Işıltının peşinde geçen bir hayat!

3 Nisan 2018

Ödüllü mücevher tasarımcısı Fernando Jorge, ilham kaynaklarını, tasarıma bakış açısını ve mücevher dünyasındaki yolculuğunu anlattı

Duyuları uyandıran bir tasarım anlayışı, ışıltının peşinde geçen bir kariyer, birbiri ardına kazanılan prestijli ödüller; işte Brezilyalı mücevher tasarımcısı Fernando Jorge hakkında ilk etapta bilmeniz gerekenler... Uluslararası arenada gelecek vadeden bu genç yeteneği daha yakından tanımak isterseniz, İstanbul ziyaretinden hemen önce gerçekleştirdiğimiz röportaja göz gezdirebilirsiniz.

Brezilya kökenli bir sanatçı olmak eminim ki sıra dışı bir renk ve doku çeşitliliğine erişmeni sağlıyordur. Bu tür etkileşimlerin seni belirli kalıplara sıkıştırmasına engel olup özgün bir marka yaratmayı nasıl başardın?

Bahsettiğin çeşitlilikten doğan bütün elementleri elbette ben de özümsüyorum; ancak, günün sonunda bu elementleri kendi bakış açıma göre yeniden yorumluyorum. Brezilya’da çalıştığım yıllar boyunca mücevherler hakkında pek çok şey öğrenme şansım oldu. Central Saint Martins’de aldığım uzmanlık eğitimimse tasarım yaklaşımımı şekillendirmeme katkı sağladı. Bu sayede özgün marka kimliğimi oluşturma yolunda önemli adımlar attım.

Yeni bir koleksiyon hazırlarken takip ettiğin bir rota var mı yoksa her seferinde yeni bir maceraya mı yelken açıyorsun?

Merakımı cezbedecek bir şeylerle karşılaşıp bunlar üzerine kafa yormaya başladığımda yeni bir koleksiyonun ortaya çıkacağını hissediyorum. Sürecin sonucunda karşılaşacağım şeylerin ilk adımda hayal ettiğim gibi olmama ihtimali olsa da bu ilk merak, ilk his beni her seferinde yeni bir maceraya sürüklüyor.

Koleksiyonlarını hayal gücünün dönemsel yansımaları olarak mı görüyorsun yoksa zamanın sınavına karşı koyacak klasik eserler olarak mı? Her ikisi de! Koleksiyonlarım, hayal gücümün şu anda etrafımda olup bitenleri yorumlamasıyla ortaya çıkıyor; sonrasındaysa klasik sayılabilecek eserler olmaları amacıyla sunuluyor.

Devamını Oku

Çeşitliliği kucaklamak

31 Mart 2018

Geçtiğimiz senenin sonlarına doğru Vogue dergisinin İngiltere edisyonunda genel yayın yönetmeni koltuğunu devralan Edward Enninful, aslında pek çok ilkin habercisiydi. Modanın kutsal kitaplarından sayılan güçlü bir yayının başında, siyahi bir erkeğin yer alması, pek de tahmin edilebilecek bir adım değildi. Oysa ki değişim, göstere göstere geldi.

Birkaç sezondur giderek daha katılımcı olmaya gayret gösteren moda dünyası, hız kesmeden süren bir değişimin içerisindeydi. Belki de Edward Enninful ile birlikte, farkında olsak da adını koyamadığımız bu değişim dile geldi. Ünlü editör, göreve başladığından beri ayrımcılığın her türlüsüne karşı durduğunu göstermeyi hedefleyen işler yayınlamayı tercih etti. Elbette alışılmışın dışına çıkmaya çalışmak bazen geri tepti; ancak, altıncı ayını geride bırakan Enninful, şimdiye kadarki en güçlü hamlesiyle geri geldi.

Mayıs ayında satışa sunulacak İngiliz Vogue dergisi, kapağındaki dokuz birbirinden farklı ve kıymetli model ile belki de şimdiden tarihe geçti. Toprak tonlarının farklı yansımalarıyla sakin ancak güçlü bir görünüme bürünen modeller arasında kimler yok ki? Kenya’da bir esir kampında doğan Halima Aden, Sudanlı Adut Akexh, büyük beden modeli Paloma Elsesser, Koreli Yoon Young Bae ve diğerleri.

Edward Enninful’un kapak çekimiyle ilgili kaleme aldığı açıklamadaki şu cümleler de dikkat çekici: “Bundan sadece 5 sene önce bile herhangi bir çekim için birkaç modeli bir araya getirmek istesek, seçtiğimiz modeller bu kızlara benzemezdi. Moda endüstrisinin son aylarda gösterdiği gelişim, kariyerimi şekillendiren ‘çeşitlilik’ kavramının hak ettiği yere yaklaştığını gösteriyor. Ancak bu ‘çeşitlilik’ kavramı sadece siyah ya da beyaz olmaktan geçmiyor; ırk, cinsel yönelim, sosyo-ekonomik geçmiş, inanç ya da vücut tipi gibi pek çok konuda çeşitliliği kucaklamak gerekiyor.”

Mayıs ayında raflara çıkacak derginin bir çağ kapatıp diğerini açmasını beklemeyin. Ancak özellikle çeşitlilik tartışmasını editörler ya da yazarların dünyasından çıkartıp raftaki dergiye elini uzatan bir kadının gündelik yaşantısına da sokmayı hedefleyen bu tür adımların faydalı olacağına inanıyorum.

Devamını Oku

Türk modası atağa geçti

30 Mart 2018

Bitmek bilmeyen kulis koşuşturmaları, her seferinde yeniden yaşanan podyum heyecanı, bol bol fotoğraf ve video paylaşımı derken bir moda haftası daha geride kaldı. Bakalım dört gün boyunca neler yaşandı

Bu sene on birinci kez düzenlenen Mercedes-Benz Fashion Week Istanbul, 27-30 Mart tarihleri arasında Zorlu Performans Sanatları Merkezi’nde gerçekleşti. Tasarımcısından modeline, makyaj sanatçısından halkla ilişkiler çalışanına kadar yüzlerce profesyonelin emeğiyle gerçekleşen ve Türk moda endüstrisinin göz bebeği olan moda haftamızdan geriyeyse sizin için derlediğim notlar kaldı.

Sevim Elaidi anısına
Tasarımcı Mehtap Elaidi, “Hayat boyu ilham kaynağım olan Sevim Elaidi’ye…” cümlesiyle özetlemişti Sonbahar / Kış 2018 koleksiyonunu. Bu özetin arkasındaysa uzun ve etkileyici bir hikaye yatıyordu. Podyuma birer birer çıkan modeller, Sevim’in hayatındaki farklı dönemleri yansıtıyordu. 60’lari 70’ler birbirini kovalarken podyumda desenler, pembelerle; işlemeler ince detaylarla yarışıyordu. Bir kadının farklı zamanlarda kaç farklı kadın olabileceğine göndermeler yapan koleksiyon, moda haftasının unutulmazları arasındaki yerini aldı.
Zen bahçeleri
Lug Von Siga için Pera Palace Hotel’de hazırlanan salona girdiğimde dikkatimi çeken şey orta alandaki cıvıl cıvıl kiraz çiçeği ağacı oldu. Kalabalık yavaş yavaş yerlerini alıp suskunlaşırken fonda çalan Uzak Doğu tınıları, defilenin temasını açık etmeye başlıyordu. Tasarımcı Gül Ağış’ın Kyoto seyahati sırasında ziyaret ettiği Zen bahçelerinden aldığı ilhamla oluşturulan koleksiyon, Türk ve Japon kültürlerinin buluşturan ahengiyle de bu bahçelere gönderme yapıyordu. Her zaman hayranlık duyduğum Lug Von Siga, kendi çizgisinden çıkmadan yeni bir hikaye anlatabilmenin en zarif yolunu bulmuştu. Lug Von Siga Sonbahar/Kış 2018 defilesinin makyaj uygulamalarıysa NARS Cosmetics imzası taşıyordu. Temaya uygun bir şekilde sağlıklı ve aydınlık bir cilt görünümü yakalamak için doğal ten makyajı uygulanırken defilenin en dikkat çekici detayları arasında yer alan koyu kırmızı rengi dudaklar NARS Cosmetics Bette Audacious Lipstick’e emanetti. Başka neler oldu? MiiN markasıyla moda haftasında yer alan ve ‘Black Fish’ adlı koleksiyonunu sunan tasarımcı Kadir Kılıç, sert görünümlü ve sıra dışı kadınlarını öncü erkeklerle buluşturarak cinsiyetsiz bir koleksiyonla karşımızdaydı. Defilenin sürpriziyse ünlü şarkıcı Hande Yener’in podyumda yürümesiydi. Mayo ve bikini tasarımlarıyla sektörün farklı bir köşesinde kendisine sağlam bir yer edinmeyi başaran Cihan Nacar, ‘Pure Glow’ koleksiyonunda şehirli ve güçlü kadınlardan ilham almıştı. Tülin *Şahin’in yanı sıra şarkıcı Merve Özbey’e de ev sahipliği yapan podyuma koleksiyon adının hakkını veren bir ışıltı hakimdi. Çal bir Tarsus Havası Her sezon Türk kültürünün başka bir gizli hazinesini ortaya çıkartmayı başaran Niyazi Erdoğan, bu sezona birden çok sürpriz sığdırdı. Erkekler için ikonik görünümlere imza atan başarılı tasarımcı, Sonbahar / Kış 2018 koleksiyonuyla birlikte kadınların dünyasında da izler bırakacağını gösterdi. İlk kadın koleksiyonunu, erkek koleksiyonuyla hem bütünleşik hem de ayrışık bir şekilde sunan Niyazi Erdoğan’ın kadınları da en az erkekleri kadar köklerine bağlı. Basma kumaşlar, altın takılar ve örme çantalarla öne çıkan kadın tasarımları, yeşil, mor ve turuncu gibi canlılığı ve bereketi simgeleyen renklerde hayat bulmuştu. Şansım’ın şansı Sudi Etuz markasıyla moda haftasına katılan Şansım Adalı, bu sezon Mercedes-Benz Türk’ün de desteğini alarak adının hakkını verdi. Sonbahar/Kış koleksiyonunda gücüne inanan ve kendi ayakları üzerinde durmayı başaran kadınlar yansıtan tasarımcının denim parçalardaki alternatif kullanımları, kendine özgü formlarıyla oluşturduğu hareketli yaklaşımla zıt olsa da bu zıtlığın ahengi davetlileri memnun etmiş gibiydi. ‘Mercedes-Benz presents Sudi Etuz’ defilesindeki pek çok parçanın önümüzdeki aylarda dergi kapaklarını süsleyeceğinden eminim.

Devamını Oku

Mücevherat sektöründe bir ilk

24 Mart 2018

Üretim süreçlerinde şeffaflık ve sürdürülebilirlik, son on yılın en öne çıkan konularından. Pek çok moda markası hem üretim şekillerini daha doğa dostu bir hale getirmeye çalışıyor hem de gereğinden fazla üretilen ya da ömrü sona eren ürünleri en uygun şekilde geri kazanmaya çalışıyor. Doğaya zarar vermeyecek uygulamalarla ya da geri dönüştürülmüş malzemeler kullanılarak üretilen kumaşlar, yeni koleksiyonlarda kendisine yer buluyor.

Özellikle mücevherat endüstrisinin ‘kanlı elmas’ diye bilinen uygulamaları, bu endüstriyi diğerlerine göre daha ‘kirli’ hale getiriyor. Ancak köklü mücevher markalarından Chopard, bu düzeni değiştireceğe benziyor.

İsviçreli mücevher markası, Temmuz ayından itibaren bütün üretim süreçlerinde etik üretilmiş altın kullanacağını açıkladı. Sürdürülebilirlik ilkelerini uzun bir süredir uygulayan marka, son beş seneye yayılan araştırma ve çalışmalarının sonucunda önemli bir karar aldı. Chopard, ürünlerinin temelini oluşturan ham maddelerin tamamen güvenilir iki kaynaktan temin edileceğini duyurdu. Bu sayede bütün üretim süreçlerinin %100 etik olduğunu garantileyecek uygulama, sektörde bir ilk olma özelliğini taşıyor.

Umarım Chopard’ın bu adımı mücevherat sektörüne örnek olur ve daha çok markanın şeffaf üretim süreçlerini benimsemesini sağlar.

Moda haftasına geri sayım

Şehir kış ve bahar arasında gidip geledursun, moda haftası kapıya dayandı. Geçtiğimiz yıllardan farklı olarak küresel moda takviminin bir hayli dışında bir tarihte gerçekleştirilecek olan moda haftamızla ilgili bana ulaşan hap bilgilere birlikte göz atalım:
-Organizasyonun el değiştirmesiyle birlikte moda haftamıza katılan tasarımcı ve marka sayısı 32’ye ulaşmış.
-Sertab Erener ve Merve Özbey gibi şarkıcılar farklı tasarımcıların defilelerinde performans sergileyecekmiş.
-Yabancı basın ve satın alma ekiplerinden oluşan 140 kişilik bir grup, Türk tasarımcıların ve markaların koleksiyonlarını incelemek üzere İstanbul’da olacakmış.
-Defileleri yakından takip eden Türk basın, influencer ve sokak stili fotoğrafçılarının yanına bir de yabancılar eklenecekmiş. 50 kişilik bu grup nedeniyle defilelerdeki “Oraya değil, buraya oturacağım” tadındaki sandalye savaşlarının artacağından eminim.
Bir skandal daha
Özellikle iç çamaşırı kategorisindeki birbirinden iddialı reklam kampanyalarıyla bilinen Calvin Klein, kusursuz fiziği yansıtmaya çalışırken dijital çözümlere başvuran ve bu nedenle sıklıkla ‘fotoğraf rötuşlama’ iddialarıyla gündeme gelen bir marka. Bu defa karşımızdaysa alıştıklarımızdan farklı bir ‘fotoğraf rötuşlama’ skandalı duruyor. Markanın Paris Jackson ile gerçekleştirdiği fotoğraf çekimi bütün sosyal medya kanallarında paylaşıldıktan sonra Facebook platformunda reklam olarak kullanılmış. Ancak seçili bir kitleye gösterilen kampanya görselinde, Paris Jackson’ın imzası haline gelen dövmeleri tek tek silinmiş. Sanatçının hayranları tarafından ilk bakışta anlaşılabilecek büyüklükteki bu düzenlemenin neden yapıldığıyla ilgili henüz markadan bir açıklama gelmedi. Ancak özellikle beden olumlama konusunda sert söylemleri olan ve doğallığı ön plana çıkartan Paris Jackson’ın vereceği tepkiden az çok eminim.

Devamını Oku

Sürpriz mi aldatmaca mı?

23 Mart 2018

Sokak kültürünü farklı bir seviyeye taşıyan ve kırmızı logosunu bir ikon haline getirmeyi başaran New Yorklu spor giyim markası Supreme, geçtiğimiz iki yıl içerisinde popülaritesini hızla arttırmıştı. Marka aslında uzun zamandır sıra dışı moda takipçilerinin radarındaydı; ancak, Louis Vuitton ile gerçekleştirilen ve büyük başarı yakalayan iş birliğinin ardından adeta boyut atlamıştı. Louis Vuitton ve Supreme iş birliğinden doğan parçalar ışık hızında tükenmiş, yalnızca ikinci el satış yapan sitelerde az sayıda bulunabilen parçalarsa bol sıfırlı etiketleriyle dudak uçuklatmıştı. Bu başarının ardından nasıl bir hamle geleceği merak ediliyordu; ancak, cevabın Dolce&Gabbana’da olacağınaysa eminim ki hiçbirimiz ihtimal vermiyorduk.

Dolce&Gabbana, lükse bakış açısı eleştirilen markalardan. Tasarımcıları Domenico Dolce ve Stefano Gabbana’nın farklı konulardaki sivri açıklamaları zaman zaman markaya zarar verecek boyutlara ulaşsa da markanın lüks segmentteki başarısı tartışılmaz bir gerçek. Defileleri ve reklam kampanyalarıyla her zaman konuşulmayı başaran Dolce&Gabbana, özellikle genç ve etkili isimlerle yaptığı çalışmalarla milyonlarca sosyal medya kullanıcısına ulaşmaya devam ediyor.

Bütün bu olan bitenin ortasında, markanın kurucularından Stefano Gabbana’nın Instagram’da paylaştığı birkaç fotoğraf, Dolce&Gabbana ve Supreme iş birliği hakkındaki dedikoduların fitilini ateşledi. Farklı haber sitelerinin ‘dedikodu’ olarak paylaştıkları haberleri kendi hesabında paylaşan Stefano Gabbana, önümüzdeki sonbaharda son zamanların en garip iş birliğine şahit olacağımızın sinyallerini verdi.

Haberlere sevinen moda takipçileri olsa da büyük çoğunluk bu iki markanın nasıl bir araya geldiğini anlayabilmiş değil. Ben de Supreme ve Dolce&Gabbana markalarının nasıl bir ortak paydada buluşabileceğini henüz bilemiyorum. Umarım iki marka da beni yanıltır ve bizi yeni sezonun ikonik parçalarıyla buluşturur. Aksi takdirde bu hamle Supreme için tehlikeli bir dönemin başlangıcı olur.

Unutmadan, daha önce pek çok sosyal medya paylaşımını manipüle eden hatta moda severlerin “Dolce&Gabbana’yı boykot ediyorum” mesajlarını alıp tişörtlere basacak kadar ileri giden Stefano Gabbana’nın bu dedikoduları markasının lehine kullanıp bizi aldatma ihtimali de hiç azımsanacak gibi değil.

Kenzo’dan ters köşe

Devamını Oku

90’lardan günümüze

17 Mart 2018

90’larda adeta bir çılgınlık haline gelen bel çantalarını hatırlar mısınız? Hani şu belki de hiçbir renk veya model farkı olmayan, siyah, deri bel çantalarını? Hah, şimdi yaşadığınız o travmayı unutun ve sezonun önde gelen trendlerinden bel çantalarına yer açın. Biliyorum, o kadar da kolay olmayacak. Her seferinde aklınıza 90’ların bir diğer garip trendi gelecek ve siz o çantayı almaktan vazgeçeceksiniz. Ancak eğer dirayet gösterirseniz, şu sıralar bir hayli popüler olan bu trendi yakalayabilirsiniz.

Bel çantaları o kadar revaçta ki sokak kültürü markalarından lüks moda markalarına kadar her markanın yeni koleksiyonunda en az bir model bulmak mümkün. Kimisi biraz büyük, kimisi biraz küçük, renkli ya da desenli derken pek çok bel çantası modeli rafları süslüyor. Ancak bel çantası trendinde dikkat etmeniz gereken bir şey var; çantayı belinize takmıyorsunuz. Şaşırtıcı, değil mi? Bu defa bel çantaları tek omuzdan vücuda çapraz olarak takılıyor. Hem çantaya erişmek kolaylaşıyor hem de çantanızın üzerindeki logo ya da işlemeler stilinizin en dikkat çeken parçalarından birisi haline geliyor.

Ben de bir süredir itiraz ettiğim bu trende ayak uydurup birkaç bel çantası aldım. Şimdilik farklı renk ve ebattaki çantalarımı deneme aşamasındayım. Ancak şunu söylemeliyim ki bir bel çantası taşımak işleri bir hayli kolaylaştırıyormuş. Çantamın omzumdan düşmesi derdi yok, eşyalarımı ceplere tıkıştırma derdi yok, elimin kolumun bir şeylerle dolması derdi yok. Tek olumsuz yanı, o da eğer sayılırsa, üzerinizde kocaman bir logo taşıma ihtimaliniz. Bu olumsuzluğu da daha sade bir model seçerek bertaraf edebilirsiniz.

90’lardan kopup gelen ve modern çağa göre yeniden yorumlanan bu trendi sanırım giderek daha çok seveceğim.

Şampiyon belli

Bazı şeyleri tahmin etmek için kristal bir küreye ihtiyacınız olmaz. Tıpkı şampiyon yarışçı Lewis Hamilton’ın Tommy Hilfiger erkek giyim koleksiyonlarının marka elçisi olması gibi. Neden mi?

Devamını Oku

Prada ekspresi İstanbul’da

16 Mart 2018

Son zamanlarda küresel moda markalarının Türkiye’ye üvey evlat muamelesi yaptığını düşünmeye başlamıştım. Moda başkentlerindeki defilelere kısıtlı sayıda Türk davetlinin kabul edilmesi, pek çok uluslararası projenin Türkiye’de duyurulmaması ve giderek azalan etkinlikler, tehlike çanlarının çaldığını düşünmeme neden olmuştu. Ne mutlu ki İstanbul’u kendine yeni durak olarak seçen Prada ekspresi, bu düşüncelerimi bertaraf etmeyi başardı.

Dünyanın önde gelen lüks moda markalarından Prada’nın farklı şehirleri dolaşan ve bir tren yolculuğundan ilham alan projesi ‘Prada Silver Line’ İstinye Park’ın iç alanında ziyarete açıldı. 1930’ların Amerikan trenlerinden ilham alarak hazırlanan ve metal kaplamalarıyla dikkat çeken vagon şeklindeki pop-up enstalasyon, marka tarafından İstanbul’a özel seçilen ürünlerine ev sahipliği yapıyor. Dışarıdan sert hatlara sahip endüstriyel bir alan gibi görünse de vagonun içerisinde romantik bir hava çevrenizi sarıyor. Bu romantik havanın sebebi çiçek desenli kırmızı döşemeler mi yoksa Prada’nın bize özel seçtiği lüks çanta ve aksesuarlar mı emin değilim. Doğrusu farklı estetik yaklaşımların buluştuğu alanla birbirinden iddialı parçalar arasında bir seçim yapmak çok da kolay değil.

Eğer siz de Prada’nın İstanbul’a özel hazırladığı ürün seçkisini sıra dışı bir ortamda keşfetmek isterseniz 4 Nisan’a kadar İstinye Park’ı ziyaret edebilirsiniz.

Tropikal esintiler

Giderek dijitalleşen dünya, moda çevrelerine ilham olmaya devam ediyor. Ramsey’in geçtiğimiz hafta tanıttığı İlkbahar/Yaz 2018 koleksiyonu, sanal bir tropik adadan ilham alıyor. Mevsim geçişlerinde erkeklerin kurtarıcısı olan trençkot ve yağmurluklardan başlayarak karşımıza çıkan tropikal esintiler, sıcak yaz günlerinde bile şıklığından ödün vermeyen erkeklerin tercihi çok hafif takım elbiselere kadar taşınıyor.

Ramsey’in bu yaz erkeklere bir sürprizi olduğunu da ekleyeyim. Marka ilk defa bir plaj koleksiyonuna imza atarak modern erkeğin plaj görünümlerinde de kendisine bir yer edinmeyi amaçlıyor.

Bu sanal tropik adadan taşan güçlü tasarımların gerçek hayatımıza karışmasını sabırsızlıkla bekliyorum.

Devamını Oku

Klasiğe yeni bir bakış

10 Mart 2018

Paris denince akla gelen ilk markalardan Hermès, Sonbahar/Kış 2018 koleksiyonuyla zanaatkarlığını bir kere daha konuşturma fırsatı yakaladı. Markanın genel merkezinde yakından incelediğim koleksiyon, alışıldığı gibi olağan üstü işçilikle hazırlanmış detaylarıyla büyük beğeni topladı.

Koleksiyona şöyle bir bakınca dikkatimi çeken üç şey oldu: Derinin ustaca işlenip adeta ipeksi bir yumuşaklığa kavuşması, farklı Hermès çantalarında ve aksesuarlarında kullanılan detayların elbise ve mantolara uygulanması, siyah ve kahverenginin tonları arasında gezinirken karşıma çıkıp beni şaşırtan renk patlamaları.

Hermès Sonbahar/Kış 2018 koleksiyonu deri trençkotları, işlevsel mantoları ve pançolarıyla adeta bir dış giyim cenneti olsa da üzeri işlemelerle kaplı, lacivert ve yağ yeşili tonlarda hazırlanan elbiselerin bu parçalardan rol çaldığını söylemek mümkün. Markanın saatlerinde kullanılan bir detaya benzetilerek kare formda hazırlanan yeni el çantalarıysa aksesuarlarıyla nam salmış markanın hayranlarını bir hayli sevindirecek gibi. Zira Hermès turuncusu, beyaz, sarı gibi farklı renklerde hazırlanan bu çantalar önümüzdeki sezonun öne çıkanları arasında yer almaya aday.

Benim Paris’im

Moda haftası boyunca Paris’te olmak sadece defilelerde sunulan göz alıcı tasarımlara hayran hayran dalıp gitmek değil elbette. Bir yanda fotoğraflanmak için elinden geleni yapan sosyal medya yıldızları, öte yanda paparazziden kaçan ünlü yüzler derken şehrin sokakları da en az podyumlar kadar hareketli.

Bense bir noktada bütün bu hareketin dışında kalıp kendimi mağazalar ve keyifli mekanlar arasında dolanırken buldum. Peki benim Paris’imde neler yaşandı?

Devamını Oku