Girit’in kalbine doğru

Haberin Devamı

2006’dan beri sık sık Yunanistan’a gidip geliyorum galiba en heyecan verici yer: Girit! Çok başka, çok etkileyici… Her bakımdan…

Bir kere inanılmaz bereketli bir yer. Tam Akdeniz. Yer gök zeytin ağacı. Dağ taş kekik. Bazen portakal ağacı ormanları içinden geçiyorsun, bazen palmiye ormanları, bazen üzüm bağı deryası içinden. Dağı başka güzel denizi başka güzel. İnsanlar neden 7 bin yıl burada yaşamış, neden burada büyük uygarlıklar kurmuş, Venedik’ten Ceneviz’e, daha sonra da Osmanlı’ya kadar her “benim” diyen devlet neden burayı ele geçirmeye çalışmış, insan doğasına bile bakıp anlayabiliyor. Dünya yıkılsa, Giritli kendini doyurabilir…

Sonra çok sıkı bir tarihi var. Türk için de Türk olmayan için de. Hiçbir zaman sıradan bir ada olmamış Girit. Sadece devletlerin çekişme alanı olmamış. Aynı zamanda devletlerden kaçanların da sığınma ve serpilme yeri de olmuş.

Sıradan olmamasının en büyük nedeni hiçbir zaman tek kültürlü bir ada olmaması… Bizans, 1200’lerdeki Haçlı seferleri sırasında yıkılınca ada Venediklilerin olmuş. Bir süre Cenevizliler ele geçirmiş. Venedikliler adaya yeniden dönmüş ama bu sefer de Osmanlı İstanbul’u alınca (ve Bizans ikinciye yıkılınca) İstanbul’un önde gelen papazları, asilleri, yazarları, sanatçıları Girit’e kaçmış. Adada Helen, Bizans ve Venedik karışımı ilginç ve renkli bir kültür ortamı oluşmuş.

Türkler için de Girit başka bir yere sahip. Osmanlı adayı 1645’ten itibaren kısım kısım fethetmeye başlıyor ama Girit nedeniyle başı çok derde giriyor. Venediklilerle 40 yıl sürecek amansız bir çekişmeye giriyor. Sonunda fetih tamamlanıyor ama zararın ziyanın haddi hesabı olmuyor.

Fakat esas ilginç olan bu değil. Esas ilginç olan fetihlerden sonra buraya yerleşen Türk Müslümanların adanın kültürüne şaşırtıcı bir şekilde katılmaları. Şaşırtıcı bir şekilde oralı olmaları. 200 yıl sonra adayı acılar içinde terk etmek zorunda kaldıklarında konuştukları dil Rumca idi, Türkçe değil. Eğitimleri ve görgüleriyle İstanbul’daki Müslüman Türklere bile fark attıkları, o nedenle uyum sağlamakta uzun süre zorlandıklarına dair yüzlerce anı anlatılır durulur. Türkçe’de göçle ilgili en çok kitap muhtemelen Girit’e dair yazılmıştır.

(Ben Ayvalık sokaklarına Girit göçmeni iki yaşlı Müslüman kadının aralarında Rumca şöyle konuştuklarını duydum: “Ti kanis? Kala ise?” “Kala elhamdülillah” (“Nasılsın iyi misin?” “İyiyim elhamdülillah”)

Şunu anladım ki Girit’i ve Giritliyi anlatmak hiç kolay bir şey değil. Ufacık bir bilgi için internete bakayım diyorum ve karşıma tonlarca bilgi çıkıyor. Anlıyorum ki Girit bizler için herhangi bir yer değil. Ama Yunanlar için de değil…

“Hanya’yı Konya’yı görmek” deyiminin nereden geldiğine dair araştırmalarım da devam ediyor.

DİĞER YENİ YAZILAR