Gazete Vatan Logo

Hep esas kız ilgi görünce, beni kaşıntı basıyor

Asmalı Konak’ın Pirayesi, Sıla dizisinin gözü yaşlı Beder’i 25 yıllık tiyatrocu Zeynep Eronat.

Oyunculuğunun ve görüntüsünün heybetinden midir bilinmez, bugüne kadar hep anne rollerinde oynamış. Oysa gerçek hayatta içindeki çocukla çatışmasın diye çocuk bile yapmamış. Deli dolu.
Bir tek sıkıntısı var. O da takdiri hep başrol oyuncularının görmesi.


44 yaşındaki Zeynep Eronat, Ankara Devlet Tiyatrosu’nda bugüne kadar sayısız karakteri canlandırdı. Kötü kadını da, sağır dilsizi de oynadı sahnede. Sonra emekli oldu. Elini değdirdiği kişiyi parlatan Meral Okay’la tanıştı. Bu tanışma sayesinde Asmalı Konak dizisinde Piraye rolünü aldı Okay’dan. Ekran, Eronat’ı sevdi. Yedi dizi ve üç sinema filminde rol aldı. Ama o, dizilerin vazgeçilmez annesi haline geldi. Şimdi bu durumdan çok hoşnut değil. İzleyiciye başka kadınlar olabileceğini de göstermek istiyor. Zaten görüntüsü, rolüne konsantre oluşu ve insanın içini titreten öyle bir ses tonu var ki, Eronat’ı izlerken ona hayran olmamak elde değil. Hal böyle olunca da kendisiyle röportaj yapmak için Mardin’a gittim. Çekimler uzayınca ancak saat 02.00’de röportaj yapabildik. Fotoğraf çekimleri de İstanbul’a kaldı. Küçük Çiftlik Parkı’ndaki çekimlerde çocuklar gibi şendik!

Bir insan neden oyuncu olmak ister?
En ilkel tabiriyle egosunu tatmin etmek için. Ben alkışlanmayı ve beğenilmeyi istiyorum. Ayrıca oyuncu olmak hep kalabalık bir kadınlar ordusuyla yaşamamı gerektiriyor. Çünkü her an başka bir kadını oynayabilirim.
Gerçek bir ruh hastasıyım

Siz neden oyuncu oldunuz?
Ben küçükken dansöz olmak bile isterdim. Babam düşüp düşüp bayılırdı. Çünkü o doktor olmamı isterdi. Ama şimdi “Ben seni nasıl fark etmedim” diyor. Annem elimden tutup konservatuvara götürdü beni. Çünkü oynadığım evcilikler tipik bir Türk filmi gibiydi. Kız kardeşim Miraç’la oynardık. Ben hep hizmetçi, kocası tarafından terk edilen, çocuğu kaçırılan kadın olurdum. Miraç ise prenses gibi roller alırdı. Şimdi o da oyuncu. Gerçekten de o hep güçlü, zengin kadın rolünde. Ben de hep ezilen kadın.

Siz iyi bir oyuncusunuz ama başrol değilsiniz. Dolayısıyla takdir hep başrollerin oluyor. O zaman egonuz ne diyor?
Bu durum beni çok rahatsız ediyor. Kaşıntı basıyor. Ama bununla yaşarsam eskisi gibi iyi bir oyuncu olamam. Hedef belirledim. Sokakta insanlar beni çevirip çay ısmarlamak istiyorsa, yönetmenim beğeniyorsa ve kendisi için en büyük kale olarak görüyorsa işime bakarım. Mesela bir diziye başlarken basın toplantısı yapıyoruz. Ama oraya gelen gazeteciler benim yüzüme bile bakmıyorlar. Bir tane muhabirin bile bana soracak bir sorusu yok mu? Ne yazık ki yok.

Hep anne rollerinde oynadınız. Siz neden çocuk yapmadınız?
Hiç çocuk doğurmak istemedim. Belki ben çocuk olduğum içindir. Çünkü hâlâ oyuncak bebeklerin saçlarını tarayıp, elbise giydiriyorum. Bir kız çocuğunu gördüğüm anda onunla hemen evcilik oynuyorum. İçimdeki küçük kız çocuğu bir türlü büyümedi ve onun daha yaşayacak çok şeyi var. İçimdeki çocuk anne olmak istemedi. Ben de bir çocukla çocukluğumu paylaşmak istemedim. Bugüne kadar bana ağlayan anne rollerini verdiler. Oysa kimsenin haberi yok. Ben kendim çocuğum. Uzun boylu ve yapılı bir kadın olduğum için o çocuğu kimse görmüyor.

Peki mesleğiniz ruh sağlığınızı ne yönde etkiliyor?
Normal değilim canım. Hangi insan kendi oynadığı şeye hüngür hüngür ağlar? Tamamen halktan biri gibi izliyorum. Beder’e acıyorum. Hakikaten ruh hastasıyım. Benim içimde bir kaç tane Zeynep var galiba. Onlar tembel, hırslı, cadaloz, mantıklı ve küçük bir kız çocuğu. Doktora gitsem şizofren teşhisi konabilir. Ama gördüğünüz gibi toplumda gayet başarılı kadınlar arasında gösteriliyorum. Kendimi rahatsız ederek yaşıyorum. Biri dinlenirken, diğeri yaramazlık yapıyor. Bende bir de empati kurma hastalığı var. Bir dönem kaldırım taşlarına bakıp bunlar bizim ayağımızın altında eziliyor diyerek ağlamaya başlıyordum. Çok yakın psikiyatr bir arkadaşıma “Deliriyor muyum? diye sordum. ”Evet deliriyorsun. Depresyona girmişsin ve değersizlik duygusu yaşıyorsun“ dedi. Ona isim konulduğu anda ben kendime geldim. O durumdan hemen sıyrılabiliyorum.

Sizi ne yıkıyor da bu hallere getiriyor?
Başka bir oyuncuyla karıştıkları zaman yıkılıyorum. O zaman ”Zeynep 25 yılda bir arpa boyu yol alamadın“ diye düşünüyorum. Sevgisizlik, üslupsuzluk, aşk ve ölüm acısı da beni yerlerde süründürüyor.

Kendinizi nasıl toparlıyorsunuz?
Moralim bozuksa kendimi işe veririm. Kahır ede ede, gözlerim şiş içinde sete gelirim. Sanki o kadın ben değilmişim gibi gülmeye başlarım. Çünkü işim bana geri dönüşünü verir. Annem kadar beni çok seven bir mesleğim var. O benim başımı okşuyor, beni iyileştiriyor ve hayata geri gönderiyor. Mesleğime çok şey borçluyum.

Oscar benim olacak

Neye tahammülünüz yok peki?

İnsanları çok seviyorum. Ama hayatta nefret ettiğim ve insan yerine koymadığım bir insan türü var. Sadece baştakilere hizmet eden ve onların memnuniyetini düşünen kişiler. Ama onlar ne baş, ne de ayak oluyor. Onlar gövdedeki en işe yaramaz organ olan apandist. Çünkü kesip atıldığında vücutta hiçbir deformasyon yapmıyor. Ne yazık ki öyle insanlarla karşılaştım. Bir de kendini oyuncu sanan oyuncular çıkıyor hayatınızın bir noktasında. Onlar bana uyum sağlıyorlar, yani benim gibilerin ahlakına ve etiğine uyum sağlıyorlar. Saygı göstermek zorunda kalıyorlar ya da kendi yollarına gidiyorlar. Ama bizim setimizde böyle bir şey yok. Yanlış anlama söylediklerimi.

En büyük hayaliniz ne?
İtiraf ediyorum: Oscar alacağıma inanıyorum. Kırmızı halıda en şık tuvaletimi giyip, Oscarı’ı kaldırıken ”Amerika bize borcunu böyle ödedi “ demek istiyorum.


Metroseksüel erkekleri sevmiyorum

Cool erkekleri çok beğeniyorum. Metroseksüel erkekleri sevmiyorum. Elinden her iş gelen, şefkatli bir adam olmalı. Çünkü bir erkeğin en güzel takısı şefkattir. Aşk benim için ulaşamamak ve bilgilenmemektir. Çünkü ne kadar geç bilgilenirseniz aşk o kadar uzun sürer. Aşk erkek ve kadın arasında oynanan bir kaçma kovalamaca oyunudur. Hayatta iki kocam ve 3 sevgilim oldu. Çok fazla ilişki yaşamış bir kadın değilim. Ama şunu biliyorum: Erkeklerin geneli kadınını çok beğenir ve kıskanır. Bir kadın kendisini çok iyi ve güzel hissediyorsa, erkek “Elbisen çok çirkin. Bu vücudun durumu ne? Her yerinden yağ çıkmış. Çok kötü konuştun“ der ve kadının özgüvenini yere serer. Kadın gece kırgınlıkla uykusuna dalar. Ben de uykusuna kırgınlıkla dalan kadınlardanım. Kadınlarla aram pek yok. Kadınlar arasında bir ego çatışması oluyor. Benim giydiğim bir şeyi arkadaşım alınca sinir oluyorum. Erkek arkadaşlarım taklidimi yapar, hiç kızmam. Ama bir kız arkadaşım yaparsa gıcık olurum.





Haberin Devamı