Tepsi kenarındaki bebek

Haberin Devamı

Surat ekşi, dudaklar büzük, ıkınma sesleri giderek sıklaşıyor... Eyvah! Felaket yaklaşıyor!

- Komutan! Silahlar hazır mı?

- Hazır efendim! 4 ölçü su, 4 kaşık mama, iki peçete, bir önlük ve bir biberon emir ve görüşlerinizi bekliyor!

- Bezler de hazır mı?

- Hazır efendim!

- Peki beybi vayplar?

- Onlar da hazır!

- O vakit topları doldurun ve ateşleyin!

- Emredersiniz valide sultanım!

***


Veledino, an itibariyle ilk yolculuğunu yapmakta... Tabii bizimki öyle Moldovalı hizmetçiyle 5 yıldızlı otele oradan da kotraya geçmece tatili değil. Bırak bakıcıyla, uçakla bile gitmiyoruz. Bizim esnaf cipi Caddy ile! Bildiğin halk tipi yani... Üstelik İzmir’e! Yani çok yakına da değil... Akrabalarını görsün artık di mi ya...

Şoförümüz Özgür... Onun da İzmir’de işi varmış, o önde biz arkada beraber gidiyoruz. Güya sabah yedide çıkacaktık yola fakat velet dahil hepimiz uyuya kaldık... Yuvanın İsviçre saati gibi yetiştirdiği o pırıl pırıl çocuk, 20 günde benim kopyam oldu iyi mi! Peee... 6-7 yıl sonrasını görür gibi oldum.. Okul servis kapıya gelecek ve biz hala çanta topluyor olacağız!! Tabii eğer uyanabilmişsek...

Yolculuk için her tür önlemi aldık. Termosta mamasını yapmak için ılık su, ölçülü kabında her gözünde 4 kaşık mama, cam rende, cam rendede rendelenmeye hazır kayısı, kaynatılıp soğutulmuş içme suyusu, binlerce bebek bezi...

Arabanın arkası lunapark gibi oldu. Titreterek şarkı söyleyen ana kucağı, titretmeden şarkı söyleyen oyun parkı, emniyet kemeriyle arabanın arkasına doğru bakacak şekilde sabitleştirilmiş (çok şükür hiçbir ses çıkarmayan) oto bebe koltuğu, katlanan puset, 3 paket bez, 3 paket mama, her tür sesi çıkaran çıngıraklı oyuncaklar... Göz gözü maymun ve zürafalardan görmez bir halde.. (Çocuk eşyası modasında bu yıl en sevilen hayvanlar bunlar...)

Fakat daha komik olanı araba her viraja girdiğinde “tısı tısı tısı... çiling çilöng çilöng... vigi vigi...” şeklinde seslerin çıkması.. Her gidi hey... Normalde benim arabamdan çıkan sesler eskiciden topladığım sandıklara yine olmadık yerlerden bulduğum toprak testilerin çarpma sesi olurdu... Değişime bak!

Manisa’ya kadar gayet iyi dayandı... Oto koltuğuna oturttuk, mamasını verdik, güzel güzel uyudu... Ara ara durduk gezdirdik, terlemiş üstünü değiştirdik. 5. kıyafetten sonra sıkıldım ve dedim daha pratik bir çözümü olmalı... Ve çocukluğumun en nefret ettiğim şeyi aklıma geldi: Terini emsin diye sırta peçete tıkıştırmak! Beş dakika boyunca tereddütte kaldım zira çocukken bunu çocuğuma asla yapmayacağıma dair kendime söz vermiştim... Fakat kardeşim bu oto koltukları da niye terleten kumaştan yapılır anlamam ki! Ne yaptık, tıkıştırdık tabii... Peee... Tamam büyüyünce yapmayacağım...

Fakat Manisa’da #DirenPiti durumuna geçti. (Bu haftaki adı Piti..) Her tür temel ihtiyacı karşılanmış olmasına rağmen isyan etti. Manisa İzmir arasındaki rampayı çıkarken artık midesi mi bulandı, kulakları mi tıkandı bilmiyorum fena halde ciyakladı. Tam da o sırada kucağımda yastıklı tepsim, üzerinde bilgisayarım yazımı yazıyordum...

Sonuç? Ne olacak! Bilgisayar biraz sağa kaydırılır, bebek koltuktan alınıp yastıklı tepsinin bir kenarına oturtulur, o etrafı seyrederken yazı tek elle yazılır... Hey güzel Allahım. Bir “hey gidi hey” daha alabilir miyim?

DİĞER YENİ YAZILAR