Paritede olası bir yükseliş, dolar/TL tarafındaki ihtiyaç duyulan düzeltmeyi tetikleyebilir. Borsada boşluklar kapanmaya devam edebilir. Küresel piyasalar Trump’ın vergi planıyla gerileyen dolara dikkat kesilecek
Geçtiğimiz hafta piyasalarımızdaki oynaklık yine arttı, paritede önemli bir değişiklik olmamasına karşın, dolar/TL kuru 3.9010, Sepet Kur da 3.5243’e yükseldi. Bu seviye 0.50 dolar/TL ve 0.50 euro/TL kurlarından oluşan Sepet Kur için yeni bir tarihi zirve oldu. Parite etkisinin de doğrudan hesaplamalara girmesi açısından; TL’nin değer kazanıp kaybettiğinin daha net anlaşılması için Sepet Kuru izlemekte fayda var. Sepet Kur yükseliyorsa TL değer kaybediyor, Sepet Kur düşüyorsa da TL değer kazanıyordur.
Piyasalar geçtiğimiz hafta oynaklığın ve de kurun düşmesi, borsanın yükselmesi için Başbakan Binali Yıldırım’ın ABD Başkan Yardımcısı Pence ile yapacağı görüşmeye umutlarını bağladı. Görüşmenin ilk planlanan tarihinden ileriye alınması yeni gerginlikler yaratırken, nihayetinde yapılan görüşme piyasaların umduğu kadar net sonuçlar doğurmayınca, gerilim fiyatlamalara yansıdı.
Trump doları vurdu
Yapılan görüşmeden sonra yapılan açıklamaların daha çok temennilerden ibaret kalması, gözlerin 27 Kasım’da yapılacak Rıza Zarrab davasına çevrilmesine neden oldu.
Diğer yandan Trump’ın Uzakdoğu ziyareti, bu ziyarete dair gelen haberler Trump açısından değilse de; başta Japonya olmak üzere; bazı ev sahibi ülkeler açısından umulduğu gibi gitmediği yönündeydi. Trump’ın ABD’de gündeme getirdiği vergi planı, ilgili belirsizlik de küresel piyasaları pek mutlu etmedi. Senato’dan sonra Temsilciler Meclisi’nin de yeni bir plan ile gelmesi piyasalardaki belirsizliğin daha da uzamasına neden olacak görünüyor.
Zayıflama kalıcı mı?
Dolar Endeksi (DXY) vergi planı konusunda yaşanan bu belirsizlikten nasibini aldı. Geçtiğimiz Salı günü 95.15’e kadar yükselen DXY, haftanın son gününde 94.25’e kadar geriledikten sonra haftayı 94.39’dan kapattı. Bu gerileme; doğal olarak euro ve pound başta olmak üzere DXY içindeki para birimlerinin, vergi planının yarattığı belirsizlikten olumsuz etkilenen dolar karşısında güçlenmesi nedeniyle yaşandı.
Piyasalar dalgalanan dolar ve faize kilitlenirken, küresel gelişmeler de hız kesmiyor. Fed Başkanlığı için Powell’ın aday gösterilmesi, son olarak Suudi Arabistan’daki gelişmeler heyecanı artırıyor
Geçtiğimiz haftanın son gününde 2 yıllık gösterge tahvil getirileri yüzde 13.45 ile 7 Nisan 2009’dan bu yana 10 yıllık tahvil getirileri yüzde 12.28 ile 10 yıllık tahvillerin ihraç edilmesinden bu yana en yüksek seviyesini test etti. Faizlerin yüksek olmasına; TL’nin diğer gelişen ülke piyasalarına oranla daha yüksek faiz vermesine rağmen dolar/TL kuru; paritede önemli bir majör değişiklik olmamasına rağmen; 3.8902 ile bu yılın 27 Ocak tarihinden bu yana en yüksek seviyesini test etti. Hem kur hem de faizler yükselirken BIST 100 endeksi bunca hengame arasında hafta içinde 114.539 puanı gördükten sonra 111.297 seviyesinden haftayı kapattı. Haftalık bazda yüzde 2.28 değer kazanmayı başardı. Sürdürebilecek mi, ona daha sonra değineceğim.
Bizim piyasalarımızı en fazla ilgilendiren konuların başında Amerikan Merkez Bankası Fed’in yeni başkan adayının Jerome Powell olduğunun Başkan Trump tarafından açıklanması oldu. Beyaz saçlı, akil kadın Janet Yellen’den sonra yine bir beyaz saçlı, akil olduğu varsayılan Powell’ın Senato’dan onay alması, bu süreçten sonra da Başkan olması bekleniyor. Piyasalar için çok büyük bir sürpriz olmadığı gibi adeta hiç fiyatlanmadı bile. Hemen herkes işler dün nasılsa, bugün de öyle devam edecek düşüncesindeydi. Euro/dolar, DXY endeksi, ABD tahvil getirileri ve borsaları bu atamaya “duyarsız” kaldı.
Enflasyon sorunu
Ekim ayında tüketici fiyatları aylık yüzde 2.08 artış ile beklentilerin üzerinde artarken yıllık enflasyon yüzde 11.2’den yüzde 11.9’a yükseldi, son 9 yılın zirvesine ulaştı. Bizim piyasalarımız açısından geçtiğimiz Cuma günü açıklanan ve bir önceki günde Merkez Bankası Başkanı’nın yaptığı Enflasyon Raporu sunumu kısa vade açısından önemliydi.
Her ne kadar TCMB Başkanı Çetinkaya “sıkı para politikasından ve gerektiğinde daha da sıkılaştırabileceğinden” dem vursa da enflasyonun; açıklandığı günün bir gün öncesinde hedefi yüzde 8.7’den 9.8’e yükselttikten sonra ertesi gün yüzde 11.9 olarak açıklanması Çetinkaya’nın “Para politikası, enflasyonu hedeflere ulaştıracak kadar sıkı olacak. 2018’de, sıkı duruşun korunması ne kadar gerekiyorsa o kadar sürecek” söylemini bir anlamda boşa çıkarıyor. TCMB “sıkı para politikası” uyguladığını söylemeye devam ediyor olsa da “gevşek maliye politikası” attığı adımların boşa çıkmasına neden oluyor. Ülke olarak hep birlikte yüksek faiz ortamında yaşamaya mahkum oluyoruz.
Dolar/TL etkilenir mi?
Yine ‘normal şartlar’ altında bize ne? Ancak normal şartlar altında yaşamıyoruz ve bu operasyonun kısa vadede değilse de orta-uzun vadede bize etkileri olacaktır. Her ne kadar son aylarda daha fazla ilintili olduğu düşünülen 10 Yıllık ABD tahvil getirileri düşüyor olsa da dolar/TL kurunun düşmüyor olması hemen herkesi tedirgin ediyor.
Euro cephesinde bir dalgalanma yaşanmazsa bu hafta dolar/TL’de bir gevşeme görebiliriz. Borsa İstanbul yaşanan gelişmelere rağmen kendi havasında gidiyor.
Vahşi Batı’da kullanılan bir özdeyiş; “Önce vur, sonra sorarsın- Shoot first and then ask” deyimi, son haftalarda bizim piyasalarımız için de geçerliydi. Geçtiğimiz hafta içinde yaşanan oynaklık sırasında dolar/TL kuru 3.8433’e kadar yükselip, 30 Ocak 2017’den bu yana en yüksek seviyesine ulaşırken, “Sepet Kur” 4.1599 ile tarihi zirvesini gördü.
Kurun bu hareketinde bir çok sebep öne sürülebilir. İç/dış politika ile ilgili olarak; ABD’nin başlattığı “vize gerilimi” ile başlayan yükseliş, 27 Kasım’da başlayacak Rıza Zerrab davasına bağlı olarak Türk bankalarına ABD tarafından ceza uygulanacağı dedikodusu, NATO Askeri Komitesi Başkanı Orgeneral Petr Pavel’in S400 füzelerinin alımı konusundaki, “Egemenlik ilkesi, savunma teçhizatının ediniminde açıkça görülüyor ancak ülkeler bu kararları vermede bağımsız oldukları gibi kararlarının sonuçlarıyla yüzleşmede de bağımsızlar” şeklindeki açıklaması, Alman kalkınma ve ticari bankalarının, Türkiye’ye sağladıkları finansman imkanlarını kısmaları konusundaki “yönlendirici” hareketleri, Macron’un “Türkiye ile ilişkileri durdurmama, kesin ve sert bir diyaloğun içinde olunması gerektiği konusunda anlaştık” şeklindeki açıklamaları önemliydi.
Bir de buna
- ABD’deki tahvil getirilerinin yükselmesi,
- Trump’ın yeni vergi paketi konusunda istediğini tam olmasa da kısmen elde edeceği beklentisi,
-Yüzde 3 olarak açıklanan ve yüzde 2.6 beklenen 3. çeyrek ABD büyüme rakamları sonrasında Aralık ayında Fed’in faiz artış ihtimalinin yükselmesi,
- Katalonya’nın bağımsızlığını ilan etmesi, buna karşın merkezi hükümetin yeni bir seçim takvimi açıklaması eklenince, bizim de dahil olduğumuz gelişen ülke para birimlerinin değer kaybetmesi neredeyse kaçınılmaz oldu. Hindistan dışında geçtiğimiz hafta politika faizlerinde indirime giden Rusya ve Brezilya, ‘gevşek bütçe’ nedeniyle küresel yatırımcıların “cezalandırdığı” Güney Afrika da bu rüzgardan paylarına düşeni aldılar. Ancak bizim iç/dış politik sebeplerden kaynaklanan ayrışmamız, diğerlerine oranla daha “negatif” oldu.
Piyasalar bu kez Fed’in faiz toplantısına değil başkanına kilitlendi. ABD Başkanı Trump 5 adaydan birini yeni Fed Başkanı olarak açıklayacak. ‘Şahin’ Taylor koltuğa oturursa oynaklığa hazır olun. Yellen veya güvercin bir isim seçilirse biz dahil piyasalar rahatlar
ABD ile yaşanan kriz ve İdlib operasyonuna rağmen piyasada iyimserlik havası var. Vize sorunu çözülürse borsada 110 binler konuşulur. Dolar/TL’de 3.58 önemli
Bizim finansal piyasalarımız; ABD ile yaşanan “vize krizi” konusuna ‘nasılsa çözülür’ gözüyle bakıyor ve bunu fiyatlıyor. Aksi takdirde; her ne kadar dolar/TL kuru (pariteye rağmen) 3.6150’lere gerilememiş olsa da; Borsa İstanbul 100 endeksi, krizin patlak verdiği 6 Ekim ile kapanan haftanın üzerine nasıl çıkardı? Üstüne üstlük, İdlib konusunda yeni gelişmeler yaşanırken...
Bizdeki hisse senedi piyasalarındaki olumlu hava bir yandan krizin bir şekilde çözüleceği yönündeki iyimserlikten, diğer yandan da özellikle ABD cephesinden beklenen vergi paketi nedeniyle oluşan ortamdan nasipleniyor. İkincisi aslında bize yarayacak bir adım değil. Hele ki bu paketin içine ABD dışındaki kârların; ABD’ye transfer edilmesi durumunda cüz’i bir vergi alınacağı yönünde eklenecek bir madde, bizim de içinde bulunduğumuz gelişen ülke piyasalarını ister istemez olumsuz etkileyecektir. Diğer yandan İdlib süreci, Türk ordusunun unsurlarının Suriye sınırları içine hareket etmesi ile yeni bir aşamaya geçmiş görünüyor. Önümüzdeki günlerde PYD veya diğer Kürt unsurlar ile yaşanabilecek bir sıcak çatışmanın ne gibi sonuçlar doğuracağına dair belirsizlik artmış durumda.
Hepsinden öte, ABD ile yaşanan krizin bu hafta içinde gelecek ABD heyeti ile yapılacak görüşmelerden sonra çözüleceğine dair olan inancın temelleri çok da sağlam görünmüyor. ABD’ye yapılacak uçuşlarda dizüstü bilgisayar yasağı, Cumhurbaşkanlığı korumalarının ABD’ye girmeleri durumunda tutuklanacaklarına dair karar, PYD başta olmak üzere Kürt unsurlara silah/mühimmat verilmesi ve son olarak da “vize krizi” aslında “müttefikimiz” olan ABD ile yaşanan ve araları gittikçe sıklaşan krizlerin sadece ilk anda akla gelenleri. Kapalı kapılar ardında yaşananları bilemiyoruz. Yakın geçmişte yaşananları hatırlayınca, son krizin çözülse de yenilerinin olmayacağına dair bir tahminde bulunmak hayli zor.
Bedava paranın etkisi
Cuma günü ABD’den gelen enflasyon verileri manşet ve çekirdekte beklentilerin bir “tık” altında gelse de (Manşet enflasyon yüzde 0.6 yerine 0.5 geldi) perakende satışlarının beklentinin yine bir “tık” üzerinde gelmesiyle ekonominin; kasırgalara rağmen; makul sayılabilecek bir patikada ilerlediğini göstermesi açısından pozitif algılandı. Parite üzerinde önemli bir etkisi olmazken, ABD 10 yıllık tahvil getirileri yeniden 2.30’un altına inerek, yüzde 2.2775 seviyesinden haftayı kapattı.
ABD tahvil getirilerinin yeniden düşüyor olması bizim de dahil olduğumuz gelişen ülke piyasalarını ve para birimlerini rahatlattı. “Bedava paranın” bir süre daha devam edeceği beklentisi, İdlib ve “vize atışmasının” yarattığı gerginliklerin dahi üzerinin bir süreliğine de olsa örtülmesine yardımcı oldu. Bizim piyasalarımızdaki iyimserliğin normalde bu hafta da sürmesi beklenebilirdi. Ancak bazı gelişmeleri gözardı etmemek lazım...
Borsada ralli sürer mi?
Küresel piyasalar Fed yöneticilerinin şahin tonlu açıklamalarıyla geriliyor. Aralık’ta faiz artışı garanti. İdlib operasyonu oynaklığı artırabilir. Dolar/TL’de bu hafta 3.6590-3.67 kritik seviyeler olacak
Kuzey Irak referandumu ve Fed Başkanı Janet Yellen’in devam eden ‘şahin’ tutumu, piyasaları geriyor. Dolar/TL’de 3.59 kritik seviye. Eğer kırılmazsa aşağı yönlü düzeltme başlar. Euroda kısa vadede Katalan krizinin etkileri görülecek
Bölgesel gelişmeler bizim piyasalarımızı germeye devam ediyor. Kuzey Irak Kürt Yönetimi’nin geçtiğimiz hafta yaptığı ve “bağımsızlık” kararının çıktığı referandum sonrasında bölgeye uçuş yasağı geldi. ‘Vana kapatmak’ gibi bazı ekonomik yaptırımlar da gündemde. Bu yaptırımların Kürt bölgesini zorladığı kadar, aynı zamanda Gaziantep başta olmak üzere Güneydoğu Anadolu’yu da zorlayacak. “Güneyine ihracat yapmakta zorlanan” Türkiye için bir geçiş kapısı daha kapanacak. Korkarım ekonomi, politikayı zorlayacak. Daha önceden alınması gereken önlemler zamanında alınmadığı için, şimdi alınabilecek önlemler ya alınamayacak ya ertelenecek ya da kısa ömürlü kalacaklar.
İran gezisi bekleniyor
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 4 Ekim’de İran’a yapacağı ziyaret; Putin’in geçtiğimiz hafta Ankara’ya gerçekleştirmiş olduğu gezi sonrası daha da önem kazanmış durumda. İran-Irak-Türkiye üçlüsünün Kuzey Irak’taki referanduma verecekleri ‘ortak tepki’ önemli olacak.
Diğer yandan Suriye’de İdlib bölgesine sevkiyat başladı şeklindeki haberler Genelkurmay Başkanlığı’nca yalanlandı. Ancak Astana toplantısında ; Türkiye, Rusya ve İran İdlib’de çatışmasızlık bölgesinin sınırları ve sınırları kimlerin koruyacağı konusundaki anlaşması sonrasında bu bölgeye her üç ülkeden 500’er asker gönderilmesi söz konusu. Bu ve benzeri konular önümüzdeki günlerin gündemini oluştururken, bölgeden gelecek haberler piyasaların yakından izleyeceği ve “fiyatlayacağı” haberler olacak.
Aralık’ta Fed korkusu
Geçtiğimiz hafta Orta Vadeli Plan (OVP) açıklandı ortalama yüzde 5.5’lik büyüme ve 2020’ye kadar sırasıyla yüzde 7, 6 ve 5 enflasyon öngören program, daha çok “dilekler manzumesi” şeklinde hazırlanmış. Hedeflerin hesaplanmasındaki kur varsayımları bile program konusunda ilk anda soru işaretlerini akıllara getiriyor.
OVP açıklandığı sırada Maliye Bakanı Sayın Ağbal’ın açıkladığı 2018’e dair vergi artış OVP’den daha fazla yankı buldu ve fiyatlandı. Finansal kurumların kurumlar vergisinin yüzde 20’den 22’ye çıkarılması borsadaki banka hisselerine satış getirirken, MTV’nin 2018’de binek araçlar için yüzde 40 artırılmasının planlanması kamuoyunda tepki ile karşılandı. Bu gelişmeler finansal piyasalarındaki fiyatlamaları ve gelişmeleri yakından ilgilendireceğe benziyor.
Bu kez küçük balık, büyük balığı yutacak, Yıldız Holding bünyesindeki Kerevitaş, büyük hissesi yine Yıldız Holding’e ait Besler Gıda’yı alacak. Bu amaçla, sermayesi 6.24 milyon TL olan ve halka açık olan Kerevitaş’ın sermayesi 23.9 milyon TL’ye yükseltilecek. Sermaye artışı tahsisli ve primli olarak Besler Gıda ortaklarına yapılacak. Sermaye artırımı sonrasında Kerevitaş 904.5 milyon TL ödeyerek Marsa’nın da bünyesinde bulunduğu Besler Gıda’yı satın alacak. KPMG ve Earnst&Young Denetim şirketleri tarafından yapılan değerlemelerin ortalaması bu tutarın yaklaşık yüzde 10 daha fazlasıymış.
Murat Ülker ve Oğuz Aldemir’e göre; tahsisli sermaye artışı sonrasında şirketin kasasına girecek olan paranın 479 milyon TL’si şirket kasasında kalırken, Besler’in ortaklarına Kerevitaş hisseleri verilecek. Bu ortakların aldıkları Kerevitaş hisselerini 6 aylığına satmayacağı şekilde bir planlama yapılmış.
Kerevitaş’ın son açıklanan 6 aylık bilançosuna göre şirketin 47 milyon liralık dönem zararı var. Özkaynakları da (eksi) 99 milyon TL’de. Uzun zamandan bu yana yüksek finansman giderleri nedeniyle zararda olan şirket, sermaye artırımı sonrasında kasasında kalan para ile ticari borçlarını ve kısa vadeli finansal borçlarını ödeyecek. Murat Ülker bu borçların bir yandan ehven şartlarla ödeneceğini, diğer yanda iyileşen maddi yapısı itibariyle şirketin daha iyi koşullarda borçlanabileceğini belirtiyor. 4.5 milyar ciro ve
6.8 milyar TL piyasa değerine ulaşmış olan Ülker Bisküvi‘den sonra halka açık en büyük gıda şirketi olacağı ifade edilen Kerevitaş’ın sermaye artışından sonra kalacağı hesaplanan yüzde 8’e denk gelen halka açık kısmı için çağrı yapılacak. Çağrı fiyatı Borsa İstanbul’da son 30 günde gerçekleşmiş işlemlerin ağırlıklı ortalamalarının basit ortalaması üzerinden; SPK onayı sonrasında gerçekleştirilecekmiş.
Daha önceki birçok örnekte olduğu gibi bu çağrıya da katılmayanlar olabilecek. Kerevitaş’ın bu denli büyük bir hamlesi sonrasında şirkette ortak olarak kalmak isteyenler olabilir. Bu kesim sermayenin yüzde 3’ünden fazla olması durumunda şirket borsa kotundan çıkarılamıyor. Bunu da öngören Yıldız Holding; şirketi değil borsa kotundan çıkarmak, sürecin tamamlanması sonrasında ‘ikincil halka arzı’ da göz önünde bulunduruyor.
Özellikle çağrı sürecinde ortaya çıkabilecek spekülasyonların ve hisse senedinde normalin dışında, küçük yatırımcıların zarara uğramasına neden olabilecek bir oynaklığın da önüne geçmek amacıyla Yıldız Holding ve şirketlerine ait yüzde 4’lük Kerevitaş hissesi de piyasa yapıcılığı çerçevesine kullanıma hazır tutulacakmış.
Türkiye ekonomisine güvenin bir yansıması olarak böylesi bir adım attıklarını belirten Murat Ülker, sektörlerinde lider olan iki şirket arasındaki bu satın alma ile dağıtım zincirinde, üretimin mükemmelleştirilmesinde iyileştirmeler yapılarak değer yaratılacağını belirtiyor.