Özveri mi öz verilmemeli mi?

"Özveriden söz etmeyeceğim, evlilik ve aşk için özveriden söz edildiğinde çok üzülürüm. Özverinin sonu da yok yararıa...

Haberin Devamı

İnsan her şeyi özveri üzerine kurarsa, sonunda kendine acımaya başlayabilir. Dünyada insanı en yozlaştıracak şey de herhalde insanın kendine acımasıdır. Özveriye dayanan bir evlilik güzelliğini yitirir."

38 aylık zorunlu yokluğundan sonra, Reha İsvan la konuşuyoruz. Ve "Evlilik" der demez, İsvan özveriye karşı çıkıyor. Evliliklerde özverinin yani fedakarlığın, beraberliğin yapısına ters olduğunu savunuyor. Ne kadar doğru... Ama ben, bir an irkiliyorum. Bu bizim aklımıza hiç gelmedi mi, yoksa ben bu konuya bir yazıda değinmiş miydim? Şimdiye dek ne yaptık anımsamıyorum, ama belki biz bile klasikleşmiş evlilik edebiyatına kapılıp, "Evlilikte özveri önemlidir" demişizdir, ya da bunu savunanlara, "Neden önemlidir, sürekli özverinin kişiye zararı yok mudur?" diye sormayı akıl edememişizdir...

İnsan sürekli bir şeyler öğreniyor. Savunduğu, inandığı konularda bile eksikleri hiç bitmiyor. Reha svan'in özveri konusunda söyledikleri, beynimin içinde karanlık kalmış bir yeri aydınlatıyor sanki.

Düşünüyorum... Hayır, sizinle birlikte düşünüyoruz. Nedir özveri söyler misiniz? Neden özveri, kime özveri? Annemden itibaren tanıdığım kadınları düşünüyorum. Gerçekten müthiş bir özveri ama kime, niye? Kime olacak, kocalara... Neden olacak, "Ben önemli değilim, o mutlu olsun" felsefesi yüzünden.

Gözümün önünden geçen kadınlara bakıyorum. Yaşamlarını tümüyle kocalarına bağlamışlar ve konuşmayı öğrendikleri andan itibaren, kocalarına karşı özverili olmak gereğini öğrenmişler. Hayatları boyunca, kocaları ve çocukları için yaşamışlar, bunun sonucu da hiçbir zaman, "kendileri" olamamışlar. Özverilerinin sonucu bu mu? Yüzlerce, binlerce kimliğini kaybetmiş, yememiş yedirmiş, üzmemiş üzülmüş, gülmemiş güldürmüş, sevilmemiş sevmiş kadınlar mı?

Gözünün içine bakmışlar adamların, seviyor mu, beğeniyor mu? Ya artık benden bıktıysa... Ya bırakır da giderse... Ya benden genç, güzel bir kıza tutulursa?. "Eve gelince surat asıyor" emişler, "Saçımı okşamıyor, güzel söz söylemiyor" diye yakınmışlar, "Beni yalnız bırakıyor" diye ağlamışlar, "Para vermiyor" diye dövünmüşler... Ve günlerce, gecelerce saçını okşamayan, güzel söz söylemeyi unutmuş, asık suratlı ama para kazanan erkeğe kucaklarını açıp durmuşlar.

Herkesten önce kalk, çayı kahvaltıyı hazırla, onları doyur, işe git, yorul, para kazan, eve gel, onları doyur, evi temiz tut, çarşaflar temiz koksun, diri diri olsun, gömlekler de mis gibi ütülü, mutfak, banyo temiz olmalı, kendi zevklerini, hobilerini unut, önemli olan kocanınkiler, o ilerlemeli, o ünlenmeli, şık ol, güzel ol, kocanın iş arkadaşları seni beğenmeli, kendi arkadaşların hiç önemli değil, öyle fazla bilgiç görünme, erkekler akıllı kadınlardan hoşlanmazlar, ukala derler, toplantılarda vır vır konuşma, kocanın görüşlerine karşı çıkma, sen, sen olma... sen, sen olma... Beğenmezler... Erkekler beğenmez... Ya kızarsa... Ya giderse... Ya sevmezse...

Hep gözleri donuk donuk, nefes darlıkları, çırpıntılar içinde gözlerini dikip durmuşlar kocalarına... "Ah! Bir tatlı baksa." "Ah! Bir tatlı söz söylese."

Size yalvarsam... Yararı olur mu acaba? Ne olur yaşamımızın tek amacı, "Bir başkası" olmasın, ne olur onların yüzünden acımayın kendinize, ne olur kendinize kendi gözlerinizle bakın, onlarınkiyle değil, ne olur bir şeyler yapın, kendi dünyanızı yaratın, o dünyada kendi kendinizle kalın, "Bir başkası"nın dünyasına da girin çıkın, girin çıkın, takılıp kalmayın onunkinin içinde. Kendinize, sırf kendiniz için bir dünya kurmayı başarabilirseniz, donuk donuk, boynu bükük bakmazsınız onların gözlerinin içine...

Teşekkürler Reha İsvan.
Nisan 1986

DİĞER YENİ YAZILAR