Seçkin saatçilik sanatının önde gelen temsilcilerinden IWC Schaffhausen’in Bradley Cooper ile olan iş birliğini bundan birkaç ay önce duyurmuş, hatta markanın Cenevre’de gerçekleştirdiği özel bir davete katılarak bu birlikteliği kutlayanlar arasında yer almıştım.
150’nci yılını kutlayan efsanevi markanın Bradley Cooper gibi kendi alanında efsaneleşen bir yıldızla buluşması ilk andan beri hepimize heyecan vermişti. IWC Schaffhausen şimdi bu heyecanı katlayacağa benziyor.
Markanın yayınladığı son ‘deneyim filmi’ kullanıcıları Mojave çölünde sürükleyici bir motosiklet yolculuğuna davet ediyor. Üstelik Bradley Cooper ile birlikte. Google Spotlight Stories uygulaması aracılığıyla deneyimlenebilen bu ‘sanal gerçeklik’ macerasında yaptığınız seçimler, Bradley Cooper ile olan yolculuğunuza şekil veriyor.
Kullanıcıları alışıldık yolların dışında bir maceraya çağıran IWC Schaffhausen Yol boyunca farklı Pilot’s Watch ve Big Pilot’s Watch saat modellerini de yakından görmenize olanak sağlıyor.
Eğer siz de Bradley Cooper ile ‘sanal’ ama çok ‘gerçek’ bir yolculuğa çıkmak isterseniz yapmanız gerekenler sanal gerçeklik gözlüklerinizi takmak ve IWC Schaffhausen YouTube kanalını açmak.
Keşif: KISWAH
Son birkaç yıldır konuşup durduğumuz ‘lüks ve spor’ buluşması, moda dünyasında kalıcı olacağa benziyor. Özellikle lüks markaların spor ayakkabı modelleri ve spor giyim markalarının lüks kategoriye kayan ayakkabıları, bu yeni dönemin yıldızları arasında sayılıyor. Fiyatları 1,500 TL seviyelerinden başlayan ve yüz binlerce liraya ulaşan lüks spor ayakkabıların peynir ekmek gibi satılması, spor giyim markalarını da harekete geçirmiş gibi görünüyor.
En çok tanınan spor giyim markaları arasında yer alan Nike, Adidas ya da Puma artık sadece herkese hitap edecek ‘uygun’ modelleri satmakla yetinmiyor. Bu gibi markalar, lüks tüketicilerin kalbini çalacak daha iddialı, sınırlı sayıda üretilen ya da özel malzemeler kullanılarak hazırlanmış spor ayakkabı modellerini kimi zaman lüks markalarla aynı fiyatlarla, kimi zamansa çok daha yüksek etiketlerle satışa sunuyor.
Lüksün giderek rahatlığı kucakladığı bu dönemde spor giyim markalarının pastadan pay almak istemesi kadar doğal bir şey yok. Hatta aksine, eminim bu markaların yöneticileri spor stilin giderek daha geniş kitlelere yayılmasından bir hayli memnundurlar.
Spor ayakkabılar öncülüğünde yaşanan bu dönüşüm yavaş yavaş diğer aksesuarlara ve kıyafetlere de yansıyor. Yüksek modanın sokakla buluştuğu trendler daha uzun süre hayatımızda önemli bir yer kaplayacak gibi duruyor.
Paris çıkartması!
Milano Moda Haftası’nın açılışını yapan ve yıllardır takvimdeki yerini kimselere kaptırmayan Gucci, radikal bir değişikliğe imza atıyor. Yapılan açıklamaya göre ünlü İtalyan marka, önümüzdeki eylül ayında gerçekleştireceği defilesini alışılageldiği üzere Milano’da değil, Paris’te düzenlemeye hazırlanıyor.
Daha önce ara koleksiyonlarını Londra ya da Floransa gibi şehirlerde sunan Gucci’nin dünyayı gezme hevesine alışkınız. Ancak markanın Milano Moda Haftası takviminden Paris Moda Haftası takvimine kayması çok da öngörülecek bir şey değildi.
Yapılan açıklama, markanın kreatif direktörü Alessandro Michele’nin Paris’e ve Paris’ten çıkan yaratıcı düşüncelere bir saygı duruşu gerçekleştirmek istediği yönünde. Bir kereye mahsus olmak üzere yapılan bu değişikliğin kutsal moda ayı boyunca objektifleri Paris’e çevireceğindense şüphem yok. Bakalım Michele, bu hamlesiyle bir süredir monotonlaşan markasının arkasına yeni bir rüzgar almayı başarabilecek mi?
Cannes Film Festivali sadece ödüllü filmlerin, birbirinden ünlü yönetmen ve oyuncuların bir araya geldiği bir kutlama değil, aynı zamanda yıldızların birbiriyle yarıştığı kırmızı halı seremonisiyle de popüler kültürün ayrılmaz bir parçası. Tam da bu sayede özellikle oyuncular, gündeme getirmek istedikleri pek çok konuyu festival döneminde paylaşma şansı buluyor.
Son dönemde moda dünyasında da yansımalarını gördüğümüz ‘eşitlik’ konusu, bir süredir Hollywood’un da gündeminde. Farklı ödül törenlerinde yapılan protestolar ve genellikle moda dergilerinin sayfalarında karşımıza çıkan açıklamalar, bu konunun henüz çözüme ulaşmadığını gösteriyor.
Kırmızı halı protestolarının en yeni örnekleriyse Cannes Film Festivali’nden geldi. Ünlü oyuncu Kristen Stewart, kırmızı halıda Chanel tasarımı bir elbiseyle poz verirken birden bire Christian Louboutin topuklu ayakkabılarını çıkarttı. Ayakkabılarını eline alıp çıplak ayakla merdivenleri tırmanan Stewart’ın bu hareketi kimileri tarafından şımarıklık, kimileri tarafından cesur bir protesto olarak algılandı.
Bilmeyenler için ufak bir hatırlatma. Cannes Film Festivali’nin kırmızı halı etkinliklerinde yazılı olmayan ancak bütün katılımcıların uyması beklenen kurallar var. Bu kurallardan birisi de kadınların etkinliklere topuklu ayakkabıyla katılmaları gerektiği. Moda ve sinema dünyalarını buluşturan bu denli saygın ve önemli bir etkinliğin cinsiyetçi kıyafet dayatmalarından bir süredir rahatsız olunduğunu biliyorduk. Ancak Kristen Stewart’ın hamlesiyle bu konunun altının çizildiğini vurgulamakta fayda var.
Bu arada Stewart, sadece tek hamleyle yetinmedi. Festivalin bir başka gününde boy gösterdiği kırmızı halıda yine sınırları zorlamayı tercih etti. Chanel tasarımı bir takım elbiseyi ‘loafer’ tipi klasik ayakkabılarla tamamlayan ünlü oyuncu, yazılı olmayan kıyafet kurallarını ardı ardına yıkmaya niyetli gibiydi.
Son olarak, on altı siyahi kadın oyuncu, ırk ve renk gibi tartışmalara dikkat çekmek için kırmızı halıda buluştu. Bu protestoyu moda dünyasında konuşulur yapansa bütün oyuncuların Balmain tarafından giydirilmiş olmasıydı. Balmain’ın bu konuda resmi bir açıklamasına henüz denk gelmesem de markanın direksiyonunda siyahi bir tasarımcı olan Olivier Rousteing’in oturması, bunun önceden kararlaştırılmış bir hareket olduğunu düşündürüyor.
Kırmızı halı aktivizminin herhangi bir getirisi olup olmadığını anlamak için biraz zamana ihtiyacımız olsa da ‘eşitlik’ konusunu gündeme taşımayı başardığından eminim.
Ocean’s 11 ile başlayıp üç filmlik bir seriye dönüşen eğlenceli soygun hikayelerinde sıra kadınlara geldi. Ünlü soyguncu Danny Ocean’ın kurduğu, ünlü isimlerle dolu soygun ekiplerinin tek rakibiyse kız kardeşi Debbie Ocean’ın tamamen kadınlardan oluşan ‘Ocean’s 8’ ekibi
Peki ‘Ocean’s 8’ hikayesi sizce neden bu kadar ilgimi çekti? Çünkü film, moda dünyasının en ihtişamlı gecelerinden olan MET Gala sırasında gerçekleşen bir soygunu konu ediniyor. Hem de soygunun odağında Maison de Cartier’nin eşsiz tasarımları yer alıyor.
Fragmanlardan gördüğüm kadarıyla filmde Anne Hathaway’in hayat verdiği karakterin MET Gala’ya katıldığı sırada boynunda yer alan Cartier kolye, bol sıfırlı etiket fiyatıyla ve göz alıcı tasarımıyla dudak uçuklatıyor. Debbie Ocean ve ekibini harekete geçiren de yine bu eşsiz tasarım oluyor.
Maison de Cartier, tek mücevher ortağı olarak yer aldığı filmdeki bu özel tasarım için markanın gözü pek ve korkusuz ruhunu en iyi şekilde yansıtan kadınlardan biri olan Jeanne Toussaint’dan ilham almış. Maison de Cartier ruhunun oluşmasına büyük katkıda bulunan ve 1930’lu yıllarda markaya kreatif direktörlük yapan Toussaint, pek çok farklı tasarım stilinin yanı sıra Hint kültürüne ve mihracelerin ihtişamına da hayranlık duymuş. Filmde karşımıza çıkan kolye de Maison de Cartier tarafından Nawanagar Mihracesi için 1931 yılında tasarlanan bir kolyeden referans alarak hazırlanmış.
Hem ışıltılı mücevherlerle aklımızı başımızdan alacak hem de MET Gala’da gerçekleşen bir soygunu anlattığı için moda dünyasının pek çok ünlü ismini izlememizi sağlayacak ‘Ocean’s 8’ filmini heyecanla bekliyorum.
Cannes Film Festivali’nde jüri başkanlığı görevini de üstlenen ve her daim güzelliğiyle milyonları kendisine hayran bırakan Cate Blanchett, bu defa bazıları için skandal sayılabilecek, bazıları içinse önemli bir hareket başlatacak kıyafet seçimiyle manşetlerde.
Ünlü oyuncu, 2014 yılında düzenlenen bir ödül töreninde giydiği Armani Prive tasarımı özel dikim elbisesini dört yıl sonra dolabından çıkartarak Cannes Film Festivali’nde yeniden giydi. Üretim fazlası kıyafetler, çevre kirliliği ve atıklara dikkat çekmeyi amaçlayan Blanchett’ın bu hareketi benim için ‘yeni dönüşüm’ akımının başlangıcı oldu. Geri dönüşümü yeniden tanımlayan ve ‘bir giyilen bir daha giyilmez’ klişelerine pabuç bırakmayan cesur isimlerin sayısının hızla artmasını diliyorum.
Sıra ayakkabılarda
Sosyal medyada yüz milyonun üzerinde takipçiniz olduğunu hayal edin. Kendi adınızı taşıyan kozmetik markanızın her satışa çıkan ürününün hızla tükendiğini, rekor kıran satışlar yaptığınızı da unutmayın. Sonra bir gün bu popüler markanızın sosyal medya kanalları ‘hacklensin’ ve annenizin adını alsın. Şaşkın takipçileriniz de neler olup bittiğini anlamaya çalışsın.
Tam da anlattığım gibi, sosyal medyanın ünlü isimlerinden Kylie Jenner’ın kozmetik markası, annesi Kris Jenner tarafından ele geçirildi. ‘Kylie Cosmetics’ markasını ‘Kris Cosmetics’ olarak değiştirme hadisesiyse aslında bir ‘Anneler Günü’ projesi.
Anneler Günü’nün hemen öncesinde satışa sunulacak özel koleksiyon, adeta günlük hayatlarımızın vazgeçilmez bir parçası haline gelen Kardashian - Jenner aile dramasının bir sonucu. Aldıkları her nefes, attıkları her adım, uğradıkları her mekan milyonlarca takipçileri tarafından merak edilen bu dev ‘oluşumu’ yaratan kadın, Kris Jenner, uzun zaman sonra kızlarından birisine “Beni de unutma” demiş gibi.
Bu popüler annenin kızlarıyla olan ilişkilerinden yola çıkarak adlandırılan ürünler sadece başarılı formülleri ya da dikkat çekici renkleriyle değil, mizahi yaklaşımıyla da takipçilerin kalbini kazanmışa benziyor. Hayali ‘Kris Cosmetics’ markası duyurulduğundan beri yapılan yorumlar, bu projenin ne kadar başarılı sonuçlar alacağını gösteriyor.
Benim aklımdaki soruysa Kylie Jenner’ın bu proje sona erdiğinde markasını geri alıp alamayacağı. Bakalım ‘ünlü anne’ Kris Jenner, yoktan var ettiği kızından aldığı ‘güzellik kraliçesi’ tacını geri verecek mi?
Eminim pek çoğunuz ‘Tiffany’de Kahvaltı’ filminin o efsaneleşmiş açılış sahnesini hatırlarsınız. Audrey Hepburn’ün canlandırdığı Holly karakteri, sabahın ilk ışıklarına kadar süren bir eğlencenin ardından büyük bir caddenin orta yerinde taksisinden iner. Saçları yapılı, güneş gözlüğü takılıdır. Hepburn’ü bir stil ikonu olarak moda dünyasına takdim eden görünümü siyah Givenchy elbisesi, uzun siyah eldivenleri ve sıralı incilerden hazırlanmış kolyesinden oluşmaktadır. Tiffany & Co mağazasının önüne doğru yürüyen genç kadın elindeki kese kağıdından Danish çöreğini ve kahvesini çıkartır. Vitrindeki ışıltılı hayal dünyasına dalarak kahvaltısını eder ve yoluna devam eder.
Bir markanın başına gelebilecek belki de en güzel şey, yıllar boyu unutulmayacak bir filme adını vermek ve filmin ana karakteri olan, pek çok kadının kendisinin yerinde olmak isteyeceği bir karakterin hayallerini süslemek olsa gerek. Filmin seyirciyle buluşmasının üzerinden 60 yıla yakın zaman geçse de hem Holly karakterinin hem de Tiffany & Co’ya olan aşkının gündemden düşmediği de bir gerçek.
Şimdiyse sıra bu aşkı tazelemeye geldi. Markanın geçtiğimiz günlerde yayınladığı reklam filmi, sinema ve moda tarihlerini kesiştiren bu sahneyi yeniden gündeme getirdi.
Reklam filminde ünlü oyuncu Elle Fanning, Holly karakterine hayat veriyor. Yıllar içerisinde değişen New York yaşam stiline atıfta bulunacak şekilde filmin müziklerinden Moon River, müzisyen A$AP Ferg’ün tınılarıyla güncelleniyor. Film boyunca New York’un sarı taksilerinden köprülerine kadar pek çok ‘ikon’ Tiffany & Co markasıyla özdeşleşen açık mavi renge bürünüyor. Filmin sonundaysa kadınlara “Hayallere inanın” mesajı veriliyor.
Ben bu nostaljik göndermelerle dolu ve eğlenceli reklam filmini çok sevdim. Size de tavsiyem öncelikle eğer hala izlemediyseniz Tiffany’de Kahvaltı filmini, sonrasında da bu reklam filmini izlemeniz.
Her sene heyecan ve merakla beklediğim Koza Genç Moda Tasarımcıları Yarışması’nın finali geçtiğimiz gece gerçekleşti.
1992 yılından beri İstanbul Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği tarafından düzenlenen yarışmada sadece dereceye giren tasarımcılar değil, bütün katılımcılar hem moda profesyonelleri hem de moda severler tarafından keşfedilerek kariyerlerine hızlı bir başlangıç yapıyorlar.
Bugüne kadar Bahar Korçan, Arzu Kaprol, Zeynep Tosun, Bora Aksu gibi pek çok tasarımcının yolunda önemli bir kilometre taşı olan Koza Genç Moda Tasarımcıları Yarışması’nda bu sene dereceye giren üç isimse sırasıyla Ezgi Karayel, Emre Pakel ve Fatih Uğur oldu.
Birincilik ödülünü Opposition / Savage Neat adlı erkek koleksiyonuyla kazanan ve hazırlık sürecinde Mehtap Elaidi ile birlikte çalışma fırsatı yakalayan Ezgi Karayel, koleksiyonunda erkek İngiliz gençlik kültürünün farklı parçalarını bir araya getirmiş. Özlem Kaya mentorluğunda yarışmaya hazırlanan ve ikincilik ödülünün sahibi olan Emre Pakel ise D-Ethnicity adlı kadın koleksiyonuyla etnisitenin yeni bir tanımını yapmayı amaçlamış. Üçüncülük ödülünü kazanan Fatih Uğur ise 400 adlı kadın koleksiyonunda babaannesi ile gelecekteki torunu arasında duygusal bir bağ hayal etmiş.. Koleksiyonda torunun tekno kumaşları ve formları, babaannenin nakışlarıyla bir araya gelmiş.
26 yıldır moda sektörüne yeni yüzler kazandıran Koza Genç Moda Tasarımcıları Yarışması’nın bu seneki finalistlerini ve özellikle de ödüle layık görülen üç tasarımcıyı gönülden tebrik ediyorum. Başarılarınız daim olsun.
Yeniden Rıhanna