Gazete Vatan Logo

Osmanlı Sarayı’ndan gelen bir Cumhuriyet kadını!..

Dedesi Cemil Paşa''nın kayınpederi II. Abdülhamit''in lalası olunca Osmanlı dönemini, eşinin asker-vali olması nedeniyle de Cumhuriyet dönemini en üst seviyede yaşayan 94 yaşındaki Fahrünissa Hancıoğlu, kendini engelliler başta olmak üzere hayır işlerine adayan bir kişi. Büyüdüğü konaktaki Osmanlı yaşamını, Cumhuriyet''in ilk yılları ile bugünü konuştuğumuz Hancıoğlu''nun, 94 yaşında projelerini hayata geçirme çabası insanı şaşırtıyor.

Hahrünnisa Hancıoğlu''yla tarihi eşyalarıyla müzeyi andıran, Servet-i Fünun edebiyatının öncülerinden Recaizade Ekrem''in çalıştığı ve padişah oluruyla II.Abdülhamit''in lalası Hacı Mahmud Efendi''ye verdiği yalıda görüştük. Fahrünnisa Hanım, tarihi yalıya, 57 yıllık aşkı olan eşinin ismini vererek, Lütfi Hancıoğlu adını vermiş. Manikür ve ojeli tırnakları, kırmızı ruju, dantelli çorap ve Kraliçe Elizabeth tarzı ayakkabalarıyla bizi karşılayan Hancıoğlu''nun, ara ara göz yaşlarıyla kesilen, anı ve özlemlerle dolu 94 yıllık öyküsü ilgi çekici... 1919 yılında Yıldız Sarayı''nın hemen yanındaki, dedesi Cemil Paşa''ya ait konakta dünyaya gelen Fahrünnisa Hancıoğlu, hizmetkarlarla, özel hocalardan, müzik, din, yabancı dil eğitimi dersleri alarak, 15 yaşına kadar konakta kalmış. O yılları şöyle anlatıyor: "Yaşamımız, Yıldız''daki konak, Çamlıca''daki köşk ile bu yalıda geçerdi. Büyük büyük büyük hanımefendi yani paşanın karısı, ''bülbül zamanı geldi'' deyince Çamlıca Köşkü''ne giderdik. İlkbaharı orada geçirince, yazın Yalı''ya gelip, kışın da Yıldız''daki konağa geçerdik. Konak''tan Çamlıca Köşkü''ne geçmemiz de ilginçti. Eşyalarımız, öküz arabalarına yüklenir, Yıldız''dan aşağıya iner, mavnalarla Üsküdar''a, oradan da Çamlıca''ya ulaşırdı."

‘Ailem saraya gidip geliyordu’

"Üç nesil birlikte oturduğumuz konakta gerek müstahdemler, gerek büyüklere hitap, isimle olmazdı. Büyük büyük büyük hanımefendi, diye sıralanırdı.
Bu arada konağın bahçesinde 200 metrekarelik bir villa vardı. Hacı Mahmud Efendi''ye ait el yazması kitapların hepsi burada muhafaza edildi" diyen Hancıoğlu sözlerine şöyle devam ediyor, "Büyükler ölüp, kimse kalmayınca bakımı ve özenin olması için kitapları Süleymaniye Kütüphanesi''ne bağışladık. Çünkü o kitaplar bizim geçmişimiz. Tabii büyükler ölünce ve yerine apartmanlar yapalım diyen müteahhitler tarafından da rahat bırakılmadığınız için şimdi konağın yerine çok sayıda apartman dikildi."

‘Eşimin görevi nedeniyle 8 yıl Moskova''da yaşadık’


"Osmanlı döneminde terbiye, nezaket, saygı, zerafet var" diyen Fahrünissa Hanım, Amerikan Kız Lisesi''nin hazırlık dönemindeyken, ''abi'' dediği ablasının kayınbiraderi Lütfi Hancıoğlu''yla evlendi. Fahrünnisa Hancıoğlu, ''zevcim'' diye hatip ettiği, asker olan eşiyle evlenme hikayesini de şöyle anlatıyor: "Benden 10 yaş büyük olduğu için kendisine abi derdim. Evlenmemiz ilgiçtir. Birgün tüm aile kendisine kız bakmaya Bursa''ya gidiyorduk. Bursa''ya götürecek kişi gelmeyince kız bakmaktan vazgeçildi. Ve o heyet, hep birlikte sinemaya gittik. Sinemada yanıma oturdu ve orada evlenme teklifi etti. Ben de kabul ettim" diyen Hancıoğlu''nun eşi evlendiklerinde kurmay subaymış. Evliliğinin ilk yıllarında görevli olarak, (II. Dünya Savaşı yıllarında) Ateşelik''te görevli olarak Moskova''ya gitmişler. İki dönem olarak 8 yıl Moskova günlerinden sonra Hancıoğlu çifti, Türkiye''ye döndüler. Eşi Lütfi Hancıoğlu''nun askerliği, 27 Mayıs ihtilalinden sonra asker-vali olarak Ağrı''yla başlayan bürokratlık (valilik) serüveni, 1971''deki Trabzon Valiliği''yle sona erdi. Hancıoğlu, 57 yıllık bir evliliğini gözleri dolarak, çok mutlu bir hayat olarak anlatıyor.

‘Farah Diba''ya meyve kutusu hediye ettim’

Vali eşi olarak çok sayıda hayır işlerinde görev alan, onursal başkanlıklar yapan Hancıoğlu, Fransa''dan ülkelerine dönüşte yakıt ikmali için iki saatliğine Adana''da misafir ettikleri İran Şahı Rıza Pehlevi ve eşi Farah Diba''yı nasıl ağırladıklarını "Ben vali eşi olarak, devamlı kendi gümüşlüklerimi, yemek takımlarımı, kendi eşyalarımı kullandım. Eşim, ‘Özel idare tarafından verilen kağıtlarda, bir tane bile isteğin olmayacak'' derdi. Farah Diba''yı karşıladığımızda da, çay ikram ettim. En iyi odalarımızda ağırladım. İki saatlik molalarına, Cevdet Sunay ve yörenin siyasetçisi olan Kasım Gülek gibi isimler de katıldı. Kendilerine, turunçgillerden oluşan meyve kutuları da hediye ettim" cümleleriyle anlatıyor. Vali eşi olarak çok sayıda sosyal faaliyetin içinde olan Hancıoğlu, 1968-1969 yıllarında Adanaspor Kulübü Başkanlığı''yla Türkiye''nin ilk kadın kulüp başkanı da oldu.


‘Atatürk''ü birçok defa gördüm’

Cumhuriyet kurulduğunda 4 yaşında olan Fahrünissa Hancıoğlu, Cumhuriyetin ilk yıllarında kendi konaklarında, diğer evlerde ve okullarda süslemelerin, tüm ışıkların açılarak kutlamalar yapıldığını anlatarak, birçok kez Atatürk''ü gördüğünü de şu sözlerle dile getiriyor: "Atatürk, yazları erkanıyla birlikte deniz turu atardı. Bizim yalının önünden geçerken, bir Rum balıkçı, ''kızlar Atatürk geliyor'' diyerek bize seslenirdi. Biz de her defasında yoğun alkışlarla tezahürat yapardık. Bu tezahürata Atatürk şapkasıyla selamlayarak karşılık verirdi. Yine eşimle evlendiğimizde Ankara Palas''ta Atatürk''ü, ekibiyle birlikte bir düğünde gördüm. Yine şapkasıyla selamladı."

‘Yıldız Porselen''in dünyaya duyurulmasını istiyorum’

"Konağımızla Yıldız Sarayı arasında bir sokak vardı. Bizim konakla da Yıldız Porselen Fabrikası da tam konağın yanındaydı. Ben, fabrikanın tozu, dumanı içinde büyüdüm. Yine yemek takımlarımız Yıldız Porselen''di. Çoğu kez fabrikaya gidip porselen de alırdık. Daha sonra, Rusya''ya, müzelere gidence Rusya, Fransa porselenlerini görünce Yıldız Porselen''in de önemini anladım. Bu yüzden, Osmanlı döneminden kalma Yıldız porselenlerim var. Çocuklarım, torunlarım Mersin''de olduğu için Mersin''deki Güzel Sanatlar Akademisi''nde aralarında engellilerin de olacağı bir atölye kurmak için girişimde bulundum. Bu atölyede, Yıldız Porselen’''in izniyle de, bu desenlerin yapılmasını ve Yıldız Porselen''in dünyaya duyurulmasını istiyorum. Bu projemden başka, ayrıca İstanbul''da engelli köyü oluşturmayı da düşünüyorum.

Yalının içerisi müzeden farksız eserlerle dolu

94 yaşındaki Hancıoğlu''nun, yaşına göre genç fiziği hemen fark ediliyor. Hancıoğlu dinç kalmasını, "Hatıralarla dolu mazimle yaşıyorum. O yüzden böyle dinçim. Tabii çok yüzdük, at bindik, bütün sporları amatörce yaptık. Bunları zayıflamak için değil, yaşam biçimi olarak yapardık" sözleriyle açıklayarak, kadının kadın gibi davranması, o yüzden bakımlı olması gerektiğini de sözlerine ekliyor. Hancıoğlu''nun yaz ayları kaldığı yalı müzeyi andırıyor. Dedesi Cemil Paşa ve anneannesi Cavidan Hanım''a düğün hediyesi olarak Abdülhamit''in hediye ettiği yatak takımı yalının bir duvarını süslerken, diğer bir köşeyi eşi Beylerbeyi Sarayı''nda olan bir vazo ile bir eşi Dolmabahçe Sarayı deposunda olan seramik soba süslüyor.

Ağladığım için altın verildi

"Ailemin Sarayla temasları vardı. Anneannem ve annem Abdülhamit''in ailesiyle görüşüyordu. Yıldız Sarayı''nda Ayşe Sultan''la da görüşüldüğünü biliyorum. Bir keresinde beni de götürdüler. Ben dışarıda beklerken ağlamaya başladım. Abdülhamit''in oğlu niye ağladığımı sorup, bana altın
vermişti."

Haberin Devamı