Cumhurbaşkanı Erdoğan'a Malezya'da fahri doktora verildi! 'Hiçbir zaman zulme ve zalime boyun eğmedik'

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’da “Yeni Yüzyılda Türkiye-Malezya Stratejik İşbirliği Toplantısı”nda önemli açıklamalarda bulundu. Erdoğan, "Filistin'in haykıran sesi olduk. Gazze'ye gönderdiğimiz 100 bin tonu aşan insani yardımın yanı sıra İsrail'le ticari ilişkileri tamamen durdurarak tepkimizi çok net ortaya koyduk. Saldırıların sona ermesi ve sorumluların uluslararası hukuk önünde hesap vermesi için de her türlü gayreti gösterdik. Elbette 15 ay boyunca aralıksız süren bu çabalarımızdan dolayı çok baskı gördük. Tehdit edildik. Siyonist lobinin itibar suikastlarına maruz kaldık. Ama hiçbir zaman zulme ve zalime boyun eğmedik." ifadelerini kullandı
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile eşi Emine Erdoğan, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, Ticaret Bakanı Ömer Bolat, Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) Aksakallar Konseyi Başkanı Binali Yıldırım ile Cumhurbaşkanı Dış Politika ve Güvenlik Başdanışmanı Akif Çağatay Kılıç da Malezya'ya geldi.
ERDOĞAN'A BERAT VERİLDİ
Cumhurbaşkanı Erdoğan'a konuşmasından önce Putrajaya Uluslararası Kongre Merkezi'nde Perak Sultanı Nazrin Şah tarafından uluslararası ilişkiler alanında fahri doktora beratı takdim edildi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasının satır başları şöyle;
5 yıl aradan sonra dost ve kardeş Malezya'da bulunmaktan memnuniyet duyuyorum. Güzel ülkenize her gelişimizde kendimizi evimizde kardeşler arasında hissediyoruz. Rabbim dayanışmamızı daim eylesin. Türkiye ve Malezya uzaklığa rağmen kardeş, dost ve ortaktır. Bu ortaklığı 2014 yılında stratejik, 2022'de kapsamlı stratejik düzeye çıkardık. Ülkemize hakim olan yasakçı zihniyet nedeni ile ülkemizden gençler buraya gelip akademik kariyer yaptı. O günler geride kaldı. Çok sayıda ülkeden gence ülkemizde eğitim imkanı sunuyoruz bugün.
"SAYIN SULTANIN LİDERLİĞİ ÖNEM TAŞIYOR"
Ülkelerimizde Türkiye ve Malezya mezunlarını daha fazla görüyoruz. Malezya'nın yüksek öğretimde çekim haline gelmesi sayın sultanın idaresinde faaliyete devam eden Maleya Üniversitesi'dir. Maleya Üniversitesi 40 bin öğrencisi ile akademik çalışmalarda seçkin rol oynuyor. Katkıları ile sayın sultanın liderliği önem taşıyor.
"MALEZYA'NIN GELECEKTE ÇOK DAHA BAŞARILI YERLERE GELECEĞİNE İNANIYORUM"
Bölgesinin yükselen yıldızı olan Malezya'nın gelecekte çok daha başarılı yerlere geleceğine inanıyorum. Bugün şahsıma tevdi edilen doktora dolayısıyla başta sayın sultan olmak üzere üniversite yönetimine teşekkür ediyorum. Maleya Üniversitesi'nin bu unvanı tevdi etmesi ülkemize olan tezahürü olarak görüyorum. Çalışmalarınızda başarılar diliyor, sizleri saygı ile selamlıyorum.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yeni Yüzyılda Türkiye-Malezya Stratejik İşbirliği toplantısı kapsamında kamu çalışanları ve üniversite öğrencilerine hitap etti.
Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları şöyle:
Konuşmamın hemen başında sizlere Türkiye'deki 85 milyon kardeşimizin en içten selam ve sevgilerini iletmek istiyorum. Hasbi bir dost ve kardeşimiz olarak gördüğümüz Malezya'yı her ziyaretimde ayrı bir heyecan, ayrı bir bahtiyarlık içinde hissederek kendileriyle bir arada oluyorum. Muhterem kardeşim Başbakan Enver İbrahim'e, eşine ve tüm Malezya halkına bizi kendi evimizdeymiş gibi hissettiren sıcak misafirperverlikleri için sizlerin huzurunda bir kez daha teşekkür ediyorum.
Bildiğiniz üzere Türk ve Malay halkları arasındaki münasebetlerin kökleri 16. yüzyıla kadar uzanıyor. Gerek tarihi, gerekse kültürel anlamda müşterek bir değerler manzumesini paylaşıyoruz. Geçtiğimiz yıl, diplomatik ilişkilerimizin tesisinin 60. yıl dönümünü büyük bir heyecan ve mutlulukla hep birlikte idrak ettik. Ülkelerimiz arasındaki bu yakın ve dostane ilişkilerin gelecekte de her alanda ivme kazanarak çok daha güçlü bir şekilde sürmesini temenni ediyorum.
Malezya ziyaretimizi bölgesel ve küresel gelişmeler bağlamında önemli değişimlerin yaşandığı bir dönemde gerçekleştiriyoruz. Üretim, tüketim, dağıtım alışkanlıkları kökten değişirken eş zamanlı olarak dünyamız yeni bir paylaşım kavgasına doğru sürükleniyor. Bu değişim fırtınası küresel ölçekte siyasi, sosyal ve ekonomik birtakım kırılmaları da beraberinde getiriyor. Yine bu süreçte ülkeler arasındaki rekabetin daha yıkıcı hale geldiğini, kutuplaşmanın daha da arttığını, korumacı ve tek taraflı yaklaşımların rutinleştiğini müşahede ediyoruz.
Burada öncelikle bir hususun tespitinin iyi yapılması gerekir. Küresel sistemin banileri İkinci Dünya Savaşı'nın galipleridir. Beynelmilel münasebetlerden, ekonomi, finans ve ticarete kadar birçok alanda oyunun kurallarını belirleyenler de aynı ülkelerdir. Son 80 yıldır doğudan batıya aktarılan yer altı ve yer üstü kaynaklarının önemli bir kısmı yine bu ülkelerin ekonomik, siyasi ve askeri gücünü desteklemek, halklarının refahını finanse etmek için kullanılmıştır.
Elimizi vicdanımıza koyup, lütfen şu sorulara cevap verelim. 1960'larda başlayan bağımsızlık hareketlerinin önünün bir müddet sonra askeri darbelerle kesilmesi tesadüf müdür? Soğuk Savaş'ın iki ana aktörü arasındaki bilek güreşinin kurbanlarının genellikle mazlum milletler olması sadece rastlantı mıdır? Büyük güçlerle ticari ilişkilerini daha dengeli, daha adil bir noktaya çekmek isteyen liderlerin alaşağı edilmesini masum görebilir miyiz? Bugün dünya nüfusunun yüzde 55'inin toplam gelirden aldığı pay yalnızca yüzde 1,3 ise bundan sistemden kaynaklanan bir sorun yok mudur? Hasbelkader Kuzey Amerika'da doğan bir çocuğun Afrika'da yaşayan 70 çocuktan daha fazla imkana sahip olmasını normal karşılayabilir miyiz? Karşılaştırmaları ve örnekleri çoğaltabiliriz.
Haklıyı, mazlumu, zayıfı değil, güçlüyü, zorbayı, seçkini, zengini koruyan bu yapının aynı şekilde devam etmesi doğru da mümkün de değildir. Çünkü adaletin olmadığı, adaletin vahşi çıkarlar uğruna rafa kaldırıldığı bir yerde insanlık adına barış, huzur ve kalkınma olmaz.
Bundan 80 yıl öncesinin olağanüstü şartlarında insanlığa biçilen bu elbise kabul edelim ki dünyamıza artık çok dar geliyor. Bunun da işaretlerini geniş bir yelpazede hepimiz görüyoruz. Dahası son dönemde giderek artan dayatmaları imtiyazlarını kaybetmek istemeyenlerin çırpınışları olarak değerlendiriyoruz. Haklı olanın güçlü değil, gücü elinde bulunduranın her zaman haklı çıktığı bu adaletsiz düzene itirazımızı her zeminde açıkça dile getiriyoruz.
'YENİ BİR KÜRESEL DÜZENE İHTİYAÇ VAR'
Türkiye olarak biz şuna inanıyoruz. Her şeyden önce nüfusu yaklaşık 2 milyarı aşan İslam aleminin temsil edilmediği bir yapının kendisi adil olmadığı için adalet de dağıtamaz. Dünya nüfusunun dörtte birinin dışlandığı bir yapının güvenlik dağıtması, küresel istikrar ve barışa hizmet etmesi elbette beklenemez. Aynı durum küresel yönetim sisteminde temsil imkanı bulamayan diğer gruplar için de geçerlidir. Dolayısıyla ekonomiden diplomasiye, ticaretten güvenliğe, sorunların çözümü için yeni bir anlayışa, yeni bir küresel düzene ihtiyacımız var.
Herkesi kucaklayan adil, paylaşımcı, farklılıkları zenginlik olarak gören ve güven esasına dayalı bir sistemin inşası tercihten öte zorunluluktur. Dünya 5'ten büyüktür şiarımız işte bu yeni düzen arayışlarının sembollerinden biri haline gelmiştir. Bu idealin kuvvetten fiile çıkması öncelikle zihinlere vurulan prangaların parçalanmasıyla olacaktır. Çatışmaların değil barışın korkunun değil güvenin, terör ve şiddetin değil huzurun, yokluğun değil refahın egemen olduğu bir dünyanın inşa edilebilirliğine evvelemirde bizim inanmamız gerekiyor. Daha adil bir dünya mümkün derken esas itibariyle buna dikkat çekiyoruz. Mevcut sistemden çıkar sağlayan imtiyazlılar kulübü bunu istemese de ekonomik ticari sosyal ve uluslararası temsil bakımından daha adil bir dünya mümkündür.
‘ÜZERİMİZDEKİ SORUMLULUĞUN FARKINDAYIZ’
Burada şunu da tüm samimiyetimle ifade etmek durumundayım. Gerçek manada bir değişimin yaşanabilmesi için sadece kendi maruz kaldığımız adaletsizliklere itiraz etmemiz yetmez. Kendi hakkımızı savunurken başkalarının yaşadığı haksızlık ve acılara da gönlümüzü açma cesaretini gösterebilmeliyiz. Unutmayalım ki altta kalanın canının çıktığı bir yerde yalnızca keder olur, gözyaşı ve acı olur. Biz Türkiye olarak işte böyle bir bakış açısıyla hareket ediyoruz. Üzerimizdeki sorumluluğun farkındayız ve bu sorumluluğu hakkıyla yerine getirmenin mücadelesini veriyoruz.
Tüm bunları yaparken yeni ortaklıklar tesis etmenin dış ilişkiler ve iş birliği ağımızı zenginleştirmenin çabasındayız. Asya'nın artan öneminin de bilinciyle 2019 yılında ilan ettiğimiz Yeniden Asya vizyonumuz kapsamında kıtayla bağlarımızın ve iş birliğimizin kuvvetlendirilmesini amaçlıyoruz. Aradan geçen 5 yılda bu manada önemli gelişmeler kaydettik.
Bu açılımımızda Malezya'nın her zaman müstesna bir yeri oldu. Malezya ile ilişkilerimizi 2014 yılında stratejik ortaklık seviyesine 2022 yılında da kapsamlı stratejik ortaklık düzeyine yükselttik. Halklarımız arasındaki köklü ve yakın ilişkilere yakışır şekilde iş birliğimizi somut adımlarla tahkim etmeye başladık. Bizim için Malezya 35 milyona yaklaşan nüfusu dinamik ekonomisi ve yetişmiş insan kaynağıyla bölgesindeki öncü ülkelerin en başında geliyor.
‘ANKA İHA'LAR KONUSUNDA ÖNEMLİ İŞ BİRLİĞİMİZ VAR’
Münasebetlerimizi teknolojik iş birliği ve ortak üretim vizyonuyla özellikle bu tür bir yaklaşımla geliştirmeyi hedefliyoruz. Bu vizyonumuzun meyvelerini toplama aşamasına geldik. TUSAŞ Malezya yüzden fazla Malezyalı genç mühendise çalışma imkanı sunan etkin bir tesis haline dönüştü. Savunma sanayi firmalarımızın iş birliği ile ikinci parti kıyı görev gemileri inşa edilmeye başlandı. ANKA İHA'lar konusunda önemli iş birliğimiz var. Ticaret hacminde ortaya koyduğumuz hedeflere uygun olarak 2024 yılında 5 milyar doları aştık. Ticareti dengeli şekilde 10 milyar dolara çıkarmayı hedefliyoruz.
Yarı iletken teknolojilerden otomotive, uçak teknolojilerinden sivil amaçlı simülatöre her sektörde iş birliğimizi artırmak, farklı alanlarda Malezya ile birlikte yol almak istiyoruz. Ülkelerimizin Asya ve Avrupa'ya açılan kapılar olma gibi müstesna bir özelliği var. Bu bakımdan aramızdaki hava yolu bağlantılarının daha da güçlenmesini arzu ediyoruz. İkinci en büyük havalimanımız Malezya Havalimanları İdaresi'nde özellikle işletildiğini düşünürsek Türkiye-Malezya arasındaki iş birliği güçlü bir şekilde gelişiyor.
Beşeri alanda atacağımız adımları çok kıymetli görüyorum. Bölgedeki en büyük Yunus Emre Türk Kültür Merkezi'nin katkılarıyla burada da kayda değer yol alıyoruz. Türkiye Maarif Vakfı'mızın okul kurma çalışmaları devam ediyor. İki ülkenin birbirine duyduğu bu derin muhabbeti yeni nesillere aktarmayı bir görev biliyor, bunun için gerekli altyapıyı ve imkanları oluşturmamız gerektiğini düşünüyorum. Bir dönem ülkemizdeki yasakçı ve baskıcı uygulamalardan muzdarip olan gençlerimiz Malezya'ya gelmiş, buralarda yüksek tahsil görmüşlerdi. Hükümetlerimiz döneminde eğitime çok büyük yatırımlar yaptık. Türkiye'de özellikle eğitim öğretim alanında ciddi imkanlar geliştirdik. Dünyanın 190'ı aşkın ülkesinden 340 bine yakın uluslararası öğrenciyi sayısı 208'e ulaşan Türk üniversitelerinde misafir ediyoruz. Burada genç öğrenci kardeşlerimi de ülkemizdeki bu eğitim imkanlarından yararlanmaya davet ediyorum.
Malezya'nın diplomasiden üretim, finans ve ticarete eğilen başarılarıyla biz de gururlanıyoruz. 2025 ASEAN Dönem Başkanlığında Malezya'ya başarılar diliyorum. Malezya liderliğindeki bu yeni dönemin ülkemiz ve ASEAN arasındaki iş birliğinin güçlendirilmesine vesile olmasını yürekten temenni ediyorum.
Malezya'yla Müslüman dünyasını ilgilendiren konular başta olmak üzere birçok noktada tam bir dayanışma içinde hareket ediyoruz. Malezya'nın özellikle Gazze ve Filistin davasına verdiği desteği takdirle takip ediyorum. Malezya'nın İslam düşmanlığıyla mücadelede sergilediği dirayetli tutumunu memnuniyetle karşılıyorum. Malezya ile D8 kapsamındaki ilişkilerimizi ilerletme ve ekonomik kalkınma iş birliğini artırma konusunda da kararlıyız.
HİÇBİR ZAMAN ZULME VE ZALİME BOYUN EĞMEDİK
Bakın burada bir hususun altını münhasıran çizmek isterim. İsrail'in soykırım uyguladığı Gazze'de katliamların başladığı ilk günden itibaren çok yoğun bir diplomasi trafiği yürüttük. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu dahil tüm platformlarda İsrail'in devlet terörüne dikkat çektik. Zulmü lanetledik, Filistin'in haykıran sesi olduk. Gazze'ye gönderdiğimiz 100 bin tonu aşan insani yardımın yanı sıra İsrail'le ticari ilişkileri tamamen durdurarak tepkimizi çok net ortaya koyduk. Saldırıların sona ermesi ve sorumluların uluslararası hukuk önünde hesap vermesi için de her türlü gayreti gösterdik. Elbette 15 ay boyunca aralıksız süren bu çabalarımızdan dolayı çok baskı gördük. Tehdit edildik. Siyonist lobinin itibar suikastlarına maruz kaldık. Ama hiçbir zaman zulme ve zalime boyun eğmedik. Gazzeli ve Filistinli mazlumları bir an olsun sahipsiz bırakmadık. Bu süreç bizlere uluslararası sistemin acizliğini de gösterdi.