İslam’ın yaşanmasındaki zorluklar (devam)

Doksanlı yıllardı. Yurt dışında katıldığım bir programdan sonra Türk hanımlardan bazılarının benimle görüşmek üzere beklediklerini söylediler. Programı düzenleyenlerden birinin evinde toplanmışlardı. Kapıdan girip henüz oturmuştum ki, açık olan televizyonun Türkiye kanalında ekrana, kadınların şeriata karşı yürüyüşleriyle ilgili haber ve görüntüler geldi. Hanımlardan biri çok sinirlenmişti, yüksek sesle tepkisini dile getiriyordu: “Şeriat İslam dinidir, İslam dinine karşı yürüyüşe nasıl izin verilir!” Ben, bu yürüyüşün İslam dini anlamında şeriata değil, bir devrin, kadınlar aleyhine Allah’ın emri olarak sunulmuş ve uygulanmış olan şeriat hükümlerine karşı olduğunu söyledim. Fakat hanımın sesi çok baskındı, benim sesim arada kayboluyordu.

Konunun inkârla ilgisi yoktu

Bir başka hanım, kendisinin bir süredir Kuran meali okuduğunu, şeriat denilen hukukla Kuran arasında farklar gördüğünü söyledi ve bazı örnekleri dile getirdi. Sinirlenmiş olan önceki hanım da kendi örneklerini sıralamaya başladı. “Kadınlar yönetici olamaz, erkeklere tabi olmak zorundadırlar. Kadınlar erkeklerin kaburga kemiğinden yaratılmıştır, eksik akıllıdırlar, unutkandırlar. Bu yüzden şahitlikte yarım erkek yerine sayılırlar, mirasta da yarım hisseleri vardır vs.” Ve ekliyordu: “Kuran’da yazılı olan şey nasıl inkâr edilebilir?”

Haberin Devamı

İnkârla ilgisi yoktu konunun, sadece doğru diye öğretilenlerin yanlışlığı, yapılmış olan tahrifat söz konusuydu.

Mümkün olur muydu?

Köprülerin altından çok sular geçti. Baş örtüsünün yasaklandığı bir dönemin yarattığı sıkıntıların çok önemli bir sonucu, baş örtüsünün siyasete taşınmasından sonra muhafazakâr kesimin kadınlarına eğitim kapılarının ardına kadar açılmasıdır. Kadınlar eğitim görebildiler, cahillikten kurtuldular, İslam dini de şeriatın bin yıllık iftiralarından aklanmış oldu. Olmasaydı, dindar kesimden bu kadar çok sayıda kızın yüksek tahsil yapması, daha sonra kamusal alanda çalışması, idareci olması vs. acaba mümkün olur muydu?

Evlerinde tutulmuşlardı

Bir yazarın şu ibaresini not etmiştim: “Demokrasiye bir türlü aklı yatmayan katı bir laiklik anlayışının vesayetinden çok şükür ki kurtulduk. Baş örtülü öğrencinin eğitim hakkını bile gasp eden bir düzenden, nihayet, baş örtülü kadınların kamu görevlerinde bile çalışabildiği, hakkaniyetli, özgürlükçü bir noktaya geldik. Beni en çok sevindiren bu gelişme oldu.” Bu ibareyi okuyan birisi sanır ki, kadınlar laiklikten önce baş örtüleriyle okuyorlardı da laiklik yüzünden okuyamaz olmuşlardı. Bin yıllık Müslüman hayatımızda, laiklik de yokken, kadınlar baş örtüleriyle birlikte niçin fitnedir diye evlerinde tutulmuşlardı acaba? Bence, laiklik anlayışı olmasaydı, bizler onun katı anlayışını aşmak için çalışmasaydık, İslam’ın yanlış yorumlanmasıyla bin yıl dayatılan şeriattan kurtulamazdık. Allah’ın emirleri doğru anlaşılabilir hale geldikçe daha da özgürlükçü olacağız.

Haberin Devamı
DİĞER YENİ YAZILAR