Sağolasın Ali Rıza Güngör Bey

Haberin Devamı

Geçen hafta Kutlu Doğum Haftası’nın Hicri Takvim yerine Miladi Takvim kullanılarak Nisan ayında sabitlendiğini yazmış ve bunu İslam’da bir reform olarak nitelendirerek “Peygamberimizin doğum günü Miladi Takvim’e göre sabitlenebiliyorsa, örneğin Ramazan da sabitlenebilir mi?” diye sormuştum. Ardından da başta gazetemiz yazarlarından Süleyman Ateş olmak üzere, bu konuda dini bilgisi olanlardan cevap rica etmiştim.

Süleyman Ateş Bey, anladığım kadarıyla benim yazılarımı okumuyor. Herkesin her yazarı okuma zorunluluğu yok elbette. Bu nedenle bana bir cevap verme imkânı bulamamış.

Ama rastlantıya bakın ki, tam benim yazdığım sırada Ali Rıza Güngör adlı bir Vatan okuru Süleyman Ateş’le “Kutlu Doğum Haftası sabitlenebildiğine göre Kurban ve Ramazan Bayramı ile Ramazan ayı da sabitlenemez mi?” diye sormuş.

Süleyman Ateş Bey de gayet güzel bir cevap yazmış. Herhalde okumuşsunuzdur. İki nokta üzerinde durmuş.

Birincisi kutladığımız 4 kandilin de uydurma olduğunu açıklamış. Bir din âliminin “kutsal” sandığımız bu günler için “uydurma” tanımını kullanması ve hatta “Bunlara dini gün demek de aslında doğru değildir. Bir şeyin dini olması için ya Kurân’da veya Peygamber sünnetinde belirlenmiş olması gerekir. Bu kutlamaların ne Kurân’da ne de sünnette yeri vardır. Peygamberimiz dine sokulan uydurmaların sapıklık olduğunu söylemiştir” demesi de son derece önemli.

İkincisi ise Ramazan ayı, Ramazan Bayramı ve Kurban Bayramı’nın Kuran ile sabit olduğunu ve değiştirilemeyeceğini söylüyor. Kanıtlamak için de Kuran’daki Bakara Suresi’nin 185- 197 ve 203’üncü ayetleri ile Fecr Suresi’nin 1 ve 2. ayetlerini gösteriyor.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın internet sitesinden Kuran’ı Kerim’in mealini bulup ilgili ayetleri okudum. Ramazan ayı ve bayramlarla ilgili bir şey bulamadım. Tabii bu benim Kuran’ı anlamaktaki eksikliğimden kaynaklanabilir. Süleyman Ateş’in söylediği mutlaka doğrudur. Ama kafama takılan şu: “Bu günler Kuran’da sabittir ve değiştirilemez? Peki hangi takvime göre belirlenmiştir bu? Biz bu dini günleri Hicri Takvime göre kutlamıyor muyuz? Hicri Takvim İslamiyet’in doğmasından çok sonra Hazreti Muhammet’in Mekke’den Medine’ye göçü esas alınarak hazırlanmadı mı? Böyle bir takvim düzenlemesi Kuran’da yok ki”.

Tabii Süleyman Ateş Bey benim yazımı okumayacağı için yine Vatan okurlarından birinin bu soruları kendisine iletmesi gerek.

*****

Emniyetle yararlı bir konuşma

Türk Tabipler Birliği Başkanı Prof. Dr. Gençay Gürsoy’un sabahın beşinde apar topar gözaltına alınması ve genel olarak GBT uygulamalarıyla ilgili yazılarım üzerine Emniyet Genel Müdürlüğü Basın Halkla İlişkiler Müdürü İbrahim Kulunar aradı. Kulunar’la meğer ta Özal döneminden tanışırmışız. O sıralar rahmetli Özal’ın koruma müdürlüğündeydi.

Kulunar, Prof. Dr. Gürsoy olayı ile ilgili son derece üzüntülü olduklarını söyleyerek, “Bir maddi hatayı düzeltmek istiyorum. Sayın hocamız ile ilgili mahkeme 4 yıl önce başlamış olabilir, ancak karar 12 Mart 2008’de alınmış ve bize bildirilmiş yani 4 yıldır işlem yapılmıyor değil” dedi.

İbrahim Kulunar, gece otellerde konaklayanların kayıtlarının il emniyet müdürlüklerine bildirilmesi sisteminin uzun yıllardır uygulandığını da belirterek “Bu sayede binlerce aranan kişiyi bulduk” diye konuştu.

Ben de “Burada iki konu var, birincisi bu sistem hukuka ve insan haklarına ne kadar uygun bunu tartışıyorum, ikincisi de neden sabahın köründe gidiliyor” diye sordum. Kulunar’ın cevabı ise şöyle oldu: “Bu sistem Batı ülkelerinde uygulanıyor. Örneğin İngiltere bunu yıllardır yapıyor, tek farkımız galiba onlar biraz daha hissetirmeden beceriyor. Sabahın erken saatinde gitmemizin nedeni ise, aranan kişinin otelden çıkacağı saatin bilinmemesinden kaynaklanıyor, aksi takdirde bulamıyoruz”.

Kulunar daha önce Kayseri Havaalanı’nda tanık olduğum GBT uygulamasının da benim yazımdan sonra değerlendirilerek kaldırıldığını söyledi. Buna göre aynı araştırma biniş kartı alınması sırasında yolcuya fark ettirilmeden yapılıyormuş artık.

Ve bir fıkra

Kulunar’ın GBT uygulaması ile ilgili açıklamasından sonra aklıma çok sevdiğim bir fıkra geldi. Hani şu “hissettirmeden” yapılan soruşturmalarla ilgili.

Otelin müdürü havuz kenarındaki müşterinin yanına gidip “Beyefendi, böyle bir uyarıda bulunduğum için çok üzgünüm ama, otelimizde havuza işemek yasaktır” demiş. Adam otel müdürüne “Ama herkes işiyor” cevabını vermiş. Otel müdürü biraz mahcup ifadeyle “Evet ama kimse sizin gibi tramplenin üzerinden işemiyor” demiş.

*****

Van Denizi’ni kurtarmak için seferberlik

Başlığa bakıp da “Kırk yıllık Van Gölü, Van Denizi mi oldu?” diye şaşırmayın. Göl yine göl olmasına göl de bir süredir “Deniz muamelesi” görüyor. Çünkü Deniz Müsteşarlığı Van Gölü’nü de deniz statüsüne aldı. Yani artık göl üzerindeki etki ve yetki Deniz Müsteşarlığı’nda.

Şimdi nereden çıktı bu diyeceksiniz. Geçen hafta sonunu Van’da geçirdim. Çünkü kendisini denizlerimizin temizliğine ve korunmasına adayanların kurduğu Deniz Temiz Derneği hızla kirlenmekte olan Van Gölü’nü temizlemek ve korumak için bir seferberlik başlattı. Ve Van’a bir akın düzenlendi. Bu nedenle başta Deniz Temiz Derneği Onursal Başkanı Rahmi Koç, Yönetim Kurulu Başkanı Eşref Cerrahoğlu, tüm yönetim kurulu üyeleri, tanınmış iş adamları, Denizcilik Müsteşarlığı bürokratları ve gazetecilerden oluşan 250 kişilik bir grupla Van’a gittik.

Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik de bu projeye destek vermiş. Van’da gölün temiz tutulması ve bunun bölgeye sağlayacağı yararın anlatıldığı bir tören düzenlendi. Deniz Temiz Derneği’nin yaptırıp hediye ettiği bir deniz süpürgesi Van’a armağan edildi.

Bu sayede Türkiye’nin en ucundaki illerimizden Van’ı ve yakın çevresini gezip görmek, halkla sohbet etmek ve gözlemler yapmak şansı buldum. Bugün Deniz Temiz Derneği’nin bu olumlu girişimini haber vermekle yetiniyorum. Ama önümüzdeki günlerde Van’la ilgili çok sayıda bilgi, gözlem ve analiz yazmaya çalışacağım.

*****

Paranın değerini öğrenmek isterseniz, borç almaya çalışın. FRANKLIN

DİĞER YENİ YAZILAR