Gazete Vatan Logo

Osmanlı tarihindeki suikast paranoyası

Zehirlenme sadece bugün değil, Osmanlı’da da en korkulan suikast türüydü

Genelkurmay’ın Kozmik odasında yaptığı aramayla adını duyuran Hakim Kadir Kayhan’ın “zehirlenme” korkusuyla evinden sefer tasıyla yemek getirdiği iddiası Ankara’yı karıştırdı. “Zehirle suikast” aslında Osmanlı’da ve önceki Türk devletlerinde de hükümdarlara karşı sık başvurulan bir suikast türüydü. Marmara Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Erhan Afyoncu, Osmanlı’da sık sık “zehirli suikast” endişesiyle kendini odasına kapayıp yemeden içmeden kesilen padişahlar bile olduğunu söylüyor.

Genelkurmay eski Başkanı Hilmi Özkök’ün görevdeyken “zehirlenmemek için” evinden sefer tasıyla yemek getirdiği, eski Başbakanlardan Ecevit’e “zehirli suikast” iddialarının bir dönem tartışma konusu olduğu biliniyor. Peki ya saray entrikalarının haddi hesabı olmayan Osmanlı’da durum nasıldı? Doç. Dr. Erhan Afyoncu, Fatih Sultan Mehmet’in zehirlenip zehirlenmediğinin günümüzde bile tarihçiler arasında bir tartışma konusu olduğunu vurguluyor.

Fatih’i Yahudi doktoru Yakup Paşa’nın zehirlediği iddia edildi

Fatih Sultan Mehmet’e, ömrü boyunca sayısız kez “zehirle suikast” teşebbüsünde bulunuldu. Sultan, hepsinden canlı çıkmayı başardı. Ancak Mayıs 1481’de bazı kaynaklarda İtalya, bazılarında ise Memlük üzerine çıktığı söylenen seferde zehirlenmekten kurtulması mümkün olmadı. Fatih dönemi uzmanı Franz Babinger’e göre, bir çağı değiştiren padişahı zehirleyen Venedik ajanı doktoru Yakup Paşa’ydı. Bunun en büyük kanıtı ise, İtalyanların o dönemde zehir konusunda dünyada en çok uzmanlaşan bir millet olması ve daha önce Fatih’e karşı onlarca suikast teşebbüsünde bulunmalarıydı.

Cem Sultan’ı II. Bayezid’le anlaşan Papa zehirledi

Osmanlı tarihinde 1482’de zehirle öldürülen en önemli kişilerden biri de Fatih’in oğlu Cem Sultan.. Taht mücadelesini kaybedince Rodos’a sığınan Cem Sultan, Rodos şövalyelerince Avrupa’ya kaçırıldı. Daha sonra da Papa’ya teslim edildi. Fransa Kralı daha sonra Cem Sultan’ı alıp Avrupa’ya götürmek istedi. Ancak bunu öğrenen Cem Sultan’ın ağabeyi padişah II. Bayezid, Papa Borgia ile işbirliği yaparak Cem Sultan’ı zehirletti. Erhan Afyoncu, Cem Sultan’ın yurt dışına kaçtıktan sonra abisi tarafından sürekli takip edildiğini anlatıyor: “Cem Sultan’a İstanbul’dan Kapıcıbaşı Mustafa Han’ın gönderildiği, onun kendisini zehirli ustura ile traş ederek öldürdüğü de rivayet edilir. Ancak doğruluk payı azdır. Cem Sultan, muhtemelen yemeğine konmuş ve uzun vadede tesir eden bir zehirle ölüyor. Anlık olmadığı belli, çünkü yola çıkıyor. Yolda giderken İtalya’yı terk etmeden Castel Capoa’da ölüyor.”

II. Bayezid’in kaderi de kardeşi Cem Sultan’la aynı oldu

Osmanlı Hanedanı’ndan zehirlendiği kesinleşen ilk padişah ise, II. Bayezid. Belki de kaderin bir cilvesi, II. Bayezid de tıpkı kardeşi Cem Sultan gibi, oğlu Yavuz Sultan Selim tarafından tahttan indirildikten sonra “zehirlenerek” öldürüldü. Cem Sultan’ın, abisi II. Bayezid’e yazdığı bir mektup ise oldukça manidar: “Ağabeylerin en zalimi, Osmanlı’nın can düşmanlarına isteyerek gitmedim. Sen ya da çocukların, kardeşine reva gördüğün bu zulmün cezasını mutlaka göreceksiniz.”

III. Ahmed yemeklerini önce kendi adamlarına denetti

Osmanlı’da zehirlenme paniği ile “travma” yaşayan padişahlar da var. 1703’deki Edirne Vak’ası sırasında asiler, devleti Edirne’den yöneten padişah II. Mustafa’yı tahttan indirip, yerine en büyük Şehzâde Ahmed’i III. Ahmed olarak tahta çıkarmayı planlıyordu. Bu yüzden, başta Şehzâde Ahmed olmak üzere, diğer şehzâdelerin hayatları tehlikedeydi. Padişah taht varislerini ortadan kaldırmak isteyebilirdi. Böyle bir suikast ile karşılaşabileceğini tahmin eden Şehzâde Ahmed, bulabildiği kadar silahla kendisi ve etrafındakileri silahlandırdı. Odasından çıkmadı. Zehirleme teşebbüsüne karşı dışarıdan gelen yemeklerin hiçbirini yemeyip, güvendiği adamlarına bizzat deneterek kendi hazırlattığı yemekleri yedi. Bu teyakkuz hali, asiler Edirne’ye girip şehzâdeyi tahta davet edene kadar devam etti.

Kösem Sultan, IV. Mehmed’i şerbetle zehirlemek istedi

Osmanlı’da başarıya ulaşmayan nice “zehirleme teşebbüsü” var. Bunların en ilginçlerinden biri ise, “Avcı Mehmed” lakaplı padişah IV. Mehmed’e yapıldı. 1648’de 6 yaşındayken tahta çıkan IV. Mehmed’in annesi Turhan Sultan, Osmanlı’nın en ünlü kadınlarından Kösem Sultan’la iktidar mücadelesine girdi. Kösem Sultan da, Turhan Sultan’ın oğlu IV. Mehmed’i Helvacıbaşı Üveys Paşa’nın hazırlayacağı bir zehirli şerbet ile ortadan kaldırmayı planladı. Amacı yerine kardeşi Süleyman’ı getirmekti. Fakat Turhan Sultan’ın adamları padişahın zehirleneceğini haber alarak bu teşebbüsü başarısızlığa uğrattı.

Yıldırım Bayezid yüzüğünden içtiği zehirle intihar etti

Zehir içerek intihar eden tek padişah ise, Yıldırım Bayezid’dır. Timur’a esir düştüğünde yüzüğündeki zehri içerek öldüğü rivayet edilir. Afyoncu, bu konuda “Esaretinde Yıldırım’ın yanında bulunan bir askerin anlattıklarını yazan Aşıkpaşazâde, padişahın yüzüğündeki zehri içerek intihar ettiğini belirtiyor. Ayrıca, Arap ve Bizans tarihçileri de Yıldırım’ın intihar ettiğini yazar. Fuad Köprülü de Bâyezid’in intihar ederek öldüğünü anlatır.” diyor.

III. Selim’i zehirlenerek ölmekten cariyesi kurtardı

Osmanlı’daki en ilginç zehirleme hikâyelerden birisi de, III. Selim’in başına geldi. Tarihçi Erhan Afyoncu, bu girişimi şöyle anlatıyor: “III. Selim’e karşı bir cariye kullanarak zehir verilmek istenmiştir. Fakat cariye, III. Selim’e âşık olduğu için padişaha zehirleneceğini haber vermiştir. Ve tedbir alınarak III. Selim zehirden ve ölmekten kurtulmuştur. Ancak, III. Selim artık kısır bir padişahtır. Kısır kalmasında da zehrin etkisinin olduğu anlatılır.”

Padişahı zehirlenmekten “Çaşnigirler” koruyordu

Padişahlar zehirlenmeye karşı “çaşnigir” adı verilen özel bir grup tarafından korunuyordu. Kelime, Farsça’da çaşni (lezzet) ve gîr (tutan) kelimelerinden oluşuyor. Saray büyükleri arasında yer alan çaşnigirin esas görevi, maiyetindekilerle birlikte sultanın sofrasını hazırlamak ve sofraya konulan yemekleri sultandan önce tadarak zehirlenme ihtimalini önlemekti. Çaşnigirliğe Has Oda, hazine ve kiler odalarında hizmet eden iç oğlanları yükselebiliyordu. Çaşnigirlerin sayıları 16’ıncı yüzyılda 40 iken, ileride 100’ü aştı. Afyoncu, çaşnigirleri şöyle anlatıyor: “Padişahlar çeşitli suikast girişimlerine karşı korunuyorlar. Bunların en önemlisi, çâşnigir teşkilatı. Bu teşkilat, Büyük Selçuklulular’da da var. Osmanlı’da ’Çâşnigirbaşı’ olmak çok büyük bir görev. Çünkü bunlar daha sonra eyalet valisi olabiliyorlar. Padişaha en güvenilir kişiler. Devşirme sistemi ile alınıp has odalarda özel olarak yetiştiriliyorlar. Sonra da padişahın yanında hizmet ediyorlar. En önemli özelliklerinden birisi, güvenilir olmaları... Çaşnigirler, mutfakta, matbaha âmire’de pişen yemeği alıyorlar. Götürüp sofra kurulduktan sonra yemeklerin tadına bakıyorlar. Ve orada bir tehlike varsa, önceden padişahı uyarmış oluyorlar. Sefere çıkıldığı zaman da padişahla birlikte yurt dışına giderler. ’Çaşnigiri’ birçok minyatürde padişahın yanında görürsünüz. Padişahın tahtının arkasında daimi iki kişi olur. Biri çaşnigirbaşı, diğeri ise silahtar...”

Zehirden korunmanın en etkili yolu renk değiştiren tabaklar

Erhan Afyoncu, Osmanlı’da zehri belli eden özel “yeşil sırlı seramik” tabakların kullanıldığına dikkat çekiyor: “Bu tabaklara Çin’de üretildiği yerden hareketle ‘Mertebanî’ adı veriliyor. Avrupalılar bu tabağa ‘seladon’ diyorlar. Yeşil renkli bu tabağa zehir konulursa, renk değiştirerek onu belli ediyor. Osmanlı’da devlet adamlarına her dönemde zehirle suikast ihtimali olduğu için, bu tabaklar çok önemliydi.”

Haberin Devamı