VEDA

11 Mart 2016

İki yıl önce Şubat soğuğunda Vatan okuyucularıyla buluşmuştuk.32 yıllık gazetecilik hayatımızın son iki yılında Vatan ailesine katıldık...Hayat felsefemizin gereği düşüncelerimizi açıkladığımızda ve ifadelerimizde kimseyi incitmemeye çalıştık...Belki sayısız defa incindik ama yine de fikirlere, değerlere ve kişilere savaş açmadık!***Bizler ülkede ve dünyada yaşadığımız olaylara herkesten farklı-belki de kimselerin göremediği- bir pencereden bakabilmenin ayrıcalığını yakalamaya çalıştık.Ve bu farklılığı paylaşmanın kavgasını verdik...Kimin neye inandığıyla ilgili değil, neyin doğru oluşuyla daha çok ilgilendik.12 yıl süren TGRT Genel Yayın Yönetmenliği görevimde her görüşe sahip meslektaşlarımla çalıştım ve 17 yıl Baş Başa programımda toplumun çok farklı kesimlerinden konukları ağırladım...Bin yıldan beri bu topraklarda bir arada yaşamanın sırrını keşfeden bizlerin bugün içine düştüğü durumu gördükçe üzülüyoruz...Ve tekrarlıyoruz; Çanakkale’de birlikte ölmesini bilen bir geçmişten vardığımız yer birlikte yaşamasını bir türlü öğrenememiş olmak, olmamalıydı!***Tavır gazeteciliği artık gelişmiş ülkelerde sona erdi...Sosyal medya kullanıcıları yüz yıllık kurumların ve duayen gazetecilerin, yazarların yüz binlerce adım ötesinde gezinirken, profesyonel medyamızda ise sabahtan akşama kadar hep aynı türkü söyleniyor!Gelişmiş ülkelerin basını dünyaya kendi ülkelerinin propagandasını yaparken, algı oyunları ve senaryolarıyla birlikteliklerini korurken, siyasetini ve aktörlerini güçlendirirken, bizdekiler siyaseti, devleti ve bürokrasiyi dizayn etme hastalığından vazgeçemiyor.Eleştiri ve ifade özgürlüğü başlığına sığınarak kelimeleri bir serseri kurşun gibi sayfalara ve ekranlara taşıma sorumsuzluğunun dozajı ne acıdır ki hala zirvelerde geziniyor.***Hepimizin aynı gemide olduğumuz gerçeğinden gittikçe uzaklaşıyoruz!Büyük felaketler sınırlarımızın yanı başında yaşanırken dahi ders almıyor ve bir şemsiyenin altında toplanamıyoruz...Savaşlardan beslenmeye devam ediyoruz.Gelecek kuşaklara büyük bir iç ve dış çatışmayı miras olarak bırakıyoruz...Mevlana, Yunus felsefesinden bahsediyoruz ama kin ve öfkelerimize de sürekli yenik düşüyoruz...***Ve artık Salı, Cuma ve Pazar günleri Milliyet’te yazmaya başlayacağız.Bir yere gitmiş değiliz...Ayrılmış da değiliz.Aynı şemsiyenin altında hayata ve yaşananlara dair fikirlerimizi, duygularımızı paylaşmaya devam edeceğiz.

Devamını Oku

Duvarlara çarpmak

8 Mart 2016

Tarafsız kalınca sanılıyor ki, ne haklıdan ne de haksızdan yanayız...Ortalıkta dolaştığımız zannediliyor!Oysa, bağımsız kalıyoruz...Çünkü, habersiz kaldığımız ve ayrıntılarını bilemediğimiz savaşlar yaşanıyor...Dün dost dediklerine, biz evvelki günden beri isyan edercesine bağırıyor “dost değil” diyorduk!Gülüyorlardı bize...Şimdi uykusundan daha yeni uyananları bu defa da biz gülerek seyrediyoruz...Haklı çıkmanın keyfini değil, aslında keyfiyetsizliğini yaşıyoruz...***Kimin neye inandığı beni hiç ilgilendirmiyor ama neyin doğru oluşu hepimizi ilgilendiriyor stratejisini hayatımızın her alanına taşımaya gayret ediyoruz...Ne tarafa dönerse orayı kıble ilan eden ve ayak üstü kırk bin yalan söyleyenlere de pek itibar etmemeye çalışıyoruz!Ne gazeteci, ne müteahhit ve ne de siyasetçi olduğu belli olmayan ip üstünde yürüyen cambazların ülkeyi idare edenleri ve etrafındakilerini kandırdığına şahit oldukça, anlıyoruz ki hala bağımsız kalmalıyız!***Bir zamanlar muhafazakar kesimde Sırrı Süreyya hayranları vardı...Çoğu da kırk yıllık dostumuzdu...Hayranlığın nedeni ise güya ezber bozuyormuş!Şimdi soruyoruz; gelinen bu noktada hayranlıkları yüzünden hiç utanıyorlar mı?Böylesine ezber bozan karikatür tiplere de, böylesine ucuz hayranlıkların peşinden at koşturanlara hep kuşkuyla bakmışımdır!Mir Dengi Fırat’a, PKK’nın ele başı APO’ya, Kandil Dağı’ndaki eşkiyalara, saz çalıp türkü söylüyormuş gibi milleti kandıranlara, aşiretleri barıştırıyormuş gibi gözüken ama rüzgar ne yana eserse pervane gibi güçlerin etrafında dönüp duranlara da...***Anlamakta zorlanıyoruz.Ordu mensuplarına operasyon çekildiğinin ilk günlerinde bağırdık; kumpas diye!Darbeci ve derin devlet iftirasına uğradık!Oysa, ilk dalgada tutuklanan generallerden birisiyle bir ay önce bir iftar sofrasında büyük bir kavgaya rağmen!Şike operasyonu olduğu dönemde BJK Yöneticisi idim ve Baş Başa programımda bu ülkede spor yazarı diye geçinen tipi tiplerle kumpas diye tartıştım...Başka şeylerle suçlandık!Daha sonra ne pis oyunların çıktığına şahit olduk!Ve olmaya da devam ediyoruz.Ama kimse de “sen haklı çıktın” diyecek kadar cesur olamadı...***İktidardaki ve muhalefetteki liderler; etrafındaki uyduruk danışmanlar, fırıldaklar, siyasetin bin menzil önünde giden sonradan paraşütlü ve uzaktan kumandalı ve ihaleci gazetecilerden kurtulamadığı müddetçe daha çok bağımsız kalmayı tercih edeceğiz...Çünkü, yıllarca bu komedi tiplerin yalan ve iftiralarıyla değerlendirmeye tabi tutulduk.Ankara’nın lüks restoranlarında muhafazakar gazeteci ve siyasetçi kadrosu şaraplarını yudumlayarak tezgah kutlamalarını yapıyorlardı...Ve gecenin ilerleyen saatlerinde yeni iftira oyunlarının planlarını kurguluyorlardı...Kısacası, kimin kim olduğunu biz biliyoruz...Hepsinin duvarlara çarptığını da görüyoruz.Daha neler göreceğiz!***Muhafaza etmesi gereken her değeri ayaklar altına alanlar ihanetin adını da değişim koydu!Dalkavuk danışman, gazeteci, iş adamı ve siyasetçi kadroların daha sonra perde arkasında çevirdikleri bütün oyunları ve nerelerden çıktıklarını ve kime çalıştıklarını da görüyoruz.Ve kim bilir daha neler göreceğiz, ilahi adalet sayesinde...Tarafsız kalıyoruz bazen...Ve bataklığın kurumasını bekliyoruz...Kuruyacağına da inanıyoruz...

Devamını Oku

Aklı telefona yüklemek!

4 Mart 2016

Teknoloji devleri kabul etmek istemese de, akıllı telefonlar basit bir yazılım programıyla dinleniyor muş!Bizler akıllı telefon kullanarak günlük hayatta bir çok işi kolaylıkla yapıyoruz ama kritik görevlerde olanların akılsız telefon kullandıklarına şahit oluyoruz...TLC Türkiye Televizyonunda hayatta kalma uzmanı Bear Grylls, Obama’yı Alaska’nın buzul bölgesi Exit Glacier’e yolculuğa çıkartan belgeseli izlediğimde ilginç bir diyalog dikkatimi çekti...Eriyen buzulların önünde selfie çekimi yapmasını isteyen Grylls’e, Obama gülerek şöyle cevap verdi;- Güvenlik gerekçesiyle akıllı telefon kullanmıyorum!***ABD, teknoloji üreten dev firmalarının ürettiği güvensiz telefonlarının satışına ise izin veriyor!Demek ki, akıllı telefonların hiç biri güvenli değil.İçerik paylaşım sitelerinden Reddit buna benzer öykülerle dolu.Örneğin bir gazeteci eşiyle arabada bir hastalığı hakkında konuştuktan sonra her internete girdiğinde o hastalığa ait ilaç reklamları görüyormuş.Demek oluyor ki, akıllı telefonun aynı zamanda bir de kulağı var!***BBC’de ise bu konu hakkında yapılan haber belgeselde; telefonun mikrofonu açılıyorsa ve telefon sürekli veri aktarıyorsa pilin hayatının çok daha kısa ve kişisel veri kullanımının tavana vurması gerekmez mi? Sorusuna yetkililer oldukça ilginç cevaplar veriyordu...Pen Test Partners Şirketi’nden siber güvenlik uzmanı Ken Munro ve meslektaşı David Lodge’a bir akıllı telefon uygulamasının bu şekilde casusluk yapıp yapılamayacağını sorduklarında, her türlü dinlenilmeye açık olduklarını söylediler.Haberimiz olmadan dinleniyor olabilir miydik?Siber güvenlik uzmanı Munro; “Başta ikna olmamıştım, kişisel öykülere dayanıyor gibi görünüyordu” diyordu ama yaptığı araştırmaların sonunda akıllı telefonların pek de akıllı olmadığını belirterek dinlenilmelere ve bu duruma “evet” diyordu...***Kısacası, akıllı telefon kullanan herkes kişisel verileriyle büyük bir tehlike altında...Gizli veya suç içeren bir iş ve eylem yapmak zorunda değilsiniz ama kişisel fotoğraflarınız, notlarınız, konuşmalarınız ve bilgileriniz her tehlikeye karşı kapıları açık durumda...Devletlerin ve istihbarat kuruluşlarının da bu durum işine geliyor...Bu yüzden ya akılsız telefon kullanacağız ya da telefonun her türünden uzak duracağız...Bu durumdan kaçınmak mümkün değil, tek çare aklımızı, kişisel verilerimizi telefona yüklemeyeceğiz...

Devamını Oku

Külfetli dostluklar

1 Mart 2016

Devletlerin dostu olmadığını, öncelikli sıraya göre menfaatlerin daha önemli olduğunu bilmeyen kalmadı artık...Mesele, bu dostlukları ve menfaatleri yönetebilmekten geçiyor!Ve süreçlerin nerede sonuçlanacağını kestirebilmek, görebilmek ise devleti yönetenlerin en önemli dönemecidir...Bu da kırk adım sonrasını tahmin edebilmekten geçiyor.Böylesine bir tahmini devleti yönetenlerin yapabilmesi için sağlıklı bir istihbarat yapısının işlemesi lazımdır!Çünkü, kimse oturduğu yerden strateji ve siyaset üretemiyor...***Hayaller başkadır gerçekler daha başkadır...92 yılında Körfez Savaşı sürecinde Irak’a gittiğimizde kamyonetlerin arkasına doluşan silahlı peşmergelerle Zaho, Erbil ve Dohuk kentlerinin dağlarında dolaşan Talabani ve Barzani, Türkiye’ye göre peşmerge idi.Ve biz Irak’ın toprak bütünlüğünü koruyalım derken dünya kamuoyunda Saddam yanlısı olarak bilinmekteydik!Bize o zaman denilseydi ki, bir gün bu adamların biri Başbakan ve diğeri de Cumhurbaşkanı olacak!Ve başta biz gazeteciler olmak üzere bu ülkeyi yönetenler ve kamuoyu bunu söyleyene deli deyip geçerdi...***Ve bu ülkeyi o zaman yönetenler dahil olmak üzere hepimiz daha sonra gördük ki, biri Başbakan diğeri de Cumhurbaşkanı oldu...Peşmergelerde ordu mensubu diye Irak’ın kuzeyinde üniformalarıyla dolaşıyor...Demek ki o süreçte bu ülkenin istihbaratı geleceği görememiş ve büyük oyunlara kendileri yenik düştüğü gibi devleti yönetenleri de yanıltmış!Bağdat’ta Tarık Aziz ve Taha Yasin Ramazan ile röportaj yaptığımızda ise yine birileri bize o zaman deseydi ki; bu adamlar bir gün cezaevine atılacak ve idam edilecek!Ve yine biz gazeteciler ve bu ülkeyi yönetenler ve kamuoyu bunu söyleyene deli deyip geçerdi...***Ve Amerika ile müttefiklerinin orduları Irak’ı alt üst etti ve Saddam dahil herkesi idam etti ve biz bunu hep birlikte gördük.Bu ülkenin kaderi görerek pozisyon almaktan artık çıkmalı...Belki de son yüz yılda ilk defa -son on yıldan beri- büyük oyunları bozmaya ve içinde yer almaya çalışan bir Türkiye gerçeği ile dünya tanışıyor ama sayısız karanlık senaryolarla bu ülke masadan kaldırılmaya çalışılıyor...Lakin, en büyük üzüntümüz ise içerdekilerle savaşımız bitmiyor ve hala da sürüyor!Kısacası, devletler ile ilişkilerimiz külfetli dostluklara dönüşüyor.Ödeyemeyeceğimiz faturalar önümüze konuluyor!Ve bu ülke büyük bir savaşın içerisine çekilmeye çalışılıyor...Rus krizinden dahi medet umarak içeriyi karıştırmaya çalışan lobiler neredeyse kına gecesi düzenleyecek...***Olmaz, olamaz diyerek meseleyi geçiştirmekle sadece günü kurtarmış oluyoruz...Oysa, ya olursa bu ülke ne yapacak? Sorusuna cevap aramaya daha çok kafa yormalıyız...Nice olmaz, olamaz dediklerimiz artık bir bir etrafımızda oluyor...Asıl mesele olursa biz ne yapacağız ve ne yapmalıyız kısmını kamuoyuna anlatmalıyız!

Devamını Oku

Çelişki Dağları...

19 Şubat 2016

Çelişki Dağları’nda geziniyoruz...Biz, Suriye’deki vahşete, göç dramına, denizlerde boğulanlara üzülürken, birileri gelip Ankara’da iki defa yüreğimizi patlatıyor...Bizlerin; onların çocuklarına ve bebeklerine, kadınlarına ve insanlarına atılan bombalar yüzünden yüreği parçalanırken, birileri mülteciymiş gibi gelip Ankara’da yüreğimizi parçalıyor...Hangisine yanacağımızı şaşırdık!İslam coğrafyası bataklığa dönüşmüş...Herkes şeyh, alim, hoca, aşiret, lider bozuntuları ve her taraf örgüt ve eli silahlı ve gözü dönmüş kara cahil kalabalığı...Son yüz yılda bu coğrafya bu hale nasıl geldi?Anlayan yok...***Çelişki Dağları’nda geziniyoruz...Biz, barış dedikçe, analar ağlamasın diye direttikçe, birileri ısrarla savaş ve analar ağlasın diyor...Birileri ülkemizin güneydoğusunda asırlardan beri büyük bir ihanet oyunu sahneliyor...Hendekler kazılıyor ve bu ülkenin evlatları asker, polis kurşunlanıyor...Ve Ankara’nın göbeğindeki siyasi uzantıları komedi oynar gibi başsağlığı diliyor...Olayın üzerinden iki gün geçmeden yine eşkiya kimlikleri ile siyasi söylemlerle olayı farklı yerlere çekmeye çalışıyor ve ihanet dağlarının mağaralarına sığınıyor!***Çelişki Dağları’nda geziniyoruz...Birileri, Ankara’da ve güneydoğu da pis oyun oynuyor...İnsanlarımız katlediliyor ve şehit düşüyor...Yine aynı birileri sürekli terör lanetliyor ve başsağlığı mesajları ile durumu idare ediyor!Rusya, Amerika, İran ve Batılı ülkeler terörü lanetliyor...YPG yaptı diye hatırlatıldığında ise “ucu açık bir soru işareti” diyerek dalga geçmeye devam ediyor!Ve manipülasyon senaryolarını da aynı anda devreye sokarak diyorlar ki, Türkiye’nin MİT’i yaptı...Peeees!İnsanın isyan edesi geliyor!***Çelişki Dağları’nda geziniyoruz...Kimse ihaneti üstlenmiyor...Hamama giden ve elbiseleri çalınan adama “yalan söylüyorsun” diyen hamamcıya isyan eden adamın “Hamamda çalınmadıysa, buraya peştemal ile mi geldim!” Dediği gibi biz de soruyoruz dünyaya; bu bombaları kim patlatıyor?Terörle mesaj veriliyor, Türkiye yeni haritalar dizaynın yapıldığı masadan kaldırılmak isteniyor...Ve bizleri pis bir savaşa sürüklemek isteyenler hemen her gün yeni bir oyun sahneye koyuyor...İzler karışık...Kim tilki, kim kurt, kim çakal biliyoruz da, bugüne kadar bizden ne istendiğini de tahmin edebiliyoruz...Lakin, Türkiye ve bu millet artık sabrının son demlerini yaşıyor...Karşımızdakiler galiba bu gerçeği daha bilmiyor...İhanete gebe kalanların doğurduğu bu süreçlerden de başını eğmeden geçip gider bu kervan...İşte bunu bilen yok!Ölüm, bir gün herkesi mağlup edecek...Dünyanın kazananı yok...Unutulan büyük gerçek de bu!

Devamını Oku

İnat çizgisi...

16 Şubat 2016

82 yılından itibaren bu ülkenin gündeminden düşmeyen bir çok konu var, bunlardan biri de; Anayasa ve Değişiklikler!Mesleğe başladığımız tarihten bu yana otuz yıl aşkın bir süreden beri TBMM Anayasa değişiklikleri ile uğraşıyor...Kanunları değiştiriyor!Değişim bir türlü bitmiyor...Peki, yerine ne koyuyor?Avrupa’dan uyarlama...İçtihatın referansı; Avrupa insan Hakları Mahkemesi Kararları...Ve AB Müzakereleri ile açılan fasıllardan dolayı uyum yasaları...***Danıştay Üyesi dostumuz Doç. Dr. Selami Demirkol ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde yargıç olarak görev yapan Dr. Emre Akbulut bu konuda bir kitap yayınladı...Türkiye Adalet Akademisi Yayınları’ndan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarına Dayanılarak Türkiye’de Yapılan Anayasa ve Yasa Değişiklikleri başlığı adı altında toplanan kararlara baktığımızda hukukun neresinde kaldığımızı anlıyoruz...Hukuk ve kanunlarımızın da insan odaklı olmadığını da...***2000-2013 tarihleri arasında yapılan değişiklikler ve örnek kararları toplayan dostlarımız diyorlar ki;- Türk hukuk yapısı, Avrupa Hukuku ile entegre edilmeye çalışılmış ve şekillendirilmiştir. Sadece hukuk yapımızı şekillendirmekle kalmamış, aynı zamanda günlük yaşantımız ile birlikte, gelecek kamusal politika ve hedeflerimiz için de eksen alınmıştır!Ve bir de uyarı da bulunuyorlar;- İşlev gereklerini samimi olarak yerine getirmede yasama ve yürütme erkleri, başarılı olarak nitelendirilebilecek bir sonuç üretme gayreti ortaya koymuşlardır. Ancak, yargı erkinin aktörleri olarak görülen hakim ve savcılar ile yüksek yargı üyeleri, işlev gereklerini yerine getirmede hiç de samimi ve başarılı bir tablo çizememişler; hatta kimi zaman direnç ve inat çizgisinde yaklaşımlar sergileyebilmişleridir!***Ve işte bir kez daha diyoruz ki; darbe anayasası ile 34 yıldan beri yoluna devam eden ve yamalı bohçaya dönüşen ve bu ülkeyi geleceğe taşıyamayan ve odağında insan ve yaşantısına dair kırıntılarla yetinen bu Anayasa’dan artık kurtulmak gerek!Yeni bir Anayasa...Ve yeni bir sistemle belki bir yüz yıl daha yola devam etmeyi herkes düşünmelidir...Yoksa, bu inat çizgisini çizerek hak ve adaleti sağlamış olmuyoruz!

Devamını Oku