Gazete Vatan Logo

Hani televizyondan büyüktü!

Bayülgen’in aptallıkla bitmek tükenmek bilmeyen kavgası...

Aptallarla bitmek tükenmek bilmeyen kavgasını imrenerek izledik, “Bakın ben neler biliyorum?” oyunlarından da garip bir haz duyduk senelerce. Şimdi karşımızda ‘Gezi’ sonrası sosyal medyayı, ‘aynılık’ ve mizah eksikliği yüzünden de reytingleri kaybetmiş bir Okan Bayülgen var. Ama bu haliyle bile gecekondu mahallesinin tek havuzlu villası olmayı sürdürür mü?

Aklını genç tutması, kıvrak zekâsı, programının alışılmadık kurgusu ya da üzerine her seferinde cuk diye oturttuğu hem duyarlı, hem umursamaz halleri… “Nasıl oluyor da Okan Bayülgen senelerdir şov dünyasının hem en çok sevilen, hem de en çok nefret edilen adamı olabiliyor?” sorusunun belki onlarca cevabı var. Ancak birinin yeri başka: Bayülgen’in aptallıkla bitmek tükenmek bilmeyen kavgası. Yüzüne kondurduğu alaycı gülümsemeyle, aptala, aptallığa gösterdiği sahte tahammüldü onu cazip kılan... Kızdığını, saçma bulduğunu açık açık belirtemeyen, gün boyu bir tek insana bile gönlünce çemkiremeyen izleyici, her şey bittikten, gece olduktan sonra geçtiği uzun oturuşta bir adamın, bir umursamazın azarlamalarını, dalga geçmelerini imrenerek seyretti. En cesur oydu sanki; en lafını sakınmayan… ‘Klavye şövalyeliği’ daha icat edilmemişken biricikti o.

NE?! EN CESUR O DEĞİL Mİ?

Sonra bir sosyal medya, bir Twitter dönemi başladı... Bayülgen neydi ki! Daha çok azarlar, azarlanır olduk. Ya da tüm o azarlar 140 karakterin içine sıkıştırılmak istendiğinde daha net, daha vurucu, daha görünür oldu. Yüzünü görmediklerimize nefreti daha kolay kustuk, içimiz daha rahattı. Esra Ceyhan’ın stüdyoya keçileri sokmasına “Acaba Okan programda ne diyecek?” diye beklemekten daha iyi bir alternatif vardı artık: Tam o anda Twitter’a girmek… En cesur o değildi artık.

SOSYAL MEDYA YERİNDE GÜZEL!

İşte Bayülgen’in sosyal medyayla imtihanı, böyle dolaylı bir yolla başladı. “Hemen bir sosyal medya fenomenini daha kadroya katalım” gibi ‘doğrudan’ bir çözümle yaklaştı bu probleme… Ancak sosyal medya, sosyal medyada güzeldi işte. Vine’ın en iyi yerli ürünü Hakan Hepcan, o 6 saniyelik videoda iyiydi. Maksadı bu değil miydi zaten sosyal medyanın? Misal, hangi Twitter fenomeni bir gazetenin köşesine kapak attıktan sonra ‘başarıya’ ulaştı ki? Gerçekten keşfedilmeye ihtiyaçları var mı?

EBRU YAŞAR FORMÜLÜ

Şimdi yeni geliştirdiği bir Ebru Yaşar formülü var Bayülgen'in. Ters-köşe yapmak istemişti belli ki? “Ne işi var yahu Ebru Yaşar’ın Okan Bayülgen’in yanında?” “Ah ah Okan… Hakkı Devrim’den sonra Ebru Yaşar mı yani?” önyargılarına karşı bir devrim hazırlığında gibiydi. Yok, Ebru Yaşar orada, çünkü cehalet fütursuzluğunun şovunu yapıyor. Profesörlere “Bence biraz abartıyorsun!” demekle, Pelin Batu’nun yarattığı antipatiye “Yalnız Türkçe konuşursan, iyi olur yani…” diye girişmekle yükümlü. Bence çok da iyi fikir, programı izlenilir kılan nadir şeylerden biri. Programın kalanı ise Okan Bayülgen’in en sevdiği “Bakın ben neler biliyorum?” oyunuydu. Konuklar vardı evet ama; konuktular sadece genelde. Çoğusu “Hadi geç oldu, biz kalkalım artık” bakışlarıyla yakalandı Okan Bayülgen’in tiratlarının arasında kameralara…

KINA GECESİ 3 YILLIK MEVZU

Çarşamba öyle geçti, perşembe günü karşımıza “Çıplak Kafa”yla çıktı. Kına gecesinin şehirleştirilmesiydi konu… İzzet Çapa’nın ele geçirdiği şu harika akım hani; Cahide kültürü… Bilumum şovlarla görsel destek de sağlandı. Evet, ilginç konuydu ama bundan 3 sene önce. Popüler kültür, kına gecesine kancayı Aşk-ı Memnu’nun final bölümünde atmıştı. Cılkı da çıkmıştı. Okan Bayülgen ilk kez dünün haberini veriyordu belki de. Sohbet akmadı, akamadı.

Cumartesi oldu, “Biraz da eğlenelim hadi” kafasıyla “Makina Kafa” başladı. Her şey değişti. Dünya ligindeki en yakın mübadili Conan O’Brien’ın yıllardır değişmeyen oturma düzenine inat, aynı hafta içinde her şeyi değiştirmeye odaklandı yine Bayülgen… Program eski skeçleri özletti, ‘iyi konuk’ aradı gözler… “İyi konuk” bulmayı bırak, aynı konukla 2 saat geçirmek bile hızlı tüketim toplumunun kaldıracağı bir şey değildi ki artık. Madonna olsan bile Jay Leno’nun sana ayıracağı topu topu 15 dakika o dünya liginde. Sistem bu.

Bağırmıyordu artık, kimseyi azarlamıyordu da… İğnesini çıkarıp, vazgeçiyordu sokmaktan. “Twitter’da şimdi ne yazmışsınızdır!” tedirginliğini açıktan açıktan yaşadı. Komik değildi çünkü. Bu kadar! Hiç komik değildi olup bitenler. Bir çeşit vasata razı olma haliydi bu.

PEKİ YA ‘GEZİ’NİN ETKİSİ?

“İyi de asıl izlemememizin sebebi Gezi olayları öncesi-sonrası değil mi?”diye soruyorsanız…

Reytinglerin düşmesine etkisinin olduğuna inanmıyorum çünkü Gezi’nin toplumsal muhasebesi daha bitmedi ve televizyon alışkanlıklarına sirayet etmesine daha var. “Neden sosyal medyada konuşulmuyor?” diye soruyorsanız; evet, buna cevap olabilir belki. Gezi’deydi Okan Bayülgen. Kitabını orada okudu, Twitter’da isyan etti. Sonra uzaklaştı bir sebepten. Ancak söylemedi neye kızdığını. Bir şeyi, bir şeyleri sevmedi; çıktı gitti sanki. O söylemedikçe “Sistem adamı işte! Sattı bizi. Paraya ihtiyacı var demek ki…” gibi en bel altı sebepler de sıralandı ‘nefret’ yuvalarından. Okan Bayülgen’in sebepleri muhtemelen bunlardan çok fazlaydı. Ama söylemiyordu.

YENİDEN ‘COOL’ OLABİLİR Mİ?

Bir de tabii artık televizyondan daha büyük olduğunu söyleyen bir Okan Bayülgen vardı. Nefret yuvalarını iştahlandıran bol ‘o’lu “N’oooldu?”lar geldi haliyle…

Büyük lafların her zaman büyük bedelleri yoktur ama... Bir gün bir yerlerde bu soru ona sorulursa şayet, önünde olası iki cevap var. Birincisi, “İyi de bunu söylemiş olmam, televizyona dönmeyeceğim anlamına gelmez ki…” Diğeri ise, “Vazgeçtim ben ya. Değiştirdim fikrimi. Henüz o kadar büyük değilmişim.” Hangisinin onu yeniden ‘cool’ yapacağını tahmin edebilirsiniz.

Hala televizyon tarihimizin gelmiş geçmiş en baskın karakteri o… Hala bu gecekondu mahallesinin havuzlu villası her şeye rağmen. Masterını televizyon karşısında yapmış seyirciye ‘Medya Arkası’nı izlete izlete diplomasını o verdi. Ucuz magazinin reytingini eriten, televizyonun gündüz kuşağını yeni içerikler üretmeye mahkûm bırakan da o. Ve evet; daha iyisi gelene kadar, en iyisi Okan Bayülgen. Daha iyisinin neden bu kadar geciktiği ise bambaşka bir yazının konusu…

Haberin Devamı