Gazete Vatan Logo

Üzerinde Fenerbahçe formasıyla iltica etti

Adıyamanlı berber Ali ile oğlu Kerem İngiltere'ye gidebilmek için 10 gün TIR kasasında yolculuk yaptı. İki yıldır Londra'dalar ama hala yasal belgeleri yok. Çünkü küçük Kerem "Fenerbahçeli iltica etmez" diyor

Soğuktan ölecektik
İçerde donmak üzereyiz. Ellerimizi ve ayak parmaklarımızı oğuşturuyoruz. Kerem soğuktan morarmaya başladı. Ben tam kapıları yumruklamaya hazırlanıyordum ki hareket etti. Bir saat kadar daha gitti. Bir yerde daha durdu. Tam bu sırada alarma benzeyen acayip bir düdük sesi duydum. TIR'ın arka kapısı açıldı. Şoför elinde bir fener içeriye bakıyor. Ben başımı kaldırdım. Şoförle yüz yüze geldim. Çok şaşırdı. Bu sırada alarm sesini duyan polisler de bize doğru koşmaya başladı. TIR'ların içini inceleyen içerde insan olup olmadığını kontrol eden elektronik röntgen makinasına yakalanmıştık. Her şey birkaç saniye içinde oldu.

TIR'ın şoförü bir eliyle uzaktan gelen polisleri diğer eliyle de kendi boğazını gösterip kesme işareti yaptı. Polisten o da korkuyor. Nasıl ispatlayacak para karşılığı bizi almadığını? TIR'dan atladık. Ana yola doğru koşmaya başladık. Polisler bizi yolda çevirdi. Kovalamaca başladı. 10 dakika içinde kıskıvrak yakalandık. Antepli'nin karısı ağlamaya başladı. Polislerden biri "pasaport" dedi. Ben "No" pasaport Türkçe olarak da "iltica" dedim. Polis garip garip yüzüme bakıyor. Belli ki halimize acıyor. Elimle çocuğu ve kadını gösterdim. Dua işareti yaptım.

Polis acıyıp bizi saldı
Göğü gösterdim yüksek sesle "Allah" dedim. Polis bir süre bize baktı sonra işaretle gidin dedi. "Gar" diye sordum. Elleriyle karanlık bir yol gösterdi. Avuçlarım açarak 10 işareti yaptı. Karanlığa doğru yürümeye başladık. O gece, Ali ve oğlu Kerem, bir de Antepli çift yağmur altında, dondurucu soğukta 10 km. kadar yürümüşler. İstasyona ulaşmaları 6 saat sürmüş. Yolda sarhoşlar, hayat kadınları ile karşılaşmışlar. Ama umutlarını yitirmemişler. Düşe kalka istasyonu bulmuşlar. Cep telefonundan şebekeyi arayıp durumu bildirmişler. Şebekenin adamı trene binin, yine Anvers'e gelin talimatı vermiş. Kişi başı 120 Euro ödeyip bilet almışlar. Bir gece önce yaşadıkları yine tekrarlanmış. O gece başka bir kaçaklar evinde yatmışlar. Ertesi gün aynı yolla benzin istasyonuna gelmişler. Ağaçların altında bu kez 40-50 kişi varmış. Şebekenin adamı Ali'ye dönmüş.

"Ali" demiş. "Ben bu işi 3 yıldır yapıyorum. Gönderdiğim adam hiç geri gelmedi. Sen bir daha geri gelirsen söz veriyorum bu çocuğun hatırı için sana yüzde yüz sağlam Hollanda pasaportu vereceğim gemiye binip normal yoldan İngiltere'ye gireceksin. Sonra da pasaportu bana postalayacaksın. Bu son denemen olsun."

Antepli çift ikinci kez denemeye cesaret etmemiş. İngiltere'ye geçmekten vazgeçip Almanya'ya doğru yola çıkmışlar. Ali ve oğlu Kerem yine bir TIR'a atlamışlar. TIR bu kez feribot yerine Manş tünelinden geçmiş. İngiltere'ye geldiklerini anlayınca Hakan cep telefonundan kardeşini aramış. "Geldik" demiş. Sonra telefonun içinden Turkcell kartını çıkartmış. Polisler yakalarsa şebekenin telefonları belli olmasın diye kartı küçük parçalara bölüp, yutmuş.

TIR İngiltere'ye girdikten bir süre sonra Kingston Ltd. yazılı bir fabrikanın önünde durmuş. Kapıdaki bekçiye ellerindeki adresi gösterip taksi çağırmasını istemişler. Bekçi eliyle para işareti yapmış. Yine işaretle 2-3 saat bekleyin ben sizi götürürüm demiş. Fabrikanın avlusunda inşaat malzemeleri arasına gizlenerek bekçinin vardiyasının bitmesini beklemişler. Gece yarısına doğru bekçi gelmiş hadi demiş. Yola çıkmışlar. Yolda mutluluktan ceplerindeki son parayı 100 dolar ve 70 Euro'yu bekçiye vermişler. Ali ve Kerem Kuzey Londra'da kardeşi Osman'ın evine vardıklarında gün yeni doğuyormuş.

Haberin Devamı