Gazete Vatan Logo

Yılmaz Erdoğan, Cem Yılmaz devri bitti; komedi artık el değiştiriyor...

´Eşeklikten bu noktaya geldim´

Ünlü oyuncu Şafak Sezer gerek rol aldığı Türk Malı isimli dizi gerekse Vodafone reklamlarıyla hayatımızın yeni işgalcisi. Nereye baksak o! 22 yıl önce eşek rolüyle adım attığı sanat dünyasında “aranılan bir oyuncu” olan Sezer, star olduğunu ise kabul etmiyor. Komedinin artık el değiştirdiğini ve Cem Yılmaz, Yılmaz Erdoğan yerine Tolga Çevik, Engin Günaydın gibi yeni isimlerin akla geldiğini söyleyen Sezer, bir köfteci dükkanı açacağını belirtiyor. Sezer, araba merakının dikkat çekmesine ise tepkili: “ En güzel arabalara binmek hakkım; bir iş adamı ticaret yapıp başarılı olunca gidip Rolls Royce’a biniyor ama kimse onu sorgulamıyor. Fakat ben aldığımda herkes hemen sorgu sual peşinde.”

* Şu aralar nereye baksak siz. Maşallah ekranları parsellediniz. Haftada kaç gün çalışıyorsunuz?

Haftanın dört günü dizi çekimindeyim. Stoklu gitmiyoruz çünkü. Bir yandan da reklam çekimleri oluyor.

* Sokakta sizi görenler ne diye sesleniyor; rol aldığınız Vodafone reklamının mı yoksa dizinizin mi halk üzerinde daha büyük etkisi oldu?

“Erman Kuzu” ya da “kırmızı” diyorlar; ikisi de eşdeğer. Artık bana Şafak diyen yok. Hatta geçen gün Van’da Tarım Bakanı Mehdi Eker ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’la karşılaştık. Oturduk beraber kahvaltı yaptık, onlar bile bana Şafak değil, Erman dedi.

* Peki rol aldığınız reklam filmlerinin metinlerine hiç katkınız oluyor mu?

Yok. Çünkü Ozan Varışlı diye bir creative direktörümüz var, o yazıyor. Beni benden daha iyi anlayan tek adam. Benim hayatımı yazacak ve filme çekeceğiz.

* Gerçekten film olacak kadar enteresan bir hayatınız mı var?

Ben tiyatroya eşek olarak başladım ve şimdi eşeklikten bu noktaya geldim. Sizce?... Bu işlere beni sokan babamdır. Beni tiyatroya sokarken de hep “Çok iyi yerlere geleceksin” derdi. Ben de babamı rol aldığım ilk oyuna çağırdım. Beni eşek rolünde görünce ayakkabıyla bir güzel dövmüştü. Ben de babama döndüm dedim ki: “Baba merak etme ben bu eşekle çok büyük işler yapacağım.”

* Siz hakikaten bulunduğunuz noktaya tırnaklarımızla kazıyarak mı geldiniz yoksa şansınız da yardım mı etti?

Şans bana yaklaşacak en son kelime. Benim her şeyim zor oldu çünkü; askerliğim zor oldu, sünnetim zor oldu, evliliğim zor oldu. En zoru da evlilikti.

* Neden?

Eşim Esra’nın ailesi, “Tiyatrocuya kız verilmez” dedi.

* Evlenmek için ne kadar beklediniz peki?

4 yıl, dolu dolu ama. Evlenirken bile inanamadık. Cuma namazlarına gidip Esra’ya kavuşayım diye dua ederdim. Bir Cuma da oruç tutayım dedim. Çekime bir gittim ki o zaman da Ti Şov diye bir şey çekiyoruz; Haluk Bilginer, Zuhal Olcay ve ben pavyon sahnesi çekeceğiz ve ben rakı içeceğim. Gittim Meral Okay’a durumu anlattım da, sütlü su yaptık. Ben de sadece ağzımı değdirdim. Aslında benim şöhret olma sebebim de eşimdir. Babam, “Gel Ankara’da kal, TRT’de bir şeyler yaparsın” dedi ama ben Esra için İstanbul’a geri döndüm.

* Allah mutluluğunuzu bozmasın. Kaç yıl oldu?

9 yıl oldu. Hatta önceki gün evlilik yıldönümümüzdü. Kutlamak için dışarı çıktık ve gittiğimiz yerde Mustafa Koç ve eşi Caroline Hanım’ı gördük. Mustafa Bey’in hayatımda önemi büyük. Çünkü ben ilk ciddi paramı Arçelik reklamındaki Bekçi Sırrı rolüyle kazandım. Ben de gittim ve “Efendim ben sizin paranızla evlendim, çok bereketli geldi. Şimdi de dokuzuncu yılımız” dedim. Kendisi de “Maşallah” deyip, masaya vurdu.



Hababam Sınıfı ve Maskeli Beşler’de gerçekten kavgalar çıktı

* Aslında siz kızınızla oynayacağınız Çöplük diye bir film çekecektiniz. O ne oldu?

Olmadı. Şimdi, karısı hamile olan ve ona erik almaya giden bir adamın hikayesini çekeceğiz.

* Siz hep oyuncu olarak mı kalacaksınız; yapımcı olacak mısınız mesela?

Yok, çünkü bir oyuncunun yapımcı olması çok tehlikelidir. Bir de kendi arkadaşlarına patronluk yapmak benim hiç beceremediğim bir şey. Ben sadece, “Gelin, bakın bu işte ortak olalım” derim. Sonra o ortaklar beni satar, giderler.

* Ama biz sizi kavgacı biri olarak biliyoruz.

Kavga değil o. Beraber bir iş yapılıyor, o işte kavga çıkıyor. İş dışında herkes birbiriyle arkadaş. İş dşında kavgacı bir yanın var mı dersen, bir adamla kavga etmeye cesaretim yoktur açıkçası.

* Neden sizin hakkınızda hep sinirli olduğunuza dair haberler yapılıyor?

Ben de senin gibi sabah gazeteyi açıyorum ve bu haberleri görüyorum, Allah belamı versin bak. En son Melek Baykal ve Özkan Uğur’un diziye katılmasına sevinmediğim, hatta seti terk ettiğim, kavgalar çıkardığım falan yazıldı. Melek Abla ve Özkan Abi’ye bir şey söylemek benim ne haddime. Onları beklemekten sıkılıyormuşum diye de yazdılar; iyi de biz zaten beklemeye para alıyoruz biliyorsunuz. Bir de o bekleme beni bozan, üzen bir şey değil. Ayrıca seti terk etmedim, yoruldum ve gittim. Eskiden zıpırdım. Aynı yaş grupları içinde olunca da kavgalar çıkıyordu, açık söyleyeyim. Hababam Sınıfı’nda, Maskeli Beşler’de gerçekten kavgalar çıktı.

* Peker Açıkalın’la kavga ettiğiniz doğruydu o zaman?

Sadece Peker değil, bir sürü kişi vardı orada. Kavgaların nedeni ego ve kıskançlıktı. Fakat ben hayatım boyunca kıskançlık nedir bilmedim. Tüm hikayeleri bulan, eden benim ama sadece Kolpaçino’nun altına imzamı attım. Sonra bu arkadaşlar beni gıcık edecek bir şeyler yaptılar ve hır gür çıktı. Yoksa inan ki ona çok rol yazıldı diye kimseyi kıskanmam; hatta derim ki “Aman ona daha çok yazın, beni kıskanmasın. Ben bir yerden bir şey bulur kendimi kurtarırım.”

* Bir de eşinize sorayım; Esra Hanım, Şafak Bey en çok neye sinirlenir?

En sinirli olduğu saatler aç olduğu saatlerdir. Açken kan şekeri düşüyor, şekeri var ya zaten.
Şafak S.: Ben aç kaldığım için rahmetli annemi taşladım. Ortaokulu bırakınca eczanede çalışmaya başlamıştım. Patron beni her gün öğle yemeği almaya gönderiyordu. Önce onun kuru fasulye pilavdan oluşan yemeğini alıyor sonra da kendi evime yemek yemeye gidiyordum. Bugün de en çok sevdiğim yemektir kuru fasulye pilav. Eve geldiğimde her gün tarhana çorbası buluyordum lakin. Eğer o da geldiğimde masaya konmamışsa annemi taşlıyordum.

Star her zaman kadındır bizde de star Binnur

* Rol aldığınız dizinin starı siz misiniz, Binnur Hanım mı?

Oranın her şeyi Binnur üzerine kurulu. Ben orada sadece bir oyuncuyum. Nikahta nasıl ki evlilik cüzdanı kadına verilirse dizide de öyle. Keza bu bizim sanat camiamızda da aynıdır. Kadın her zaman stardır. Bakın Bir Demet Tiyatro’da da Mükremin Abi vardı ama star olan Demet Akbağ idi. Bir gazinoya gittiğinizde de Bülent Ersoy’la İbrahim Tatlıses çıkıyorsa; Bülent Ersoy- İbrahim Tatlıses ya da Sibel Can- İbrahim Tatlıses diye çıkarlar.

* Çevrenizde canlandırdığınız Erman Kuzu gibi biri var mı?

Gerçek Erman Kuzu abim. Ben sadece abim Süleyman’ı izliyorum; yımırta lafı, telefonu belinde gezmek, zil sesinin davul zurna olması hep onun işleri. O inme hareketimin esin kaynağı ise Müjdat Gezen’in yarbay emeklisi teyze oğlu Mehmet Bey.

* Peki dizinin yayından kaldırılacağı çünkü Türkçeyi bozduğu doğru mu?

Yıllarca bozulmayan bir Türkçemiz vardı da biz mi bozduk. Ana haber bültenlerinde bile “değişiklik yerine denişiklik oldu” deniyordu. Günümüzde Türkçe zaten çok güzel kullanılan bir dil değil ki.



* Bir röportajınızda “Kendimi kanıtladım” demişsiniz. Peki star oldunuz mu?

Oldum mu? Bilmem. Kendimi kanıtladım diyeyim. “Ben de varım” diyorum artık. Eskiden hep hatır gönülle iş yapardım. “Gel Şafak” derlerdi, “Tamam abi” derdim. Sonra baktım ki ben gidiyorum ama onlar hep kendilerini düşünüyorlar; eleştirileceğim şeyleri de yaptırıyorlar. Artık kendi fırınımdan ekmek çıkarıyorum. Bundan sonra yapacağım hareketler, işler çok önemli. O zaman kendimi daha da iyi kanıtlarım.

* Niye “starım” demekten imtina ediyorsunuz?

Benim star hayatım yok ki. Star görünmez, ne yediği içtiği bilinmez. Ben her gün İsitnyepark’a, Kanyon’a giden adamım. Benim her şeyim bilinir. Star “Tarkan”dır; komedyenden star olmaz ki. Komedyen sokağa çıkmazsa verim alamaz. Bak Cem Yılmaz da geziyor, her gün bir yerde. Ama Tarkan, Sezen Aksu iyi birer star.

* İş hayatında ne zamandır kendi kurallarınızı koydunuz?

Bu yıl başladı açıkçası. Hayatımda ilk defa “hayır” diyorum insanlara. Çok arkadaşımı da kırdım bu nedenle ama kırılsınlar ne yapayım, ben de çok kırıldım. Bunun güçlenmekle de alakası yok; her şeye evet demenin zarar verdiğini gördüm çünkü.

* Bundan sonrası için hayaliniz nedir?

Yurt dışı. Ölmeden önce kendimi her yerde göstermek istiyorum; bir sinema filmi olabilir. Bir de abimle beraber bir köfteci dükkanı açacağım.

* Albüm teklifleri aldığınızı duydum. Belki bir de albüm yaparsınız?

Ben 14 yaşındayken Arif Sağ ve Belkıs Akkale bize gelmişti. Ben de “Göç göç oldu” diye bir türkü söyledim onlara. Arif Sağ babama “Ver bunu götüreyim” dedi. O zaman da Küçük Emrah yeni çıkıyordu, ona rakip olacaktım yani. Anlayacağınız çocukluğumdan beri şarkı söylerim. Bir ara sigara yüzünden sesi bayağı yıprattım. Şimdi de Beyaz’ın yaptığı gibi amatörce söylüyorum. Eğer hayır işi olursa bir albüm yaparım ama.

* Kadınların size olan ilgisi nasıl?

Klasiktir; gelirler “Ay ne kadar sevimli, şirinsin” derler bitti, o kadar.

* Adınız hiçbir zaman bir kadınla yan yana yazılmadı. Bunu nasıl başardınız?
Finalde o da olabilir, yarın bir gün gazeteciler onu da yazabilir.

Hiçbir zaman iddialı olmadım

* Önceden Türkiye’nin komik isimleri denince akla Beyaz, Cem Yılmaz, Yılmaz Erdoğan gelirdi. Şimdi durum ne?

Şimdi çok alternatif var; Tolga Çevik, Engin Günaydın gibi çok başarılı isimler var. Komedi artık el değiştiriyor. Bir dönem gelecek belki de bu isimlerin hiçbiri olmayacak. Bir dönem de Uğur Yücel vardı, onun her yaptığı konuşuluyordu.

* Sizin bu saydığımız büyük isimlerden farkınız ne?

Bu “as”lar beklenen işler yapıyorlar, ben o as kıvamına hiçbir zaman girmedim. Beklentiyi verip kötü bir şey yaparsanız seyirci kızıyor çünkü. Hiçbir zaman çok iddialı olmadım. Oysa onlar çok büyük gişe getirisi olan işler, büyük reklamlar yaptılar. Bense filmimin tıpkı Babam ve Oğlum’da olduğu gibi kendisinin “gel gel” yapmasını istiyorum.

* Bir alternatifiniz var mı; şu rolde Şafak oynamasa dense?

Bir sürü yeni arkadaş olabilir. Dizimizde Yarcan’ı oynayan Sinan Çalışkanoğlu ve Ufuk Özkan çok başarılı mesela.

Kıyafet alarak deşarj oluyorum tüm lüks mağazalar beni tanır

* Son dönemde gazetelerde iki adet Porsche aldığınız yazıldı. Doğru mu?

Daha önce Maserati aldığım da yazıldı, öyle bir şey de yok. Ama araba merakım olduğu bir gerçek. Şu an bir adet Porsche’um var sadece. O da daha önce sattığım Porsche’un bir alt modeli. Ben bir ara çok kötü bir dönem geçirip her şeyimi satmıştım. Şimdi de Porsche’u yani kendi arabamı geri aldım. Bir de ben bazen galeriden araba alıp geziyorum, hemen “Aldı” diye yazıyorlar. Ayrıca ben bu mesleğe başlayalı 22 yıl olmuş. En güzel arabalara binmek hakkımdır; bir iş adamı ticaret yapıp başarılı olunca gidip Rolls Royce’a biniyor ama kimse onu sorgulamıyor. Ancak ben aldığımda herkes hemen sorgu sual peşinde. Ben de yolda bir sürü Porsche görüyorum. Durdurup sorayım o halde; nereden alıyorsun, niye biniyorsun diye.

* Şahan, Cem Yılmaz gibi tüm komedyenlerde bir araba merakı söz konusu. Neden?

Erkeğiz ya... Erkeğin takıntısı bir saat, iki arabadır. Ayrıca tüm oyuncularda var bu merak; sadece komedyenlerde değil ki. Tamer Karadağlı da çok sever arabalara binmeyi.

* Film başına 1 milyon TL istediğiniz doğru mu?

Bu benim ağzıma yakışan bir rakam değil bir kere. Parayı sadece geçinmek için istiyorum, çok lüks bir hayat yaşamak için istemiyorum. Her şeyim var çok şükür. Filmde rol almam için önce para değil, senaryo önemli. İyi olduğuna inandığım şey de para almadan bile oynarım. Zaten para almadan oynadığım da çok olmuştur.

* Bu para konusu açılmışken yatırımlarınızı nasıl değerlendirdiğinizi de sorayım.

Bu gördüğünüz evim var işte, istediğim her şeyi bu eve yaptım.

* En büyük merakınız nedir?

Benim bir lüksüm var, kıyafet. Gidin tüm mağazalara sorun, hepsi beni çok iyi tanır. Galerilere sor tanımaz ya da emlakçılara sor tanımaz ama en lüks mağazalara gidip sor tanırlar. Çünkü severim abi, kıyarım parama. Kızlarımı da alıştırdım marka giymeye. Gece hayatım, kumarım, içkim yok; bir tek tutkum var kıyafet.

* Nereden çıktı bu merak?

Bakın ben orta bire geçtiğim yıl, babam tüm emeklilik parasını kumarda kaybetti. Sonra okuldan ihtiyaç listesi geldi; ayakkabı, gömlek gibi şeyler almak gerekiyordu. Ama bunlara verecek paramız yoktu. Ve ben de lacivert ceket, gri pantolonum yok diye okulu bıraktım. O yüzden şimdi kıyafet manyaklığım var.

Haberin Devamı