SOMALILAR atasözünü değiştirmiş. Burada böyledir 'Dağ dağa kavuşur' dediler. İnsan da insana. Milli Takım Soma ziyaretiyle tüm Türkiye'nin derinlerde hissettiği acıya dün ortak oldu. İlk olarak Madenci Şehitliği'ne uğradı. Kolay değil, ateş düştüğü yeri yakıyor. 1 gün önce yüz binlerin şehitliğe akın ettiğini görmüştüm. Milli kafile geldiği anda nasıl bir izdiham çıkabileceğini az buçuk tahmin ettik doğrusu. Nitekim öyle de oldu.
YAKINLARININ kabri başında ayrılmayan, toprağa oturmuş Kuran-ı Kerim okuyan birçok aile vardı. Gazeteci olarak orada çıkan itiş kakış dışarıdan çirkin bir görüntü oluştursa da kısa sürede çevik kuvvet düzeni sağladı.
BIRAKILAN kırmızı-beyaz çiçekler, futbolcuların okuduğu 'Fatihalar' hemen yanı başımızdaki hocanın da söylediği gibi milli acıya milli takım desteği ve duyarlılığı dökülen gözyaşlarını boğazımızda düğümledi. Şehitliğin ardından Merkez Camii'ne geçildi. Okunan mevlit ve edilen dualarla evlatlarımız bir kez daha hatırlandı. Soma halkı camiye akın etti. Tabldotlar dağıtıldı helvalar yendi.
‘OĞLUM, SİZİ TV’DEN İZLERDİ’
Biz ona ‘asi çocuk’ diyoruz. Gördüğü kırmızı kartlar, edep sınırlarını zorlayan hareketleri, saçı, kıyafeti, dövmeleri hatta fikirleri, çok yargıladık Meireles’i. Ne kadar duygusal olduğunu, dünya görüşünün bilinenden çok farklı olduğunu hatta takımdaki arkadaşları ve 2 hocasının da kendisi için kullandığı ‘Delikanlı’ lakabını görmezden geldik. Kötü oynadığı maçlarda saha içinde 20 saniye aralıksız giren derin acısını bilmeden “Bu mu Chelseali yıldız” yorumunu yaptık.
Biz çok günahını almışız Portekizli’nin. Meireles’i bir de en iyi tanıyanlardan dinleyin. Neden mi şekli şemali değişik? İnsan ayrımına, görüntüye bakıp yorum yapanlara inat. Özellikle ayrım yapanlara karşı bu şekil yaşamayı seviyor.
Aykut Kocaman ve Ersun Yanal da Meireles’i diğerlerinden ayırıyor. Her ikisi de oyuncusunu gerçek profesyonel olarak değerlendiriyor. Saha içine bakarsanız her başı sıkışanın yanında Meireles’i görürsünüz. Yardıma koşmadığı takım arkadaşı yok. Ayrıca sorumluk sahibi. Kaçak güreşmiyor. Kariyeri başarılarla dolu. Böyle kariyerli bir oyuncu Türkiye Ligi’ni hafife almak yerine o kadar önemsiyor ki ağrısı olsa bile sahaya çıkmak istiyor.
Sırf arkadaşlarından duyduğu ve camianın önemsediği G.Saray maçı için o kadar konsantre olmuş ki, kızgın boğaya dönüştü. Hiç kart görmeyen birinin F.Bahçe’de nasıl kart makinasına dönüştüğünü sorarsanız, sebepleri var...
Alper Potuk, Michal Kadlec, Samuel Holmen ve Bruno Alves transferleri teknik direktör Ersun Yanal gelmeden, Aykut Kocaman’ın yönetime ilettiği transfer raporuyla alındı. Hatta listede gönderilecekler arasında Yobo da vardı. Yanal, ihtiyaca göre belirlenen bu liste için geldiği günden itibaren gelen isimlere katkısı olmamasına rağmen olumlu bakmış, hatta övgüler yağdırmıştı.
Cardozo da Kocaman’ın en çok görmek istediği isimdi ancak bir taraftan Emenike rüyası da devam ediyordu. Yönetim bu iki transfer konusunda Ersun Yanal’ı çiğnemeyerek teknik direktörünün görüşüne başvurdu. Yanal da Emenike ismine daha sıcak baktı. Hem kanat hem de forvet oynayan Nijeryalı oyuncu için “Hızımızı artıracak bir oyuncu” diyen Yanal, “Oscar Cardozo gelse sistemimiz değişecek, Emenike tam da oynatmayı düşündüğüm futbola daha çok katkı yapar” deyince bu isim ağırlık kazandı.
ALİ YILDIRIM FAKTÖRÜ
Transferde dikkat çeken bir başka konu da Alper ve Emenike ile yapılan görüşmelere daha önce Ali Yıldırım’ın katılması. Ağabeyi Aziz Yıldırım ile yaşadığı sorunlar ve sağlık nedeniyle yönetimden affını isteyen Ali Yıldırım her iki isimle de yapılan transfer görüşmelerine bizzat katılmış ancak anlaşma zemini kuramamıştı.
Temmuz ayının başında başlayan hazırlık etabında şu ana kadar 2 hazırlık maçı oynayan ve toplamda 8 gol atıp yemeyen F.Bahçe’de kadrodaki derinlik teknik direktör Ersun Yanal’ın hem kozu hem de sıkıntısı olacağa benziyor. Alves defansın bankosu olacağını ilk günden belli etti ama yanındaki partneri sürekli değiştiği için uyum sorunu yaşandı. Serdar, Yobo ve Selçuk Alves’e ayak uyduramadı. Yobo hem gitme korkusu taşıyor hem de tribüne çıkma. Kafası önde eğik, bunalım bir Yobo var artık. Önce bu sorun çözülmeli. Başkan her ne kadar özel olarak Nijeryalı ile konuşsa da kafa olarak hazır değil Yobo.
Gelelim orta sahaya. Durum çok karışık. Mehmet Topal’ın, defansif ön liberoda yeri hazır. Emre-Meireles ikilisi birbirini tamamlasa da ortada bir Alper gerçeği var. Süper Lig’in yıldızı bu takıma girmeli, 11 oynamalı. Yoksa bir yetenek harcanır. Eksikleri olsa da öne taşıyor takımı. Dikine gidiyor, araları görüyor. Çok da koşuyor. Holmen’le de anlaşıyor ama ama bu ikilinin de defansif zaafı var. Gel de çık işin içinden. Daha çok tutulan Cristian’ı saymadık bile. İşte Yanal’a sormak istediğim de buydu. Bu kadar alternatifli bir kadro zenginliğinde küstürmeden gönül alarak formayı nasıl adaletli dağıtacak. Tam da bu soruyu sordum kendisine, verdiği cevap, “Kimin işi kolay ki” oldu. Sizin de zor bir işiniz var cevabı tabii ki tatminkar olmadı. Mutlaka kafasında stratejisi vardır olmalı da, bir yanda da gerçekler. Daha baskı ortamı oluşmadı. Şimdilik hocamız sakin, gözlemliyor. Yakında tatlı sıkıntılar başlar!
Medya korkutur
Ersun Yanal’ın medya ile olan ilişkisi şimdilik mesafeli. Bizler hazırlık etabında kapalı idman izlemeye pek alışkın değiliz. Kampa gidiyorsunuz sadece yarım saat takımı görüyorsunuz. Yalan yok başta tepki gösterdik.
U-20 Milli Takım’ı Fransa’ya karşı 4-1’lik hezimetle çeyrek finale çıkamadan elendi. Kimileri için sürpriz bir skor olabilir ancak gruptaki El Salvador maçı hariç oynanan 3 karşılaşmada da iyi bir görüntü vermemişti millilerimiz. Rusya, Topuk Yaylası ve Trabzon kampları ile oynanan maçların fiziki yorgunluğu, beraberinde Feyyaz hocayı mecburen rotasyona götürdü.
Öncelikle Alpaslan dışında takım içinde hazır oyuncumuz yok kadar azdı. Kendi takımlarında oynamayan bu çocukları alın, istediğiniz kadar kamp yapın, art arda hazırlık maçı yapın yine de beklediğiniz sonucu alamazsınız. İdman performansı ve maç performansı bir olmaz çünkü.
En basitinden bakın Fransa Milli Takımı’na. Ne kadar hazırlar! Yan yana oynamaktan mı? Hayır. Kulüp takımlarında aldıkları teknik ve taktik bilgiyi milli takım hocası sadece kullanıyor. Sistem olunca ‘x’ veya ‘y’ oynamış fark etmiyor. Kondisyon olarak zaten diriler. Fizik olarak yazmaya bile gerek yok. Çok kısa kaldık çok. 5 tane 1.90 ve üzeri oyuncu vardı ilk 11’de. Biz 3 günde bir maç temposuna girdik, kendimize gelemedik.
SALİH TAKIMIN EN OLGUNU
F.Bahçe'de transfer çalışması Cardozo’yla birlikte tamamlanmış olacak olmasına da daha teknik direktörün yokken, kamp programı belli değilken neyin çalışması yapılıyor? Aykut Kocaman’ın gidişinin ardından yönetim tüm ipleri eline almış Alves ve Kadlec’i bitirmişti. Kocaman’ın raporuyla yürütülen çalışmalar bitme aşamasına geldi. Cardozo gelirse 4 oyuncu transferiyle son nokta konulacak. Buraya kadar tamam. Ancak en büyük yanlış takımın hala hocasının olmayışı.
Aykut Hoca sezon açılışını 1 Temmuz olarak değiştirmişti. Ayrıca birçok oyuncuya ekstradan izin vermişti. Şampiyonlar Ligi ön eleme maçı oynayacak olan takımın kısa bir çalışma ve kondisyon yükleme programı var. Ve hâlâ Ersun Yanal dışında net bir isim telaffuz edilemiyor.
Hocasız yapılan transferlere yeni gelecek ismin ne diyeceği merak konusu. Yanal cepte olsa da açıklanmama nedeni kariyerli bir yabancı teknik adamın gelme beklentisi olabilir mi? Son günlerde Yanal da beklemekten sıkılmış olacak ki yakın çevresine “F.Bahçe’yi bana değil, yöneticilerine sorun” demeye başladı.
HEP AYNI SENARYO!
Eğer F.Bahçe muhabiriyseniz her söylenen sözün arkasında mutlaka ‘derin’ konular olduğunu bilmeniz gerekir. Teknik direktör olarak Aykut Kocaman’ın 3 yıllık çalışma sürecinde taktiğine kafa yorduk, duygularını anlamaya çalıştık. Andre Santos’la başlayan, Alex’le biten oyuncu krizlerinde “Bu takımın içi çok karışık” dedik. Evet öyleydi. Alex gibi efsane bir oyuncu takımdan ayrıldığında nasıl da sallamıştı hatırlayın. Kocaman geriye dönüp bir kez bile yanıt vermedi.
Emre, Bursa maçının soyunma odasında hocasına kafa tuttu, özrünü diledi, geri döndü. Kaldı ki medyaya yansımayan daha nice konular da vardı. Kocaman’ı anlamak için saçlarına bakmanız yeterli. 3 Temmuz gününden itibaren duygularını içine atan, yalnız kalan genç teknik adam bildiğiniz yaşlandı. Başkan takıma soyunma odasında fırça attı, zoruna gitti, maçları sabote eden oyuncu grubuyla karşılaştı hepsini dize getirdi.
Son 6 ayda nihayet kendini sevdirmişti ki bu sefer de yaşadıkları ağır geldi. Devre arası istifa edip geri dönüğünde “Sezon sonu için hesaplaşacağım” demişti. Dediğini de yaptı. F.Bahçe Avrupa’da kupa kazansaydı, dönüşünde istifayı basacaktı. Türkiye Kupası’nı aldı düşünmek için inzivaya çekildi. Gel-gitleri son dönemde çok fazla yaşadı. Oyuncularına verdikleri mücadeleden dolayı hem teşekkür etti, hem de isyan. Karabük maçının ardından öyle bir cümle kurdu ki, ruh hali her şeyi özetledi. Maç sonrası yenilen yemekte, “Tek isteğim basit oynamanızdı, beni aleme madara ettiniz.”
KOCAMAN YALNIZLIK!
Aykut Kocaman’ın tebrik ve rakibi onore etmede kimseyle bir problemi yok. 1996 yılında Trabzon deplasmanında şampiyonluğu getiren golü attığında taraftarın üzüntüsünü daha da artırmamak için sevinmedi. Ve o gün saha içinde rakibe saygı duyan bir F.Bahçe vardı. Ankara’daki G.Birliği deplasmanında şampiyonluğu kaybetmenin moral bozukluğu varken sıcağı sıcağına rakip takımın teknik direktörü Fuat Çapa’yı da tebrik etti. Keza Benfica ile rövanş maçında Jorge Jesus maç boyunca F.Bahçe teknik heyetiyle sürtüşmüş, devre arasında F.Bahçeli futbolculara bile sataşmıştı. Ancak maç bitimi finale çıkan rakibini ve Jesus’u yine tebrik etti. Bu arada İnönü’deki Beşiktaş yenilgisini de unutmayalım. Samet Aybaba ile maç sonu dostane sohbeti vardı. Peki bunları yapan Aykut Kocaman neden G.Saray’ı alkışlamıyor? Bunun da ana sorumlusu yine sarı-kırmızılı kulüp...