Gazete Vatan Logo
GündemYeni dönemde Hizbullah’ı anlamak

Yeni dönemde Hizbullah’ı anlamak

Ruşen Çakır yazıyor

Yeni dönemde Hizbullah’ı daha iyi anlamaya şu soruyla başlayabiliriz: Örgüt nasıl oldu da o kadar etkili operasyonlardan sonra yok olmadı, hatta daha güçlü bir şekilde varlığını sürdürebiliyor?

Türkiye’de komplo teorilerine Hizbullah kadar maruz kalmış bir başka örgüt bulmak mümkün değildir. PKK’ya sempatiyle bakan çevrelerin gözünde “Hizbulkontra”, İslami kesimlerin dilinde “Hizbulvahşet” veya “Hizbulşeytan” olarak tanımlanan örgüt, kimse tarafından, bağımsız kimliği olan, kendi ayakları üzerinde duran bir yapı olarak görülmedi.
Çünkü her kesim Hizbullah’ı sorgulamanın bir şekilde kendi hatalarıyla yüzleşmeye yol açacağını biliyordu. Örneğin PKK’lılar, o güne kadar tasfiye ettikleri solcu, Kürtçü veya İslamcı diğer gruplar gibi sandıkları Hizbullah’ı birkaç cinayetle saf dışı bırakacaklarını sanmanın bedelini çok ağır ödediklerini; Hizbullah’ın ne denli acımasız bir örgüt olduğunu ancak sıra kendilerine geldiğinde anlayan İslamcılar ise bu vahşette kendi paylarının da çok büyük olduğunu kabullenmek zorunda kalacaklardı.
Doayısıyla Hizbullah’ı basit bir maşa olarak görüp onun hakkında sadece istihbarat raporlarıyla yetindiler; onu hiçbir ciddi sosyo-politik araştırmanın konusu yapmadılar ve böylece örgütün arkasındaki muazzam sosyal, kültürel ve ekonomik desteği önemsemediler, önemsemeye kalksalar bile anlayamadılar. (Eskiden örgüt tamamen illegaldi, dolayısıyla bunu yapmak zor ve de tehlikeliydi. Bundan böyle Hizbullah’ı anlayabilmek için çok sayıda açık kaynağa sahibiz. Ama yine de ortada ciddi çalışmalar bulunmuyor.)
Varlığını nasıl sürdürebildi?

Yeni dönemde Hizbullah’ı daha iyi anlamaya şu soruyla başlayabiliriz: Örgüt nasıl oldu da o kadar etkili operasyonlardan sonra yok olmadı, hatta daha güçlü bir şekilde varlığını sürdürebiliyor?

Öncelikle güvenlik güçlerinin Hizbullah’ı tamamıyla ortadan kaldırma gibi bir stratejilerinin olmadığını vurgulamak gerekir. Bilindiği gibi Velioğlu’nda istihbarat saplantısı vardı. Tek tek tüm üye ve sempatizanlardan özgeçmişler ve kısa aralıklarla düzenli raporlar alıp bunların çoğunu bizzat inceler ve gereklerinin yapılması için talimatlar verirdi. Nitekim operasyonlarda dört ayrı şehirde Hizbullah arşivleri ele geçirildi, bu raporların çoğuna ulaşıldı ve örgütle ilişkili binlerce isim saptandı. Fakat bunların büyük bir çoğunluğu gözaltına bile alınmadı. Hatta tutuklu Hizbullahçıların hatırı sayılır bir bölümü PKK’lılar için çıkarılan ama iltifat edilmeyen “Topluma Kazandırma Yasası”ndan yararlanıp erkenden tahliye oldular.
Devletin Hizbullahçıları “bire kadar kırma” yoluna gitmemesinin temel nedeni böyle bir imkana sahip olmamalarıydı. Çünkü enerji ve zamanlarının önemli bir kısmını PKK ile mücadeleye ayırmışlardı. Kaldı ki örgütün belini kırdıklarına inanıyor ve Hizbullah’ın bir daha ayağa kalkabileceğine pek ihtimal vermiyorlardı. Fakat ne dersek diyelim, “derin” bazı odakların “ilerde yeniden kullanmak üzere” Hizbullah’ın yaralarını sarmasına göz yumduğu, hatta bu konuda ona yardımcı olduğu iddialarının daha fazla onay göreceği de bir gerçek.

Yoksullara yönelik faaliyetler

Son dönemde Güneydoğu’da yoğun faaliyet gösteren İslamcı kuruluşların en dikkat çekicilerinden biri Mustazaf-Der. (Aslında zayıf olmayıp bir şekilde güçsüzleştirilmiş ve hareketleri engellenmiş anlamına gelen “mustazaf” terimi, İslami terminolojide Allah’a karşı kibirlenip baş kaldıran “müstekbir”e karşı kullanılır. Bunu sol terminolojideki “ezen-ezilen” ikilemine benzetebiliriz. İran Devrimi’nden sonra sıklıkla kullanılmaya başlanan mustazaf ve müstekbir terimleri Tahran’ın “devrim ihracı” stratejisinde bir nevi anahtar kelimeler oldular.)
Kendisini “Varlıklı Müslümanlarla muhtaç aileler arasındaki köprü” olarak tanımlayan Mustazaf-Der’in tüzüğünde derneğin amaçları şöyle sıralanmış:

n Mağdur, mazlum, mustazaf ve muhtaç fertler ve aileler arasında yardımlaşma ve dayanışmanın sağlanabilmesi yasal veya tabii hukukla kabul edilen temel haklarının savunulması için her türlü mücadeleyi vermek;
n Ekonomik, sosyal, dini ve ahlaki temel haklar ile eğitim alanında mağdur edilmiş, toplum vicdanını rahatsız eden her türlü tecavüz ve saldırılara karşı yasal çerçeveler içerisinde mücadele etmek. Gerektiğinde hukuki yardımlarda bulunmak, her türlü iletişim imkânlarını kullanarak toplumu bilgilendirmek. Toplumda meydana gelen dengesizlikler ve haksızlıkların giderilmesi için maddi hiçbir karşılık beklemeksizin mağdur ve muhtaçlara yardımda bulunmak, toplumdaki genel uzlaşma ve dayanışmayı sağlamak için her türlü çabayı sarf etmek.

Derneğin eğitim, özellikle de üniversite sınavlarına hazırlık alanındaki faaliyetleri Güneydoğu’nun muhafazakâr ve yoksul ailelerinden gelen gençlerin ilgisini çekiyor. Yoksullara yaptığı yardımlarını finanse edebilmek için kurban ve kurban derisi bağışı kampanyaları da düzenleyen Mustazaf-Der sadece Türkiye’ye yönelik çalışmalar yapmıyor. Örneğin dernek 2006 yılında “Duasız olmaz, dua da yetmez” sloganıyla Filistin’le dayanışma kampanyası da düzenledi.
AKP’nin tek başına iktidara gelmesi de kuşkusuz Hizbullah’ın işini epey kolaylaştırdı. Örgütün bu sayede devlet imkanlarını geniş bir şekilde kullandığı veya hükümetin el altından onu desteklediği iddiasında değilim. Ancak AKP iktidarıyla İslam dininin her türlü politik yorumunun daha normal ve meşru sayılır olması Hizbullah gibi geçmişi lekeli yapılara bile geniş bir alan açabildi.
Ama Hizbullah’ı esas olarak meşrulaştıran 11 Eylül sonrası İslam dünyasında yaşanan aşırı radikalleşmedir. AKP’nin ve onunla birlikte iktidardan pay almaya başlayan eski İslamcıların global sistemden ayrı düşmemek için sarf ettiği gayretler, Hizbullah gibi oluşumların cazibesini artırabilmiştir.

Yarın: Hizbullah’ı nasıl bir gelecek bekliyor?

Haberin Devamı