Yarın Fransa’nın seçim maratonunun ilk ayağı sonuçlanıyor. Fransızlar cumhurbaşkanını seçtikten sonra Haziran 10 ve 17’de milletvekillerini seçecekler. Sonra da artık tatile çıkarlar herhalde. Sarkozi ya da Hollande seçilirse ne olurdan önce 22 Nisan’daki ilk turu ve sonuçlarını gözden geçirelim. On aday arasında kayda değer altı aday vardı. Bunlar arasında en az oy alanla başlarsak, yeşillerin adayı Eva Joly epeyidir bu kadar az oy alabilen çevreci aday oldu. Akıllarda kampanyasının bariz zaafları, Yeşil hareketin Fransa’daki müzmin zayıflığı, ekonomik krizin çevre hassasiyetini ikinci plana itmesi ve Joly’nin Norveç asıllı olmasından ötürü gördüğü ahlâksız muamele kaldı. Siyasetin bir nevì karadeliği olan ‘orta’yı temsil eden François Bayrou daha önceki seçimlerde elde ettiği skoru yakalayamadı.
Fransa yaşlı Avrupa gibi
İki arada bir derede vaatlerinin artık pek alıcısı yok. Adaylar arasında farklı bir şey söyleyen aday ise Jean-Luc Mêlenchon’du. Fransa’nın (ve Avrupa’nın) içinde bulunduğu derin güvensizlik ve korkuların karşısında çözümü sistem karşıtı bir siyasette arayan, diğer Avrupa ülkelerindeki Öfkeliler hareketlerinin bir benzerine tercüman oldu. İlk turun akşamı, üstü kapalı da olsa ikinci turda Hollande’a oy verilmesini önermesine rağmen Hollande’ın en ciddî muhalifi olmaya adaydır. Ardından %18’lik oy oranıyla altı buçuk milyon Fransızın oyunu alan Marine Le Pen. Oy patlaması tespiti doğru olmasa da Le Pen milletvekili seçimlerinde ağırlığını hissettirecektir.
Gelelim birinci ve ikinci gelen ve ikinci tura kalan iki adaya. Açıkçası her iki adaydan ülkenin içinde bulunduğu durumun vahametine ve ciddiyetine karşılık gelecek yeni bir söz işitilmedi. Yaşlı Avrupa gibi yaşlı Fransa da her şeyden korkan, çoktan melezleşmiş olmasına rağmen hâlâ safkandan dem vuran bir ülke görünümünde. Ekonomik kriz ve kimlik krizi birbirini besliyor. Seçimin ilk turu öncesinde Cezayir asıllı Fransız teröristin katliamı ortamı iyice gerdi. Her ne kadar adaylar katliamın faturasının Müslümanlara kesilmemesi gerektiğinin altını çizmiş olsalar da halkın bir kısmı bunu kafasındaki müslüman karşıtı klişeye uyarlayarak anladı.
İlk turun bir diğer sonucu, Sarkozi’nin ikinciliği ve muhtemel sonunun, diğer taraftan Le Pen’in ağırlığının Fransız sağının artık bir lideri olmadığını göstermesi. Bunun siyaseten bedeli ağır olacak.
Pazartesi sabahı
Her şeye rağmen Sarkozi’nin yeniden seçilmesi durumunda, kendisinden ikrah etmiş bir halkın beş yıl daha sultasına boyun eğeceğini beklemek abes olur. İtiraz ve itaatsizlikte üstlerine bulunmaz olan Fransızların, kendisinden nefret ettiren politikalarını ısrarla uygulamaya devam edecek olan Sarkozi’ye ve elbette tüm Fransa’ya ikinci beş yıllık dönemi zehir edeceklerinden şüphe yok. O nedenden Sarkozi’nin yeniden seçilmesi kolay değil. İş dünyasının bir kısmı Sarkozi seçilirse ülkeyi saracak sosyal patlamaları öngördüğü için Hollande’a oy verecek. Bayrou taraftarları ve orta sağın hatırı sayılır bölümü, Le Pen’in söylemini iyiden iyiye sahiplenmiş bir Sarkozi’ye karşı ‘cumhuriyetçi refleks’ ile Hollande’a oy atacak. Zaten öbür türlü aritmetik hesapla Hollande’ın seçilmesi mümkün değil. ‘Sol’ olarak sınıflandırılan oylar %50’yi bulmuyor. Çarşamba akşamı iki aday arasında yapılan düelloda Sarkozi yenilgiyi kabul etmiş hissi veriyordu.
Hollande hemen düzeltemez
Ama Hollande’ın seçilmesi durumunda Fransa’nın birdenbire düzeleceğini söylemek de mümkün değil. AB’nin 25 ülkesinin yeni imzaladığı Mali Antlaşma hükümetlere kamu harcamaları ve borçlanma konusunda neredeyse hiçbir marj tanımıyor. Her ne kadar Hollande sözkonusu antlaşmayı yeniden müzakere edeceğini söylemiş olsa da ekonomisi tamamen diğer AB ülkeleriyle bütünleşmiş Fransa’nın böyle bir lüksü pek yok. Bütün kıta çapında öngörülen kemer sıkma, tensikat ve artık daha azla yetinme durumunu halka izah etmek hiçbir politikacı için kolay bir iş olmayacak. Aşırı sağın kök salmasının yanında sisteme öfkeli bir solun varlığı Avrupa’nın yönetilemezliğini ve içe kapanmasını hızlandıracak nitelikler taşıyor. Bu gidişatı tersine çevirmek için derin vizyona ihtiyaç var. Hollande’ın bugünlerde dillendirdiği “Avrupa için Marşal Planı” bu amaca hizmet ediyor.
Türkiye’nin mantarları
Zengin bir floraya sahip İstanbul’da yıllardır mantar toplarım. Köylü pazarlarından civar illerde bolca çıkan mantarlardan alırım. Mantar vasıtasıyla rastgeldiğim insanların bu konudaki bilgi ve bilinç zaaflarına başında hayret ederdim. Kırsaldan daha yeni kopmuş ama doğadan nefret eden ürkütücü bir kitlesel ruh hali. Doğaya kötü davranan, tarımı lağvetmenin modernleşme olduğunu zanneden, doğal çevresiyle sıfır ilişkide, sonradan görme, kiç, beton-asfalt bağımlılığı. Batı’nın gelişmiş ve ister istemez kentleşmiş insanının doğa sevgisi ve bilgisi bütün afra tafraya rağmen burada yok. Belki birgün, hayat kalitesi son derece düşük bu sözümona kentlerde yaşamaya çalışanlar yeter deyip çevrelerine bakmayı akıl ederler. Onlara Jilber Barutçiyan’ın bu hafta çıkan, bu ülkede hazırlanmış ilk ciddî mantar kitabı “Türkiye’nin Mantarları”nı öneririm.
Fransa’nın seçimi
Haberin Devamı