Yaşlılık lekelerinden kurtulun

13 Temmuz 2015

Yaşlılık lekeleri nasıl oluşur?

Yaşlılık 65 yaş üzeri olarak tanımlanır ancak doğumdan itibaren başlayan bir süreçtir. 20 yaşına kadar büyüme ve gelişme olarak görülen değişiklikler, bu yaştan sonra yaşlanmanın başlangıcıdır. Yaşlanma sürecinde deride metabolizma ve dolaşım azalır. Deri incelir ve hassasiyeti artar. Özellikle kollejen ve elastik lifler, hücreler arasındaki dolgunluk veren yapılar ve yağ dokusunun da azalması ile birlikte yanaklarda çöküntüler, renk değişikliği yani sararma, lekelenmeler oluşur. 45 - 50 yaşlarında oluşmaya başlayan ‘Lentigo’ olarak tabir ettiğimiz, yaşlılık lekeleri derinin üst tabakasında kahverengi pigmentlerin birikmesi ile oluşur.

Çoğunlukla ellerin üstünde, burun ve çevresinde daha gözlemlenir. En önemli nedeni, güneş ışınlarıdır, ışınların içerdiği ultraviyole ışıkları, cilt üzerinde hücreleri hasara uğratan serbest radikal oluşumuna, serbest radikaller ise cildin üst tabakasında, pigmentlerin yani deriye renk veren oluşumların, yoğun bir şekilde bir araya gelerek, yaklaşık 1-2 cm büyüklüğünde kahverengi bir görünüm oluşmasına sebep olurlar. En sık görüleni güneşe bağlı olan solar lentigodur. Fazla güneş ışığına maruz kalmış kişilerde, güneş yanıklarından sonra sırt, omuz ve gövdede derinin soyulmasının arkasından lentigolar görülebilir.

Yaşlılık lekelerini önleyici ürünlerin cilde etkisi nedir?

Topikal olarak uygulanan kremler ve losyonlar, yaşlılık lekeleri hafifletilebilmektedir ancak bu noktada önemle bahsedilmesi gereken konu, yaşlılık lekelerinin oluşmadan önlenmesi ve bunun için de mutlaka iyi bir güneş kreminin, yaz kış her mevsim cilde uygulanmasıdır. Oluşmuş lekeler için kullanılan kremler ise, içeriğindeki maddeler ile, öncelikle cildi serbest radikallere karşı korurlar, hücre yenilenmesini desteklerler, cilt yüzeyindeki geniş pigment kümelerini mikroskobik taneciklere bölerek ciltteki eşit olmayan görünümü gidermeye yardımcı olurlar, etki mekanizmaları bu şekilde çalışır.

Yaşlılık lekelerini önleyici ürün seçiminde nelere dikkat edilmeli?

Serbest radikallerin leke oluşturması engellemek amacıyla, antioksidan içeren maddelerin, çeşitli yollarla vucuda alınması gerekir. Kremler içeriğinde, vitamin C, vitamin E, glutadyon, lipoik asit, silisalik asit, buğday ve soya özleri, koenzim Q 10 veya renk açıcı alpha arbutin gibi maddeler içermelidir. Örneğin koenzim Q10 vücutta doğal olarak üretilen güçlü bir antioksidandır. Cilt ve diğer vücut hücrelerini serbest radikallerin zararlarından korur.

Aynı zamanda enerji üretimi ve bağışıklık sisteminin fonksiyonları üzerine de etkilidir. Koenzim Q10 açısından zengin olan gıdalar somon, tuna gibi yağlı balıklar ve ciğer olarak sayılabilir. Ayrıca bu enzimi içeren kremler ve çeşitli cilt bakım ürünleri de piyasada bulunmaktadır. Çok güçlü bir antioksidan olduğu için, yaşlanma ile ilgili cilt problemlerinde, sıkça başvurulan bir maddedir.

Devamını Oku

Cildimiz neden yaşlanır?

29 Haziran 2015

Yaşlanma cildimizin doğal bir sürecidir. Her insan er yada geç yaşlılık belirtilerini göstermeye başlar.

Cilt altında yağ dokusunda meydana gelen kayıplar nedeniyle, göz dudak ve burun çevresinde derin kırışıklıklar oluşurken, yanak ve gıdı bölgesinde ise sarkmalar meydana gelir. Cilt altı yağ dokusunun kaybı, cildin dolgun ve bakımlı görüntüsünün de kaybına sebebiyet verir. Bu durum özellikle yanaklar ve dudaklarda son derece belirgin bir şekilde seyreder.

Ancak yaşlanma sürecinin başlaması ve hızı her insanda aynı değildir. Peki, bu duruma ne sebep olmaktadır?

Uzun yaşam geni Klotho

Canlı organizmaların anatomik ve fizyolojik değişimini ifade eden yaşlanmada, genetik faktörler önemli bir etkendir. Son yıllarda hayvanlar üzerinde yapılan bilimsel araştırmalarda, yaşlanma sürecinde aktif rol alan bir genin varlığı tespit edilmiştir. Keşfedilen bu gene ise Yunan Mitolojisi’nde insanların hayat ipliğini eğiren tanrıçanın adına ithafen “Klotho” denmiştir.

Yapılan çalışmalar, Klotho geninin aşırı etkinliğinde hücrelerin ömrünün uzadığı, hasar görmesi halinde ise yaşlanmayı hızlandırdığı tespit edilmiştir. Cilt yaşlanması ile ilgili yapılan bu çalışmalarda adeta çığır açan bu keşif, güzellik ve bakım sektörünün gündemine yeni bir olguyu yerleştirmiştir.

Cildinizin yaşlanmasını durdurmak için ne yapmalı?

Cildimizde yıllar ile birlikte ortaya çıkan yaşlılık belirtilerini yavaşlatmak için, yaşlanmaya neden olan hem iç faktörlere, hem de dış faktörlere karşı önlem almak gerekmektedir. Cildimizin doğal yaşlanma sürecini hızlandıran dış koşullara karşı önlem almak, yaşlanma belirtilerini minimize ederken, sürecinde daha yavaş ilerlemesini sağlayacaktır. Cilt yaşlanmasının sebeplerinden biri olan güneşin zararlı UV ışınlarına karşı, yüksek koruma faktörlü güneş koruyucular kullanmak, cildin nem dengesini koruyacak, zararlı kimyasal içermeyen nemlendiriciler kullanmak, egzersiz yapmak, cildi temiz tutmak, düzenli olarak cilt yapınıza uygun bakım yaptırmak, yaşlanmaya neden olan dış faktörlere karşı cildimizi koruyacaktır.

Devamını Oku

Moda sağlıkla savaşıyor olabilir mi?

22 Haziran 2015

Dar pantolonlar, vücuda uygun olmayan iç çamaşırları, düşük bel pantolonlar, çok bol giysiler, naylon çoraplar, yüksek topuklu ayakkabıların vücuda ne gibi etkileri olur? Vücut şeklinde ve cildin yüzeyinde deformasyona sebep olur mu?

Elbette ki, vücuda uygun olmaya her türlü kıyafat, vücut yapısına da, cilde de zarar verir. Soruda bahsedildiği gibi, örneğin dar pantolonlar, kalça kemikleri çevresindeki sinirlere baskı ve buna bağlı olarak ağrı yapar, bu ağrılar rahimde iltihaplanmalara, sislit ve mantara kadar ilerleyebilir. Ancak zararları sadece ağrıyla sınırlı değildir. Erkeklerde risk daha fazla olmak üzere, bayanlar da dahil, kısırlık tehditi ile karşı karşıya kalınmaktadır. Dermatolojik açıdan da, görüntü bozukluğu yaratan hastalıklara sebep olur. Bunun yanında son zamanlarda çok fazla rağbet gören düşük bel pantolonların da ciddi zararları vardır. Dermatoloji bilim dalının son zamanlarda fazlaca üzerinde durduğu bir konu olan bölgesel yağ birikimlerinin en önemli sebeplerinde biri, düşük bel pantolonların bel çevresindeki yağ dokusunu artırmasıdır. Bu giyim tarzı benimsenmeye başlandığından beri, özellikle kadınlarda bel etrafı kalınlaşmaya başlamıştır. Bu sorun daha sonra, diyabet, kalp-damar hastalığı ve yüksek tansiyona zemin hazırlamaktadır. Ayrıca belkemiğinin tam altındaki sinirlere baskı yaparak kalçalarda ‘paresthesia’ adı verilen bir yanma hissine neden olur.

Vücuda uygun olmayan iç çamaşırlarına gelince, kadınlarda tanga ve sıkı sutyenler, erkeklerde ise slip külot tercih edilmemesi gereken ürünlerdir. Tanga, tasarım olarak bakteri üretimi ve transferi için oldukça rahat bir zemin oluşturur. Çeşitli vajinal enfeksiyonlara, idrar yolu rahatsızlıklarına, genital bölgede tahrişe yol açar. Ayrıca çamaşırların pamuklu olması çok önemlidir. Sentetik kumaşlar teri de emmediğinden, enfeksiyona neden olurlar. Erkeklerin de, oluşabilecek tahrişten dolayı boxer tercih etmeleri daha uygundur.

Giysi kumaşlarının nasıl olması gerekir? Mevsime göre renk seçimleri?

İnsan vücudu soğuğa ve iklim koşullarına karşı korumasızdır. Bu nedenle, her şeyden önce, sağlığın korunabilmesi için, seçilen kumaşlar dış ortam koşullarına uygun olmalıdır. Yaz aylarında fazla kalın olmayan, kış aylarında ise üşütmeyecek giysiler giyilmelidir. Cildi tahriş etmeyecek, allerji yapmayacak, teri emebilecek özellikteki maddelerden yapılan kumaşlar, ciltte oluşabilecek rahatsızlıkları engeller. Kış mevsiminde, koyu renk, kalın ve yünlü kumaşları şeçmek, yaz mevsiminde ise ince, açık renkli, hafif, daha az terleten ve bol giysiler seçmek gerekir. Pamuklu, keten ve ipek kumaşlar uygun kumaş türleridir.

Ne tür ayakkabılar ayaklar üzerinde ne gibi etkiler bırakır? Ayakkabı seçerken nelere dikkat etmek gerekir?

İnsan vücudunda en büyük yük ayaklar üzerindedir. Ayrıca yürürken bu yük daha da artar. Düşünün ki, saatte 6 kilometre hızla yürüyen bir insan, gün boyunca toplam bin ton yük basmaktadır. Ayakkabının icadı aslında bu yükü en aza indirgeyip, eşit şekilde yayılmasını sağlamaya dayanır ancak günümüzde ayakkabı, sosyal konumunu gösteren bir araç halini almıştır. İşte bu yüzden de ayakkabı kaynaklı pek çok rahatsızlık ortaya çıkar. Uzun topuklu ve ucu sivri ayakkabıların oluşturduğu en büyük sorunlardan biri, hiç şüphesiz ki nasırdır. Sıkışan parmaklar üstüste bindiğinden, zamanla ağrı veren nasırlar ortaya çıkar. Bunun yanında çekiç parmak deformitesi ve tırnak batması, ‘Halluks valgus’ denilen baş parmağın dışa doğru anormal derecede açılanması da diğer rahatsızlıklardandır. Uzun topuklu ayakkabılar aynı zamanda çeşitli kemik hastalıklarına da sebep olur. Eğer ayakkabı ille de topuklu olacaksa, en azından tabanı geniş olmalıdır.

Spor ayakkabılarına gelince, yukarıda bahsettiğimiz topuklu ve dar ayakkabılara bakılınca en rahatı spor ayakkabı gibi görünse de, herkesin dikkatinden kaçan bir nokta vardır. Her gün giyilen bir spor ayakkabı, bir tuvaletten 75 kat daha fazla mantar üreme hücresi taşır. Bir yandan nasır gibi problemleri engellerken, diğer taraftan mantar gibi havasızlıktan oluşan rahatsızlıklara yakalanmamak gerekir. Bu nedenle bu ayakkabıların bakımı çok iyi yapılmalıdır. Her gün kullanıldıktan sonra mutlaka havalandırılmalı, dolaba hapsedilmemelidir. Ayrıca spor ayakkabıda, mutlaka pamuklu çorap hergün değiştirilerek- kullanılmalıdır. Ayakkabı alırken, öncelikle kendi ayak yapımızı incelememiz ve ona göre bir ayakkabı seçmemiz gerekir. Örneğin, ayağı çok geniş ya da başparmağında kemik çıkıntısı (halluks valgus) olan biri, önü geniş ve yuvarlak kesimli bir ayakkabı seçmelidir

Devamını Oku

Botoks hakkında her şey

15 Haziran 2015

Kadın ve erkeğe uygulanacak botoks birbirinden farklı mıdır? Örneğin, doz olarak, uygulanan bölge olarak vb. ne gibi farklar var?

Evet, kesinlikle farklıdır. Erkeklerin cildi çok daha kalındır ve bu nedenle çizgiler de aynı paralelde derin olur. Özellikle alın ve göz çevresindeki çizgiler çok belirgindir. Kadınlarda bu çizgiler daha hafiftir. İşte bu anatomik farklılıklar nedeni ile, erkeklere verilen doz ve uygulanan noktalar da farklılık gösterir. Erkeklere yapılan botulinum toksinde genel hedef, yorgun görünen yüzü, daha canlı ve dinamik göstermektir. Dolayısı ile sıfır kırışıklık yerine, derin çizgileri yüzeyselleştirmek erkeklerin hem kendine daha çok yakıştırdığı hem de mutlu hissetmelerini sağladığı bir uygulamadır. Kadınlarda ise tam tersi, tamamen çizgileri (özellikle alın çizgilerini) yok etmek, düz bir alına sahip olmalarını sağlamak genel hedeftir. Bir başka farklılık da kaş kaldırma uygulamasında karşımıza çıkar. Kaş kaldırmak bayanlar için çok önemli iken ve çekinmeden gerçekleştirilebilirken, erkeklerde, daha dikkatli davranılması gerekir çünkü erkeklerin kaş ve göz arasındaki mesafe açıldığında, hoş bir görünüm ortaya çıkmaz, o nedenle özellikle bu bölgede de farklı noktalara uygulama yapılır.

Yağlı ve kuru cilde botoks uygularken özellikle dikkat edilmesi gerekenler neler?

Kuru ciltler çok çabuk kırışır ve çizgiler ne yazık ki derin olur. Yağlı ciltlerin kırışıklıkları daha az olur ve daha geç oluşur ancak bu cilt tipinin de, kuru ciltlere göre daha çabuk sarkma gibi bir problemi olur. Bu nedenle kuru ciltlerde, alın göz çevresi ve ağız kenarlarındaki agresif kırışıklıklara yönelik uygulama yapılırken, yağlı ciltlerde, hem bu bölgedeki kırışıklıkları hafifletirken, aynı zamanda da cildi yukarıya doğru çekecek kaslara uygulama yapmak en doğru sonuca ulaştırır.

Yazın mı yoksa kışın mı botoks uygulanması daha uygun bir zaman dilimi olur?

Botulinum toksin uygulamasının bir mevsimi yoktur ancak yaz mevsimi tatil zamanı olduğundan ve güneşten dolayı daha fazla mimik kullanıldığından, yaza girerken uygulama yaptırmak çok doğru zamandır.

30 yaşında birisine yapılan botoks ile 60 yaşında bir kişiye uygulanan botoks arasında ne gibi farklar var? (Dozu, çeşidi, uygulama alanları vb.)

Devamını Oku

Güneş yanıkları

9 Haziran 2015

Direkt güneş ışığının sorumlu olduğu ve en sık görülen cilt sorunu; akut ve kronik güneş yanıkları ve bunun doğurduğu olumsuzluklardır.

Günümüzde gerek sağlıklılığın bir işareti olarak, gerekse “moda” olduğu için “bronz bir tene kavuşmak” herkesin isteği ve özlemidir. Ancak bronz bir tene sahip olmak isterken, uzun ve kısa vadede çok ciddi problemler yaşanabilmektedir. Güneş yanıkları; ışınların dik geldiği anlarda çok kısa sürede 2-4 saat içinde ortaya çıkabilir. 12 saatte en üst şiddete ulaşan yanıklar, 72 saatte de giderek etkisini kaybetmeye başlar.

Güneş yanığında, önce deri bütün olarak kızarır, sonra içi sıvı dolu sivilce gibi küçük kabarıklıklar meydana gelir. Bu sırada deri sıcak ve hassastır. Yanık ilerledikçe derinin daha alt tabakalarda bulunan sinirlerin uçları da etkilenmeye başlar ve şiddetli ağrılar ortaya çıkar.

Bulunulan ortam rüzgarlıysa ve denizden yansıyan ışınların da etkisiyle güneş altında kalınan süre artmışsa yanığın hemen fark edilmeyeceği unutulmamalıdır. Yanık fark edilip güneşli ortam erken terk edilirse, yanma durur ancak fark edilmezse, küçük sivilce şeklindeki kabarıklıkların birbirleriyle birleşerek “bül” adı verilen daha büyük içi sıvı dolu kesecikler meydana gelir.

İyileşme dönemine girildiğinde, kaşıntı oluşur, yanık nedeniyle ölmüş olan cildin en üst tabakası 5-7 gün içinde soyulur, ciltten atılır ve alttan yeni deri dokusu gelmeye başlar.

Su toplayacak şekilde yanmış olan deri bölgesinin yüzde 10’un üzerinde olması veya yanığın yüksek ateşle seyretmesi halinde ya da yanık yerlerinde yaralar oluşması ve bunların üzerinde iltihap gelişimi söz konusu olmuşsa, acil müdahale yapılması gerekir. Çünkü yanık nedeniyle oluşan sıvı kaybı sonucu yaşamsal organlarda hasarlar ve enfeksiyon nedeniyle de ciddi durumlar oluşabilir.

TEDAVİ

Güneş yanığında derinin soğutulması ilk önce yapılacak işlemdir. Soğuk suyla ıslatılmış kompres uygulanması, ağrı kesici ve ateş düşürücülerin verilmesi, tüm vücut soğutulduktan sonra yağlanarak derinin nemini koruması da önemli bir müdahaledir.

Devamını Oku

Güneş bağışıklık sistemimizi bile bozabiliyor

1 Haziran 2015

Artık hepimiz güneşin zararları hakkında genel bir bilgiye sahibiz. Hangi saatlerde kaç saat güneşte kalınmalı, güneş koruyucular hangi faktörü taşımalı gibi konular, hemen herkesin aklına net bir şekilde yerleşmiş konulardır. Ancak güneşle ilgili henüz bu derece iyi bilinmeyen başka gerçekler de vardır. Örneğin, bağışıklık sistemimiz üzerindeki olumsuz etkileri. Maruz kalınan UV ışınları, cilt hücrelerindeki DNA’larda mutasyonlara yol açar ve bağışıklık sisteminde bir baskılanmaya neden olur. Mutasyon, bir canlının genetik yapısında meydana gelen değişmedir ve en korkutucu yönü nesilden nesile aktarılıyor olmasıdır. DNA’da oluşan mutasyonda, düzenli bir şekilde sentezlenen protein veya enzim bozulur. Böylece canlının, proteinden dolayı yapısı, enzimlerinden dolayı metabolizması değişebilir. Bir gen mutasyona uğradıktan sonra kararlı hale gelir ve tekrar eski haline dönmek için herhangi bir eğilim göstermez. Güneşten kaynaklı tüm bu nedenlerle zayıflayan bağışıklık sistemi, mikroplara karşı yüzde 50 daha az cevap vermeye başlar, yani vücut dışarıdan gelebilecek hastalıklara karşı yarı yarıya güçsüz düşer. Cilt kanserlerine direkt sebep olarak gösterilen güneş, aslında önce bağışıklık sistemini zayıflatır. Hücre DNA’sı içinde p53 adında, tümörleri baskılayan bir gen yer alır. Temel görevi hücrelerin kontrolsüz ve hatalı büyümesini engellemektir. Güneşin p53 geni üzerinde yarattığı mutasyon, kansere yol açan hücrelerin kontrol edilmesini yavaşlatır ve kansere daha kolay yakalanma riski artar.

Güneşle ilgili bir diğer önemli unsur, dudaklara güneş koruması konusunda gereken önemin verilmemesidir. Dudak derisi vücuttaki diğer derilere göre büyük dezavantajlara sahiptir çünkü çok ince ve korumasızdır. Güneşten korunma mekanizmasına sahip değildir ve bronzlaşmazlar. Ter bezi yoktur veya cildi koruyan- esnekleştiren koruyucu yağ tabakaları bulunmaz. Çok ince ve ölü tabakaya sahip mukoza zarıyla kaplıdır. Tüm bu etkenlerden dolayı, dudaklar kolayca zarar görür, içi boşalır, çevresi kırışır ve her şeyden önce kansere davetiye çıkarır. Bu nedenle mutlaka, dudaklarınızı korumak için, SPF’li stik veya dudak merhemleri tercih edilmeli ve her gün dışarıya çıkarken kullanılmalıdır.

Devamını Oku

Güneş hakkında bilmemiz gerekenler

27 Mayıs 2015

Güneşin deri üzerindeki olumsuz etkilerinden biraz bahseder misiniz? Güneşin genel sağlığımız üzerindeki olumlu etkilerini hepimiz biliriz ve bu etkilerden olabildiğince fazla yararlanmak isteriz. Ne var ki güneş, gereğinden fazla samimi olunmaması gereken bir dosttur. Eğer güneş ile temasımızın dozunu ayarlayamazsak, olumsuz yüzünü göstermekte gecikmez. Fazla güneşe maruz kalmanın, deride meydana getirdiği değişikliklerin en sık görüleni ‘güneş yanığı’dır. Uzun yıllar güneş ışınlarına maruz kalma sonucu, deride oluşan morfolojik ve fizyolojik değişiklikler sonucu ortaya çıkan foto yaşlanma, ciltte kuruluk ve kırışıklara neden olur. Ayrıca, komedonla birlikte kabarmalara, telenjiektazi dediğimiz damar çatlamalarına, çillere, güneş lekelerine, düzensiz pigmentasyon bozuklukların, gevşemeye, sarkamaya ve döküntülere yol açar. Vücudumuzun güneş gören yerleri ile görmeyen yerleri karşılaştırıldığında bu fark açıkça görülmektedir. Erken yaşlanmanın yüzde 80’i güneş ışınlarına bağlı olarak gerçekleşmektedir. Güneşin en kötü zararlarından biri de, cilt kanserdir. Güneşin bol olduğu ülkelerde daha fazla görülen hastalık, en fazla orta yaşlarda ortaya çıkar. BCC, SCC ve Melanoma olmak üzere 3 tür cilt kanseri tipi bulunmaktadır ve en tehlikeli olanı Melanoma’dır. Çoğunlukla vücuttaki benlerin neden olduğu bu kanser türü, ne yazık ki cildin altında kolayca yayılabilmektedir.

Güneş koruyucu ne demek? Güneş koruyucu bizi neden, ne kadar koruyor?

Güneş koruyucular, 1920’li yıllardan beri kullanılmaktadırlar. Yaklaşık 50 yıl boyunca UVB’ye karşı koruma sağlamış olan bu kremler, son zamanlarda UVA’ya karşı da koruma sağlamaya başlamıştır. Bu nedenle önceleri kozmetik olarak kabul edilen güneş kremleri, daha sonra cilt fonksiyonlarını, aktinik zararlara karşı koruması yönü ile ilaç olarak tanımlanmaya başlamıştır. UV’nin yüzde 95’inden fazlasını emerek, ışık enerjisini zararsız hale getirirler. Fiziksel güneş koruyucular ise, UV ışınlarını dağıtma ve yansıtma yoluyla zararlarını en az hale getiren ürünlerdir.

Güneşten koruyucular söz konusu olduğunda, sürekli bahsedilen ve ürünün etkinliğini sayısal olarak değerlendirmeye yarayan rakamı ifade eden SPF (Sun Protect Factor) numarası, sağlanacak korumada önemlidir. Peki nedir SPF? Genel anlamda, güneş ışınlarının yakma etkisini, koruyucunun ne kadar bloke ettiğini gösteren bir güvenlik faktörüdür. 2 den 60’a kadar koruyucu faktörlü kremler bulunmaktadır. Biz dermatologlar tarafından önerilen SPF ise en az 30’dur.

SPF’nin koruma süresi ve mantığı ise şu şekilde açıklanabilir. Öğlen saatlerinde, güneşten korunmasız, deniz kenarında bulunan birini ele aldığımızda, bu kişinin cildinin ortalama 3 dakika sonra kızarmaya başladığını görürüz. Buna dermatolojide ‘minimal eritem dozu’ denir ve önemli bir kriterdir. Kullanılacak olan koruyucu kremin SPF numarası ile 3’ü çarptığımızda ise, güneşten ne kadar süre (dakika) korunacağımız ortaya çıkar. Yani, önerdiğimiz 30 SPF bir koruyucu kremi 3 ile çarptığımızda, bu, krem sürüldükten sonraki 90 dakika boyunca güneşten korunabileceğimiz anlamını taşır.

Güneşten özellikle korunması gereken kişiler kimlerdir?

Sarı ve kızıl saça sahip olan, çilli, açık tenli kimseler güneşten daha çok etkilendiği için daha fazla risk altındadırlar. Ayrıca sırtında veya vücudunun diğer bölümlerinde belirgin çillenme, ben oluşumları da tehlike sinyalleri verir. Ailede deri kanseri öyküsü olması da, dikkatli olunmasını, dönem dönem kontrolden geçilmesini gerektirir. Normal benlere göre daha büyük ve daha düzensiz benler ile güneş yanığına maruz kalmış ciltlerde kalıcı şekilde yerleşen cilt lezyonlarına sahip kişiler de dikkatli olmalıdırlar.

Devamını Oku