesevî'nin, Yesi'de uzun süre yaşamayıp, dönüşünden hemen on yıl sonra öldüğüne hükmetmek gerekir. Çünkü ölümü 562 (M. 1166-67)'dedir.

İslam hareketi
Ahmed Yesevî, Yesi'de yaşadığı yıllar içinde Türkistan'da çevresine binlerce mürit topladı. Esasen o sırada genel durum, tasavvufun yayılmasına çok elverişliydi. Melikşâh'tan sonra, Mâverâunnehr ve Horasan'ı aynı siyasi egemenlik altoda birleştirmiş olan Sultan Sencer ölmüş (552/1157-58), Hârizmşâhlar büyük bir İslâm devleti olma istidadını göstermeye başlamışlardı. Yine bu sıralarda Doğu Türkistan'da, Kulca yöresinde, Yedi-Su havalisinde kuvvetli bir İslâm hareketi gelişiyordu. İslâm Asya'sının her tarafında şeyhlerin geniş bir nüfuza malik oldukları, her tarafta tekkelerin yükseldiği bir sırada Ahmed Yesevî, Sîr-Deryâ havalisinde, Taşkent çevresinde, hatta daha kuzeydeki bozkırlarda şöhret kazandı. Etrafına Buhara ve Semerkand'da veya Horasan şehirlerinde olduğu gibi İran dil ve edebiyatına vakıf bilginler değil, İslâmiyet'e yeni fakat kuvvetli bağlarla bağlanmış olan saf, sade Türkler toplanmıştı.

Yeseviliğin temeli riyâzet ve zikirdir
Ahmed Yesevî, vefat edinceye kadar hikmet başlığı altındaki tasavvufi manzumelerini yazmaya devam etti. Çevresindeki müritlere, davranış ve sülük adabını, tasavvuf gerçeklerini, iç temizliğini ve güzel ahlâkı öğütlüyor, bunlara dair Arap ve Fars dillerindeki kitapları okuyamayanlara, hikmetleriyle yol gösteriyordu. Bir vakit namaz kılmayanın, domuzdan farkı olmayacağını söyleyecek derecede şer'î hükümlere bağlı olan Yesevî, her manzumesinde günahlarından söz ederek mağfiret dilerdi. Vahdet felsefesine en çok daldığı "lî ma'al-lah... Benim Allah ile öyle bir vaktim var ki o zaman bana ne bir melek, ne de bir peygamber yetişemez" makamından, "Mutu kable en temûtû: Ölmezden önce ölünüz" sarayından,"fe-nâ fülah: Allah'ta yok olma" deryasından en fazla söz ettiği zaman bile şeriat silahını unutmazdı. Esasen bu özellikler, Melâmetiyye akımını başlatmış olan Horasan Tasavvuf Okulu'nun da temel ilkesi olduğu gibi Bağdat Tasavvuf Okulu'nun da temel ilkesidir. "Yeseviliğrn temelini riyazet ve zikir oluşturur. Riyazet, müridin az yemek, az uyumak, az konuşmak gibi yollarla nefsine egemen olma, onu arındırma ve eğitme çabasıdır. Yesevî zikri açık (cehri) zikirdir. Zikir sırasında, müridin boğazından, bıçkıdan çıkan seslere benzer sesler gelir. Bu yüzden bu tür zikir, zikr-i erre veya zikr-i minşârî (bıçkı zikri) diye adlandırılmıştır. Yesevüerin bir başka önemli uygulaması da halvettir. Halvet, müridin, bir odada tek başına kalarak Allah'ı anmasıdır. Yesevffikte, namazı cemaatle kılmak, tan zamanı uyanık olmak, her zaman abdestli bulunmak, her an Allah'ın huzurunda bulunduğu bilincini korumak, her an ve her yerde içinden Allah'ı zikretmek, din ve tasavvuf büyüklerine uymak da önemlidir." (Memo Larousse: 1/335-337).

Yarın: Türk mutasavvıflarının özelliklerinden biri: Zikr-i Erre

DİĞER YENİ YAZILAR