Kadınların giremediği yarımada

Haberin Devamı


40’ımdan sonra yepyeni bir şey öğrenebilir miyim acaba deyip Yunancaya başladım. Meşhur maymun iştahımla çabuk bırakırım sanıyordum ama hayat beni iki yıl sonra Selanik’e bir dil seminerine getirdi.

Bir haftadır buradayım. Değişik bir dil okulu. Türkler ve Yunanlar aynı anda Türkçe ve Yunanca öğreniyor. Öğrenme hızımda bir değişme olmamış, bundan dolayı çok memnun oldum. Pamuk Prensesi okuyabilecek hale geldim mesela. 40’ında dil öğrenmenin de böyle bir durumu var. Yeniden çocuk kitabı okuyorsun. Sırada Küçük Prens var...

***


Sokakları bomboş Selanik’te dolaşıyorum. Bütün dükkanlar indirime girmiş. “Olas mesi timi”. Her şey yarı fiyatına. Her şey yarı fiyatına fakat alan yok. Zira herkes Halkidiki’deki yazlıklarında... Zaten kimsede de para yok...

İzmir ve Selanik’i hep benzetirler ya... İzmirlilerle Selaniklilerin yaşam biçimleri de benziyor. İzmir’in Çeşme’si neyse Selanik’in Halkidiki’si de o. Temmuz ama bilhassa ağustos ayında neredeyse bir Allah’ın kulu kalmıyor şehirde. Hele Pazar günü gözlerime inanamadım! Selanik değil de Kıbrıs’taki terk edilmiş Maraş şehri sanki... Bomboş! Dükkânlar, kafeler, lokantalar bir daha hiç açılmayacakmış gibi kapalı. Hırsızlar herhalde kol geziyordur diye düşünüyorum. Koca bir apartmanı soysan kimse fark etmeyecek.

Nerede bu koca şehir? Halkidiki’deymiş. Selanik’in doğusunda üç bacaklı kocaman bir yarımada. İki bacağı, “Kassandra” ve “Sithonia” yazlıkçıların cenneti, üçüncü bacak “Ayiyon Oros” ise keşişlerin.

Birçok insanın Halkidiki’de yazlığı var. Kendinin yoksa bile aileden birinin var. Olmadı arkadaşının var. Hiçbiri yoksa al çadırını git. Bizde artık çok az ama Yunanistan’da kamp hayatı hâlâ sürüyor. Birçok yerde kamping görüyorum. Seviyorlar kampçılığı. Bazıları o kadar kalabalık ki sanırsın mülteci kampı! Yasak olmasına rağmen kamp alanı dışında da çadır kuranlar var. Plajda, ormanda. Polis gelip toplatıyormuş, sonra yine kuruyorlarmış...

***


Halkidiki’deki hayat da Çeşme’deki gibi. “Bugün hangi plaja gitsek”den başka bir derdin olmadığı, plajdan plaja geçilen üç bacaklı kocaman bir yarımada. Her taraf tavernalarla (lokanta), barlarla, diskolarla dolu. Çok güzel koylar ve plajları var. Bir arkadaş bulursam önümüzdeki hafta tekrar gideceğim.

Fakat Halkidiki ilginç bir yer. Üç bacaktan ikisi sabahlara kadar eğlenceden yıkılırken biri ise sabahlara kadar duadan yıkılıyor. En doğudaki bacağın “Agiyon Oros” denilen en ucu manastırlar bölgesi. Kutsal Athos Dağı’nın eteklerinde 20 kadar manastır bulunuyor. Sadece Yunan değil Sırp, Rus ve Bulgar manastırları da bulunuyor. Hepsi doğrudan İstanbul’daki Rum Ortodoks Patriğine bağlı. En önemli kural: Bölgeye asla ve kat’a kadın giremiyor. Hatta dişi hayvan bile sokmadıkları söyleniyor. Manastırlar bölgesi dış dünyadan uzun bir duvarla ayrılıyor.

Kadın meselesi ilginç. Avrupa Birliği, kadın erkek eşitliği kuralı gereği manastırları kadınlara açmalarını istedi. Manastırlar, “bu bizim bin kusur yıllık geleneğimiz, açmayız” dediler. Bunun üzerine bir sürü tartışma çıktı. Papazlar taviz vermedi. Zafer şimdilik manastırların oldu.

Şimdi müsaadenizle Pamuk Prenses okumaya devam edeceğim... “Ayna ayna, söyle bana bu dünyadaki en manyak köşeci kim?” “Siz tabii ki kraliçem. Her zaman olduğu gibi..”

DİĞER YENİ YAZILAR