Her seçimin bedeli var

Sıcak savaş bir haftadır devam ediyor. Türkiye her zamankinden fazla yalnızlığı hissediyor. Bireylerden kurumlara her kesim Türkiye ne yapacak' sorusuna cevap bulmaya çalışıyor

Haberin Devamı

Sıcak savaş bir haftadır devam ediyor. Türkiye her zamankinden fazla yalnızlığı hissediyor. Bireylerden kurumlara her kesim Türkiye ne yapacak' sorusuna cevap bulmaya çalışıyor. Bu noktaya nasıl gelindiği konusunda pek çok yorum yapıldı. Ve ortak görüş; bilinçli olmayan, savrulan politikalar sonucu bölünmüş ve dağınık bir görünüm arzeden siyasi irade, iyi bir kriz yönetimi gerçekleştiremedi. Şimdiyse, dış ilişkilerde yaşanan başarısızlığın en fazla Türkiye'nin yumuşak karnı ekonomide işleri zorlaştıracağı öngörülüyor. Giderek ileriye dönük olumsuzluk algılamaları artıyor, deyim yerindeyse biraz da panik havası esmeye başlıyor. Aslında hükümet de durumun farkında. Tansiyonun yükseldiği anlarda, etkin olma çabasıyla kararlılık açıklamaları yapılıyor, her seferinde yeni ek önlemler duyuruluyor. Yani kendi başının çaresine bakmak durumunda olan Türkiye yine acil önlemler almak, kemerleri sıkmak zorunda kalıyor! Nitekim, pazartesi günü havanın biraz daha bozulduğu bir ortamda, Bakanlar Kurulu'ndan 'sık nakit yönetimi' yoluyla 4 katrilyon TL'lik daha tasarruf karan çıktı. Durumu, her zor kararın ardından gelen yeni ek tedbirler diye de özetlemek mümkün. Alınan kararlar elbette olumlu, ama bu andan sonra sorun 'inandırıcılık...' Son dönemde farklı kesimlerden uyarılar yapılmasına rağmen olmadı, güvenin tesisi açısından önemli bir fırsat kaçırıldı. 3 Kasım'da tek parti iktidarına, AKP hükümetine verilen prim çabucak harcandı. Şimdi yeniden başa dönüldü, yine en büyük sorun 'güven'.

Güvenin tesisi için tek yol IMF ve referans noktası da yüzde 6,5'luk faiz dışı fazla olarak gözüküyor. Bu konunun muhattabıysa, siyasi irade . Sayın Başbakan'ın IMF'e verilen taahhütlere bağlılık ve mevcut programı uygulamada kararlılığa dair verdiği siyasi güvence, bu anlamda, geç kalmış olsa da, önemli. Ancak, tasarruf adına yapılacak her şeyin yapılmış olduğu düşünülürse, bundan sonra daha fazla kısıntı yapmak pek mümkün olamayacaktır. O yüzden, ekonomik programın harfiyen uygulanması artık her zamankinden daha kritik bir konu! Bu arada, her sıkıntıda biraz daha yükselen faiz, işleri iyice zorlaştırıyor. Bu köşede her fırsatta yer verdiğim üzere, yüksek faizin yarattığı kısır döngü yine karşımızda. Hafta başında yüzde 75'lere yükselen oranlar (yaklaşık 15 puan yükseliş), geçen haftadan bu yana yeni risklerin de fiyatlandığını gösteriyor. Neyse ki bu hafta yüklü bir itfa yok, diyoruz. Ama bir sonraki hafta, 9 Nisan'daki itfa öncesinde yapılacak ihalede, bir değişiklik olmazsa ya bu seviyelerden ya da daha yüksek bir düzeyden yeni maliyetler söz konusu olacak. Bu seviyelerde konuşulmaya başlanan borcun sürdürebilirliği tartışmasına girmeyi hâlâ erken buluyorum, ama faizin bu seviyelerde kalamayacağı muhakkak. Faizi aşağıya çekmenin tek yoluysa, yukarıda sözünü ettiğimiz Sayın Başbakan'ın verdiği taahhütlerin tam olarak yerine getirildiğine ikna olunması. Bu kez bir değil iki kere düşünülecek de olsa; söylenenlerin yapılmakta olduğuna ikna olduk diyelim, yine de bir bedeli olacak.

Zaten şimdiden yükselen maliyetlerle bedel ortaya çıkmaya başladı bile! Bir sonraki aşamadaysa, başta büyüme hedefi olmak üzere, 2003 yılı öngörülerinde revizyon ihtiyacı doğabilir. Kısacası, şimdi her şey eskisinden daha zor gözüküyor... Sıcak savaşın gölgesi altında mümkün olabildiği kadar kendi doğrumuzun peşinden gideceğiz. Bugüne dışandan kaynak bulma alışkanlığıyla geldik, bu kez kendi yağımızla kavrulmayı deneyeceğiz.

Bir son not;
Meclis'e sevkedilmek üzere olan vergi tasarısında 2004 yılından itibaren 12 milyarın üzerinde hazine bonosu ve repo gelirinin de beyan kapsamına alınmasına hazırlık yapılıyor. Bu haber piyasalarda rahatsızlık yaratırken piyasa uzmanlan bunu bonoda satış ve dolara yönelişin sebeplerinden biri olarak ifade ediyor. Piyasalar uyarıyor: Bir kez daha bindiğimiz dalı kesmeyelim.

DİĞER YENİ YAZILAR