Gazete Vatan Logo

Sahnede karı-koca olmak zor iş

Şehir Tiyatroları’nda oyunculuk ve yönetmenlik yapan ödüllü tiyatrocu Hüseyin Köroğlu, 17 senelik eşi Şenay Saçbüker’e yönetmenliğini yaptığı oyunlarda rol vermediğini söylüyor: “Çünkü bir sürü dedikodu olabilir, ’Eşi olduğu için onu oynatıyor’ diyebilirler. Bazen tam Şenay’a göre bir rol olsa bile, onu oynatmıyorum.”

Şehir Tiyatroları Oyuncuları Hüseyin Köroğlu ve Şenay Saçbüker, “Balon” adlı çocuk oyununda tanışmışlar. Bugün ise evliliklerinin on yedinci yılını kutluyorlar. “Tiyatro” hem onları hayata, hem de birbirlerine bağlayan bir araç olmuş bugüne kadar... Tiyatrocu çift, 9 yaşındaki kızları Alara’yla birlikte, Ataşehir’deki evlerinde sakin bir yaşam sürüyor. Kendilerini “evcimen” bir aile olarak niteliyorlar. Evliliklerinin sembolü olarak gördükleri kedileri “Balon” ise, ailelerinin en yaşlı ferdi. Çünkü Şenay Hanım’a göre, hayvanların her bir yaşının 7 yaş sayılması gerekiyor. 1964 doğumlu Hüseyin Köroğlu, Lefkoşa Türk Lisesi mezunu. Tiyatronun ilk tozunu Kıbrıs’ta yutmuş. Yurdal Cihangir adlı edebiyat öğretmeni tarafından tiyatro koluna seçilmiş. Liseden mezun olunca, Ankara’ya gelerek konservatuvar sınavını kazanmış. O gün bugündür, tiyatrocu. Eşi Şenay Saçbüker ise yedi göbek İstanbullu bir aileden geliyor, İstanbul’un meşhur semti Karagümrük’te doğup büyümüş. 1993 yılında İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Tiyatro bölümünü bitirmiş. 1989 yılından bu yana da İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları oyuncusu. Şenay Saçbüker şimdilerde Lüküs Hayat’ta oynuyor. İki oyunun yönetmenliğini yapan Hüseyin Köroğlu bir oyunda da rol alıyor.


n Tanışmanız nasıl oldu?
Hüseyin Köroğlu: 1989’da beraber girdik tiyatroya. Ama ben liseyi bitirip girdim, Şenay zaten orada okuyordu.
Şenay Saçbüker: Doğan Bavli’nin yönettiği “Balon” adlı çocuk oyununda tanıştık. Oyun sahnelenmeye başlanmıştı. Ama tesadüfen iki arkadaşımız birden oyundan ayrıldı. Gidenlerden birinin yerine Hüseyin’i aldılar, diğerinin yerine de beni. Böylece kader ağlarını ördü ve karşılaştık... 2 sene flört ettikten sonra, 1991 yılında evlendik.


n İki tiyatrocunun evliliği nasıl gidiyor?
H.K: Bence aynı meslekten iki insanın evli olmasının avantajları çok. Tiyatro, sinema, televizyon çalışmalarımız oluyor. Başka meslekten biriyle evli olsanız, eşiniz provalar yüzünden eve gelmediğinizde bir sürü şey düşünebilir. Ama biz birbirimizin derdinden anlıyoruz. Tabii ki farklı yönlerimiz var. Şenay daha dışa dönüktür. O her şeyi benle paylaşır. Ben tiyatroda bir rolü çıkarırken, neredeyse hayatla ilişkim kesilir. Bana göre Şenay’ın esas zor zamanı da o dönemimdir.
Ş.S: Biz aslında hayatın “artı” ve “eksi” kutupları gibiyiz. Boyumuzdan tutun, karakterimize kadar. Evliliğimizin devam etmesinin en önemli nedeni, birbirimizin özel alanlarına çok fazla girmememiz. 17 senedir evli olsak da, onun da bir hayatı var, benim de...
H.K: Ben Türkiye’de yaşamasaydım, evlenmezdim. Çünkü burada belli toplum kuralları var. Ama Şenay benim hep sevgilim olmalı. Eğer karım olursa, boşanırız.
Ş.S: Biz magazin gazetecilerini öyle kandırırız: “Yanınızdaki eşiniz mi” derler, “Hayır, sevgilim” deriz.


n Tiyatroculara fazla ilgi göstermez aslında magazin basını...
Ş.S: Zaten o gün tiyatroda değildik ki, bir barda eğleniyorduk. O sırada Hüseyin’in “İlişkiler” adlı dizide oynadığı için çok tanınıyordu. Magazin de peşindeydi o dönem. Dizi bitince unutuluyor insanlar...


n Tiyatrocular, hayatını sürdürmek için dizi yapmak zorunda mı?
H.K: Ben oyunculuğu, “tiyatro”, “sinema” ve “dizi” diye ayırmıyorum. Oyuncu, oyuncudur. Çabuk tüketen bir TV var. “TV, tiyatronun önüne geçmeye başladı” eleştirileri çıkmaya başladığında, biz hep “İnsanlar gerçeği bir gün görecek” dedik. Tiyatro için “Suda yazmak” denir ya, ben ona katılmıyorum. Bence tiyatro insanların yüreğine yazılır. Beni hâlâ 15 sene önceki “Savaş ve Barış” oyunumdan dolayı tebrik edenler oluyor. 1.5 yıldır sahnelemediğimiz “Saygılı Yosma” oyununu geçen ay tekrar başladık. İlk matinede 40-50 kişi “Yer yok, biz bu oyunu ayakta seyretmek istiyoruz” diye salonu bastı. Eşimin oynadığı “Lüküs Hayat” 24 yıldır sürüyor. Benim oynadığım “Üç Kız Kardeş” oyununa yer bulunmuyor, hem de 2 sene önce başladığı halde... İnsanlar iyi şeyleri sahipleniyor.


n Karı-koca aynı sahnede oynamak nasıl bir duygu?
Ş.S: Dört ya da beş kez karşılıklı oynadık. Çok zor oluyor. Çünkü sahnede birbirimize nazımız geçiyor. Shakespeare’in oyununda sevgilileri canlandırıyorduk. Troilos’u Hüseyin, Kressida’yı da ben oynuyordum. Bende takma saç var ve öpüşürken Hüseyin sürekli o takma saçı çekiyor, ben de her seferinde; “Takma saç çıkabilir” diye onu uyarıyorum. Ama beni hiç dinlemiyor. Karşında başka bir oyuncu olsa, bir kere söyleyince bir daha asla yapmaz. Zaten hassas bir sahne...


n Aynı oyunlarda rol almıyorsunuz öyleyse...
H.K: Şehir Tiyatroları’nda iki oyun yaptım. İkisine de Şenay’ı almadım. Ama nedeni sahnede tartışmamız değil. Çünkü bir sürü dedikodu olabilir, “Kendi eşi olduğu için onu oynatıyor” diyebilirler. Bazen tam Şenay’a göre bir oyun olsa bile, bu yüzden oynayamıyor.
Ş.S: Biz sahnede rahat olduğumuz için, sanki “evdeymiş gibi” davranırız. Ama seyircinin önünde hiç çaktırmadan, oyuncu arkadaşlarımızın bile anlamadığı kavgalar yaparız. Karı-koca aynı sahnede olmak hoş ama zor. Özellikle de “Sevgili oynamak” çok daha zor. Hüseyin’in yönetmenliğini seviyorum ama mümkünse benle olmasın.


n Birbirinizi sık sık eleştirir misiniz?
Ş.S: Eve gelmeye gerek kalmadan, yolda söylüyoruz eleştirilerimizi. Birbirimizin oyunlarını daha genel provalarda, seyirci karşısına çıkmadan izleriz. Bir hatamız varsa, seyirciyle buluşmadan düzeltelim isteriz. Sahnede notlar da alırız.


n Tiyatrodaki başarılarınızdan dolayı her ikinizin de aldığı ödüller var. Ödüller sizin için ne anlam ifade ediyor?
H.K: “Fala inanma ama falsız da kalma” diye bir laf vardır. Ben bunu değiştirip “Ödüle inanma, ödülsüz de kalma” diye kendime aldım. Tiyatro zor bir sanat. Ve tiyatro için konulan ödüller de aslında altın değerinde. Hepimiz sahnede işimizi yapıyoruz. Ama şu an uygulanan sisteme pek inanmıyorum. Her yıl düzenlenen ödüllerde başka tiyatrocu yokmuş gibi hep aynı isimler aday oluyor. Genelde de adaylar İstanbul’dan gösteriliyor. Ankara’da, Adana’da, Konya’da ve İzmir’de bu işi yapan yok mu? Tiyatrocu olarak en büyük ödülü seyirciden alıyoruz, hemen sizi orada alkışlıyorlar.


n Şu anda yalnızca tiyatro oyunlarında mı rol alıyorsunuz?
Ş.S: Çok şükür, hiçbir diziyle ilişkim yok. Geçen sene “Sahte Prenses” dizisinde oynuyordum. Ama ben dizi çekmeyi sevmiyorum. Bazen kıramadığım arkadaşlarım oluyor ya da ihtiyacım oluyor. Ama ben sadece tiyatro yapmayı seviyorum. Çünkü TV’nin çok yıpratıcı olduğunu düşünüyorum.
H.K: “Doktorlar” dizisinde konuk oyuncu olarak rol almaya başladım. Kafama uygunsa ve yönetmenine inanıyorsam, dizi de yapıyorum. Eğer televizyonda varsanız, bir sene ünlüsünüz. Yoksanız, ertesi sene ünsüzsünüz. Tiyatroda çoğunlukla inandığımız işleri yapabiliyoruz. Hem Şehir Tiyatroları’nda çalışıyoruz, hem de dışarıda “Cosmos Çocuk Tiyatrosu”nda görev yapıyoruz. Şehir Tiyatroları’nda “Üç Kız Kardeş” oyununda “Verşinin” rolünde oynuyorum. Yönettiğim de iki oyunum var: “Saygılı Yosma” ve “Divane Aşk.”


Kızımla Fenerbahçe maçlarına gidiyoruz
Hüseyin Köroğlu kızları Alara’nın bir Fenerbahçe sempatizanı olduğunu söyleyerek, “Onunla birlikte maçlara gideriz ara sıra. Sinemaya da gidilir. En sevdiğimiz yer ise Fenerbahçe Parkı. Bunun dışında, evde kara kalem resim çalışıyorum. Resim yaparken neredeyse kendimden geçiyorum” diyor. Şenay Saçbüker ise 3-4 yıl önce tiyatro oyunları yazmaya başladığını anlatıyor: “Geçen sene ”Mevlana Yılı nedeniyle çocuklara Mevlana’yı anlatmak için 6 tane masal kitabı yazdım. Ayrıca çizgi filminin seslendirmesini de Hüseyin ile birlikte yaptık.”


Haberin Devamı