Bunu anlamak hiç kolay değil. Başbakan Salı günü grupta: ‘Bir kardeş katliamı yaşanmasın, bir kaos ortamı oluşmasın diye çırpınıp durduk. Libya kendi meselesini harici müdahalelerle değil kendisi çözsün, istikametini kendisi belirlesin istedik. (Ö) Libya’nın tamamının güveneceği, ismi üzerinde bütünleşeceği bir kişiye resmi olarak (iktidarı) terk etmesi noktasında tavsiyelerimiz oldu’ dedi. Şimdi bu ne demek? Bu, Libya’daki muhalefeti tamamen yok etmiş olan Kaddafi Erdoğan’ı dinleyip iktidarı bırakmayacağına göre silahların tümü ellerinde bulunan taraftarları muhalifleri doğrasın demek. Ve Libya’nın sadece bu yolla kendi kaderini tayin etmesi gerektiği için Türkiye her türlü askeri müdahaleye karşıdır demek.
Dünya Başbakan’ın temenni ettiği gibi dönmüyor maalesef. Moda tabirle ‘akan kan’ın, hükümetin ve özellikle Başbakan’ın Kaddafi’yi akl-ı selime davet eden ve ateşkese atıfta bulunan lakırdılarıyla durmayacağını bilmek gerekiyor.
Ne hazindir ki aynı Türkiye, anısı daha taze, Bosna ve Kosova’da Kaddafi gibi silâhların tümü ellerinde bulunan Sırpların yaptığı katliamlar karşısında bugün söylediklerinin tam aksini haykırıyor, başta Mitterrand’ın Fransası olmak üzere uluslararası camianın vurdumduymazlığına ve çifte standardına karşı askeri müdahale gereğini savunuyordu. Hatta Kosova hava operasyonuna bizzat katılıyordu. Doğrudur aynı hükümet değildi, ama o günlerin Milli Görüş’ü müdahale taraftarıydı. Duruş, mazlum Müslüman, zalim Hıristiyan olunca farklı, her ikisi Müslüman olunca daha da farklı oluyor demek ki. Hükümet Yugoslavya’daki o kara günlerde Batı Avrupa’nın konuştuğu gibi konuşmakta bir beis görmüyor.
Kıstas insan hayatı olunca katledilen insanın Müslümanı, Hıristiyanı olmaz, olmamalı. Sarkozi, Batı ve Türkiye’nin hesap ve çifte standartları hava operasyonunun Bingazi’de katliamı önlemiş olduğu gerçeğini engellemez. Bu, hükümetin gözünde yetersiz, değersiz hatta Murat Mercan’ın ifade ettiği gibi zararlı olabilir ama Bingazililerin gözünde değil.
Kaddafi sonrasını hazırlamak
Rusya başta olmak üzere silâh üreticisi ülkeler ve Türkiye dahil petrol ve inşaat işi yapan ülke ve şirketler Kaddafi’nin ceberutluğunu onyıllardır görmezden geldiler. Yerli yersiz, Kaddafi’nin megalomanyaklığı ile müsemma projelerle herkes cebini doldurdu. Dolayısıyla kimse sütten çıkmış ak kaşık değil. Rejim, elindeki muazzam imkânlara rağmen (150 milyar dolarlık rezervden bahsediliyor) yaptığı hatalar ve kötü yönetim yüzünden çöktü. Ortaya Kaddafi’ye alternatif olabilecek hiçbir ciddî muhalefetin olmadığı, içsavaş eşiğinde bir fiilî durum çıktı. Libya’yı ve oraya el atan herkesi zor günler bekliyor. Askerî operasyonun nasıl ve ne zaman biteceği, ateşkesin ne zaman olacağı meçhul. Libya’daki istikrarsızlığın başta Libyalılar olmak üzere herkese zararı dokunur. Kuşbakışı bakacak olursak akla ilk gelen birkaç nahoş gelişme:
* Tunus ve Mısır’daki ayaklanmaların istikbali iki ülkenin arasında bulunan ve başında Kaddafi olan bir Libya ile pek parlak görünmüyordu, sürecek istikrarsızlık bu iki ülkeye sirayet etme potansiyeli taşıyor;
* Avrupa’nın yıllardır korkulu rüyası haline gelmiş olan Afrika kaynaklı kaçak göç Libya üzerinden Avrupa kıyılarını vurmaya başlayabilir;
* Sahra’nın Güney Cezayir, Mali, Nijer hattında faal olan ‘İslami Mağrip’te El Kaide’ örgütünün Libya’ya sızma girişimleri başarıya ulaşabilir;
* Ekonomik anlamda Libya hayatî bir petrol üreticisi olmasa da uzun vadede hem petrol akışının hem ülkedeki altyapı projelerinin akamete uğraması sorun yaratır.
Libya’nın istikbaliyle, aynı zamanda güney Akdeniz ve kuzey Afrika’nın istikrarıyla ilgili olan ülkeler aralarındaki çekişme ve kıskançlıklara son verip biran evvel Libya’da siyasetin önünü açacak şekilde bir araya gelmeliler. Libya’da tarafların hepsiyle irtibatta olan Türkiye’nin bu bağlamda sunacağı katkı önemli. Bu katkının, koalisyonun tüm taraflarıyla eşgüdüm içinde olmaktan geçtiği donanmayı bölgeye intikal ettirme kararıyla nihayet anlaşılmış bulunuyor.
Hükümet Libya’da tam ne olsun istiyor?
Haberin Devamı