Gazete Vatan Logo

729797




İblisle uğraşıyoruz diye başımıza her türlü kötülük geliyor



Kutsal Damacana filmi ile büyük ilgi gören Şafak Sezer bugünlerde “Kutsal Damacana 2: İt Men”in montaj çalışmalarını sürdürüyor. İlk filmdeki şeytanın yerini bu filmde kurt adam almış. Üçlemenin son ayağında ise drakula olacak. Filmlerinde hep problemlerle karşılaştığını söyleyen Sezer, bu sefer de domuz gribi nedeniyle seyirci sayısının düşmesinden endişeli... “Sanat çevrelerine de film yapacağım hatta gözüm Cannes”da diyen oyuncu, asabi olduğunu ise kabul etmiyor. Sezer, kendi deyişiyle “yavşak heriflerin” hep kendini bulduğunu da söylemeden edemiyor.



En çok kıyafete para harcıyorum



İlkokul mezunuyum. Ortaokula maddi imkansızlıklardan dolayı gidemedim, forma vb. çok pahalıydı. Uzun yıllar eczacılık ve tezgahtarlık yaptım. Şimdi en çok parayı kıyafete harcıyorum. Benim intikamım da böyle oldu.



* Yeni filminiz Kutsal Damacana 2: İt Men’den bahsedelim. Bu bir devam filmi mi, kimler rol alıyor, konusu nedir?



Mustafa Üstündağ, Yıldırım Memişoğlu, Aydemir Akbaş, Tuğba Karaca ve Ferhat Güzel ilk anda aklıma gelenler. Yönetmenimiz, Korhan Bozkurt; Görüntü Yönetmenimiz ise Selahattin Sancaklı (Kurtlar Vadisi ve Gladio’nun da görüntü yönetmeni). Öncelikle, bu bir devam filmi değil. Yine başrolde Fikret karakteri, onun hayatından bir kesit var ama Fikret’in bıraktığı bir hesabın devamı değil bu. Bir üçleme! Fikret’in hayatındaki 3 iblis; şeytan, kurt adam ve drakula. Her filmin kendine ait bir konusu var. Sinemanın bir matematiği vardır ya; bir kahraman olacak, ilk 15 dakikada konuyu anlatacaksınız falan. Burada böyle bir durum yok, çünkü bizim yaptığımız filmin matematiği yok, Fikret bu yani.



* Biraz konusundan bahsetseniz?



Fikret, parasız kaldığı için icralık malları ihaleye girip alıyor. Ve bu sona kalan malları getirip mahallede yok Versace yok bilmem ne markası diye satıyor. Yani çakmacı bunlar! Bir tabloyu da Leonardo Da Vinci’nin tablosu diye satmaya çalışıyor fakat tablo büyülü. Tabloda bir kurt ve 14’üncü Henry var. En sonda Henry tablodan çıkıyor ve Ferhat Güzel’le damda rakı içiyorlar. Kurt da Fikret’in içine gireceğine yanlışlıkla en yakın arkadaşının (Mustafa Üstündağ) içine giriyor ve o kurta dönüşüyor.



* Filmde çok mu yoruldunuz, çok mu eğlendiniz?



Komedi filmi çekerken eğlenme diye bir şey yok. Ama Ferrarisi’ni satan bilge rolünde Serkan diye bir arkadaşımız var, o çok güldürdü bizi. Bir de kendi adıyla oynattık onu, o zaman hafif tribe girdi, “Serkan Serkan” deyince.



* İki film arasındaki farklar neler?



Bir kere oyuncular. İki filmde de rol alan tek isim papaz rolündeki Yıldırım Memişoğlu, ki kendisi 3’üncü filmde de olacak. Hindistan ve Türkiye’de çektik. Çekimler 5 hafta sürdü. İlk filmde seyirciler, “Hiç masraf yapmamışsınız” demişlerdi. Bu filmde Hindistan, kurt adam makyajı, bol animasyon derken bayağı masraf yaptık. Eğlence yönü daha yüksek bir film diyebilirim. Bir de, filmi çekerken hiçbir oyuncuya senaryonun son 15 sayfasını vermedik. Çünkü ilk filmde hikayenin birkaç yerde anlatıldığını duyduk. Biz de duyulmasın diye filmin son 15 dakikasını oyunculara söylemeden, günü gününe anlatıp çektik.



Yeni film projesi setteyken aklıma geliyor



* Bu yıl bir Türk filmi patlaması var. Çok fazla Türk filmi vizyonda ya da vizyona girecek. İlk filme göre daha mı şansız bu ikinci film?



Bu patlama ilk film sırasında da vardı. İblisle uğraştığımıza bağlıyoruz bunu. İblisle uğraşıyoruz ya, her

türlü kötülük geliyor başımıza.



Şimdi de aynı problem var bir de üstüne üstlük domuz gribi. İnsanlar sinemaya gitmiyor.



* Dünyanın en zor işi film çekmek mi?



Evet. Bakın mesela, Mustafa Üstündağ her gün 2 buçuk saat makyajla kurt adama dönüştü ve hiç dublör kullanmadı. Hatta atlama sahnesinde bile kendi oynadı... Çocuğum oldu, gözlerim doldu. Filmimi gidip seyircilerle izleyince yine gözlerim doluyor. Mesela, Kolpaçino’yu izlemeye gittim. İzleyiciler ilk 15 dakikada “he, he” falan yaptılar, resmen kalbim ağrıdı, kalp krizi geçirebilirdim. Sonra filmin sonuna kadar kahkaha attılar.

İşte bu, bana verilebilecek en büyük mutluluktur. Kanser olmuş iyileşmişim, aynı şey.



* Filmlerinizi ilk kime izletirsiniz?



Kızıma izletirim.



* Kurt adam filmi çekmek nereden aklınıza geldi?



Film sette çıkıyor. Yani bir film çekerken aklıma başka film geliyor. Set adamın enerjisini 450 katına çıkarıyor. Bu film de, TV’ye “Yaşar ne yaşar ne yaşamaz”ı çekerken aklıma geldi. İlk Suat Ağabey’le paylaştım fikrimi, sonra da diğer arkadaşlarla. Şimdi

750 kurt adam projesi var aklımızda. İstenirse hemen 6-7 tane daha çekebiliriz. Mesela, benim hikayem köpek imha ekipleri üzerineydi. Herkesin farklı farklı hikayeleri vardı.



Açlığa, kibire ve yavşaklığa dayanamıyorum



* 2001 yılından beri her yıl en az bir filmde rol almışsınız. Bulunmaz bir oyuncu musunuz siz?



Seyirci seviyor beni. Birisi filme para veriyorsa her şeyi bana bırakıyor. Ben oyuncu koçluğunu çok seviyorum. Filmi sırtlayan adamım, o zaman da tüm eleştiriler bana geliyor zaten. Şafak disiplinsizdir, asabidir diye yayılan birtakım şeyler var. Halbuki hep disiplinliyimdir. En sevdiğim iş sinema, nasıl olmam? Küslükler ve diğer tartışmalar için “Filmin reklamı mı?” diyorlar. Lan elde dikiş var, nasıl reklam? Bir tek mevzusu, şikayet edilen sen oluyorsun. Adın nasıl çıktıysa öyle gidiyor. Gerçek Şafak, hep dua eden Şafak aslında. Dua en büyük ilaçtır. Yoksa sokakta çok dayaklık adam var ve ben de çok iyi kavga ederim.



* Açıkçası, ben de sizden korkarak geldim. Bir röportajınızda “Asabi ve kavgacıyım” demişsiniz üstelik.



Alternatif kalmıyor ki. Gazeteci geliyor, garip bir laf ediyor ve öyle bir sıkıştırıyor ki. Ben de, “Bunu duymak istiyorsanız alın söylüyorum” diyorum, rahatlıyorum. Canım sıkkınsa sokakta fotoğraf da çektirmiyorum. Ne yapayım, sevmiyorsa sevmesinler, zorlayamam ki insanları. Ben şeker hastasıyım, açlık beni çok rahatsız eder, kibirden ve yavşak heriflerden nefret ederim. Hep de beni bulur böyle adamlar. Bakın bir gün Fırtına Paşa, Süheyl Pekinel kardeşlerin konserine davet etti; Başbakan, herkes orada. Herkes smokinle gelmiş, her tarafım komutan. Arkamdan biri, “Uşağum naber?” diye geldi. Bir baktım ambulans kıyafetleriyle Fıs fıs İsmail.



* Peker Açıkalın’la görüşüyor musunuz?



Evet, Peker Ağabey kızımın doğumuna geldi.



* Siz bir marka oldunuz mu?



Oldum..



* Fakat buna rağmen bazı çevrelerce hani şu festivallere katılan çevrelerden bahsediyorum, yeterli saygıyı görüyor musunuz? Yoksa pop corn tarzı filmler yaptığınız için bazı şeyler eksik mi kalıyor?



Avrupa’da da Jim Carrey’i alıp ön tarafa oturtup, “Hadi bak filmini izleyelim” dediklerini görmedim. Filmleri festivallere girse de, en kötü film olarak seçilir herhalde. Komedinin böyle bir yanı var. Ama biz oralara da yani o sanat çevrelerine de film yapacağız. Her şeyi öğreniyoruz. Belki Cannes’a da sesleneceğiz. Yetenek olduktan sonra her şey olur.



* Yardım isteyen çok oluyor mu, sizi çok zengin mi sanıyorlar?



Gerekli yardımları zaten yapıyorum. Ama evet, beni çok zengin zannediyorlar, öyle bir durum yok. Benim de hayallerim var. Kendimi zor geçindiriyorum. Baş oldun mu masrafın çok oluyor zaten. Kızlarımın daha dikili ağacı yok.



‘Reklam yıkılıyor’ diyorlar, bereketliyimdir



* Reklamların aranılan yüzüsünüz. Çok mu artıyorsunuz satışları?



O konularda bereketliyimdir. Son olarak reklamlarında rol aldığım GSM şirketine 2 milyon kişi geçmiş benden sonra. Özellikle Hakkı Devrim ve Tugay’lı reklamlar çok tuttu. Sokakta: “Baba reklam yıkılıyor” diyorlar.



* Yüzü olduğunuz markanın ürününü mutlaka kullanır mısınız?



Evet, kullanmak zorunda hissediyorum kendimi. Ev ise o evde de oturmam lazım. Kampanya sürecinde asker gibisiniz, hayatınıza çok dikkat etmeniz lazım. Sokakta durdurup, “Buzdolabı bozuk çıktı” diyen pek çok insan oluyor.



* Yeni projeler neler?



Türk Malı diye bir diziye başlıyorum. İlk fırsatta da Okan’ın yapımcısı olduğu bir gece şovu yapacağım.



Şener Şen’i her gördüğümde öperim



Şener Şen keşke her yıl film yapsa, kendisiyle karşılıklı oynamayı çok isterim. Her karşılaştığım yerde öpüyorum kendisini. 10 yıl önce tiyatro yaparken bizi izlemeye geldiğinde tanıştık. Rol arkadaşım Çiçek Dilligil, “Ne kadar heyecansız bir adamsın” diye kızmıştı bana. Ben de, “Ancak Şener Şen gelirse heyecanlanırım” demiştim. O gün Çiçek kendisini davet etmiş, sağolsun geldi. Bir baktım 12’nci sırada iki tane kaş var. Hayatımdaki en büyük mutluluktu benim için...



Bizim işte rakip olunmaz, at değiliz ki hızlı koşalım



n Ejder Kapanı filmi sizinle aynı gün vizyona girecek. Etkiler mi sizin gişenizi?

Yok, hayır. Onlar aksiyon biz ise komediyiz.

n Sizden önce Cem Yılmaz’ın filmi, sizden sonra da Şahan’ın filmi girecek. Onlar etkiler mi sizi?

İyi yönde etkiler. Hatta fiyatlar biraz indirilirse, memurlar işçiler de hepsini izlemiş olur. Sinemaya gidiyorsun ve gelecek filmlerin fragmanını izleyince, “Acaba ne geliyor?” diyorsun ve merak ediyorsun. Film aslında fragmandır. Her şey her şeyi besliyor. Gladio, Kolpaçino’yu besliyor; Kolpaçino Kanal-i-zasyon’u; Nefes ise hepsini besliyor. Sonuçta tekrar söylüyorum, rakip durumu yok bizde. Niye olsun ki, sinemanın sahibi değilim ki ben. Rakip olmaya inanmıyorum. Bunlar bizim işlerde olmaz zaten; araba değiliz ki hızlı gidelim, at değiliz ki hızlı koşalım.

n Hiç çuvalladığınız film olmadı mı?

Olmadı, “Kadri’nin götürdüğü yere git” dahil.



Banu Duran

Haberin Devamı