Soğan doğramak ve erkeklik

Kadınlı erkekli söyleşilerimizden birinde, erkek arkadaşlarımızdan biri şöyle dedi:

Haberin Devamı

Kadınlı erkekli söyleşilerimizden birinde, erkek arkadaşlarımızdan biri şöyle dedi:

"Nasıl olur da kadın erkek eşitliğini savunursunuz anlamam. Hele bu eşitliği ev işlerine indirgerseniz, bunun mantıklı tarafı olabilir mi? Ben tek başıma oturuyorum, bazen bulaşık yıkarken filan önlük takıyorum, o kılıkla balkona bile çıkamıyorum, komşular görür de ev işi yaptığımı anlar diye. Bazı görevler kadınlarındır. Çok ağır işler erkeklerindir..."

Gruptaki erkek arkadaşlarımız bile tepki gösterdi bu sözlere. Tümü karşı çıktı. Kadın da erkek gibi çalışıyorsa, her iş paylaşılmalıdır görüşünde birleştiler. Çağ dışı kaldığını yüzüne söylediğimiz arkadaşımız ise şöyle dedi: "Gerçek düşünceleriniz bunlar olamaz, sizler modernlik uğruna böyle düşünüyor gibi görünüyorsunuz, samimi olduğunuza inanmıyorum." Sonra konuşma, toplumumuzda yerleşmiş bazı deyimlere ve bunların yanlışlığına kaydı. "Kadını almak," "kadının vermesi," "kız istemek" gibi. Yine o arkadaşımız, "Neden peki erkekler anne babalardan kız istemeye gider. Eşitlik isteyenlerin buna hiç itirazları olmaz" dedi. Bunun üzerinde uzun uzun konuşuldu. Hatta bu tür geleneksel olayların kaldırılması için kampanyalar yapmak gereğine kadar varıldı. Oysa bu tür biçimsel şeylerle uğraşmak niye. Kadın ve erkeğin ailelerinin tanışması gerekiyorsa, bir taraftan birinin, ötekinin evine gitmesi gerekiyor. Bunun adına da "kız isteme" denilmiş, öyle yerleşmiş. İsterseniz "tanışma toplantısı" deyin. Aileler tanışsın, kadınla erkek de evlensin. Ama ondan sonra hiç kimse bu iki kişinin yaşamına karışmasın. Erkek önlük takıp mutfağa giriyorsa, rahatça balkona çıksın. Karısına kahve pişiriyorsa, bunu göğsünü gere gere kendi ailesinin yanında da yapsın. Zaten bu tür düşüncelerde en önemli unsur "etraf ne der." Ne derse desin, ben kendi yaptığım şeylerin doğruluğuna inanıyorsam, etraf benden bir şeyler öğrensin. Komşular balkonda erkeği önlükle görsün. Görsün ki, kendi kocasının kendisine neden yardım etmediğini düşünsün. Karısına kahve pişiren erkeği annesi görsün. Görsün ki, bunun "erkeklik"le, "güç"le hiçbir ilişkisi olmadığını anlasın, o da kocasından yorgun bir gününde, bir fincan kahveyi isteyiversin.

"Soğan doğramak mı? Aman Tanrım, nasıl olur; bir erkek mutfakta nasıl soğan doğrar?" Arkadaşımız dehşet içindeydi bu tepkiyi gösterirken. Çünkü evli bir erkek, dün soğan doğradığını, ama kokusunun bir türlü elinden çıkmadığını kaçırmıştı ağzından. Öteki erkeğin tepkisi öyle şiddeti! olmuştu ki, "Çanım, karımın soğana alerjisi var" deyiverdi. Neyse, bunu söyleyince affedildi, bazen erkeğin soğan doğramasının uygun olabileceğine karar verildi.

***

Bir başka konuşmada da şöyle bir cümlecik duymuştum: "Aldatmak erkeğe özgüdür, her evli erkekten yüzde 99'u karısını birkaç kez aldatmıştır. Ne yani eşitiz diye, kadın da mı erkeği aldatsın?" Buyrun bakalım ortak haklara sahip olunması gereken bir kurum içinde, aldatma gibi bir çirkin olayı erkekler "hak" kabul etmişler. Erkek yaparmış, çünkü bu içgüdüsel bir olaymış. Hayvansal deseler ya şuna. Kadınların bir "duygu" duymadan, sırf hayvansal isteklerle birisiyle birlikte olamıyorlar diye, aldatılarak cezalandırılmaları mı gerekir? Ağustos 1982

DİĞER YENİ YAZILAR