Gazete Vatan Logo

´Her şeyle barışık bir insansan yazı yazmazsın´

Aşk korunamaz bellekte saklanır

Onu kadınların ağzından en iyi yazan yazarlardan biri olarak tanıyoruz. Hem bu özelliği, hem de yakışıklılığı ile kadınların kalbini fetheden Kürşat Başar, geçtiğimiz hafta, sevdiği şarkıları topladığı “Keşke Burada Olsaydın” isimli bir albüm çıkarttı. Kendisi saksafon çaldı, Sezen Aksu, İlhan Şeşen, Levent Yüksel, Erol Evgin gibi isimler de söyledi. Bu vesileyle Başar’la buluştuk, kitaptan, müzikten, hayattan konuştuk...

* Son kitabınız 2006’da yayınlandı. Yazarlık rafa mı kalktı?

Hayır. İki seneden fazla bir süredir bir kitapla uğraşıyorum. Sonbahara çıkar diye düşünüyorum.

* Konusu ne?

Yazarların kitaplarıyla ilgili önceden konuşmasından hoşlanmıyorum. Okuyucunun gözünde işin büyüsü kaçıyor. Çok özetle, 30-40 yıla yayılan bir hikaye... Bir çocuğun hikayesi... Aşk hikayesi... Yazmakla, okumakla ilgili bir kitap. Eski İstanbul, benim çocukluğum...

* Çocukluğunuzun geçtiği yıllara ait bir özlem var mı?

Yazarların genellikle geçmişe bir özlemi vardır. İlk kitaplarımı yazdığımda 20’li yaşlardaydım. O zaman da vardı. Hangi geçmişe özlem duyuyorsun? Belki de bulunduğun dünyada mutlu olmamakla ilgili... Yazmak zaten bununla ilgili... Her şeyle barışıksan yazı yazmak istemezsin.

* Yazı bir nevi terapi mi?

Hayatta değiştiremediğin şeyleri romanda değiştiriyorsun. Senin yarattığın dünya...

Bir albüm çıkartmak çocukluk hayalimdi

* Gelelim müziğe...

Hayatım boyunca müzikle ilgilendim. Ama enstrüman çalmak disiplin gerektiren bir iş. Önceliklerim hep farklı oldu. İş hayatı, kitaplar, televizyon, radyo programları... İki sene evvel televizyon programlarına ara verdiğim bir dönemde, tesadüfen iyi müzisyenlerle bir araya geldim ve bir dörtlü kurduk. Önce piyanoda Tuluğ Tırpan vardı. Sonra dünya çapında konser piyanisti Burçin Büke ile tanıştım. Zevk için sahnelerde çalmaya başladık. Sonra konser teklifleri gelmeye başladı. İş bir anda ciddiye bindi.

* Bu kadar ünlü isimlerle birarada sahneye çıkmaya çekinmediniz mi?

Başlarda çok korktum. Ama o duygu bana bir sorumluluk yükledi. Hem daha fazla çalışmam gerekti, hem onlardan birçok şey öğrendim.

* Ne çalıyorsunuz?

Caz çalıyoruz. Ama ben kendi müziğimizden, türkülerden bir şeyler yapalım istedim. Sonra albüm fikri ortaya çıktı. “Keşke Burada Olsaydın” bana çocukluk hayalimi gerçekleştirme fırsatı verdi.

* Albümü anlatır mısınız?

Bu yaşımda albüm yapacaksam bari içinde sevdiğim şarkılar olsun dedim. Sonra, acaba bu şarkıların sahipleri, onları bizim için seslendirir mi diye düşündük. Önce Sezen Aksu’yu aradık. Sonra İlhan Abi’yi (Şeşen). “Sen benim şarkılarımsın” bu hayatta en sevdiğim şarkılardan biri. Ona bizim versiyonumuzla çaldık, hemen o versiyona uygun bir şekilde söyledi. Anladım ki olacak... Çocukluğumun, ilk gençliğimin şarkılarını, istediğim şekilde, sanatçılarına söylettim. Çok az kişiye nasip olur...

* Orhan Pamuk Masumiyet Müzesi’ni açtı. Siz “Başucumda Müzik” kitabınızın şarkılarını bir albüm yapmayı düşündünüz mü?

O zaman çok teklif geldi. Fakat çok değişik parçalar... Biraraya gelir mi emin olamadım. Bir de uğraşamadım. Hepsinin izinlerini almak lazım. Kimi yabancı, kimi eski, kimi caz... Ama bu albüm o ihtiyacı tamamladı. Mesela albümde sözlerini Zeynep Talu’nın yazdığı “Kayboldum (El Ciego)” diye bir şarkı var. Charlie Haden yorumuyla El Ciego’yu dinlerken, ilk kitabımın ilk sahnesi gözümün önüne gelmiştir. Kör bir akerdeoncu, Paris’te bir otel önünde akerdeon çalar. Kitaba beni başlatan şarkıdır.

10 yıldır soprano saksafon çalıyorum

* Müziğe piyano ile başlamışsınız, davul çalmışsınız. Saksafonda nasıl karar kıldınız?

14-15 yaşlarında rock müzik dinlediğim için davul çalıyordum. Sonra caza geçtim. Cazda en sevdiğim solistler saksafoncular oldu. John Coltrane, Michael Brecker, Joe Lovano, Ernie Watts... Bunları dinledikçe enstrümana ilgi duydum. En önemli solist enstrümanıdır saksafon... Sonra bir gün tünelde eski bir saksafon buldum. Onunla kendi kendime çalmayı öğrendim. 8-10 yıldır soprano saksafon çalıyorum. Yanık bir sesi var. Türk Müziği’ne daha uygun.

* Heyecanlı mısınız? Yazarlıktaki başarınızı biliyorsunuz ama müziği ilk kez test edeceksiniz.

Albümden bir beklentim yok. O piyasanın içinde değilim. Kayıtları yaparken, bir plak şirketi ile bile konuşmamıştık. Sonra Esen Müzik ile rastlaştık. Ticari başarısı hiç önemli değil. Ama insanların sevmesi, takdir etmesi elbette güzel bir his olur.

Türkiye’de bağımsız gazete çıkaracak ortam yok


* Gazetecilik, yazarlık, TV programcılığı, müzisyenlik... Hangisi üzerinize tam oturuyor?

Benim esas işim yazı yazmak. 11-12 yaşından beri yazarım.

* Bugünkü gazeteciliği nasıl buluyorsunuz?

Son iki yıldır haftada üç gün Cumhuriyet’te yazıyorum. Türkiye’de şu anda benim anladığım anlamda bir gazetecilik yapılmıyor. Kimse kusura bakmasın. Artık haber yok. Politik baskının oluşturduğu bir ortam var. Bu politik baskıyı sadece iktidar yapmıyor, iktidar sözcüsü olan bir kısım medya da yapıyor. Gazetecilerin gazetecilere bu tür bir baskı uygulaması sadece Türkiye’de değil, dünyada ilk kez görülmüş bir durum olabilir. Esas vahim olan bu... Menderes döneminde de baskı ortamı var ama orada bile muhalefet devam etmiş. Tatsız durumlar...

* Mesleğe yeni başlayan için daha da tatsız herhalde...

Tabii... Gazetecilik reklamcılığa döndü. Gazeteler şirket gibi yönetiliyor. Haber değil, satış öncelikli... Haberlerin yapısı da öyle... Basın bülteni gibi... Gazeteyi yapan haber ve fotoğraftır. Ben gazeteleri açtığımda bir enstantane görmüyorum. Öyle fotoğraflar olurdu ki, yazıya gerek kalmazdı. Bunu çeken çocuklar duruyor, daha da iyileri var. Ama motivasyonları yok. Olay anında parmağından vurulan, polisten dayak yiyen, hapse giren fotoğrafçılar olurdu. Ama gazetenin yayınlayacağını bildikleri için yine de o fotoğrafı çekerlerdi. Şimdi niye çeksinler?

* Tempo’da yöneticilik yaptığınız dönemde, imza attığınız en başarılı iş hangisiydi?

Böyle sorunca aklıma gelmez. Ama her hafta yaptığımız iş konuşulurdu. Mafya, yolsuzluk haberleri, siyasi, özel haberler... Mesela özel haber olmamasına çok şaşırıyorum. Dünya zenginlik, ün üzerinde dönüyor sanki...

* Bağımsız bir gazete çıkarmayı düşündünüz mü peki?

Bir iki kere aklımdan geçti. Ama şu anki yapıda olmaz. Çok özgür çalışmaya alışmış bir adamım. Patronlar bana hiçbir konuda karışmamıştır. Onu yaparsak bilmem ne bankası mı bozulur, reklamcı mı alınır diye düşünemem.

Her erkek kendini kadınlara beğendirmeye çalışır

* Size “Kadınların ağzından yazan yazar” “Kadınları en iyi anlayan yazar” deniyor...

Bu “Başucumda Müzik”in başarısı... Bir kadının ağzından, bilinç akışıyla yazmıştım. İnsanlar inandırıcı buldu.

* Bir erkek için katili anlamak, kadını anlamaktan daha kolay bence...

Şöyle düşün... Her erkek çocukluğundan beri kızlarla ilgilidir. Onlara kendini beğendirmeye çalışır, onu anlamaya çalışır.
Hayatım boyunca birçok önemli meseleyi sevgililerimle, kız arkadaşlarımla konuştum. Erkeklerle ne konuşacağım, futbol mu? Kadınlar daha detaycı, daha duygusal.

* Kadınların hep beğendiği biri oldunuz. “Bu adam beni anlar” düşüncesiyle mi, yakışıklı olduğunuz için mi?

İkisi de değil. Kadınlar cümlelerden etkileniyor. Söyleyecek bir şeyin yoksa, istediğin kadar yakışıklı ol... Zaten okur beni görmüyor, tanımıyor. O yüzden fiziksel bir beğeni değil bu...

* Ya tanıyanlar...

Şimdiye kadar hiçbir kadın yanıma gelip, “Seni çok yakışıklı buluyorum” demedi.

Balkan Savaşı’nı anlatan bir dizi yazıyorum

* Hayal ettiğiniz başka bir meslek var mı?

“Sen Olsaydın Yapmazdın Biliyorum” kitabımın filmi çekilecek. Şimdi Balkan Savaşı ile ilgili bir dizi yazıyorum. Müzik devam ediyor. Başka bir şey yok.

* Aşkı Bulmanın ve Korumanın Yolları 1996’da çıkmıştı. Neydi yolu?

Kitabın ismi ironik. Aslında böyle bir şey olmayacağını anlatıyor. Dergilerde verilen formüllerle dalga geçiyor. Aşk korunabilecek bir şey değil. İnsan hayatı da değil. Çünkü zaman korunabilen bir şey değil. Ancak anılarda, bellekte korunabilir. Aşk duygusunu saklamaya çalıştıkça da kaybediyorsunuz. O kadar yüksek bir duyguyu uzun süre götüremezsiniz. Ama birbirini sevmeye, hayatı paylaşma devam edebilirsiniz. Kitaptaki karakter de duruma “Var mıymış bir yolu? Olsa da öğrensek...” diye bakıyor.

* Siz misiniz bu kişi?

Her kitabımda olduğu gibi, bu kitabımda da ben varım. Bu duyguları yaşadım.

* Çocuk yapmayı hiç düşündünüz mü?

Hâlâ düşünüyorum. Pinpirikli bir tipim.

Haberin Devamı