Günümüzde karaciğer yağlanmasının en önemli nedeni şişmanlık haline geldi.
Artık çoğumuzun bildiği bir kavram var: Vücut Kitle İndeksi. Hatırlayalım; kilomuzun boyumuzun karesine bölünmesiyle ortaya çıkan orana verilen ad. Eğer 20-25 arasındaysa normal, 25-30 arasındaysak fazla kilolu, 30-40 arasındaysak şişman, 40’ın üzerindeysek aşırı şişman gruptayız. Vücut kitle indeksi 30’u aşan kişilerde karaciğer yağlanması da genelde tabloya eşlik ediyor. İşte bu yüzden eğer şişmansanız mutlaka karaciğer kontrolü gerekiyor.
Niçin organlarımız hızla yağlanıyor?
Karaciğer yağlanması denince eskiden hemen akla alkol gelirdi. Alkol riski çok artırıyor. Ama günümüzde karaciğer yağlanmasının en önemli nedeni şişmanlık haline geldi. Yani hiç alkol kullanmasanız da şişman veya aşırı şişmansanız karaciğeriniz yağlanmış olabilir.
Karaciğer vücudun çamaşır makinesi; bütün toksinleri temizliyor, vücudumuzu arındırıyor. Karaciğer lobül dediğimiz odacıklardan oluşuyor. Bunları bir tür filtre gibi düşünebilirsiniz. İşte bu filtreler aşırı yağlanma nedeniyle tıkanıyor, sertleşiyor ve biz buna karaciğer yağlanması diyoruz. Evreleri ve siroza kadar yolu var. Genelde şişman kişilerde 1 ve 2’nci evre yağlanma görülüyor.
Metabolik sendromda da risk var
Yağlanma metabolik sendromun bir parçası. Metabolik sendrom hem dünyada hem de Türkiye’de çok sık görülen bir durum haline geldi. Peki metabolik sendrom nedir? Metabolik sendrom bir hastalık demekti.
- Karaciğer yağlanması
Kanser tedavisinde erken tanı çok önemli. Vücudumuzdaki belirtiler sorunları da haber veriyor.
Bilim insanlarının öngörüsü şu; önümüzdeki yıllarda her üçümüzden biri kanser olacak. 1970’li yıllardaki çocukluğumda kanser sözcüğü ölüm fermanı gibiydi. Artık günümüzde kronik, sürekli kontrol altında tutulması gereken, tedavisi olan bir hastalık halinde. Önümüzdeki yıllarda görülme sıklığının artmasıyla birlikte kanseri algılayışımız, bakışımız da mutlaka değişecek.
Belirtileri atlamayın
Vücudunuzu en iyi siz bilirsiniz. Bir şeyler aksamaya başladığında, iyi gitmediğinde ilk farkedecek olan da sizsiniz. Farklılıkları önemseyin. Kendinizi aşırı dinleyerek hastalık hastası olmak da yanlış. Ancak gerçekten bir şeylerin doğru gitmediğini düşünüyorsanız doktora görünün. Randevuyu ertelemeyin.
Çoğumuz vücudumuzda ele gelen bir yumru olunca durumu farkediyor, endişelenip hemen incelenmesi için doktora başvurabiliyoruz. Unutmayalım; vücudumuz sadece yumrularla değil başka belirtilerle de konuşuyor ve sorunlarını haber veriyor. Kanser tedavisinde erken tanı çok önemli. Tanı ne kadar erken konursa tedavi de o kadar başarılı ve yan etkisi az oluyor. Çoğu zaman belirtiler incelendiğinde bir zararlarının olmadığı görülüyor. Ancak her zaman bir doktorla bu belirtileri tartışmak göstermek en doğrusu. Şimdi gelin kırmızı bayraklı belirtiler neler bakalım :
Neden zayıfladım?
Bir beden küçülmek başlangıçta hoşunuza gidebilir. Ancak her zamanki gibi yiyor, aşırı enerji harcamıyorsanız neden bu kadar kilo kaybettiğiniz önemli. Birçok kanser türü kilo kaybına yol açıyor. Çünkü tümörler büyürken besleniyor, enerji harcıyorlar.Kiloda küçük dalgalanmalar normal. Aşırı stres sonrası kilo vermek de normal. Açıklanmayan kilo kaybını önemsemelisiniz. Kanser hastası olan çoğu kişi hastalığın bir evresinde kilo kaybına uğruyor. Mide, özefagus (yemek borusu), pankreas ve akciğer kanserlerinde kilo kaybı daha çok görülür. Eğer verdiğiniz kiloyu geriye koymakta zorlanıyorsanız mutlaka doktorunuza bildirin.
Sürekli yorgunluk
Kardelen doğanın bize sunduğu en güzel, zarif bitkilerden biri. Bu zarif çiçekli bitkinin çağımızın hastalığı haline gelen Alzheimer’a çare olabileceği aklınıza gelir miydi? Kardelenin soğanı galantamin adlı bir bitkisel bileşik içeriyor ve bu bileşik dünyada 70’den fazla ülkede Alzheimer hastalığının tedavisi için onaylandı.
İlk kez Homer bahsetmiş
Antik Yunan’da kardelenin belleği güçlendirici etkileri not edilmiş. Ancak -tartışılsa da- tarihsel olarak ilk kayıt ünlü şair Homer’in Odyssey adlı eserinde yer alıyor. Homer eserinde kökleri siyah, çiçeği süt gibi beyaz olan, tanrıların ‘moly’ diye adlandırdıkları bir bitkiden bahsediyor. Esrindeki kahraman bu bitkiyi zihnini arıtmada kullanıyor.
Bulgar bir eczacı keşfetmiş
Binlerce yıldır bu bitki geleneksek tıpta kullanılmasına rağmen Alzheimer için ilaç olarak öne çıkması ancak son zamanlarda gerçekleşti. 1950’lerin başlarında Bulgar bir eczacı köylülerin baş ağrılarını gidermek için bitkinin yaprak ve soğanını ezerek alınlarına sürdüğünü görüyor. İşte böylece kardelenin ilaç olma yolu açılıyor. Bulgaristan’da 1958’de ilaç olarak kullanılması onaylanmış. Doğu Avrupa’da çocukları poliomiyelit olan köylülerin bu çocuklara kardelen soğanlarından yaptıkları bir çayı içirdikleri ve tedavi ettikleri de kaydedilmiş. Ayrıca halk tıbbında ezilmiş soğanları donmaya karşı da kullanıyorlarmış. Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi’nin onayı ise yıllar sonra 2001’de gelmiş. Şu anda ABD’de Alzheimer hastalığı ve erken bunama tedavisi için yaygın olarak kullanılıyor.
Dikkat!
Soğanları evde kendi başınıza kullanmaya kalkmayın. Çünkü zehirliler ve yan etkileri var. Kusma, karın ağrısı, ishal, gibi...
Kardelen
İngiltere’de şu sıralar yoğun bir kampanya başladı: “Çayımızdan plastiği çıkarın!”
Çay üretici firmalar poşetlerinde yüzde 25 civarında plastik olduğunu kabul ettiler. Tahmin edeceğiniz gibi plastik çayda değil, çayı poşetledikleri torbalarda.
Nasıl ortaya çıktı?
Aslında birkaç yıldır çeşitli yayınlarda çay poşetlerinin erimediği, doğada yok olmadığı, plastik içerdiği yazılıp çiziliyordu. Ancak kimse bu konunun üzerine kamuoyunun dikkatini çekecek kadar çok eğilmemiş, aşırı deşmemişti. Taa ki bahçeciler yüksek sesle yakınmaya başlayınca kadar...
İngiltere’de bahçecilik en sevilen uğraş. Herkes bahçesine inanılmaz özen gösteriyor. İngilizler bahçelerini güzelleştirmek için masraftan kaçınmıyorlar. İşte durumu ortaya çıkartan da bu bahçe merakı. Bir süredir bahçelerde bir türlü erimeyen çay poşetlerinden söz eder oldular. ‘Çay poşetleri bahçede ne arıyor?’ diye sorabilirsiniz. Çoğu kişi kendi organik gübresini ev atıkları ve yaprak-otları karıştırarak yapıyor. Çay ve kahve atıklarınızı da kullanabiliyorsunuz. İşte kullanılan çay poşetlerinin erimediği dilden dile dolaşmaya, gazetelere, haberlere yansımaya başladı. Ve sonunda çay üreten firmalar buna neyin neden olduğunu açıklamak zorunda kaldılar: Birçok çay poşeti plastik içeriyor!
İngilizler de bizim gibi çayı çok seviyor
Biz Türkler dünyada çay tüketiminde birinci ülkeyiz. Ancak İngilizler de çaya bayılıyor. En çok çay tüketen ülkeler sıralamasında 4’üncü sıradalar. Yılda 57 milyar poşet çay tüketiyorlar. Bu hesaba göre bir yılda doğaya katılan plastik oranı 2 bin 400 tonmuş!
Şimdi halk çay üreticilerine ultimatom verdi: “Çayımızdan plastiği hemen çıkartın.” Üreticiler çaylarının genel gıda düzenlemelerine uyduğunu, kanuna aykırı bir durum olmadığını belirtiyorlar. Ülkenin en ünlü çayının üreticisi çay poşetlerinin az miktarda plastik içerdiğini ancak yeni yöntemler arayışında olduklarını açıkladılar. Genelde çay pazarında yüzde 25 oranında polipropilen kullanılıyor. Şimdi firmaların hedefi bitkisel, doğada tamamen çözünebilen poşetler üretebilmek.
Hintlilerin en çok yedikleri ve neredeyse her derde deva bir meyve, ‘Amla’dan söz edeceğim size bu hafta...
Hindistan’dan yeni döndüm. Amacım Hintlilerin Ayurveda‘sını incelemek, öğrendiklerimi sizinle paylaşmaktı. Hintlilerin Ayurveda adını verdikleri geleneksel tıp yöntemleri tamamen doğal ürünlerle hem fiziksel, hem ruhsal tedaviyi amaçlıyor. Ayurvedik ürünleriyle Hindistan’da şu anda lider firma olan Dabur 1884’de ayurvedik bir doktor olan Dr. Burman tarafından kurulmuş. Dr. Burman 1919’da araştırma ve geliştirme laboratuvarlarını da kurmuş. Bilime çok önem verdikleri için Dabur’u seçtim; firmanın Sağlık Araştırma ve Geliştirme Bölümü Başkanı Dr.J.L.N. Sastry ile görüştüm.
Dr. Sastry, Ayurveda tüm dünyada yükselişte. Sizce nedeni ne?
Modern tıp acil durumları hızlı ve etkili bir şekilde tedavi edebiliyor. Ancak günümüzde tüm dünyada yaşam stilinden kaynaklanan hastalıklar öne çıkmış durumda. Ayurveda bu tür hastalıkların tedavisi ve yönetimi için etkili çözümler getiriyor.
Peki ayurvedik tedavinin yan etkisi var mı?
Diğer tedavi şekilleriyle karşılaştırıldığında çok az. Ciddi hiçbir yan etkisi yok.
Yılbaşından beri diyete “Ha bugün başladım, ha yarın başlayacağım” diyenlerdenseniz yalnız değilsiniz! Bu öneriler tam size göre.
1- Biraz ara verin
Diyetinizi büyük bir özveriyle uyguluyordunuz. Ancak bir süredir kilo veremiyorsunuz. Ne zaman tartıya çıksanız hep aynı kilodasınız. Buna ‘diyet platosu‘ adı veriliyor. Sık rastlanan bir sorun. Tasmanya Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre iki haftalık aralar diyete ivme kazandırabiliyor.
2- Kilo vermenin mantığını çözün
Çoğu kişi diyetin ilk haftalarında hızlı kilo kaybediyor. Bunun nedeni su kaybı! Vücut fazla suyu attıktan sonra ise kilo verme hızı yavaşlıyor. Kalıcı kilo kaybında ideali haftada yarım kilo ila 1 kilo arası vermek.
3- Haftada bir kez fotoğrafınızı çekin
İspanya’da yapılan bir araştırmaya göre fotoğraflarla diyeti izlemek çok etkili bir yöntem. Alicante Üniversitesi’nde yapılan araştırmada diyet yapanlar her hafta tüm vücutlarının boy fotosunu çektiler. Sonuçta yüzde 80’inden fazlası önemli oranda kilo kaybetti. Araştırmacılar foto ile takibin çok etkili olduğu görüşünde. Çünkü diyet yapan kişi, değişimini net bir şekilde görebiliyor.
4- Yeni kilonuza adapte olun
50 yaşı geçenlerin mutlaka kolonoskopi yaptırması gerekiyor.
Biz onu Işgın olarak biliyoruz. Avrupalılar Rubarp ismiyle tanıyor ve çok seviyor.
Rubarp bizdeki adıyla ışgın bir sebze. Işgın da ne diye sorabilirsiniz. Haklısınız, ülkemizde pek bilinen, tüketilen bir sebze değil. Oysa tarihçesine baktığım zaman İzmir’den Avrupa’ya yollandığını, ‘Türk rubarbı’ olarak adlandırıldığını öğrendim. Acaba bu sebze bizim üzerimizden yollanmasına rağmen niçin bizde rağbet görmemiş de Avrupalılar bu kadar seviyor, ilginç. Işgın bir sebze, ama Avrupa’da genellikle kendi başına veya diğer meyvelerle karıştırılarak tatlı olarak yeniyor. Bizdeki adına baktığım zaman ışgın, ravent olarak geçiyor. Bu yazıda hem ışgın, hem de Avrupa’da yaygın olan rubarp adıyla anacağım.
Işgın (Rubarp)
Çinliler binlerce yıldır köklerini ilaç olarak kullanıyor. Çin halk tıbbbında kökleri laksatif olarak kullanılıyor.
İpek yolu aracılığıyla Çin’den diğer ülkelere yayılmış. Çin’den batıya ihraç edilen ilk ilaç-bitkilerden biri.
Avrupa’ya İzmir ve Halep limanlarında taşınmış ve ‘Türk rubarbı‘ olarak adlandırılmış.
1770’lerde İngiltere’ye gelmiş. 1860’larda hemen her evin bahçesinde yetişmiş l Avrupa’da şekerle pişirip, puding veya dondurmayla servis ediyorlar.
Ortaçağ Arap ve Avrupa reçetelerinde de rubarp var.