Gazete Vatan Logo

Bir Günah Gibi’nin kadınları...

´Geçmişe özlem duyanlar bizi severek izleyecek´

Özge Borak diyor ki: “Hepimiz geçmişe özlem duyuyoruz.”
Hande Soral ekliyor: “Ama maalesef geçmişimizi bilmiyoruz, merak etmiyoruz.”
Gül Oğuz cümleyi tamamlıyor: “1940’lar savaş yılları... O döneme ait bilgi-belge yok. Gazeteler kapatılmış, haberler manipülasyon altında yapılmış.”
Ve Nermin Bezmen son noktayı koyuyor: “Hayatımızın gidişatını büyük oranda genlerimiz belirler. Kendimizi anlamamız ve gelecek nesillere anlatabilmemiz için geçmişimizi öğrenmeliyiz.”
ATV’de Cuma akşamları yayınlanan “Bir Günah Gibi” dizisi, Nermin Bezmen’in “Kurt Seyt ve Murka” kitabında yer alan çekirdek ailenin başka bir öyküsünü anlatıyor. Bize heyecan verici gerçek bir hikaye sunmakla kalmıyor, 1940’lı yılların Türkiye’sine ait çok önemli bilgiler de sunuyor.
Bu hafta dizinin dört kadını Özge Borak, Hande Soral, Gül
Oğuz (yapımcı-yönetmen) ve Nermin Bezmen ile (senaryo yazarı) geçmişe yolculuk yapıyoruz.

Nermin Bezmen

* Nermin Hanım, bize hikayeden bahseder misiniz?

“Bir Günah Gibi” İkinci Dünya Savaşı öncesi Türkiye şartlarında yaşanan bir insan öyküsü... “Kurt Seyd ve Murka ” kitabımı okuyanlar anne baba ve iki kız kardeşten oluşan çekirdek aileyi tanıyacaktır. Bu ailenin bügüne kadar anlatmadığım, yazmadığım bir öyküsünü Most Production için kaleme aldım. Senarist arkadaşlar devrin önemli olaylarını dikkate alarak, diziye hoş nefesler katarak bu gerçek ailenin etrafında dönen bir öykü kurguladılar.

* Var olan bir kitabınızı senaryolaştırsaydınız daha kolay olmaz mıydı?

Ben kitaplarımın dizi ya da sinema filmi olması konusunda biraz çekimserim. Fanatik bir okur kitlem var. Sinematografik bir dille yazdığım için de, anlatmak istediklerim okurun gözünde bire bir canlanır. Ortaya çok iyi bir iş çıkartsak da, izleyicilerin görsel olarak çok tutucu olacaklarını ve vıdı vıdı edeceklerini biliyordum. Hem bu nedenle, hem senarist arkadaşların yaratıcılıklarını özgür kılmak adına sıfırdan bir hikaye yazdım.

* Hikayenizi başka senaristlerle paylaşırken zorlanmadınız mı?

Hikayeyi paylaşıp paylaşmamakla ilgili ilk kavgayı kendi içimde yaşadım. Çok büyük bir imtihandan geçtim. Aslında bu, daha uzun yıllar kendime saklamak istediğim bir hikayeydi.

* Fikrinizi değiştiren ne oldu?

Gül Oğuz ile birlikte başka bir proje için bir araya gelmiştik. Ama sonra o olmadı, bir yerde tıkandı. İşi sonlandırıp masadan kalkma aşamasına geldiğimizde “Böyle bir şey mi arıyorsunuz?” diye öyküyü anlatmaya başladım. Ozanlığım tuttu, o anda yazdım öyküyü...

* Roman yazmakla senaryo yazmak arasında büyük fark var mı?

Senaristlik romancılıktan çok farklı bir yazı mücadelesi. Dizinin senaristleri dilimi çok iyi anlamış durumda, o yüzden dirsek dirseğe çalışıyoruz. Çocuğumu çok güzel bir yere evlatlık verdim. (Gülüyor)

* Diziyi kaç bölüm olarak tasarladınız?

Hikayenin tamamı, ileri yıllara dönük olan geleceği benim bilgim dahilinde. Tekrara düşmeyecek, heyecan dozu azalmayacak uzun yıllar sürebilecek bir hikaye bu. Flashback istenirse de 1892’ye kadar geri gidebilirim. (Gülüyor) Kurt Seyt ve Shura 42, Kurd Seyt ve Murka 39 baskı yaptı, halen de basılıyor. Aynı evin içinde üçüncü nesil okuyor bu kitapları...

* İsmi niye “Bir Günah Gibi...”

İlk olarak “Bir Harp Gelini” başlığını atmıştım. Benan’ın tüm hayatını değiştirecek olan evliliği üzerine bu ismi düşünmüştüm. Ama sonra hikayeyi kısıtladığına karar verdim. Önerilen ismi de sevdim. İnsana şu soruyu sorduruyor: “Ortada bir günah mı var? Varsa bu günahı kim işledi? O vicdan azabının altından nasıl kalkacak?”

* Aile hatıralarınıza sahip çıkmakla kalmamış, bunu milyonlara aktarma becerisine ulaşmış birisiniz. Oysa birçoğumuz iki jenerasyon ötesini bilmiyor. İnsanın geçmişini bilmesi, niye önemlidir?

Kendilerini anlamaları ve kendilerini anlatabilmeleri için... Yaptığımız seçimler, ruh halimizin iniş çıkışları, mimiklerimiz salt bize ait şeyler değildir. Hayatımızın gidişatını büyük ölçüde genlerimiz belirler. Ben geçmişimi yazarken, karakterimi şekillendiren birçok şeyin nedenini anladım. Bu yüzden yaşadıkları sürece büyüklerimize yapışmalı, bildikleri her şeyi bize anlatmalarını istemeliyiz.

* Siz öyle yaptınız herhalde...

Anneannem çok iyi bir masalcıydı. Aile öyküsünü bize masal gibi anlatırdı. Dedeme hayranlığım 3-4 yaşında başladı. Çarlık üniformasıyla at üstünde bir resmi vardı. Nasıl yakışıklıydı. Tam bir masal kahramanıydı. İki kitaplık masalı oldu sonra... (Gülüyor)

“Diziler öyle bir kakafoni içerisinde geçiyor ki... Sohbet yok bir kere... Bizim karakterlerimizde zaaf, tutku, ihtiras fazlasıyla mevcut olsa da, günümüze göre naif kalıyorlar. İşimiz gürültülü bir müzikten sonra, izleyiciye Bach dinletmeye benziyor.”

Gece rüyamda reytinglerle uğraşıyorum

Ben bu reyting konusuna çok yabancıyım. Okurlarımla imza günlerinde buluşmaya alışmış biriyim. İlk defa büyük bir ekiple iş yapıyorum. Diyordum ki “Reyting beni hiç ilgilendirmez. Ben hikayemi veririm biter.” Oysa dizi bittikten sonra ertesi sabaha kadar uykusuz kalıyorum. Gece rüyamda yüzdelerle uğraşıyorum, rakamlar, tabelalar başıma düşüyor.

Gül Oğuz

Gerçekler, kurguya göre çok daha acımasızdır

* Gül Hanım, her bölüm heyecanın dozu artacak galiba...

İlk bölümlere tanışma faslı diyebiliriz. Sonra heyecanın dozu artacak.

* Özellikle Hande Soral’ın canlandırdığı Figen çok sert.

Geçen gün bir oyuncu arkadaşımız “Tamam, senaryo güzel ama bu kadar da olmaz” dedi. “Özür dileriz ama gerçek öykü bu. Bu insanlar vardı, yaşadı” deyince şaşırdı. Gerçek, kurguya göre çok daha acımasızdır.

* Türkiye’de 1940’ları anlatan bir dizi çekiyorsunuz. Ne gibi zorluklar yaşıyorsunuz?

Yıllar önce TRT için çekilen Ateşten Günler ve Cahide dizilerinde sanat yönetmeni olarak görev almış ve 40’lı yılları anlatan bir dizi yapmanın zorluğunu yaşamıştım. Her şeyden önce o döneme ait bilgi- belge yok. Harp öncesi... Gazeteler kapatılmış. Yapılan haberler manipülasyon altında yapılmış.

* Mekan bulmak da cabası mı?

Tarihi doku yok. O döneme ait binalar yakılmış, yıkılmış. Varolan az sayıda binanın camlarına pimapen takılmış. Arabalar koleksiyonerlerden bulunuyor, antikacılar, eskiciler taranıyor. Şapkasından, çantasına tüm kostümler dikiliyor. Konu bile olmaması gerek. Ama maalesef Türkiye gibi tarihine, kültürüne sahip çıkmayan bir ülkede böyle bir dizi çekmek zor.

* Plato kurmuşsunuz galiba...

1100 metre karelik bir plato kurduk. Müzikhol gibi bulunması zor mekanları oraya taşıdık.

* Gerçek mekanlar hangisi?

Pera Palas, Hidiv Kasrı, İstanbul Üniversitesi, İstanbul Erkek Lisesi, Büyükada köşkleri, içinde bulunduğumuz Fuat Paşa Oteli. Tarihi dokusu bozulmamış bütün yapılara dört elle sarılıyoruz.

* Dizinin jenerik müziği Sezen Aksu’nun elinden çıkmış öyle mi?

Dizinin tema müziklerini Ozan, Uğur ve Ersin yapıyor. Ozan Sezen’le çalışan bir müzisyen. Sezen beni aradı. “Bak sana bir jenerik müziği yaptım” diye... Telefonda dinletti. 28 yıla yakın bir arkadaşlık var aramızda.... O da diziyle ilgili heyecanlanıyor.

Özge Borak

Geçmişe özlem duyanlar bizi izlesin

“Herkes geçmişe özlem duyar. İnsanların bu özlemlerini giderebilmeleri için diziyi izlemelerini tavsiye ederim. O eski insanların kibarlığı, edeplerinden ötürü “hayır” diyemeyişleri, fırtınalarını kendi içlerinde yaşayışları... Dizide içiçe geçen birçok olay örgüsü var. Ben de her hafta senaryoyu hayretle okuyor, bir sonraki bölümü “Ne olacak acaba?” diye bekliyorum. Hikayemizin kahramanları harp sırasında varlık içinden yokluğa düşecek. Tam bir açlık dönemi... Önümüzdeki bölümlerde karneyle ekmek alacağız. “

Hande Soral

Çok dişi ve ihtiraslı bir tipim

“Dizide çok ters köşe bir karakteri oynuyorum. Figen karakterini canlandırmak zor ve riskli... Çok dişi, ihtiraslı ve ciddi psikolojik sorunları olan bir tip. 1940’lar savaş durumundan ötürü belgesi olmayan bir dönem. Bu da ayrı bir zorluk... Rolüme hazırlanırken o devri yansıtan “Bisiklet Hırsızları” gibi Hollywood filmlerini izledim. Kendi performansımı zorladığım, klişeleri olmayan bir işin içinde olmaktan çok mutluyum.“

Haberin Devamı